Neo-Naziler ve Bozkurtlar...
|
AVANTİ PROJEKT UNDOGMATİSCHE LİNKE (Avanti Dogmatik
Olmayan Sol Dergisinin 1993-94 kış sayısında çevrilmiştir)
"AVANTİ Dogmatik Olmayan Sol Grubu" bir süredir
bölgeler üstü organizasyonlar yaratma çalışmalarına
katılıyor. Bu çalışmaların bir kısmı Bremen'deki L.E.G.O.-Grubu
ile işbirliğidir. İlkbaharla beraber ırkçılık karşıtı
bir bildiri kaleme alındı ve Bremen, Hamburg, Kiel ve
Lubeck'te dağıtıldı. Bremen'li yoldaşlar tarafından
kaleme alınan aşağıdaki yazı onların faliyetleri hakkında
kısa bir fikir veriyor.
Geçen yıl Mayıs sonunda Solingen'deki kundaklama olayından
sonra Bremen'de bir hafta boyunca her gün gösteri ve
eylemler yapıldı. 4.6.93'te Türk milliyetçisi çeşitli
gruplar tarafından bir gösteri düzenlendi. Gösteride
bir grup sağ el işaret ve serçe parmakları ile yapılan
V işareti şeklindeki Bozkurt işareti ile selamlaşıyorlardı.
Gösterilerin sonunda bu grup 300 kadar Türk gencinin
katıldığı bir yol barikatı kurmaya çalıştı. Bozkurtlar
böylece gençlere öfkelerini ifade etmeleri için fırsat
vermiş oldular.
Ertesi gün, çeşitli Alman ve Türk sol gruplarının çağrıldığı
enternasyonalist gösteriye bu grup katılmadı. Bu gençlerin
bazıları ile yapılan konuşmalar Türk milliyetçliği propagandası
etkisi altına çoktan alındıklarını gösteriyor: Onlar,
Naziler ve Kürtlere aynı ölçüde küfrediyorlardı.
Mayıs 1992'de Bozkurtlar tekrar aktif olarak ortaya
çıktılar. Türk milliyetçi gruplarından tutun da MDBB
Wurtz Sosyal Demokrat Alman-Türk Birliği'ne varana kadar
grupların katıldığı bir anlaşmaya katıldılar ve "Kürt
terörüne ve uyuşturucu ticareti"ne karşı bir gösteri
düzenlenmesi çağrısını yaptılar. Bu olayların seyri
sırasındaki kargaşada 600 kadar milliyetçi ile sayıları
400'ü bulan karşı göstericiler arasında şiddetli kavgalar
meydana gelmişti.
Birkaç ay önce Türk solundan bir dernek bu gelişmeyi
ele aldı ve Bozkurtların faşist amaçlarını ortaya koymaya
çalıştı. Başka şeyler dışında, ayrıca Türk ve Alman
faşistlerin işbirliğini ortaya dökmek için, MHP ve NDP
arasındaki mektup alışverişinden bölümler içeren bir
afiş yapıştırdığı ve hatta diğer yerlerin yanısıra afişi
Bozkurtların dernek odalarına da yapıştırdığı gözlendi.
Birkaç gün sonra, Bozkurtların mensubu olan birkaç kişi,
solcu derneğin üyelerini evlerine ve cafe'ye kadar izlediler.
Alman sol kamuoyunda o zamana kadar dikkate alınmayan
durumun, kısa sürede kızışabileceğinden ve daha geniş
tepkiler gerektirebileceğinden korkuldu.
Bu yüzden bir bildiri kaleme aldık, çünkü 10 yıldır
Bozkurtlara yönelik kitle çalışması pratik olarak yürütülmedi.
Yani, böyle bir çatışmanın doğru anlaşılabilmesi için,
elimizdeki bazı bilgileri biraraya getirdik.
Bildiriyi aşağıda, ana hatlarıyla tekrar veriyoruz:
"Berlin Güvenlik polisi şefi, Dışişleri Bakanlığına
"Gizli Reich dökümanı" olarak bildirilen bir
mektupta: "Türkiye'deki Pantürkist (turancı) görüşlü
gruplarla ilişkiler geliştirilmeli. Özellikle Alparslan
Türkeş tüm dikkatimizi hakediyor... Doğru kullanılırsa,
yalnızca Reich'in askeri emellerini aşan, sınırsız olanaklar
sağlar" (9 Kasım 1944-Berlin) önerisinde bulunuyor.
