ABD'nin Arka Bahçesinde Bir
Gül:
Küba
|
Fidel Castro, yıllar sonra kendisine yöneltilen bir
soruya, "Biz, denediğimiz onca yöntemden sonra
ülkemizin koşullarını yeniden tahlil ettiğimizde devrim
için tek yöntemin silahlı mücadele, gerilla mücadelesi
olduğunu kavradık." diye cevap veriyor. "Ama
bu tesbit, Batista'nın burjuva anlamda da olsa en ufak
bir demokratik kurumu hazmedemeyen ikinci cuntasıyla
zorunluluğunu bizlere birkez daha dayattı."
Bu düşünceyle hareket eden Fidel önderliğindeki bir
grup öğrenci, gerilla mücadeleleriyle genel grevi birleştirerek
devrimi yapmak, bunu gerçekleştiremezlerse de silahları
alarak dağlara çekilmek amacıyla 26 Temmuz 1953'de Moncado
kışlasına saldırdılar.
Küba devriminin başlangıç tarihi sayılabilecek Moncado
çıkartması başarısızlıkla sonuçlandı. Devrimcilerin
çoğu çıkan çatışmalarda öldü. İçinde Fidel'in de bulunduğu
sağ kalanlar hapse atıldı.
Üç yıl sonra çıkan bir genel afla serbest kalan devrimcilerden
bir kısmı mücadeleyi tekrar örgütlemek amacıyla Küba'da
kalırken; Fidel, sürgündeki Kübalılarla görüşerek gerilla
birliğini oluşturmak üzere Meksika'ya geçti. Burada
tanıştığı Che Guevera'nın da içinde bulunduğu yüz kişilik
bir grup örgütledi. Bu grup, Meksika'daki bir çiftlikte
yaklaşık altı ay boyunca yaptıkları gerilla eğitiminden
sonra, Küba'daki arkadaşlarının güçleriyle birleşerek
devrimi gerçekleştirmek amacıyla sekseniki kişi olarak
yola çıktı.
Deniz yolculuğunda karşılaşılan olumsuzluklar sonucu
Küba'daki dostlarıyla iletişim kuramadılar. Buna bir
de Batista'nın orduları ile çatışmaya mecbur kalması
eklenince; oniki kişi kalan Fidel ve arkadaşları, gerilla
mücadelesini tekrar örgütleyebilmek için Sierra Meastra
dağlarına çekildiler.
26 Temmuz Hareketi mücadele stratejisi ülkenin gerçekliğini
çok iyi yansıttığı için buralarda gelişerek kısa sürede
onbinlerin aktif desteğini kazınınca Batista diktasına
karşı olan bütün güçleri de arkasına alarak 1 Ocak 1959'da
Küba Demokratik Halk Devrimi'ni gerçekleştirdi. Burjuvazinin
de çeşitli temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan hükümette
Castro Devrim Ordusu'nun temsilcisi olarak görev aldı.
Yeni hükümetin başbakanı dev gibi sorunlar karşısında
bir ayda pes edince yerine Fidel başbakan oldu. Artık
Sierra programının uygulanması gündemdeydi ve toprak
reformuyla işe başlandı.
Toprak reformu devrimci önderliğin ciddiyetinin ilk
göstergesiydi.
Devrim, işçi sınıfının aktif desteği ve kutılımıyla
gerçekleştiği ve devrimci hükümet köylülüğe verdiği
toplumsal taahhütleri yerine getirmeye başladığı içindir
ki Küba Devrimi, buştun ştşburn toplumsal bir kitle
devrimi olarak şekillenmiştir.
Devlet başkanı komünizm gerekçesiyle devrim yasalarını
imzalamayı reddedince Küba İşçi Konfederasyonu Fidel'i
desteklemek amacıyla genel grev çağrısında bulundu.
Yarım milyonu aşan köylü başkent Havana'ya aktı. Küba'da
hayat durdu. Ve toplumsal devrimciler birkez daha liberalleri
yenilgiye uğrattı. Devlet başkanı istifa etmek zorunda
kaldı.
