Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Fidel Castro, yıllar sonra kendisine yöneltilen bir soruya, "Biz, denediğimiz onca yöntemden sonra ülkemizin koşullarını yeniden tahlil ettiğimizde devrim için tek yöntemin silahlı mücadele, gerilla mücadelesi olduğunu kavradık." diye cevap veriyor. "Ama bu tesbit, Batista'nın burjuva anlamda da olsa en ufak bir demokratik kurumu hazmedemeyen ikinci cuntasıyla zorunluluğunu bizlere birkez daha dayattı."
Bu düşünceyle hareket eden Fidel önderliğindeki bir grup öğrenci, gerilla mücadeleleriyle genel grevi birleştirerek devrimi yapmak, bunu gerçekleştiremezlerse de silahları alarak dağlara çekilmek amacıyla 26 Temmuz 1953'de Moncado kışlasına saldırdılar.
Küba devriminin başlangıç tarihi sayılabilecek Moncado çıkartması başarısızlıkla sonuçlandı. Devrimcilerin çoğu çıkan çatışmalarda öldü. İçinde Fidel'in de bulunduğu sağ kalanlar hapse atıldı.
Üç yıl sonra çıkan bir genel afla serbest kalan devrimcilerden bir kısmı mücadeleyi tekrar örgütlemek amacıyla Küba'da kalırken; Fidel, sürgündeki Kübalılarla görüşerek gerilla birliğini oluşturmak üzere Meksika'ya geçti. Burada tanıştığı Che Guevera'nın da içinde bulunduğu yüz kişilik bir grup örgütledi. Bu grup, Meksika'daki bir çiftlikte yaklaşık altı ay boyunca yaptıkları gerilla eğitiminden sonra, Küba'daki arkadaşlarının güçleriyle birleşerek devrimi gerçekleştirmek amacıyla sekseniki kişi olarak yola çıktı.
Deniz yolculuğunda karşılaşılan olumsuzluklar sonucu Küba'daki dostlarıyla iletişim kuramadılar. Buna bir de Batista'nın orduları ile çatışmaya mecbur kalması eklenince; oniki kişi kalan Fidel ve arkadaşları, gerilla mücadelesini tekrar örgütleyebilmek için Sierra Meastra dağlarına çekildiler.
26 Temmuz Hareketi mücadele stratejisi ülkenin gerçekliğini çok iyi yansıttığı için buralarda gelişerek kısa sürede onbinlerin aktif desteğini kazınınca Batista diktasına karşı olan bütün güçleri de arkasına alarak 1 Ocak 1959'da Küba Demokratik Halk Devrimi'ni gerçekleştirdi. Burjuvazinin de çeşitli temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan hükümette Castro Devrim Ordusu'nun temsilcisi olarak görev aldı.
Yeni hükümetin başbakanı dev gibi sorunlar karşısında bir ayda pes edince yerine Fidel başbakan oldu. Artık Sierra programının uygulanması gündemdeydi ve toprak reformuyla işe başlandı.
Toprak reformu devrimci önderliğin ciddiyetinin ilk göstergesiydi.
Devrim, işçi sınıfının aktif desteği ve kutılımıyla gerçekleştiği ve devrimci hükümet köylülüğe verdiği toplumsal taahhütleri yerine getirmeye başladığı içindir ki Küba Devrimi, buştun ştşburn toplumsal bir kitle devrimi olarak şekillenmiştir.
Devlet başkanı komünizm gerekçesiyle devrim yasalarını imzalamayı reddedince Küba İşçi Konfederasyonu Fidel'i desteklemek amacıyla genel grev çağrısında bulundu. Yarım milyonu aşan köylü başkent Havana'ya aktı. Küba'da hayat durdu. Ve toplumsal devrimciler birkez daha liberalleri yenilgiye uğrattı. Devlet başkanı istifa etmek zorunda kaldı.