Bu taraftakiler -Alman Nazileri- bundan kısa süre sonra
savaşı kaybettiler ve kendilerini değişen ilişkilerle
düzenlemek zorunda kaldılar. Diğerleri, yani Türk faşistleri
ise bugün Türk baskı aygıtının işkence yapan ve cinayetler
işleyen birimlerinin büyük bir kısmını oluşturmakta,
Türk parlamentosunda oturmakta ve Almanya'da "Türk-Federasyonu"
(ADÜTDF) içinde aşağı yukarı 10.000 üyesi bulunmaktadır.
"Büyük Türk İmparatorluğu" propagandası yapıyorlar
ve bunun için birçok araç kullanıyorlar: şantaj yapıyor,
tehdit ediyor, dövüyor ve öldürüyor Bozkurtlar... Eski
ve yeni Alman faşistlerle el ele vermiş, milliyetçi
ateşi körüklemekteler.
10 yıl boyunca Almanya'da, Bremen'de Bozkurtların çevresi
sessizdi. Bozkurtlar, Alparslan Türkeş'in faşist partisi
MHP'nin (geçici olarak MÇP olarak isim değiştirmişti)
"gençlik organizasyonu"dur.
Türkiye'de Bozkurtlar 70'lerin sonu, 80'lerin başında
aşağı yukarı 2.000 cinayetin sorumlusuydu. 1977'de faşistler
ve Türk gizli servisleri İstanbul'da 1 Mayıs gösterilerine
saldırdılar. Geriye, alanda en az 37 göstericinin ölüsü
kaldı.
Kahramanmaraş'ta da 24-26 Aralık 1978'de bir katliam
sahnelediler. Önce Alevi ve SÜnni mezhep ayrılıklarını
körüklediler, 2 ilerici öğretmeni öldürdüler ve ertesi
gün cenaze törenine otomotik silahlarla gelişigüzel
saldırdılar, evleri bastılar. Daha birçok insanı öldürdüler
ve evleri kundakladılar. 3 günlük bilgilere göre aşağı
yukarı 100 insan katledildi.
1980'de birçok solcu insan, sonunda, faşist terör karşısında
kitlesel olarak savunmak amacıyla, kendilerini grup
ve partilerde organize etme yol ve yöntemini buldu.
Çorum'da, ordu tanklarının gelip de faşistlerin başlattığı
katliamları sonlandırmadan önce, mahallerini bir aydan
fazla faşistlerin saldırılarına karşı savundular. İnsanların
Ekim 1979'da yönetimini ele geçirdiği Fatsa, Ordu gelip
12.7.80'de şehri tanklarla tahrip etmeden önce, faşistlere
karşı korunabildi. İşçilerin yönetimini Mayıs ayından
1980 Haziranına kadar ele geçirdikleri ve ancak askeri
darbe tarafından yenilgiye uğratılabildiği Yeni Çeltek'te
de aynı şey oldu.
Sivil faşistler fonksiyonlarını tamamladıkları için
Ordu, bu gücü 12 Eylül 1980'de şiddet yoluyla kendine
çekti ve tüm solcu, ilerici ve sendikal organizasyonları
tahrip etti, yasakladı.
Bundan önce, Alparslan Türkeş, 1975-77 de Başbakan yardımcısı
olduğu Demirel yönetimindeki koalisyon hükümeti döneminde,
orduda, İçişleri Bakanlığı'nda, "Güvenlik organları"nda
ve yargıda birçok önemli kadroyu kendi partisinden insanlarla
doldurmayı başardı. Bu, MHP'ye, Bozkurtlar'a o zaman
ve bugüne kadar da bu organlar üzerine belirleyici etki
etmeyi garantiledi. Askeri Darbe'den sonra tüm partilerin
geçici olarak yasaklanması MHP'yi de vurdu, hatta bazıları
kısa süreli hapse atıldılar. Fakat Türkeş durumu tam
da yerinde olarak açıklıyordu: "Hapis olsak da,
düşüncemiz yönetimde." Bozkurtlar'ın kanlı provokasyonları
amacına ulaşmıştı. Faşist ve milliyetçi güçler iktidar
yapılarını ele geçirdiler.
FEDERAL ALMANYA'DA...