Tarım reformunu gerçekleştiren Castro hükümeti, Küba
toplumunu modernleştirmek için 2 ana programı olan eğitim
reformunu gerçekleştirmeye başladı. Azgelişmiş eğitim
sistemi bütünüyle dönüştürüldü. Yeni okullar inşa edildi,
birçok askeri barakalar okul yapıldı, eğitim teknikleri
geliştirildi, yaygın bir öğretmen yetiştirme programı
yürütüldü, kitap ve eğitim malzemesi parasız dağıtıldı,
ülke çapında kitlesel bir okuma yazma kampanyası, yoksullar
için yaygın bir burs programı başlatıldı.
ABD, bütün bu gelişmeler karşısında ve özellikle Küba
Hükümetinin tarım reformu ve yabancı işletmelere el
koyma planlarını gerçekleştirmeye başlayınca devrimci
önderliğin ciddiyetinin farkına vardı. Ve doğal olara
'arka bahçesi"nde gerçekleşen bu değişimlere sessiz
kalmayarak canı kanı Küba halkını Komünizm gibi bir
öcü(!) den kurtarmak için kolları sıcadı.
CİA yaratabildiği her fırsatta silahları konuştururken
ABD, Küba ekonomisini can damarından vurdu. Batista'nın
son iktidar yılında 1.75 milyar dolar olan ABD dışalımı,
devrimin ilk yılında 900 milyona indi.
Bu gelişmeler karşısında Castro hükümeti ABD'ye bağımlılığı
azaltmak ve siyasal bağımsızlığı pekiştirmek için SSCB
ile Şubut 1960'da %2.5 faizli ve yirmi yıl vadeli 100
milyon dolarlık bir kredi antlaşması yaptı. SSCB 5 yıl
boyunca dünya piyasası üzedinden 5 milyon ton şeker
almayı kabul ediyordu. Ve karşılığında rafine edilmiş
petrol, demir külçesi, aliminyum, gübre ve teknik yardım
sağlayacaktı.
Küba'nın yeni ekonomik ilişkileri sonucu, ABD ile Küba
arasındaki gerginlik artmaya devam etti. CIA tarafından
örgütlenmiş gruplar Küba'nın şeker tarlalarına saldırılar
düzenliyordu. Fidel, ABD'nin toplumsal reform uygulayan
ülkelere karşı müdahale ve darbe senaryolarını iyi bildiği
için düzenli orduyu yarı yarıya indirerek halkı milis
kuvvetleri içinde silahlandırmaya başladı. Oluşturulan
devrimi savunma komiteleri devrimci toplumsal değişimin
güvencesi olacaktı.
ABD, her alandaki saldırganlığını arttırarak sürdürüyordu.
6 Haziran 1960'da Küba'nın şeker kotasını tamamen kaldırdı.
Etkisi altındaki diğer ülkelere de yardımı kesme tehdidiyle
Küba ile hertürlü ilişkiyi kesme kararları aldırttı.
Bu arada devrimci hükümet ABD şirketlerine kısmen ya
da tamamen ait işletmelere ve mülklere el konulmasını
sağlayan bir yasa çıkarttı.
CIA tarafından finanse edilen ve artarak süren saldırılara
karşı tam 4 kez BM Güvenlik Konseyi'ne başvuruldu. Ancak
Güvenlik Konseyi'nden saldırıların kınanması yönünde
hiç bir karar çıkmadı.
17 Nisan 1961'de ünlü domuzlar körfezi çıkartması başladı.
ABD destoyeri 1500 Kübalı sürgünü adaya çıkardı. Bu
girişim tüm Küba'yı ayağa kaldırdı ve üç gün içinde
ABD'nin bu saldırısı da püskürtüldü.
Tarih 1 Mayıs 1961'di. Küba lideri Castro bütün Küba'nın
katıldığı gösterilerde devrimin sosyalist devrime dönüştüğünü
bildirdi.
Küba'nın, devrimin ardından uygulanan ekonomi politikası
tarım üretiminin çeşitlendirilmesi, endüstrileşme ve
yeni ülkelerle ticari ilişki kurulmasına dayanıyordu.
