El
Salvador... Uzlaşma...
Ve Ötesi...
|
"Yüzyılın seçimi" diye yazdı gazeteler. 20
Mart'ta, on yıldan beri ilk seçim yapıldı. Salvadorlular
"'barış koşulları"nda yerel yöneticilerini
ve ulusal meclis başkanını seçmek için oy kullanacaklardı.
Seçimler, 1992 Ocak ayında imzalanan "barış"
anlaşmasının bir sonucu olarak yapıldı. O sıralarda
FMLN(Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi)'nin eski
gerillaları henüz eylemliliklerine devam ediyorlardı.
Fakat FMLN'nin 38 üyesinin sağcı katiller tarafından
öldürüldüğü seçim kampanyasından sonra, faşist ARENA(Ulusal
Cumhuriyetçi İttifak) ilk turda başkanlığı ele geçirdi.
ARENA'nın adayı olan Armando Calderon Sol, şu herkesin
iyi bildiği ölüm mangalarının şefidir. 24 Nisan tarihli
gazeleler öldürme olaylarının yeniden başladığını yazıyordu.
27 Mart'ta parlementer seçimlerin solun ve birliğin
(Union Official) adayı Heriberto Galicia, San Miguel'de
evinin yakınlarında öldürüldü.
Resmi seçim sonuçlarına göre, ARENA'nın adayı Calderon
başkanlık için oyların %49'unu alırken, FMLN ve CD (Democratıc
Convergence)'den oluşan solcu koalisyonun adayı Ruben
Zamora %25 oy alabilmişti. Hiristiyan Demokratların
oyu ise %16'nın altındaydı. Mecliste FMLN/CD 21 sandalye
ve Hiristiyan Demokratlar 18 sandalye alırken, ARENA
39 sandalye almıştı. Fakat seçmenlerin hemen hemen yarısı
(%47.5 gibi), sağcıların seçim panolarını kontrol etmeleri
gibi büyük bir engelle karşılaştıklarından oy kullanamamışlardı.
300.000 kadar kişi ellerine seçmen kartı geçtiği halde
isimleri seçmen listesinde yer almadığından, 75.000
kadar kişi de nufus cüzdanlarını ibraz ettiremedikleri
için kayıt yaptıramadılar. Bu insanlar, 12 yıl boyunca
süren iç savaş sırasında FMLN'nin örgütlediği bölgedeki
seçmenlerdi. (Onlar yakılan bir resmi binalardan nasıl
belgelerini alabilirlerdi?)
Bütün bunlara ek olarak, seçimler sona erdirildiğinde,
solcu bir çok seçmen hâlâ seçim kuyruğunda bekliyordu.
Basın, oy pusulalarının silah zoru ile değiştirilmesi
ve "Demokratik Güçlerin Özgür Yarışı" gibi
laflarla doluydu. Çok sıkı bir şekilde kendi içinde
kenetlenmiş olan Salvador burjuvazisi seçim yoluya ve
askeri kuvvetlerin kullanımı aracılığıyla kanlı kurallarını
sağlamlaştırdı. TV kameraları ve uluslararası basın
ayrılır ayrılmaz ve Birleşmiş Milletler Gözlemcilerinin
(ONUSAL) görevleri Haziran'da sona erer ermez, gerçekten
de ciddi bir şekilde öldürme olayları başlayacaktır.
Zaten bu olaylar hiç bir zaman da durmadı. Seçim kampanyasının
açılışının geçen Kasım ayına (1993) rastlamasıyla, sağcı
komandolar cinayet eylemlerini artırdılar. FMLN önderlerini
birbiri ardına haftalık, daha sonra günlük sıralarla
vurdular. Vurulanlar arasında, FMLN liderlerinden Heleno
Hernan Castro'da vardı. ve ondan beş gün sonra da Millet
Meclisi adayı Francisco Veliz bir yaşındaki kızını kreşten
alırken öldürüldü.
Aralık'ta FMLN Meclis adayı Jose Mario Lopez vurularak
öldürüldü. Şubat ayında FMLN'nin politik komisyon üyesi
ve San Vicenti Millet Meclisi adayı Nidia Diaz'a yapılan
suikast girişimi başarısız kaldı. Ama buna rağmen Diaz'ın
özel şöförü El Salvador Üniversitesinin kapısında arabanın
içindeyken makinalı tüfekle yaylım atesine tutularak
öldürüldü. Beş yıl önce, Washıgton büyük kahve işadamı
olan Alfredo Cristiani'yi ılımlı bir oligark imajı ile
başkanlık için ileri sürmüştü. Ama o zamanlar ARENA'nın
standart tavrı kitlesel olarak büyük iş adamları tarafından
desteklenen aşırı sağcı çizginin "ilkel" tepkilerini
engellemekti. ARENA propagandistleri daha sonra "Komünistlere
Ölüm!" sloganını daha kesin vurgulamaya başladılar.