Bozkurtlar Ekim 1979'da, Batı-Berlin'de IG-Metall sendikası
üyesi Celalettin Kesim'i katlettiler. Hamburg'da anti-faşist
bir Türk olan Nesat Daniş 1984'de katledildi, Aachen'de
Katip Saltan adındaki işçiyi katlettiler; Köln'de redaktör
Örsan Öymen'i tehdit etmek amacıyla "WDR'deki komünistler
dışarı" şiarı ile gösteri çağrısı yaptılar; Papa
suikastçisi Mehmet Ali Ağca'yı Almanya'dan Roma'ya suikast
için gitmeden önce, "Ülkücüler Derneği" (Bozkurtlar
Federal Almanya'da derneklerine de bu adı veriyorlar)
başkanı Serdar Çelebi, para ve pasaportlarla donattı;
Federal Almanya'da yılda aşağı yukarı 2 milyon Alman
Markı "bağış" topluyorlar. Geçmişte MHP senatörü
Kudret Bayhan'ın diplomat pasaportu ve 146 kg ham afyon
ile yakalanması hatırlardadır; MHP Milletvekili Yusuf
Kahraman da ekim 78'de Sauerland'da 3,5 kg Eroinle yakalanmış
ve geçici olarak görevden alınmıştı. MHP görevlileri
sağ CDU (Hiristiyan Alman Birliği) dan birçok insanla
ilişkiye geçmeyi yeğliyorlar, Türkeş, Franz-Josef Strauss
ile şahsen görüşmektedir. 1978'de 100 kadar Bozkurtlar
mensubu "Hristiyan Metal işçileri Birliği"ne
üye oldu; Köln'de de NPD(Almanya Milliyetçi Parti)'nin
genel kongresi düzenleyicisi olarak ortaya çıktılar.
Türkeş ve Alman Neo-nazilerinin eski Führer'i Michael
Kühnen arasında en azından mektupla temaslar meydana
geldiği de bir gerçektir. Bozkurtlar, Türk işçilerini
dağıtabilmek amacıyla, Askeri Spor Grubu Hoffmann için
70'lerin sonunda, kendi provakasyon yazılarının çevirisini
yapmıştı. Başka yerlerde de hep olduğu gibi Berlin'de
ve Bremerhaven'de de, sadece ve sadece faşist propaganda
amacı güden, kültür festivalleri dedikleri organizasyonlar
düzenlediler ve burada Alman polisinin de aktif yardımlarıyla
ilerici karşıt göstericilere saldırdılar.
1982'DEN SONRA
1982 sonrası, Batı Almanya'da da Bozkurtların çevresi
gayet sessizdi. "Kanlı Kurt"tan "dürüst
kültür koruyucusu"na bir değişim için çabalıyorlardı.
Ortaya çıkış şekli değişmişti: militan katil ve sokak
döğüşçüsünden dürüst sessiz propagandacıya... Yalnız
dışarıya karşı! Gerçek nedenin görülmesi çok zor değil
tabii: Türkiye'de gücün merkezi kilit noktalarını kapmışlardı.
Hükümetteki güç büyük çoğunlukla onların amaçlarına
denk düşüyordu. İlerici ve devrimci organizasyonların
ordu tarafından dağıtılması biraz gecikmeyle onların
Almanya'daki sürgündeki güçlerini ve varlıklarının sınırına
getirdi, böylece Bozkurtların daha fazla militanca faaliyetine
gerek kalmadı.
80'lerden sonra tüm islami bölgelerde etki kazanan,
artan kökten-islamcı akımlara milliyetçi yönden etki
edebilmek amacıyla, 84'lerin ortalarında politik ve
organizasyoncu faaliyetlerinin ağırlık noktasını daha
fazla dinci çevrelere yönelttiler (Türk-İslam Sentezi)
Militanca faliyetlerini direkt olarak Türk devlet baskı
organlarına aktardılar. Böylece Bozkurtlar ordunun özel
birimlerinin ve gizli polisin (MİT) büyük çoğunluğunu
oluşturur hale geldiler; bunlar kont-gerilla ve ölüm
mangaları olarak binlerce insanı, özellikle Kürtleri
katletmeyi sürdürmektedirler.
Özellikle son 2 yıl içinde, Türkiye hükümetinin Kürt
halkına karşı savaşı bu biçimiyle sürekli artmaktadır.
Devlet tarafından açıkça desteklenen ve örtbas edilen
yüzlerce "kayıp" ve cinayet, Uluslararası
Af Örgütü (AI) gibi insan hakları kuruluşları tarafından
belgelemektedir.
KÜRDİSTAN'A KARŞI SAVAŞ
Kürtlere karşı sürdürülen savaşın bu şekilde vahşileşmesi,
Türk hükümetinin Kürt Kurtuluş Mücadelesini normal askeri
yöntemlerle bastıramayacağını anlamasının sonucudur.
(Bu, halk tarafından yürütülen gerilla hareketlerine
karşı savaşta Amerika, Avrupa ve Birleşmiş Milletler
orduları da dahil birçok ülke ordularının süreç içinde
kazandıkları bir tecrübedir.) Sovyet sisteminin çökmesinden
ve Körfez Savaşından sonra, Kürt Kurtuluş Mücadelesi,
"Yakın Doğu" ve eski Sovyetler Birliği güneyindeki
ülkelerin emperyalizm tarafından yeniden paylaşılması
çabalarının önünde belirleyici bir engel konumuna gelmiştir.