Devrimden hemen sonra kiraların ve fiyatların düşürülmesi
gibi uygulamalar sonucunda artan talep ve satınalma
gücü, karşılığını tüketim maddelerinin üretiminin artmasında
buldu. Aynı yıllarda sanayi üretiminde de önemli artışlar
kaydedildi. 1959'dan 1962'ye kadar 10 yeni fabrika inşa
edildi.
Gerek uygulanan ekonomik ambargolar, gerek teknisiyen
ve uzman kadroların önemli bir bölümünün ülkeyi terk
etmeleri, gerekse önceki iktidar döneminde atıl bırakılan
kaynakların kullanımında sınırlara gelinmesi gibi nedenlerden
dolayı hızlı sanayileşme ve tarımsal ürünlerin çeşitlendirilmesi
politikalarına son verildi. Bunun yerine şeker üretimini
azami düzeye çıkararak bundan elde edilecek dövizlerle
bu üretimi modernleştirmek ve mekanize etmek hedeflendi.
Ancak bu hedeflere ulaşılamadı. 1962'den sonra da ana
bazı endüstri ürünlerinin yanı sıra tüketim malları
üretiminde artış sürdü. Buna karşılık özellikle 1966'dan
itibaren ihracata ve yatırımlara verilen önem yüzünden
tüketimde darboğazlar yaşanmaya başlandı. Dükkanlarda
pek çok mal bulunmuyordu.
Kendi öz dinamiklerini temel alarak kendi yolunda yürümeyi
hedef alan Küba, gerek ekonomik gerekse güvenlik alanlarında
şartların dayatması sonucu genelde sosyalist bloka,
özelde SSCB'ye yaslanmak zorunda kaldı. Bu zorunluluk,
önemli tavizler de verilmesine rağmen ilk önceleri sosyalist
bloka göre şekillenme sonucunu doğurmadı. Hatta Küba,
gerekli gördüğü noktalarda -barış içinde birarada yaşamak
gibi devrimci kurtuluş mücadelelerini tırpanlayan anlayışlar
gibi- kendi tavrını koymaktan çekinmedi.
60'ların ortalarından itibaren, karşılaşılan ekonomik
zorluklara gösterilen çözümler Doğu Avrupa ülkelerindeki
uygulamalar yönündeydi. 1972 yılında Doğu Avrupa ülkelerinin
üyesi oldukları COMECON'a girmesi, Küba'nın bu devletlerin
plan ve yöntemlerini benimsenmesinde önemli bir ön açıcıydı.
Dolayısıyla da o ülkelerde ortaya çıkan; değişik faaliyet
alanları ile işçi sınıfının farklı sektörleri arasında
ve işçiler ile teknik ve yönetici sorumlular arasında
bir maddi eşitsizlik; bunlarında beraberinde getirdiği
toplumsal farklılaşmaların teşviki gibi sorunlar Küba'da
da gündeme gelmeye başladı.
70'lerin başından itibaren Küba'nın uluslararası politikalarında
da değişiklikler oldu. Burjuva rejimleri ve Latin Amerika
iktidarları ile temaslar oluşturuldu ve milliyetçi burjuva
iktidarları ile ittifaklar yaratılmaya çalışıldı, Komünist
Partiler ile yakınlaşma sağlandı ve Latin Amerika'nın
bazı ülkelerindeki devrimci hareketlerden kopuk ve mesafeli
tutumlar oluşturulmaya başlandı.
Bunun nedeni hem SSCB'ye ekonomik anlamda bir bağımlılığın
politikaya da yansıması hem de Latin Amerika'da bir
dizi gerilla hareketinin yenilmesidir.
Küba; devrimden sonra sağlık, eğitim, konut gibi üç
temel konuda çok önemli gelişmeler kaydetse de uygulanan
ticaret ambargosu nedeniyle tek tarım ürününü geliştirmek
zorunda kalmış; bu da sanayileşmiş bir ülke olmasının
önünde engel olmuş, ekonominin SSCB'ye bağımlı olmasını
getirmiştir.
