Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

Faşist örgütlerin en önemli özelliği kendilerine akan para kaynaklarını çeşitli biçimlerde örtmekteki ustalıklarıdır.
Bu, bir faşist örgüt için en çok politik açıdan önemlidir; çünkü bu para kaynaklarının çoğu kez doğrudan sermayeye ve karanlık uluslararası odaklara uzanan uçları, onların bağıra bağıra lanse ettikleri "milli" görünümlerini zedeler. Gerçekten de bu konularda verdikleri her açık geçmişte MHP'yi devrimcilerin eylemlerinden de daha çok yıpratmıştır. MHP Senatörü Kudret Bayhan'ın geçmişte Fransa sınırında kilolarca ham afyonla yakalanması böyle bir etki yaratmıştır. Yine 70'li yıllarda Alpaslan Türkeş'in Almanya'da düzenlenen ve "KARA ENTERNASYONAL" adıyla anılan Neo-Nazi örgütlerinin genel toplantısına katılması da benzer türden bir siyasal gaf olarak tarihe geçmişti. Daha sonraları faşistler, özellikle yurtdışındaki para akşını Avrupa'daki faşist Türk derneklerinin aracılığına kaydırdılar ve gerek Neo-Nazi'lerden, gerekse de CIA'nın Avrupa'daki paravan örgütlerinin aktardığı paraları "Türk işçilerinin bağışları" çerçevesine sığdırma yolunu seçtiler. Böylece, bir başka para kaynağı olan Avrupa'daki eroin ticareti de aklanmış ve "işçi bağışları" kılıfı altına sığmış oluyordu. Özellikle Avrupa'da yaşayan kaçak faşistlerin İran'dan Almanya'ya uzanan eroin yolunda etkili oldukları biliniyordu. Türkiye'deki "klasik" mafya kabilelerinin Özal döneminden sonra açılan "kara ekonomi"nin yasal yollarına daha çok kaymasıyla, uyuşturucu ticaretinde daha fazla oranda faşistlerin yeralması da olağandı.
Günümüzde, kuşkusuz faşist örgütler para akışı konusunda çok daha dikkatliler ve daha iyi kamufle yollarını denemekte ustalaştılar.
Ama yine de faşist hareketin para kaynakları çok bilinmeyen bir manzara göstermemektedir. 70'ler ya da 90'lar... Faşist hareket her zaman aynı türden para kaynaklarını kullanmaktadır ve bu kaynakların akışı da çok değişmemektedir.
Temel kaynaklar 5 kalemde rahatça özetlenebilir:
1) MHP'nin ve bağlı faşist örgütlerin en önemli para kaynağı kuşkusuz, sermaye sahiplerinin çeşitli biçimlerde aktardığı paralardır.
Tekelci sermayenin köklü ve klasik kesimleri açısından tabii ki bu tehlikeli bir olgudur ve onlar faşist örgütlere ayırdıkları parayı mümkün olduğunca karmaşık yollardan aktarırlar. Ya paravan yan şirketlerden akıtılan paralar vardır ya da faşist harekete uzak olmayan ama daha "saygın" görünen vakıflar ve dernekler üzerinden kaydırılan miktarlar vardır, ki son yıllarda özellikle göçmen dernekleri ve vakıflar bu konuda önemli işlevler yüklenmişlerdir.
Daha alt sermaye kesimlerinde ise işler kademe kademe daha pervasız yürütülür. Köklü patronlara göre daha yırtıcı olan ama bir yandan da sermayelerinin nisbeten düşüklüğü nedeniyle kendine güveni olmayan bu kesimlerde "komünist tehlike" sendromu daha üst boyutlardadır ve onlar her zaman MHP türü örgütlerin devletin ve düzenin bekası için "merkez sağ"ın oportünist partilerinden daha gerekli olduğuna inanırlar. "Merkez sağ" partilerin güçlü ama aktif olmayan hantal yapılarının yanında, daha militan bir düzen korumasının şart olduğu fikri bu kesimlerde daha yaygındır. Zaten bu patron takımının çoğu siyasal eğilim olarak da MHP'ye yakındır ya da içindedir. Bir bölümü bu içiçeliği uç noktalara vardırırken, ki buna örnek olarak 70'li yıllarda fabrikasını "komando kampı"na çeviren Murat Bayrak gibi eski Nazi ajanları verilebilir; çoğunluğu oluşturan kesimler ise doğrudan para-olanak yardımları yolunu seçerler. Kendi arazilerini MHP'nin silahlı eğitimine verenlerden, bu tür kampların iaşesini yüklenenlere, faşist harekete araç-gereç sağlayanlara dek yaygın bir ekonomik yardım kampanyası akla hayale gelmeyecek yollarla yürütülür. Özel güvenlik kurumlarına faşist serserilerin alınması, bazı faşistlere şirket bordrolarından açıktan maaş ödenmesi, bazı ürünlerin satışından doğrudan pay ayrılması gibi yüzlerce yoldan büyük para miktarları faşist örgütlere aktarılır.