Tarım reformunu gerçekleştiren Castro hükümeti, Küba toplumunu modernleştirmek için 2 ana programı olan eğitim reformunu gerçekleştirmeye başladı. Azgelişmiş eğitim sistemi bütünüyle dönüştürüldü. Yeni okullar inşa edildi, birçok askeri barakalar okul yapıldı, eğitim teknikleri geliştirildi, yaygın bir öğretmen yetiştirme programı yürütüldü, kitap ve eğitim malzemesi parasız dağıtıldı, ülke çapında kitlesel bir okuma yazma kampanyası, yoksullar için yaygın bir burs programı başlatıldı.
ABD, bütün bu gelişmeler karşısında ve özellikle Küba Hükümetinin tarım reformu ve yabancı işletmelere el koyma planlarını gerçekleştirmeye başlayınca devrimci önderliğin ciddiyetinin farkına vardı. Ve doğal olara 'arka bahçesi"nde gerçekleşen bu değişimlere sessiz kalmayarak canı kanı Küba halkını Komünizm gibi bir öcü(!) den kurtarmak için kolları sıcadı.
CİA yaratabildiği her fırsatta silahları konuştururken ABD, Küba ekonomisini can damarından vurdu. Batista'nın son iktidar yılında 1.75 milyar dolar olan ABD dışalımı, devrimin ilk yılında 900 milyona indi.
Bu gelişmeler karşısında Castro hükümeti ABD'ye bağımlılığı azaltmak ve siyasal bağımsızlığı pekiştirmek için SSCB ile Şubut 1960'da %2.5 faizli ve yirmi yıl vadeli 100 milyon dolarlık bir kredi antlaşması yaptı. SSCB 5 yıl boyunca dünya piyasası üzedinden 5 milyon ton şeker almayı kabul ediyordu. Ve karşılığında rafine edilmiş petrol, demir külçesi, aliminyum, gübre ve teknik yardım sağlayacaktı.
Küba'nın yeni ekonomik ilişkileri sonucu, ABD ile Küba arasındaki gerginlik artmaya devam etti. CIA tarafından örgütlenmiş gruplar Küba'nın şeker tarlalarına saldırılar düzenliyordu. Fidel, ABD'nin toplumsal reform uygulayan ülkelere karşı müdahale ve darbe senaryolarını iyi bildiği için düzenli orduyu yarı yarıya indirerek halkı milis kuvvetleri içinde silahlandırmaya başladı. Oluşturulan devrimi savunma komiteleri devrimci toplumsal değişimin güvencesi olacaktı.
ABD, her alandaki saldırganlığını arttırarak sürdürüyordu. 6 Haziran 1960'da Küba'nın şeker kotasını tamamen kaldırdı. Etkisi altındaki diğer ülkelere de yardımı kesme tehdidiyle Küba ile hertürlü ilişkiyi kesme kararları aldırttı.
Bu arada devrimci hükümet ABD şirketlerine kısmen ya da tamamen ait işletmelere ve mülklere el konulmasını sağlayan bir yasa çıkarttı.
CIA tarafından finanse edilen ve artarak süren saldırılara karşı tam 4 kez BM Güvenlik Konseyi'ne başvuruldu. Ancak Güvenlik Konseyi'nden saldırıların kınanması yönünde hiç bir karar çıkmadı.
17 Nisan 1961'de ünlü domuzlar körfezi çıkartması başladı. ABD destoyeri 1500 Kübalı sürgünü adaya çıkardı. Bu girişim tüm Küba'yı ayağa kaldırdı ve üç gün içinde ABD'nin bu saldırısı da püskürtüldü.
Tarih 1 Mayıs 1961'di. Küba lideri Castro bütün Küba'nın katıldığı gösterilerde devrimin sosyalist devrime dönüştüğünü bildirdi.