Şartlar kendi dinamikleriyle ayakta durmasını ve gelişmesini
engellemiş, bur durumda SSCB'nin desteği sosyalist Küba
için yaşamsal olmuştur. Doğu bloku ülkelerinde tek tek
sosyalizmin çökmesiyle birlikte yaşamsal desteğini kaybeden
Küba, büyük ekonomik sıkıntıların içine düşmüştür. 90'dan
itibaren içine düşülen ve Küba'da adına "özel dönem"
denen zorlu yıllarda ekonomik güçlükler gün geçtikçe
artmış o oranda da toplumsal hayatı etkilemiştir.
Sosyalist bir sistem, merkezi yönetim, planlı ekonomi,
bugün kaynak yetersizliğinden dolayı Küba'nın ekonomik
sorunlarını çözemiyor.
Ekonomik çarkı döndüren temel madde petrol Küba'da yok
örneğin. Devrimin ilk yıllarında ihraç edilen 1 ton
şekerle 8 ton petrol alınabilirken bugün ancak 1.5 ton
petrol alınabiliniyor.
Dövizi olsa yine sorun yok ancak, uygulanan ticaret
ambargosu nedeniyle ihraç ürünlerine çok ucuza alıcı
bulabilen Küba, gerekli maddeleri dünya piyasası üzerinden
satın almada acze düşüyor.
Özel dönemde Küba, birçok sorununa kesin çözüm getirecek
döviz için elinde kalan son yöntem, turizmi devreye
sokuyor.
Daha önce olan ama sektör olarak bulunmayan turizme,
getireceği onca olumsuzluklara rağmen, tek çözüm olduğu
için kapılar sonuna dek açılıyor.
Özel dönem Küba'sında kişi başına günde 1 dilim ekmek
ve 1 bardak süt veriliyor. Dört kişilik bir aileye ayda
250 gr. et, bir litre yağ. Sebze ve meyve ise olduğu
zaman. Herkesin tipik bir kahve tiryakisi olduğu ülkede
daha önce verilen miktarın onda biri bile verilmiyor.
Bunlar özel dönemin dahada özel günlerin de garantide
değil. Garanti olan her eve hemde üç öyün yetebilecek
miktarda pirinç ve barbunya. Öylesine sıcak bir ülkede
temizlik maddeleri normal gereksinimin yaklaşık beşte
biri oranında inmiş. Elektirik dönüşümlü olarak 8 saat
kesilip 8 saat veriliyor. Ulaşım araçlarıysa son derece
yetersiz.
Kabalıların dolar bulundurmaları ve kullanmaları yasak.
Ancak yabancılara yönelik ve Kübalıların kullanması
yasak olan dükkanlarda yok yokken Kübalılara yönelik
dükkanların tamtakır olması bu yasakların pratikte işlevsiz
kalmasına neden.
Kübalı, çeşitli şekillerde elde ettiği dövizleri bir
yabancıya vererek bu dükkanlarda kendi adına alışveriş
yaptırabiliyor.
Hükümet özel dönem Kübasına en çok homurdanabilecek
kesimi bir nebze yatıştırmak için döviz bulundurma ve
kullanma yasağını kaldırıyor.
Hükümet pratikte böyle olsada döviz bulundurma ve kullanma
yasağını kaldırarak sosyal sınıfların doğuşunun hızlanacağı
bir duruma boyun eğimş oluyordu. Çünkü sosyalist Küba'da
en iyi yaşayanlar Miami'de-Küba devriminden kaçan ve
sürgün edilenlerin çoğu burada yaşıyor ve çoğu beyaz-
geleçek doları olanlar olaçaktı. Küba'da sosyalizme
ihtiyaçı olanlar ençok yoksullukla boğuşaçaklar.
Hükümet bu yasağı kaldırırken artacak dolar hırsızlığını,
karaborsanın daha da yayılarak dolarla yönlendirilmesini
kabullenmişti.
Hükümet, yine Kübalı ile turist arasındaki ilişkilerin
gittikçe dostluk ilişkisinden uzaklaşacağını fahişeliğe
zemin doğacağını kabullenmişti.
