Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

1991'DEN 1994'E TERÖRLE MÜCADELE YASASI...

Yıl 1991... Aylardan Nisan... 12 Eylül tutsaklarının evlerinde bir heyecan, bir sevinç fırtınası... Türkiye'de yarı kaygılı-ihtiyatlı, yarı umutlu bir hava... Terörle Mücadele Yasası'nın çıkarıldığı günlerdeyiz... TC tarihinin en berbat, en baskıcı yasası çıkarılıyor ama buna karşın da yine tarihin en büyük demogoji rüzgarı şiddetle esiyor... "141-142 belasından kurtulduğumuz" ilan ediliyor örneğin büyük bir şatafatla. Devlet ve bütün medya adeta hepimizle kafa buluyor: İşte, diyorlar, yıllardır bağırıp çağırdınız, kaldırıyoruz!..
Ama getirilen, 141-142'ye rahmet okutacak ölçüde baskıcı yeni bir yasaymış. Olsun, imaj tazeliyor Türkiye'miz!
Bazı orta zekalı milletvekilleri bu inceliği pek kavrayamıyorlar tabii, mecliste kıyametler koparanlar, Özal'ın politik manevralarını anlayamayanlar oluyor. Ama sorunlar çözülüyor ve sonuçta yasa çıkıyor. Siyasal suçlar için yalnızca cezaları değil, bu cezaların değişik infaz sistemini de, hatta bu cezaların nasıl cezaevlerinde çekileceğinden açık görüşün kaldırılmasına kadar bir yığın düzenlemeyi içeriyor yasa. Kimse bunlar için ağzını açmıyor. Önemli olan, 141-142'nin tarihe karışmasıdır!.. Utanmıyorlar da hiç. Özal utanmıyor tabii, o çok doğal sayılabilir. Ama solculuktan transfer edilmiş yağdanlık gazeteciler hiç utanmıyorlar, bugün hâlâ sıkılmadan Özal'ın nasıl "özgürlük savaşçısı" olduğundan, 141-142'yi kaldırma cesaretinden sözedebilenleri var... Yalnızca onlar olsa iyi. Aklı başında görünen bazı "aydın"lar da alkışlıyorlar bu cesareti(!)
Sonuçta, tarihin en karanlık yasası, ağzını açmayı bile suç haline getiren bu yasa büyük bir gürültüyle çıkarılıyor. Nisan ayındayız... Yıl: 1991...
Tabii yasanın en ilginç bölümü de "geçici maddeler"dir. Burada tam bir şark kurnazlığı sergileniyor. Nefes almayı suç sayan bir yasanın sonuna bazı geçici maddeler ekleniyor ve böylece 8 Nisan 1991 tarihine kadar işlenmiş suçlar için bir tür "af"(!) getiriliyor. Kırk yıl düşünse şeytanın aklına gelmeyecek bir dalevere çevriliyor ve cezaevlerindeki 12 Eylül tutsaklarının özgürlüğü ile faşist bir baskı yasası garip bir şekilde birbirine bağlanıyor. Tabii bu arada, dil cambazlıklarıyla "af" olarak adlandırılan "geçici maddeler"in gerçekte bir "af" ile ilgisi olmadığı, bir tür infaz numarasıyla insanların ömürboyu kılıç altına sokulduğu da kaynayıp gidiyor.
Önce, meclisten biraz "kusurlu" çıkıyor yasa. Geçici 4 madde, yalnızca adli hükümlüler ve faşistlerin yararlanabileceği biçimde oluşuyor. Ama pek muhterem Anayasa Mahkemesi hemen duruma müdahale ediyor, ve bu korkunç "adaletsizliği" düzeltiyor. Böylece 12 Eylül tutsaklarından bir çoğunun da dışarıya çıkması sağlanmış oluyor...
İki yüzlülük ve sahtekarlık artık dizboyudur! Anayasa Mahkemesi yasanın bir bütün olarak faşist olan ve evrensel hukukun çok yerleşmiş normlarını çiğneyen yanlarına elini bile sürmüyor; yalnızca politik bir ihtiyaca yanıt veriyor ve küçük bir operasyonla mevcut hükümlü sayısının azaltılmasını sağlıyor.
Ama kimlerin?
Yalnızca, 146. maddeden hüküm giymiş olanların... 125. Maddeden hükümlü olanlar, yani Kürt UlusalHareketi'nden insanlar yine içerde kalıyor. Anayasa Mahkemesi az bulunur bir ikiyüzlülükle bu insanların içerde kalmasında "Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bir yön" bulmuyor...
Evet, 1991 Nisan'ında oynanan komedi buydu işte...
Şatafatlar, medya şişirmeleri, özgürlük çığlıkları...
Bunların hepsi silinip gittiğinde ise ortada çıplak bir gerçek kalıyordu: Türkiye 12 Eylül yasalarını ikiye katlayan tarihin en faşist yasasıyla karşı karşıyaydı.