Küba'nın, devrimin ardından uygulanan ekonomi politikası tarım üretiminin çeşitlendirilmesi, endüstrileşme ve yeni ülkelerle ticari ilişki kurulmasına dayanıyordu. Devrimden hemen sonra kiraların ve fiyatların düşürülmesi gibi uygulamalar sonucunda artan talep ve satınalma gücü, karşılığını tüketim maddelerinin üretiminin artmasında buldu. Aynı yıllarda sanayi üretiminde de önemli artışlar kaydedildi. 1959'dan 1962'ye kadar 10 yeni fabrika inşa edildi.
Gerek uygulanan ekonomik ambargolar, gerek teknisiyen ve uzman kadroların önemli bir bölümünün ülkeyi terk etmeleri, gerekse önceki iktidar döneminde atıl bırakılan kaynakların kullanımında sınırlara gelinmesi gibi nedenlerden dolayı hızlı sanayileşme ve tarımsal ürünlerin çeşitlendirilmesi politikalarına son verildi. Bunun yerine şeker üretimini azami düzeye çıkararak bundan elde edilecek dövizlerle bu üretimi modernleştirmek ve mekanize etmek hedeflendi. Ancak bu hedeflere ulaşılamadı. 1962'den sonra da ana bazı endüstri ürünlerinin yanı sıra tüketim malları üretiminde artış sürdü. Buna karşılık özellikle 1966'dan itibaren ihracata ve yatırımlara verilen önem yüzünden tüketimde darboğazlar yaşanmaya başlandı. Dükkanlarda pek çok mal bulunmuyordu.
Kendi öz dinamiklerini temel alarak kendi yolunda yürümeyi hedef alan Küba, gerek ekonomik gerekse güvenlik alanlarında şartların dayatması sonucu genelde sosyalist bloka, özelde SSCB'ye yaslanmak zorunda kaldı. Bu zorunluluk, önemli tavizler de verilmesine rağmen ilk önceleri sosyalist bloka göre şekillenme sonucunu doğurmadı. Hatta Küba, gerekli gördüğü noktalarda -barış içinde birarada yaşamak gibi devrimci kurtuluş mücadelelerini tırpanlayan anlayışlar gibi- kendi tavrını koymaktan çekinmedi.
60'ların ortalarından itibaren, karşılaşılan ekonomik zorluklara gösterilen çözümler Doğu Avrupa ülkelerindeki uygulamalar yönündeydi. 1972 yılında Doğu Avrupa ülkelerinin üyesi oldukları COMECON'a girmesi, Küba'nın bu devletlerin plan ve yöntemlerini benimsenmesinde önemli bir ön açıcıydı. Dolayısıyla da o ülkelerde ortaya çıkan; değişik faaliyet alanları ile işçi sınıfının farklı sektörleri arasında ve işçiler ile teknik ve yönetici sorumlular arasında bir maddi eşitsizlik; bunlarında beraberinde getirdiği toplumsal farklılaşmaların teşviki gibi sorunlar Küba'da da gündeme gelmeye başladı.
70'lerin başından itibaren Küba'nın uluslararası politikalarında da değişiklikler oldu. Burjuva rejimleri ve Latin Amerika iktidarları ile temaslar oluşturuldu ve milliyetçi burjuva iktidarları ile ittifaklar yaratılmaya çalışıldı, Komünist Partiler ile yakınlaşma sağlandı ve Latin Amerika'nın bazı ülkelerindeki devrimci hareketlerden kopuk ve mesafeli tutumlar oluşturulmaya başlandı.
Bunun nedeni hem SSCB'ye ekonomik anlamda bir bağımlılığın politikaya da yansıması hem de Latin Amerika'da bir dizi gerilla hareketinin yenilmesidir.
Küba; devrimden sonra sağlık, eğitim, konut gibi üç temel konuda çok önemli gelişmeler kaydetse de uygulanan ticaret ambargosu nedeniyle tek tarım ürününü geliştirmek zorunda kalmış; bu da sanayileşmiş bir ülke olmasının önünde engel olmuş, ekonominin SSCB'ye bağımlı olmasını getirmiştir.