2) Bir diğer para kaynağı da faşist örgütün egemenlik kurduğu her bölgede-kurumda hemen uygulamaya soktuğu "haraç" uygulamasıdır.
Faşist gazetelerin astronomik fiyatlarla esnafa zorla satılmasından, uyduruk makbuzlarla dükkanlara girip doğrudan haraç istenmesine ya da açıktan el koymalara dek uzanan zengin bir çeşitler listesine sahip olan haraç, MHP geleneğinde en yaygın olan para sağlama yoludur. Özellikle 1980 öncesinde İtalyan mafyasına benzer bir yöntemle "saldırıdan koruma" adı altında büyük miktarlarda paranın hem küçük esnaflardan, hem de yöresel şirketlerden sızdırıldığı, düzenlenen uyduruk gecelerin, gezilerin bilet satışlarının da fahiş fiyatlarla bu yola hizmet ettiği bilinir. Yöresel faşist örgütlerde bu paraların "iç edilmesi" gibi konular yüzünden büyük çatışmaların yaşandığı, "ulvi amaçlar" için toplanan bu paraların çoğu kez lümpen ocak yöneticilerinin kumar-eğlence gibi harcamalarına gittiği 80 sonrasındaki MHP iddianamelerinin başlıca konuları olmuştur. Bugünkü durumda politik kaygılarla bu tür yöntemlerin daha az kullanıldığını sanmak da bir yanılgı olur. Çünkü, faşist hareketin özünde "yapılan düzen koruyuculuğu"nun rantını da toplamak gibi bir unsur vardır. Özellikle doğrudan MHP'li olmayıp da MHP'nin hakim olduğu alanlarda iş yapmak gibi bir gaflette bulunan insanlara yönelik uygulama bugün de sürmektedir.
3) CIA'nın, çoğu paravan Avrupa örgütleriyle aktardığı maddi kaynaklar da işin en çok gizlenen, kamufle edilmiş bölümünü oluşturur.
Avrupa'daki Neo-Nazi örgütleri desteklemeyi programına almış olan Pentagon bazen bu örgütlerle Türk federasyonları arasındaki örtülü ilişkiyi kullanarak, bazen de Orta Asya halklarına yönelik kurulmuş provakasyon amaçlı vakıfların aracılığıyla destekler sunmuştur ve sunmaktadır. Bugün de MHP'nin yönetiminde bulunan Türkeş'in yakını Homriş'in ve Murat Bayrak gibi sicilli faşistlerin geçmişlerinde bağlı oldukları SS örgütünün bugünkü kalıntılarıyla çalıştıkları, bir biçimde ara halkalar oldukları daha 80 öncesinde Uğur Mumcu gibi yazarlar tarafından açığa çıkarılmış, zincirin halkalarının CIA yetkilisi Paul Henze'ye dek uzandığı tesbit edilmişti. Yine Türkiye'de, geçenlerde ölen Prof. Aydın Yalçın'ın başını çektiği ve CIA'nın yayın şebekesi olduğu herkes tarafından bilinen FORUM dergisi de bu akışın bir başka parçası olmuştur. Uyduruk Orta Asya vakıfları uzun süre bu çerçevenin etrafında oluşturulmuş, faşist harekete ciddi destek noktaları yaratılmıştır.
Tabii ki, maddi anlamda CIA katkısı tipik Amerikalı işadamının soğuk mantığına uygun olarak, "az para-çok işlev" kanalından yürümüştür ve bu bakımdan MHP'nin organizasyonunda bu para kaynaklarının çok büyük meblağlar oluşturduğu belki söylenemez. Ama bu desteğin politik veriminin oldukça yüksek olduğu da kesin bir gerçektir.
4)Zaten, parasal konularda emperyalist güçlerin doğrudan katkıları da o denli elzem değildir. Çünkü, faşist örgütler sının belirsiz bir başka kaynağa sahiptirler: Örtülü Ödenek!