***
Şimdi 1994 yılındayız... Aylardan Kasım...
"Özgürlük"(!) fırtınasının üzerinden üç yıl geçti...
Ve bu üç yıla çok şey sığmıştır. Bugün Türkiye üç yıl öncesine göre katliamlar, işkenceler düzeninin batağına çok daha fazla gömülmüştür. Terörle Mücadele Yasası'nın bilançosu Türkiye'nin bir cehenneme döndürülmesi olmuştur.
Bütün diğer yanları bir yana, yasanın en doğrudan sonuçlarından biri, özellikle basın üzerinde görülmüştür. Her ne kadar Başsavcı Demiral cezaevlerinde düşünce suçlusu olmadığını iddia etse de (ki ona göre Türkiye'nin yarısı teröristtir!) İHD kaynaklarına göre bugün düşüncelerini açıkladığı için cezaevlerinde yatanların sayısı (şimdilik!) 102'dir. Bunların içinde, sendikacı Münir CEYLAN, Doç. Dr. Fikret BAŞKAYA, Haluk GERGER var... Sosyolog İsmail BEŞİKÇİ'yi ise bilirsiniz, TC Beşikçi için cezaevini adeta doğal bir mekan yapmıştır. Ve tabii ki bu furya sürmektedir. Cezaevine girmesi artık an meselesi olan sendikacılar, yazarların yanında, yargılaması henüz devam edenler de sıradadır. Sosyalist basın ise tam bir boğucu atmosfer altındadır. Artık bir derginin herhangi bir sayısının toplatılmaması, hakkında dava açılmaması tam bir istisna olmuştur.
Evet, gelinen nokta budur... Osmanlı'nın bir oyunu işte böyle sonuçlanmıştır... 141-142'nin kaldırılması, "üstü örtülü af" vs.. derken, oltaya takılan bu yemlerin ötesindeki esas unsur ortaya çıkmıştır.
Ve bugün bir yeni Osmanlı oyununu tasarlıyorlar...
Yine oltaya "insanın düşündüğünü söyleyebilmesi" gibi çok doğal bir durumu takıyorlar ve sonra ardından bir yığın ağır hükmü yedirecekler hepimize...
Üstelik bu kez daha değişik bir numara icadetmişlerdir. Yeni hazırlanan taslağın "düşünce özgürlüğü"(!) ile ilgili bölümü, TMY madde 8'deki ufak tefek farklılıklardan ve asıl önemlisi de daha ağırlaştırılmasından ibarettir. 8. Madde, "ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğü bozmayı hedef alan yazılı ve sözlü propaganda" derken, yeni taslakta aynı şeyler "tahrik, teşvik, övme, yardım ve propaganda" sözcükleriyle ifade ediliyor. Ayrıca, bu kez DGM hakimlerinin-savcılarının yorumuna çok daha geniş bir alan bırakılıyor. Bütün bu propagandanın "yakın bir tehlike arzedecek şekilde" yapılıp yapılmadığını DGM tayin edecektir. Doğal olarak "yakın tehlike" kavramının içi de yine DGM hakim ve savcıları tarafından doldurulacaktır!..
Yani, kavramları lastik gibi çekip uzatma yetkisi tamamen DGM'ne bırakılmıştır.
İHD Genel Sekreteri Hüsnü Öndül, "bu, sadece askeri kuvvetlerin konuşabileceği bir ortam yaratacak. Sivil toplum örgütlerini beyan veremez bir konuma getirme girişimidir bu" diyor taslağı Kürt sorunu açısından incelerken. Gerçekten de örneğin savaş haberlerini yazarken doğru bilgiler vermek bile artık "terör örgütü propagandası" çerçevesine girebilecektir.
Düşünceyle ilgili bölüm böyle... Ayrıca, taslakta "terör örgütü"ne ve militanlarına yardım ve yataklık edenlerin de "terör suçlusu" olarak yargılanması öngörülüyor. Bu bağlamda DGM'lerin yetki alanları da genişletiliyor. Cezalarda da artırmalara gidiliyor tabii.
Tam da Haluk Gerger'in dediği gibi, "bu meclisten, bu partilerden, giderek bu rejimden.." gerçekten düşünceyi özgürleştiren, demokratik bir ortam sağlayan bir model beklemek imkânsızdır. Taslağın eski uygulamayı ikiye katlayacağı, insanları daha yoğun bir baskı altına sokacağı şimdiden kesin gibidir. Çünkü, çirkef düzenlerini ancak böyle sürdürebileceklerini biliyorlar.
Kuşkusuz yine bu baskı yasasına kurnazca bir madde ekleyip halen cezaevlerinde yatmakta olan ve TC'yi dış platformlarda zor duruma sokan bazı aydınları bırakmayı düşünebilirler. Ama bu da bir şarlatanca gösteriden öteye gitmeyecek, şamataya boğulan bir süreçte, etkileri sonradan daha iyi hissedilecek bir baskı yasasının daha temeli atılacaktır.

***
Bütün bunlar bizi şaşırtmıyor...
Bütün bu soytarılığı medyanın da desteğiyle insanlara -en azından bir süre için- "demokratikleşme paketi" olarak yutturulabileceğini de biliyoruz.
Ama sonsuza dek değil!
Sonsuza dek halkları aldatmayı kimse başaramadı, başaramayacak. Bugünkü toplumsal duyarsızlığı perdesi yırtıldıkça -ki bu görev artık tümüyle devrimci güçlerindir- cilalar dökülecek, makyajların arkasındaki kirli yüz ortaya çıkacaktır...


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19