Dönelim turuzme. Özel dönemin zor koşulları zaten önemli
bir toplumsal tahribatı getiriyordu. Bunu aşmak için
oluşturulan turizm sektörü bu tahribatı daha da güçlendirmiştir.
Eskiden Kübalıların da kalabildiği lüks otellerin hepsi
bugün turizme yarılmış durumda. Kübalılar sefalet içinde
yüzerken turuzme ait yerlerde tüketim hat safhada. Bunları
görebilen bir Kübalının, turist benim ülkemde birinci
sınıf insan dememesi içten bile değil.
Ayrıca da devrimle birlikte tasfiye edilen ve yasaklanan
fahişelik turizmle birlikte tekrar hortlamıştır. ancak
tek nedeni ekonomik değildir. Küba'daki bugünkü fuhuş,
ekonomiyle birlikte toplumsal değerlerin de erozyona
uğradığı, herşeyin belirsizlik içinde olduğu bir dönemin
ürünüdür.
Küba, yine sosyalist Küba'nın çıkarları için 1993'ün
Eylülünde, küçük işletmelerin kurulmasına ve hizmet
sektöründe kişisel girişimlere sınırlı olarak izin veren
bir yasayı yürürlüğe koydu.
Bu tür işletmelere sahip olmak isteyenlerinsayısı bugün
110 bin civarında. Ve bu rakam hızla artıyor.
Küba komünist partisi, "uygulamaya konan yasanın
büyük riskler taşımasıyla birlikte Küba halkı, bunun
ülkenin içinde bulunduğu zorlukları aşmak için konulan
bir yasa olduğunu farkındadır. Bunu zengin olmak için
kullanmayacaklarına eminiz." diyor.
Kapitalist basın ise bu ve benzer gelişmeler karşısında
'Küba'da sosyalizmin sonu geldi çığlıkları atmaya başladılar
bile.
Devlet yetkilileri uygulamaya konan son ticaret yasasının
eşitsizliğe yol açmaması için gerekli önlemleri aldıklarını
bildiriyorlar.
Ancak bu önlemler ne derece etkili olacak?.. Ya da bu
yasayı kişisel mal birikimi için kullanmak isteyenleri
iyi niyetli Küba vatandaşından nasıl ayıracaklar?..
Küba'da bugünkü koşullarda bile bir hastahane, bir okul
kapatılmadı. Çok özverili koşullarda sağlık hizmetleri
en iyi şekilde verilmeye çalışılıyor. Halen düzenli
sağlık kontrolleri var. Dışarıdaki yardım kuruluşlarından
gelen, özellikle vitamin ilaçları dağıtılıyor. Ama özellikle
ilaç sıkıntısının vardığı boyutlarda ne derece eksiksiz
sağlık hizmeti verilebilir? Teksir kağıtları ve bir
kalemle de olsa eğitim sürdürülmeye çalışılıyor. Petrol
sorunu nedeniyle üretim yapılmadığı gibi üretilenlerde
doğru düzgün dağıtılamıyor. Trafikte atarabaları, tarımda
yer yer karasabanlar görülmeye başlanmış durumda.
Küba ile Dayanışma Derneği'nin bu sene ilk defa züzenlediği
Küba günlerinde gelen küba Kominist parti temsilcisi,
yaptığı konuşmasında "bizim herşeye ihtiyacımız
var" diyor. Kalemden, kağıttan çarşafa varıncaya
dek.... Ve dünyanın bütün sosyalistlerini, devrimcilerini,
demokratlarını sosyalist Kübaya yardıma çağırıyor.
Bugünkü koşulları, yıkılan diğer sosyalist ülkelerin
hepsinden çok daha ağır olan Kübayı ayakta tutan ne?
Bu soruya, yanki nefreti ve Fidel sevgisi cevabı, önemli
olsada yeterli gelmiyor.