Örtülü ödenek, devlet bütçesine başbakana sınırsız ve sorgusuz-sualsiz harcama yetkisi verilerek konulan devlet parasıdır. Harcama biçimi ve yerleri tamamen başbakana bırakılmıştır ve başbakan bu harcamadan dolayı herhangi bir kuruma hesap vermek zorunda da değildir. Devletin bütün karanlık işlerinin harcamaları bu kaynaklardan yapılır. Kozakçıoğlu skandalı patladığında Demirel'in bizzat kendi ağzıyla söylediği gibi, devlet beslediği muhbirlere, kontra örgütlerine buradan paylar ayırır. "Özel Harp Dairesi" adı altında kamufle edilen Kontr-gerilla da esas maddi kaynağını bu ödenekten alır. Aynı kaynak, faşist örgütlere de dönemin ihtiyaçlarına göre, daha doğrusu devrimci muhalefeti bastırmak için sivil katillere ne ölçüde ihtiyaç duyulduğuna bağlı olarak bu ödenekten de para akıtır. Özellikle son yıllarda devletin "güvenlik" kurumlarında iyice yerleştirilen faşist kadrolar bir yana bizzat devletin kendi: de MHP'lileşmiş, "at izi it izine" karışırken! kaynaklar da daha yoğun ölçüde aktarılmaya başlanmıştır.
5)Ve, yeraltı... Gayrı-meşru alem...
İlk palazlandırıldığı günden itibaren faşist hareket her zaman bir ayağıyla mafyavi işlerin içinde olmuştur. Doğrusu zaten faşist örgütlerin insan malzemesi de bu tür işlere uygundur ve hatta çoğu durumda faşist hareket bizzat insan malzemesini de bu kara dünyadan üretmiştir. Bir biçimde maceracı hayatın büyüsüne kapılıp faşist örgütlerin ağına düşen yoksul kesim çocukları çoğu zaman korkunç katliamların psikolojik; yükünü kaldıramazlarken, lümpen dünyadan gelen diğer kesim, her türden cinayeti işleyebilen yapılarıyla faşist amaçlara çok daha uygun olmuşlardır. 60'larda ya da 70'lerin başındaki daha "yumuşak" kesimler Ülkü Ocakları'ı hızla tasfiye olurken, zaman içersinde faşist örgütlerin tümüne her türden pisliğe iyice bulanmış bütünüyle kriminal tipler hakim olmuşlardır. Daha doğrusu, sürecin ihtiyaçları yükselen devrimci hareketin kanla bastırılması gereği böyle bir değişimi zorlamıştır.
Dolayısıyla, MHP ve yan örgütlerinin katil kadroları her zaman mafya tarzı yaşam biçimine ve onun gereklerine yakın olmuşlar onunla içice olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bazı durumlarda ise hakim olunmak istenen bölgenin serserileriyle, lümpen hiyerarşisiyle ilişkiler kurmak faşistler için bir zorunluluk olmuştur. Polise olan yakınlıklarının lümpen dünyada kuşku yaratacağı varsayımı da pek geçerli olmamıştır. Çünkü, yaygın kanının aksine lümpen dünyanın kendisi de polise hiç uzak değildir. Çevrilen bütün yasadışı işlerin azami polis güvencesinde olması mafya tarzı çetelerin çok hayati bir kuralıdır ve bizzat kendileri polisle içiçedirler. Dolayısıyla, çoğu kez faşistlerin polisle olan sıkı ilişkilerini kendileri için avantaj olarak görmüşlerdir.
Yani, faşist örgütlerin "gayrı-meşru alem'le ilişkileri sanıldığının aksine hiç de yeni değildir. İşin başından beri faşist hareket, bir yandan devletle, diğer yandan ise bütün yeraltı dünyasıyla yaygın ve kapsamlı ilişkiler içinde olmuştur. Ve zaten bu çok bize özgü bir durum da değildir. 1930'lu yılların Almanya'sındaki SA ve daha sonra SS örgütlerinin zemininde yine serseriler ve yeraltı dünyasının kopuk takımı vardır.