Şartlar kendi dinamikleriyle ayakta durmasını ve gelişmesini engellemiş, bur durumda SSCB'nin desteği sosyalist Küba için yaşamsal olmuştur. Doğu bloku ülkelerinde tek tek sosyalizmin çökmesiyle birlikte yaşamsal desteğini kaybeden Küba, büyük ekonomik sıkıntıların içine düşmüştür. 90'dan itibaren içine düşülen ve Küba'da adına "özel dönem" denen zorlu yıllarda ekonomik güçlükler gün geçtikçe artmış o oranda da toplumsal hayatı etkilemiştir.
Sosyalist bir sistem, merkezi yönetim, planlı ekonomi, bugün kaynak yetersizliğinden dolayı Küba'nın ekonomik sorunlarını çözemiyor.
Ekonomik çarkı döndüren temel madde petrol Küba'da yok örneğin. Devrimin ilk yıllarında ihraç edilen 1 ton şekerle 8 ton petrol alınabilirken bugün ancak 1.5 ton petrol alınabiliniyor.
Dövizi olsa yine sorun yok ancak, uygulanan ticaret ambargosu nedeniyle ihraç ürünlerine çok ucuza alıcı bulabilen Küba, gerekli maddeleri dünya piyasası üzerinden satın almada acze düşüyor.
Özel dönemde Küba, birçok sorununa kesin çözüm getirecek döviz için elinde kalan son yöntem, turizmi devreye sokuyor.
Daha önce olan ama sektör olarak bulunmayan turizme, getireceği onca olumsuzluklara rağmen, tek çözüm olduğu için kapılar sonuna dek açılıyor.
Özel dönem Küba'sında kişi başına günde 1 dilim ekmek ve 1 bardak süt veriliyor. Dört kişilik bir aileye ayda 250 gr. et, bir litre yağ. Sebze ve meyve ise olduğu zaman. Herkesin tipik bir kahve tiryakisi olduğu ülkede daha önce verilen miktarın onda biri bile verilmiyor. Bunlar özel dönemin dahada özel günlerin de garantide değil. Garanti olan her eve hemde üç öyün yetebilecek miktarda pirinç ve barbunya. Öylesine sıcak bir ülkede temizlik maddeleri normal gereksinimin yaklaşık beşte biri oranında inmiş. Elektirik dönüşümlü olarak 8 saat kesilip 8 saat veriliyor. Ulaşım araçlarıysa son derece yetersiz.
Kabalıların dolar bulundurmaları ve kullanmaları yasak. Ancak yabancılara yönelik ve Kübalıların kullanması yasak olan dükkanlarda yok yokken Kübalılara yönelik dükkanların tamtakır olması bu yasakların pratikte işlevsiz kalmasına neden.
Kübalı, çeşitli şekillerde elde ettiği dövizleri bir yabancıya vererek bu dükkanlarda kendi adına alışveriş yaptırabiliyor.
Hükümet özel dönem Kübasına en çok homurdanabilecek kesimi bir nebze yatıştırmak için döviz bulundurma ve kullanma yasağını kaldırıyor.
Hükümet pratikte böyle olsada döviz bulundurma ve kullanma yasağını kaldırarak sosyal sınıfların doğuşunun hızlanacağı bir duruma boyun eğimş oluyordu. Çünkü sosyalist Küba'da en iyi yaşayanlar Miami'de-Küba devriminden kaçan ve sürgün edilenlerin çoğu burada yaşıyor ve çoğu beyaz- geleçek doları olanlar olaçaktı. Küba'da sosyalizme ihtiyaçı olanlar ençok yoksullukla boğuşaçaklar.
Hükümet bu yasağı kaldırırken artacak dolar hırsızlığını, karaborsanın daha da yayılarak dolarla yönlendirilmesini kabullenmişti.
Hükümet, yine Kübalı ile turist arasındaki ilişkilerin gittikçe dostluk ilişkisinden uzaklaşacağını fahişeliğe zemin doğacağını kabullenmişti.