Reel sosyalizm diğer ülkelerde tek tek çökerken Küba'yı
halen ayakta tutan, diğer bütün sosyalist ülkelerden
farklı olarak tümüyle özgün, ne Marks'ta, ne Engels'de,
ne Lenin'de, ne de mao'da bulunmayan türden kırma özellikler
taşıyan tarzda bir sosyalizmin olması.
Fidel Castro, "Bizi diğer sosyalist ülkelerden
ayıran ve herzaman bilincinde olduğumuz bir nokta var."
diyor ve şöyle açıklıyor.
"Bu ülkelerde bir yaşam düzeyinden bahsedilir.
Biz ise hiçbir zaman bu ifadeyi kullanmadık. Bir yandan
halıkn maddi koşullarını düzeltmek için bütün olanaklarımızı
seferber ederken bunu bir şiar haline getirmedik; tam
tersine dayanışma ruhunu, enternasyonalist ruhu hep
canlı tutmaya çalıştık."
Küba'da bugün bile gönüllü çalışma, son ekonomik sıkıntılarla
birlikte eskisinden daha da canlı olarak sormektedir.
Petrolün yokluğundan dolayı normal üretimin bile yapılmadığı,
yapılanın da dağıtılmadığı bir ülkede gönüllü çalışma
isteminin asıl anlamı, küba halkının özellikle de gençliğinin
sosyalist Küba'yı yaşatmak için hiçi karşılık beklemeden
çalışmak istemesidir.
Nikaragua, devrimin zafer döneminde Küba'dan ilkokul
öğretmeni sitediğinde otuzbin gönüllü en tehlikeli bölgelere
gitmek için başvuruyor. Bunlardan bir kısmı kont-gerillaca
öldürülünce hepsi gitmek istiyor.
Küba halkının, batşa Che Fuevera olmak üzere, sayısız
somutluklarla dolu bu enternasyonalist ruhu özel dönem
koşullarında bile varlığını korumaktadır. Geçen yıl
İran depremzedeleri için yapılan kan bağışında onbeş
gün içinde neredeyse İran'ın bütün ihtiyacını karşılayacak
boyutta bağş toplanmıştır.
Fidel Castro, sözlerini şöyle sürdürüyor;
"Bizim sosyalizmimiz burada doğdu. Bunu bize kimse
empoze etmedi, ithal etmedik, yabancı tanklar üzerinde
gelmedi; bu sosyalizmi savaşçılarımızın kolları havada
açık denize karşı ilan ettik. Devrimimizi biz kendimiz
yaptık ve otuz yıldan fazla bir süredir de kanımız canımız
pahasına savunuyoruz.
Küba'daki sosyalizm, konjonktürel faktörlerle oluşmadı.
Devrim esnasında adamızın içinde bulunduğu geri kalmışlığa,
esarete verilecek tek yanıttı. Fakat dahası da var.
Biz Marksizmi-Leninizmi yaratıcı bır tarzda kendi ülkemizin
gerçeklerine uydurabildik. Marksist-Leninist düşünceyi,
devrim anlayışını, kahraman yurtseverlerimizin düşünceleriyle
bağdaştırabildik. Kendimizi başkalarını taklit etme
gereksinimi duymaktan büyük ölçüde uzak tuttuk. Bazı
şeyler aldıysakta bunlar herzaman mutlaka alınması gereken
nitelikte de çıkmadı.
Küba'da parti, devrim konseyi, halkla arasındaki sıkı
ilişkiyi korumayı başardı. Kitlelerle parti arasında
hiçbir zaman kopukluk olmadı, boşanmadık.
Bizde stalinizmle en ufak bir benzerlik taşıyan bir
durum bile sözkonusu olmadı. Dışarıdan sürekli saldırılara
maruz kalan, kuşatılan, boykot edilen bir ülke olarak,
bizi düşmanlarımıza karşı ayakta tutan en büyük güç,
tüm devrimci güçlerin ve halkın birliğini korumaya olan
sınırsız bağlılığımızdır.
Burada, halkın devlet işleyişine, başka hiçbir yerde
göremeyeceğiniz düzeyde, katılımını sağlıyoruz. Eminim,
başka hiçbir yerde, devlet işlerine, ülke yönetimine
bu denli somut ve doğrudan katılımı göremezsiniz. Burada
vatandaş kendisi, ülkesini ve devrimini savunuyor, silahlar
halkın elinde.