Bugünkü durumun ayırıcı özelliği ise Türkiye ekonomisinin 1980 sonrası aldığı yeni biçimle ilgilidir. 90'lara yaklaşırken artık Türkiye ekonomisindeki üretici sektörler körelip zayıflamış, buna karşın "kayıt-dışı" ekonomi denilen kesim, para oyunları, rant spekülasyonu inanılmaz boyutlara yükselmiştir. Böylece, bir yandan eski yeraltı aileleri "daha temiz" para kazanılan "yasal" alanlara yatırımlar kaydırırken, diğer yandan dolanan sermayenin büyük orandaki bir bölümü de spekülasyon dünyasının riskli yollarına akmıştır. Doğal olarak, bu ölçülerde dönen büyük işler ve para meblağları da "koruyucular" ya da mafya tabiriyle "asker"ler gerektirmiştir. Bu köpek tayfasının toplumun çalışan-namuslu kesimlerinden üretilmesi tabii ki oldukça zordur ve "normal" insanların bu türden işlere adaptasyonu da kolay değildir. Bu anlamda, spekülasyon ve kara-para dünyası, kendi "asker'lerini işsiz-güçsüz sağda solda dolanan eski faşistlerden sağlamakta zorluk çekmemiştir. Her türden pisliğe açık olan bu cezaevi çıkışlı serseriler alayı, kısa sürede yeni işlerine uyum göstermişler ve doğrusu böylece tam da yerlerini bulmuşlardır. Her ne kadar, resmi söylemde faşist örgüt şefleri böyle "şerefsizleri"(!) ve "ülkücülüğü kirleten serserileri"(!) mahkum etseler de bu kaynaklardan büyük paraların MHP ve yan örgütlerine aktığı kesindir. Yeraltına kayan Türkiye ekonomisi köpeklere ihtiyaç duydukça da faşist hareket bu alandan kendisine çıkar sağlamayı sürdürecektir.
Öte yandan, 90'lara doğru gitgide derinleşen ekonomik kriz de faşist harekete yeni para kaynaklarının yolunu açmıştır. Özellikle "senet tahsilatı" kavramının kazandığı yeni içerik tam da bu yılların ürünüdür. Emperyalist sistemin "sosyalizmin ölümü"(!)yle bile gideremediği kronik krizleri Türkiye boyutuna yansırken sömürge savaşının olumsuzluklarıyla da katlanmakta ve sonuçta ortaya bütünüyle güvensiz bir ekonomik ortam çıkmaktadır. Ekonomik yaşam 90'larda artık bütünüyle kaygan zemindedir ve herkesin birbirine küçük ya da büyük "tokat"lar attığı bir üçkağıt düzeni iyice kendini duyurmaktadır. Korkunç düzeyde seyreden enflasyon ve faiz oranları yüzünden piyasada zamanında ve dürüst ödeme yapmak gibi kavramlar tarihe karışmıştır. Tek tek insanların namus ölçülerinden bağımsız olarak berbat bir çürümüşlük ortamı her yanı sarmıştır. Böylece, "adalet" kavramında da bir deformasyon gerçekleşirken, özellikle kayıt-dışı ekonominin büyük ticari işlemlerinde alacakların "tahsil" yolu olarak kaba kuvvet artık yerleşik bir yöntem haline gelmiştir. Daha doğrusu geçmişten beri varolan bir yöntem, bugün istisna konumundan çıkıp, ekonominin doğal bir parçası olmuştur. Kuşkusuz burada sözkonusu olan, küçük işletmelerden çok büyük paraları döndüren karanlık ekonomi odakları ve müteahhitler tayfasıdır ve bunlar da kendi "tahsil" işlemlerini zaten politik bağlantı içinde oldukları faşist eskilerine devretmekte gecikmemişlerdir. Giderek düpedüz tefecilik biçimlerine de uzanan faşistler bu yoldan büyük para kaynaklarını MHP ve yan örgütlerine aktarmayı bugün de sürdürmektedirler. Dış görünüşte bütün bu işleri cezaevi çıkışlı "eski" faşistler yapıyor imajı verilse de gerçekte bu tür kadroların faşist odakla bağlantıları hiç kesilmemiştir. Bir yandan bu tür işlerle uğraşan kesim resmi söylemde reddedilirken öte yandan köklü bağlantılar sürmektedir.
Sonuç olarak; faşist hareket, dün olduğu gibi bugün de, bütün "yeni imaj" şarlatanlıklarına rağmen yine aynı karanlık kaynakları kullanmakta, mümkün olan her yolla kendi çetesinin finansmanını sağlamaktadır. Geçmişe göre "yeni" olarak belki de kaydedilecek tek unsur ise 90'lardaki MHP'nin gitgide artan oranda devletle içiçeliği ve artık devletin bizzat kendisinin bir MHP örgütünün yöntemlerinden farklı yöntemler kullanmıyor oluşudur.
Faşist hareketin kendi tabanının mali gücüne dayandığı iddiası ise koca bir yalandan ibarettir. Faşist çete, hiçbir zaman, ne dün, ne de bugün, mali açıdan mevcut oy potansiyeline dayanmamıştır. Mali kaynakları içinde (haraçla karışık olarak) böyle bir para meblağı yeralsa da, işin bu kesimi her zaman genel manzaranın çok küçük bir parçasını oluşturmuştur. Esas beslenme kaynağı şüphesiz hizmet ettiği güçler, yani tasmayı elinde tutan efendileridir.

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19