Dönelim turuzme. Özel dönemin zor koşulları zaten önemli bir toplumsal tahribatı getiriyordu. Bunu aşmak için oluşturulan turizm sektörü bu tahribatı daha da güçlendirmiştir.
Eskiden Kübalıların da kalabildiği lüks otellerin hepsi bugün turizme yarılmış durumda. Kübalılar sefalet içinde yüzerken turuzme ait yerlerde tüketim hat safhada. Bunları görebilen bir Kübalının, turist benim ülkemde birinci sınıf insan dememesi içten bile değil.
Ayrıca da devrimle birlikte tasfiye edilen ve yasaklanan fahişelik turizmle birlikte tekrar hortlamıştır. ancak tek nedeni ekonomik değildir. Küba'daki bugünkü fuhuş, ekonomiyle birlikte toplumsal değerlerin de erozyona uğradığı, herşeyin belirsizlik içinde olduğu bir dönemin ürünüdür.
Küba, yine sosyalist Küba'nın çıkarları için 1993'ün Eylülünde, küçük işletmelerin kurulmasına ve hizmet sektöründe kişisel girişimlere sınırlı olarak izin veren bir yasayı yürürlüğe koydu.
Bu tür işletmelere sahip olmak isteyenlerinsayısı bugün 110 bin civarında. Ve bu rakam hızla artıyor.
Küba komünist partisi, "uygulamaya konan yasanın büyük riskler taşımasıyla birlikte Küba halkı, bunun ülkenin içinde bulunduğu zorlukları aşmak için konulan bir yasa olduğunu farkındadır. Bunu zengin olmak için kullanmayacaklarına eminiz." diyor.
Kapitalist basın ise bu ve benzer gelişmeler karşısında 'Küba'da sosyalizmin sonu geldi çığlıkları atmaya başladılar bile.
Devlet yetkilileri uygulamaya konan son ticaret yasasının eşitsizliğe yol açmaması için gerekli önlemleri aldıklarını bildiriyorlar.
Ancak bu önlemler ne derece etkili olacak?.. Ya da bu yasayı kişisel mal birikimi için kullanmak isteyenleri iyi niyetli Küba vatandaşından nasıl ayıracaklar?..
Küba'da bugünkü koşullarda bile bir hastahane, bir okul kapatılmadı. Çok özverili koşullarda sağlık hizmetleri en iyi şekilde verilmeye çalışılıyor. Halen düzenli sağlık kontrolleri var. Dışarıdaki yardım kuruluşlarından gelen, özellikle vitamin ilaçları dağıtılıyor. Ama özellikle ilaç sıkıntısının vardığı boyutlarda ne derece eksiksiz sağlık hizmeti verilebilir? Teksir kağıtları ve bir kalemle de olsa eğitim sürdürülmeye çalışılıyor. Petrol sorunu nedeniyle üretim yapılmadığı gibi üretilenlerde doğru düzgün dağıtılamıyor. Trafikte atarabaları, tarımda yer yer karasabanlar görülmeye başlanmış durumda.
Küba ile Dayanışma Derneği'nin bu sene ilk defa züzenlediği Küba günlerinde gelen küba Kominist parti temsilcisi, yaptığı konuşmasında "bizim herşeye ihtiyacımız var" diyor. Kalemden, kağıttan çarşafa varıncaya dek.... Ve dünyanın bütün sosyalistlerini, devrimcilerini, demokratlarını sosyalist Kübaya yardıma çağırıyor.
Bugünkü koşulları, yıkılan diğer sosyalist ülkelerin hepsinden çok daha ağır olan Kübayı ayakta tutan ne?
Bu soruya, yanki nefreti ve Fidel sevgisi cevabı, önemli olsada yeterli gelmiyor.