Calderon dinleyicilerine parti marşını söyletirken arada
"El Salvador kızıllara mezar olacaktır" şeklinde
sloganlar yükseliyordu. Calderon, ARENA'nın kurucularından
olan Roberto D'Aubuisson'u "patolojik katil"
ve ölüm mangalarının babası olarak tanımlıyordu. O,
ARENA'nın merkez bürosu önünde kitlesel katliamlar sayesinde
dimdik ayakta durarak statüsünü sürdürüyordu. Amerikan
dokümanları "Salvador Soccer Association"ın
başkanlarını kaçırma planlarının Calderon'un evinde
yapıldığı ortaya çıkarmıştır. Ve geçen yılki aftan yararlandırılmayan
tutuklu 11 öfkeli askere itiraflarına göre de, 1980'de
"Geniş Ulusal Cephe"de birlikte yer alan Calderon'la
D'Aubuisson'un tarım reformunun gerçekleştirilmesinden
sonra, tarım bakanlığının bombalanması olayını birlikte
planlamışlar ve bu eylemde başarılı da olmuşlardır.
Hiç şüphe yok ki "özgür seçimler"diye lanse
edilen bu seçimler aslında dehşet seçimleriydi. Orta
Amerika'da "Jesuit-Run Üniversitesi" tarafından
yayınlanan "El Salvador Proceso" gazetesi
halkın çeşitli kesimlerinin nerelerde ARENA'yı, nerelerde
Hiristiyan Demokratları veya FMLN/CD'yi desteklediklerine
dair yaptığı ankette çoğunlukla "bilmiyorum"
ya da "söylemeye korkuyorum" türünden yanıtlar
saptadı. Anket sonuçlarına göre insanların %12'si "söylemeye
koruyorum" seçeneğini işaretlemiştir. Seçim, baştan
sona ve her yönüyle hile doluydu. Proceso'nun editorü
Guillermo Ramos ironik yorumunda bunu çok iyi betimliyordu:
"Geçersiz oylara rağmen seçimlerimiz çok demokratiktir!"
ABD yetkili gözlemcisi David Browning ise raporunda"çok
sayıda insanın oy kullanma hakkının elinden alındığını"
belirtiyor ve "yalnızca beceriksizlikten kaynaklanmayan!"
sorunlardan sözediyordu. Örneğin gözlemcilerin bulunduğu
başkent San Salvador'da solcu koalisyon %34'ün üzerinde
oy alırken, gerillanın eski kalelerinden Morozan'da
sol koalisyon %16'dan az oy alıyordu!..
Düşük orandaki oy kullanımı aynı zamanda seçmenlerin
duyarsızlığına da bağlıydı. 6 Mart'ta New York Times'ın
yazdığına göre "ARENA'nın kanlı keçim propagandasına
rağmen, seçmen duyarsızlığını artıran sol'un arka plandaki
başarısızlığı" birçok Salvadorluyu şaşırtmıştı.
Aynı gazetenin daha sonraki bir sayısında (22 Mart)
birçok seçmenin FMLN için şöyle düşündüklerini yazıyordu:
"bir merkezci parti görünümünde yer alınması ve
savaşla ilgili anılarının canlandırılması söylemlerinden
kaçınılması sonucu FMLN diğer partilere benzedi."
Seçmenler, onların da bol keseden verdikleri sözlerinden
çok çok azını yerine getirdiklerini söylüyorlardı. FMLN
yetkilileri, bir uzlaşma imajının tutunmasını sağlamak
ve "merkez"deki yeni (sağcı) müttefiklerle
arayı bozmamak için "ARENA'yı direkt olarak karşılarına
almayacaklarını" açıklamışlardı.
Hangi Merkez? Merkez dedikleri şey, bir askeri hileydi.
ABD yardımı kesilir kesilmez parçalanmış olan Hıristiyan
Demokratlar suni olarak dolarla şişirilip, finanse edilmiş
ve yaşatılmışlardı.