Daha adil, daha insanca ve daha fazla dayanışma ruhunu
öngören sosyalizmin yalnızca zamana ihtiyacı var.
Sosyalist ekonomiden maksimum derecede yararlanmasını
bilmedik belki. Öğrenecek çok şeyimiz var kuşkusuz.
Fakat rahatlıkla söyleyebileceğim şu ki, bizim sosyalizmimiz,
yukarıdaki saydığım unsurların hiçbirinden yoksun değil.
Bencede aslolan budur. buna kominist ve sosyalist bilinci
de ekleyebiliriz.
Küba halkı bu bilinci taşıyor. Diğer devrim süreçleriyle
kıyaslanamayacak düzeyde sahip bu bilince. En önemlisi
de bugün bunun daha çok gençlerimizde ortaya çıkması.
Eylemleriyle, ülkemizde sosyalizm eserini kendilerinden
önceki kuşaklar kadar coşkuyla sürdüreceklerini kanıtlıyorlar."
Sosyalist Küba, özel dönemin zor koşullarında, Fidel'in
yukarıda bahsettiği dinamiklere dayanarak direniyor.
Bugün korkuyla bahsettiğimiz fahişelerin sayısı hiçte
çok değil. Kübalının ihtiyaç çok değil. Kübalının ihtiyaç
duyabileceği hermal karaborsalarda varken onuru nedeniyle
karaborsaya hiç gitmemiş Kübalıların sayısı oldukça
fazla.
Bu arada, özel dönemde alınan önlemler sonucu olarak
kapitalist dünyanın Küba'ya bakış açısında da değişiklikler
olmaya başladı.
B.M. 3 Kasım 1993 tarihinde Küba'ya yönelik ambargonun
kaldırılmasına, abd'nin baskı politikasına dayanarak
oluşturulan Toricelli yasasının feshine, Guatanama deniz
üssünün kapatılmasına, Küba üzerindeki sürekli askeri
tekele son verilerek Küba ile bağımsızlık temelinde
yeniden ilişkiye girilmesine ilişkin bir karar alıyor.
ABD başkanlığı bugüne kadar Küba'ya yönelik ambargonun
kaldırılmasını kesinlikle reddederken ; Demokratik Parti
içinden ambargonun kaldırılması yönünde sesler de yükseliyor.
Kanada bugün özellikle ilaç konusunda ambargoyu delmiş
durumda.
Hollanda bankaları, yapılabilecek yeni reformlar karşılığında
Küba'ya yatırım yapabiliceklerini açıkladı. Kolombiya,
Küba ile yeniden oluşturulan diplomatik ilişkiler çerçevesinde
bu ülkeye piyasa fiyatlarıyla ham petrol satışına başlandığını
bildiriyor.
Bunlar, kaba bir bakışaçısıyla bakıldığında Küba'nın
özel döneminde çok iyi gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
Ancak 34 yıldır her anlamda kuşatılan, saldırılan bir
ülkeye, saldırganların bu tavır değişikliğinin düşünülmesi
gerekir. Bunu Küba'da çok dikkatla gözlemlemelidir.
Emperyalizm, denediği saldırganlıkların bugün Kübalıyı
daha da dirençli yaptığının farkındadır. Zor dönemi
fırsat bilerek kaleyi içten fethetme taktiğini uygulamaya
koyuyor.
Gönderdiği metalarla bir tüketim toplumu oluşturma,
sistemi çözümsüzlüğe iterek sistemle çelişki yaratma
planlarını uygulamaya koyuyor.
Evet bugün Küba bütün bunlara gerçekten ihtiyaç duyan
bir durumdadır. Ancak emperyalizmin asla bir melek olmadığını,
bu gelişmelerin altında yatan hedefleri iyi saptamalı,
ona göre tavırlar geliştirmelidir.
Davulun sesi uzaktan hoşgeldiği için değil sosyalizm
için.
|