Reel sosyalizm diğer ülkelerde tek tek çökerken Küba'yı halen ayakta tutan, diğer bütün sosyalist ülkelerden farklı olarak tümüyle özgün, ne Marks'ta, ne Engels'de, ne Lenin'de, ne de mao'da bulunmayan türden kırma özellikler taşıyan tarzda bir sosyalizmin olması.
Fidel Castro, "Bizi diğer sosyalist ülkelerden ayıran ve herzaman bilincinde olduğumuz bir nokta var." diyor ve şöyle açıklıyor.
"Bu ülkelerde bir yaşam düzeyinden bahsedilir. Biz ise hiçbir zaman bu ifadeyi kullanmadık. Bir yandan halıkn maddi koşullarını düzeltmek için bütün olanaklarımızı seferber ederken bunu bir şiar haline getirmedik; tam tersine dayanışma ruhunu, enternasyonalist ruhu hep canlı tutmaya çalıştık."
Küba'da bugün bile gönüllü çalışma, son ekonomik sıkıntılarla birlikte eskisinden daha da canlı olarak sormektedir. Petrolün yokluğundan dolayı normal üretimin bile yapılmadığı, yapılanın da dağıtılmadığı bir ülkede gönüllü çalışma isteminin asıl anlamı, küba halkının özellikle de gençliğinin sosyalist Küba'yı yaşatmak için hiçi karşılık beklemeden çalışmak istemesidir.
Nikaragua, devrimin zafer döneminde Küba'dan ilkokul öğretmeni sitediğinde otuzbin gönüllü en tehlikeli bölgelere gitmek için başvuruyor. Bunlardan bir kısmı kont-gerillaca öldürülünce hepsi gitmek istiyor.
Küba halkının, batşa Che Fuevera olmak üzere, sayısız somutluklarla dolu bu enternasyonalist ruhu özel dönem koşullarında bile varlığını korumaktadır. Geçen yıl İran depremzedeleri için yapılan kan bağışında onbeş gün içinde neredeyse İran'ın bütün ihtiyacını karşılayacak boyutta bağş toplanmıştır.
Fidel Castro, sözlerini şöyle sürdürüyor;
"Bizim sosyalizmimiz burada doğdu. Bunu bize kimse empoze etmedi, ithal etmedik, yabancı tanklar üzerinde gelmedi; bu sosyalizmi savaşçılarımızın kolları havada açık denize karşı ilan ettik. Devrimimizi biz kendimiz yaptık ve otuz yıldan fazla bir süredir de kanımız canımız pahasına savunuyoruz.
Küba'daki sosyalizm, konjonktürel faktörlerle oluşmadı. Devrim esnasında adamızın içinde bulunduğu geri kalmışlığa, esarete verilecek tek yanıttı. Fakat dahası da var. Biz Marksizmi-Leninizmi yaratıcı bır tarzda kendi ülkemizin gerçeklerine uydurabildik. Marksist-Leninist düşünceyi, devrim anlayışını, kahraman yurtseverlerimizin düşünceleriyle bağdaştırabildik. Kendimizi başkalarını taklit etme gereksinimi duymaktan büyük ölçüde uzak tuttuk. Bazı şeyler aldıysakta bunlar herzaman mutlaka alınması gereken nitelikte de çıkmadı.
Küba'da parti, devrim konseyi, halkla arasındaki sıkı ilişkiyi korumayı başardı. Kitlelerle parti arasında hiçbir zaman kopukluk olmadı, boşanmadık.
Bizde stalinizmle en ufak bir benzerlik taşıyan bir durum bile sözkonusu olmadı. Dışarıdan sürekli saldırılara maruz kalan, kuşatılan, boykot edilen bir ülke olarak, bizi düşmanlarımıza karşı ayakta tutan en büyük güç, tüm devrimci güçlerin ve halkın birliğini korumaya olan sınırsız bağlılığımızdır.
Burada, halkın devlet işleyişine, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz düzeyde, katılımını sağlıyoruz. Eminim, başka hiçbir yerde, devlet işlerine, ülke yönetimine bu denli somut ve doğrudan katılımı göremezsiniz. Burada vatandaş kendisi, ülkesini ve devrimini savunuyor, silahlar halkın elinde.