"Seçmen duyarsızlığının" ve çekingenliğin
arkasında yatan olgu, FMLN saflarında yaygın hayal kırıklığı
idi. Birçok yoldaş, FMLN şeflerinin devlet gazinolarında
kokteyllerini yudumlasınlar ve Ulusal Meclis'te "politik
seyislik" yapabilsinler diye ölürken ve kitlesel
gücün zayıflamasının acısını çekerken, ölüm mangaları
cinayetlerine devam ediyorlardı. FMLN komutanı Ana Fuadelupe
Martinez yeni politikalarını kabul ettirebilmek için
çok zor günler geçirdiklerini kabul ediyor ve şöyle
diyordu: "Bütün yaşamımız boyunca savaşçılarımıza
seçimlerin faydasız olduğunu ve birşeyleri değiştirmenin
tek yolunun silahlı mücadele olduğunu söyledik. Şimdi,
sokağa propaganda için çıktığımızda bütün bunlar bize
gereksiz ve önemsiz geliyor" (Londra, Independent
Gazetesi/19 Mart). Oysa esas sorun "silahlı mücadele"değil,
onun hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiğiydi. Onlar,
Morazon ve Chalatenango'nun tepelerinde gerilla savaşını
sürdürdüklerinde bile, FMLN askeri zaferden çok Salvador
burjuvazisi ile bir "politik çözüm" anlaşmasının
yollarını arıyordu.
El Salvador on yılın en kanlı iç savaşından henüz çıktı.
Bu savaş sırasında 5 milyon olan toplam nüfusun 75.000'i
katledildi. Ve bir milyon kadarı da ülkeyi terketmek
zorunda kaldı. Bu tecrit edilmiş bir "bölgesel
çatışma" değildi ve El Salvador soğuk savaşın ilk
sıcak noktasıydı. Ronald Reagan 1981'de Beyaz Saray'a
geldikten sonra Amerika'nın "komünist yıkıcılığa"
karşı bir hat izleyeceği konusunda and içmişti. Ve Amerika,
Salvador ordusunu finanse etmek için orduya ve yöneticilere
günde bir milyon dolar akıttı. Ayna zamanda Sandinist
Nikaragua'ya karşı "Kontra" savaşı hızlandırıldı.
Bu günlerde solcu gerillalar da Salvador ordusuna karşı
savaş yürütüyordu. FMLN'nin Kasım 1989 saldırısı savaşı
San Salvador'a kadar taşımıştı.
Birkaç ay sonra, sıkı emperyalist ekonomik kuşatma tarafından
beslenen savaş yorgunluğu sonucunda Sandinistler Nikaragua'da
seçimi kaybettiler. Doğu Avrupa'da ve Sovyetler Birliği'ndeki
çöküntü, Küba'ya Sovyet yardımının kesilmesi ve ABD
emperyalizmi tarafından kuşatılmasıyla, FMLN uluslararası
desteğinin eridiğini gördü ve havlu atmaya karar verdi.
Washington artık Orta Amerika'yı genel anti-komünist
mücadelenin ön cephesinde görmüyor ve Salvador'un kukla
rejimine anlaşma masasına oturmasını emrediyordu. Aynı
dönemde FMLN'liler de "barış anlaşması"nın
bir zafer getireceğini iddia ediyorlardı. Aksine ise
biz şöyle yazmıştık:
"New York Anlaşması" El Salvador'a "istikrar
ve barış" getirmeyecektir. Salvadorlular için egemen
sınıf Amerika'daki, hatta dünyadaki en vahşi egemen
sınıftır. Askeri ve sivil kanlı bekçi köpekleri patolojik
katillerdir. Hiç bir kağıt parçası onları durduramayacaktır.
Ve Bush'un "Uluslararası hukuk"la ilgili tüm
konuşmalarına rağmen Washinton'daki emperyalist lordlar
tek taraflı Körfez Savaşı'nda 100 000'in üzerinde Iraklıyı
büyük bir zevkle "Yeni Dünya Düzeni" uğruna
katlettiler...
Ve Barış Anlaşması, hiç şüphe yok ki ipliği pazara çıkmış
olan ölüm mangalarının yıpranmışlığını örtmenin bir
kılıfı olacaktır. Hedefi solcu politikacılar, işçi liderler
ve eylemciler olan ölüm mangaları insafsızca cizvit
papazlarını ve başpiskopos Romero'yu öldürmüş, Union
Hall'u bombalamış ve son on yılda binlerce militanı
sorgusuz sualsiz katletmiştir. Bu ölüm mangaları rastgele
elemanlardan oluşmamıştır. Onlar devlet iktidarının
üst düzeyindeki kişilerin verdiği emirlere göre hareket
ederler. Ve onların istediği tek "barış" ancak
bir mezar sessizliği anlamına gelmektedir.