Bundan dolayı Federal Almanya, Türk hükümetinin savaşını,
büyük miktarlarda silah sevkiyatıyla ve uygulamaya konan
PKK'nın yasaklanması ve yasa-dışı ilan edilmesi kararlarıyla
desteklemektedir.
Kürdistan'daki savaşla birlikte, Türk hükümeti tarafından,
yeni bir milliyetçi körükleme kampanyası yürütülmektedir.
İzmir'de "Kürtlerden alışveriş yapmayın" gibi
afişler hazırlanırken, Türkiye'nin özellikle batı bölgelerinde
muhtemelen katliam hazırlıkları yapılmaktadır.
Ağustos 1993'te Türkiye'de Sivas'ta faşist ve dinci-milliyetçi
katiller tarafından tahrik edilen 10.000 gösterici bir
oteli kuşattı ve her türlü kaçış imkanını engelledikleri
37 insanı yaktı ve kurşunladı. Bunun "neden"i
Medya tarafından ortaya atıldığı gibi, Salman Rushdi
değil, milliyetçilik karşıtı bir anma şenliğinin düzenlenmiş
olmasıdır. Gerici islamcı akımlar, ordu ve polisin gözetimi
altında milliyetçi ve faşist güçlerle açıkça ittifak
yapmakta ve beraberce Türk hükümetinin ihtiyaç duyduğu
milliyetçi seferberliği yürütmektedirler.
Kürt Kurtuluş Mücadelesi ve Türkiye'deki sosyal muhalefet
hükümet için bu adımı gerekli kılmıştır. Bozkurtlar,
sivil faşistler tekrar bu pis işleri yapmak için Türkiye'de
ve yurtdışında da hazır durumdalar.
BREMEN'DE MİLLİYETÇİ TOPARLANMA
Bremen'de Nisan 92'de Bozkurt faşistleri uzun yıllar
sonra ilk defa, başka milliyetçi ve köktenci Türk dernekleriyle
ve özellikle de Fahri-Konsolos Grabbe ve Peter Wurtz
gibi başka sosyal demokratların desteğiyle Türk Milliyetçiliği
için bir gösteri düzenlediler ve Kürt Kurtuluş Mücadelesini
karaladılar. Kürtleri terörist ve uyuşturucu kaçakçısı
olarak nitelediler. Bunlar bozkurtların kendisine tamı
tamına uyan tanımlamalardır. Fakat Federal Hükümet,
genelge üzerine, PKK'nın, kendini uyuşturucu ticareti
ile finanse ettiği konusunda bilgiler bulunmadığını
itiraf etmek zorunda kaldı.
Ama tekrar güçlenen milliyetçilik, sadece Türkiye'ye
özgü değil: Almanya'da faşistler, güncel olarak Molln,
Solingen ve başka bölgelerde ilticacı yurtlarını, anti-faşistleri,
özürlüleri, evsiz barksızları ve özellikle de yabancıları
ablukaya almışlardır.
Solingen'de Alman faşistleri tarafından Türk kadın ve
çocuklarına karşı yapılan katliam, Türk milliyetçi ve
faşistlerine, tüm yabancılara karşı gercekten var olan
Alman faşistlerinin tehdidini, bir Türk milliyetçiliği
propagandasına dönüştürmek için en iyi olanağı yarattı.
Böylesi olaylar çok kolaylıkla her türlü iç muhalefeti
gizleyen sloganlara dönüştürülebilir. Bunlar, böylece
saldırıların ardındaki sorumlular ve politik yapılar
hakkında her türlü soruyu engellerler. Böylece, Almanya
ve Türkiye'de ırkçı saldırganlığın kesinkes üstesinden
gelinme olasılığını engelliyorlar. Bozkurtlar kendilerini
kızgın Türk gençlerinin militanca eylemleriyle "Türklerin"
güçlü "kalkanı" olarak ifade ettiler. Ama
gerçekte militanca saldırılarını bu gelişmeleri tezgahlayan
Alman faşistlerine ve devlet organlarına değil, Türk
solcularına ve Kürtlere karşı yönelttiler ve işi saldırı
ve çatışmalara dek götürdüler. Solingen'deki saldırıdan
sonraki haftasonu yapılan büyük mitingin kapanış gösterisini
milliyetçi bir gösteriye dönüştürüp kendi çıkarları
için kullanmak istediler. Antifaşistlerin bunu engellemeye
çalışması üzerine faşistler, demokrat-ilericilere ve
Kürtlere saldırdılar. Medya da bu karmaşayı kullandı.