Daha adil, daha insanca ve daha fazla dayanışma ruhunu öngören sosyalizmin yalnızca zamana ihtiyacı var.
Sosyalist ekonomiden maksimum derecede yararlanmasını bilmedik belki. Öğrenecek çok şeyimiz var kuşkusuz. Fakat rahatlıkla söyleyebileceğim şu ki, bizim sosyalizmimiz, yukarıdaki saydığım unsurların hiçbirinden yoksun değil. Bencede aslolan budur. buna kominist ve sosyalist bilinci de ekleyebiliriz.
Küba halkı bu bilinci taşıyor. Diğer devrim süreçleriyle kıyaslanamayacak düzeyde sahip bu bilince. En önemlisi de bugün bunun daha çok gençlerimizde ortaya çıkması. Eylemleriyle, ülkemizde sosyalizm eserini kendilerinden önceki kuşaklar kadar coşkuyla sürdüreceklerini kanıtlıyorlar."
Sosyalist Küba, özel dönemin zor koşullarında, Fidel'in yukarıda bahsettiği dinamiklere dayanarak direniyor. Bugün korkuyla bahsettiğimiz fahişelerin sayısı hiçte çok değil. Kübalının ihtiyaç çok değil. Kübalının ihtiyaç duyabileceği hermal karaborsalarda varken onuru nedeniyle karaborsaya hiç gitmemiş Kübalıların sayısı oldukça fazla.
Bu arada, özel dönemde alınan önlemler sonucu olarak kapitalist dünyanın Küba'ya bakış açısında da değişiklikler olmaya başladı.
B.M. 3 Kasım 1993 tarihinde Küba'ya yönelik ambargonun kaldırılmasına, abd'nin baskı politikasına dayanarak oluşturulan Toricelli yasasının feshine, Guatanama deniz üssünün kapatılmasına, Küba üzerindeki sürekli askeri tekele son verilerek Küba ile bağımsızlık temelinde yeniden ilişkiye girilmesine ilişkin bir karar alıyor.
ABD başkanlığı bugüne kadar Küba'ya yönelik ambargonun kaldırılmasını kesinlikle reddederken ; Demokratik Parti içinden ambargonun kaldırılması yönünde sesler de yükseliyor.
Kanada bugün özellikle ilaç konusunda ambargoyu delmiş durumda.
Hollanda bankaları, yapılabilecek yeni reformlar karşılığında Küba'ya yatırım yapabiliceklerini açıkladı. Kolombiya, Küba ile yeniden oluşturulan diplomatik ilişkiler çerçevesinde bu ülkeye piyasa fiyatlarıyla ham petrol satışına başlandığını bildiriyor.
Bunlar, kaba bir bakışaçısıyla bakıldığında Küba'nın özel döneminde çok iyi gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Ancak 34 yıldır her anlamda kuşatılan, saldırılan bir ülkeye, saldırganların bu tavır değişikliğinin düşünülmesi gerekir. Bunu Küba'da çok dikkatla gözlemlemelidir.
Emperyalizm, denediği saldırganlıkların bugün Kübalıyı daha da dirençli yaptığının farkındadır. Zor dönemi fırsat bilerek kaleyi içten fethetme taktiğini uygulamaya koyuyor.
Gönderdiği metalarla bir tüketim toplumu oluşturma, sistemi çözümsüzlüğe iterek sistemle çelişki yaratma planlarını uygulamaya koyuyor.
Evet bugün Küba bütün bunlara gerçekten ihtiyaç duyan bir durumdadır. Ancak emperyalizmin asla bir melek olmadığını, bu gelişmelerin altında yatan hedefleri iyi saptamalı, ona göre tavırlar geliştirmelidir.
Davulun sesi uzaktan hoşgeldiği için değil sosyalizm için.


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19