10 Ocak 92/No:542"
"BARIŞ ANLAŞMASI" NELER GETİRDİ?
"Sağ istediğini elde etti; silahsızlandırılmış
bir FMLN... Onların gerçekten tek ilgilendiği şey buydu"
diyen eski muhalif Hiristiyan Demokrat, FMLN/CD'nin
başkan adayı Zamoro idi. (Washington Post 20.11.93)
Şimdi, anlaşmadan iki yıl sonra gerillalar yeniden silahlarını
geri aldılar. Fakat oligarşik kurallar eksiksiz işliyordu.
Onlar orduyu şişirirlerken ARENA'nın devlet aygıtını
elinde tutması bir meydan okuma bile değildi. Hukuki
sistem askeri kitlesel cinayetlerini korumaya devam
ediyordu. Yıpranan Ulusal Polis, yeniden şekillendirilen
Ulusal Sivil Polis ile yer değişiyordu. Ve katil güvenlik
güçlerinin bütün üniteleri, (binlerce solcu, sendikacı
köylünün ortadan kaldırılması, yok edilmesi için "ölüm
listeleri" derleyen istihbarat örgütü DNI'da dahil
olmak üzere) yeni güçlerin içinde anonimleştirildi.
Barış Anlaşmasında vaad edilen ekonomik reformlar sonucunda,
FMLN'nin elindeki bölgelerde oturan köylüler, üzerinde
yaşadıkları toprakları ellerinde tutabileceklerini sanıyorlardı.
Oysa gazetelerde ilan edilen, köylülerin yıllarca süren
ipotek altına girme yoluyla mal sahibine ödeme yapmak
zorunda olduklarıydı. 47 000 kişiden ancak %12'si bu
toprak reformundan toprak sahibi oldu. (Houston Chronicle,
28 Ocak) Şimdi, "Barış" döneminin başlamasıyla
terhis edilen askerler şehir ve kasabalarda boş boş
ortalıkta gezmektedirler ve işsizlik hızla çoğalmıştır.
Maras olarak bilinen çapulcu çeteler güpegündüz özel
arabaları durdurup para ve mücevher gasp etmektedirler.
Salvador'da binlerce erkek, kadın ve çocuk sokaklarda,
caddelerde elbise, meyve, şans biletleri, şeker, sakız
vb. satmakta ama yine de karnını doyuracak kadar kazanamamaktadır.
1993 BM Raporuna göre, 5.2 milyon olan Salvador nüfusunun
2/3'ü, yani hemen hemen %63 kadarı yoksulluk seviyesinin
altında, temel gereksinimlerden yoksun yaşamakta ve
çok büyük bir açlık çekilmektedir. 2 milyonun üstündeki
kişinin sağlığından kuşku duyulmaktadır. 14 aileden
oluşan kahve oligarşisi 60 yıldan beri bir dizi askeri
rejimler aracılığıyla bu küçük Orta Amerika ülkesini
yönetmiştir. 1932'de Matanza'da yükselen komünist köylü
hareketinin bastırılması sırasında göz altına alınan
30 000 kişi katledilmişti. El Salvador'a "demokrasi"
getirmek için bir "anlaşmalı devrim"in yapılabileceği,
soykırımcı ölüm makinaları tarafından yönetilen devletin
"barış anlaşması" ile el değiştirebileceği
intihar etmekle eşdeğer olan bir hayaldir. Herşeyden
önce, bu görüşmelere ev sahipliği yapan ABD, üniformalı
ve üniformasız katillerin gerçek patronudur.
ABD YAPIMI SOYKIRIMCI KATİLLER
Bir koyun gibi katledilebilme olasılığına karşı gerillaların
silahlarını yeniden ele geçirmeleri bir çeşit teselli
ödülü idi. "Barış Anlaşması"nın onaylanmasıyla
oluşturulan "Araştırma Komisyonu" 12 yıllık
iç-savaş boyunca gerçek anlamda neler olduğunu söyleyebilecek
bir kurumdu. Araştırma Komisyonu'nun raporları Mart
1993'te ortaya çıktı. Ve Kasım'da "Freedom of İnformation
Act"in izniyle Pentagon'un ve devlet departmanının
bazı dökümanları ve CIA'ın 12 000 sayfa kadar tutan
dosyaları ortaya çıkarıldı. Ne kadar safça düşünülürse
düşünülsün, Amerikan yöneticilerinin ölüm mangaları
ve ordunun soykırımları hakkında her şeyi bilmekte olduğu
kesindir. Çünkü bu güçler zaten ABD tarafından finanse
edilip, eğitiliyor ve denetleniyorlardı. Beyaz Saray
ve Kongre'nin en yüksek makamları ve San Salvador'daki
ABD elçiliği tarafından kurulan CIA'nın MILGP'si (askeri
grup) dehşet verici olayların üstünün örtülmesi için
çalışıyordu.