Türkler arasında tamamen anlamsız ve amaçsız bir kördöğüşü
olduğu saçmalığını yaydılar ve böylece daha henüz oluşmakta
olan anti-faşist direniş hareketini çekirdekken boğmaya
çalıştılar. Gerçek sebepler ise tümüyle ortadaydı: Faşistlerle
beraber başka faşistlere karşı gösteri yapılamazdı!..
Bremen'de de Bozkurtlar, Solingen' sonrası Türk gençlerinin
öfke ve nefretini kısmen milliyetçi kanallara yöneltmeyi
başardılar. Bu birçok Türk genciyle yapılan konuşmalardan
anlaşılabiliyor.
BEREMEN'Lİ BOZKURTLAR - ÜLKÜCÜLERMİ?
Solingen olayından sonra Bremen polis müdürü Lucken
Türk Derneklerini arama ihtiyacı duydu, bunlardan ilk
ziyaret edilenlerden biri de Osterfauarbergstrasse'deki
"Türk Ülkücüler Derneği"dir. Burası tam da
bozkurtların hiç birşeyi gizleme gereği duymadıkları
dernekleriydi. Lucken, her fırsatta, poliste yabancılar
için boş işler olduğunu belirtiyordu, bunun üzerine
faşistler hizmet önerdiler. Gerçekten de Bremen polisi
açıkça Türk faşistlerle yakın işbirliği kurmak istemektedir!
İlk başta Nazi saldırılarından dolayıymış gibi gösterilen
ilişkiye geçme ihtiyacının ana hatlarını oluşturan "ortak
düşman ile savaşım" mantığı kendini iyice belli
etti. Ortak düşmandan kastedilen ise çok açıktır: Kürt
Kurtuluş savaşçıları ve başka solcu ve ilerici güçler...
KONSOLOS GRABBE- SPD-POSTUNDAKİ KURT
Nilüfer Koç'un (Bremen Üniversitesi ASTA üyesi) bu yılın
Eylül ayının sonlarında Türk askerleri tarafından gözaltına
alınması sırasında bu çizgi kendini açıkça kanıtladı.
Nilüfer, bir delegasyonla birlikte tercüman olarak Kürdistan'a
gitmişti. Grabe, Türk işkencecilerine burada açıkça
meşruiyet kazandırmak için, Nilüfer Koç ve Berlin Üniversitesi
ASTA aleyhinde kişisel olarak propaganda yaptı. Böylece
Nilüfer gözaltına alırndı. Tabii Nilüfer'in "korumak
amacıyla tutuklandığı" şeklindeki ifadeler, düpedüz
yalandır. Böylece, üniformalı ve üniformasız faşistler
topu birbirlerine atıyorlardı.
Aslında Almanya'da da durum pek farklı değildir. "Milli
gurur" vs... söylemi, yönetenler baskı ve sömürülerini
güçlendirsinler diye, halkın afyonudur. Gerçekteki ayrım
ise üsttekilerle alttakiler arasında yaşanmaktadır,
uluslar arasında değil.
Sadece ezilenlerin uluslararası dayanışması milliyetçi
ve faşist katil çetelerini yenebilir ve milliyetçi katliamları
sona erdirebilir. Almanya'daki anti-faşist hareket,
Türk faşistlerin buradaki faşist saldırıları geliştirmelerine
ve böylece Türkiye'de de faşist yapılarını güçlendirmelerine
göz yumamaz. Anti-faşist hareketin başarısı burada da
Türkiye'de olduğu gibi sözde milli sınırların reddedilmesine
ve enternasyonal dayanışmaya bağlıdır.
Alman Faşistlerinin saldırılarını hep beraber engelleyelim!
Türk faşistlerinin, Alman faşistlerini faliyetlerini
kendi milliyetçi propagandaları için kullanıp, Kürtlere
ve Türk anti-faşistlere saldırılarını hep beraber engelleyelim!
Burada anti-faşistler, örneğin FAP (Faşist İşçi Partisi)
bürosuna karşı eyleme geçtikleri için bu parti tutunamamıştır.
Bozkurtların derneklerine de, Osterfeuerbergstrasse'deki
"Bremen Ülkü Ocağı" na da göz yumulmamalıdır.
Bozkurtların dernekleri kapatılmalıdır!"
ULUSLARARASI HALK-EVİ GRUBU
LEGO-GRUBU (SOL BİRLİĞİ BERABER ORGANİZE EDELİM GRUBU)
|