Belki de en büyük katliam El Mozote kasabasının ve 1981
yılında Morozan ilinin çevresindeki bir kaç köyün hemen
hemen bütün nüfusunun katledilmesidir. Seçkin komutan
ve askerlerden oluşan "Atlacatl Brigade" ABD'de,
Amerikan ordusunda eğitim görmüş (önce Panama'da ve
daha sonra da Fort Benning'de, Georgia'da...) ve birçok
katliama imzalarını atmışlardır. Bu birlikler, FMLN'nin
soruşturulması sırasında sivil halktan birçok kadın,
erkek, ve çocuğu kasabanın ortasında toplayıp onlara
işkence yaptıktan sonra katletmişti. Araştırma Komisyonu'nun
dozerleri 112'si çocuk kafatası olmak üzere 700'ün üzerinde
teşhis edilebilen ceset meydana çıkardılar.
6 Aralık 1993'te yazar Mark Danner'in El Mozote kıyımı
üzerine "Araştırma Komisyonu"nun raporlarına
dayanarak (ve hatta onun da ötesine giderek) yaptığı
bir araştırma New Yorker gazetesinde yayınladı. Yine,
New York Times'tan Raymond Bonner, foto muhabiri Susan
Meisalan ve Washington Post'tan Alma Guillermopriete,
El Mozote katliamından tek kurtulan kişi olan Rufina
Amanya ile yaşadıklarına dair bir röportaj yapmışlardı.
Amanya röportajda tahtalar arasında saklanarak sağ kurtulabildiğini
ve o sırada öldürülen çocuklarının çığlıklarını işitirken
büyük acı çektiğini belirtiyordu.
Katliam üzerine bilgiler dışarıya sızdığında, elçilik
araştırma yapmak üzere bir grup yolladı. Fakat bu grup
El Mozote'nun bir kaç mil dışında durdu ve daha öteye
gitmeyi de reddetti. Böylelikle Bonner'in, Meiselas'ın
ve Guillemoprielo'nun görmüş olduğu şeyleri teyit edebilme
olanağına sahip olamadılar.
Danner, ordudaki canilerin El Salvador'da komünizmi
kökleştirmiş kişileri katlederek "bu kanseri ortadan
kaldırmayı" planladıklarını yazdı. Bu işler için
Yüksek Komutanlık tarafından özellikle uşaklaştırılmış
Domingo Monterrosa, Atlacatl'ın motor gücü idi. Amerika'lıların
ona sunmuş olduğu (paraşütçülük, komando eğitimi dahil)
her türlü eğitimi aldı. Danner, onun El Mozote için
adamlarını nasıl eğittiğini şöyle anlatıyor:
"Hayvanları vurup, kanlarını yüzlerinin her yanına
sürüyorlar ve karınlarını yararak onların kanını içiyorlardı.
"Başka birimden bir yüzbaşı ise bana şöyle demişti:
'Atlacatl'ın adamları mezuniyetlerini yolda buldukları
ölmüş hayvanları -köpek, akbaba,vs..- toplayıp onları
derince bir kabın içinde kanlarıyla çorba şeklinde pişirerek
kutluyorlardı. Sonra sıkı bır disiplin içinde oturarak
takımın şarkısını-"Somos Guerreros" (Biz Askeriz)-
hep bir ağızdan söylediler"
El Mozote'de gösterdikleri tam anlamıyla vahşetti. Bebekler
havaya atıldı ve süngüden geçirildiler. Küçük çocuklar
yapılan zulümden ötürü çığlık çığlığa bağırırlarken
kurşuna dizildiler. Kadın ve erkekler saatlerce yüzüstü
olarak pislik içinde yatırıldı ve sonra katledildiler.
"Araştırma Komisyonu"nun raporundan sonra,
New York Times, Bonner'in Reagan hükümeti tarafından
FMLN propagandası yapılıyor diye saldırılan ilk raporun
haklarını korudu. Times'ın yazmadığı şey, Bonner'e Managua'da
otel odasındayken gelen telefonla New York Metro'daki
masasına hemen dönmesi emrinin nasıl verildiğidir.
Reagan yönetimi bu konudan ötürü epey sıkıntı çekti.
Çünkü Bonner ve Guillemoprieto'nun azıklamaları Amerikan
Kongresi'nin Salvador'a yardım programını onaylamasından
üç gün önce ortaya çıkmıştı. Elçi Deane Hinton'un katliamı
"inkâr"ına rağmen kongre yardım faturasını
onayladı. Buna karşılık herkes ortalıkta nelerin döndüğünü
çok iyi biliyordu. Her iki kapitalist partinin anti-sovyet
savaşıma karşı ikili vaadleri demokratları ölüm mangalarını
ve kitle katliamlarını destekleyecek kadar gözlerini
körleştirdi. Danner, Reagan'ın baş adamı olan sağcı
ideolog Elliot Abrams'a şunu söylüyordu; "Kongre
İnsan Hakları İhlalleri konusunda çok duyarlı olsaydı,
en azından yardımıkeserdi. Fakat Kongre yardımı kesmedi.
Çünkü, O, El Salvador'da gerillalar kazanırsa böylesi
bir suçlamanın riski altına girmek istemiyordu."
Ölüm Mangalarının Seçimleri
El Salvadoru yönetenler tam anlamıyla katillerdir...
Araştırma Komisyonu, bu konuda Birleşmiş Milletler dokümanlarına
dayanarak, Reagan yönetiminin elinde Başrahip Oskar
Romero'nun öldürülmesi olayını aşırı sağcı lider D'Aubussion'un
yönettiğine dair belgeler olduğunu, fakat geçmişte benzer
bir durumun Corter'in Salvador büyükelçisi Robert White
tarafından reddedildiğini belirtiyor.
Yayınlanan rapora göre ortaya çıkan bir başka nokta
da, dönemin önemli isimlerinden Vernon Wolters'in San
Salvador'a gidip D'Aubussion'u bizzat uyardığı ve ABD
elçisi Pickering'in öldürülmesi halinde, Amerikan yardımının
kesileceği tehdidinde bulunduğunu belirtiliyor.
Yine ABD dökümanlarına göre;
1990 Ağustos'u başlarında Ulusal Cumhuriyetçi Partinin(ARENA)
Robert D'Aubuisson'a yakın olan üyeleri yine ARENA üyesi
olan başkan Alfredo Cristiani'yi öldürmenin yollarını
aramışlar. Suikast hazırlayıcılar arasında dönemin başkan
yardımcısı Francısko Merino'da bulunuyormuş.
Ölüm mangaları, arasıra oligarşinin içinden kişileri
hedef alsa da, onların gerçek hedefleri işçilerin, köylülerin
potansiyel önderleridir. Yapılan saldırılarda bu insanların
binlercesi katledilmiştir. Bu saldırılar, hükümetin
kontrolü altındaki gel-geç olaylar değil, planlı cinayetlerdir.
Binlerce cinayetin esas amacı ülkedeki sol muhalefeti
yoketmektir.
Bu katliamlar, ABD'nin Phonen Operasyonlarına benzemektedir.
Orada da Viet Kong'un savaş gücünü kırmak ve yoketmek
için binlerce insan öldürülmüştü. Emirler tepeden, doğrudan
gelmektedir. Nitekim Kasım 1989'da öldürülen 6 cizvit
rahibinin, FMLN tarafından öldürüldüğü iddia edilmiş
ancak daha sonra alt rütbeden 2 subayın yaptığı açıklamalarla
kararın başkan Cristiani tarafından verildiği ve emrin
askeri kumandanlık tarafından iletilidiği ortaya çıkmıştır.
Araştırma Komisyonu'nun ön raporuna göre (1993 Ekim-Kasım
ayında Estudios Centioamericanos'da yayınlandı) Salvador
Silahlı Kuvvetlerinin 15 Kasım 1989'daki toplantısında,
Genel Kurmay Başkanı Colonel Rene Ponce, elebaşlarının
sendikacıların ve tanınmış FMLN üye ve liderlerinin
temizlenmesinin kendi sorumluluk alanlarına girdiğini
duyurmuştur.
Araştırma Komisyonu raporunda, Amerikalıların General
Ponce'a cizvit rahiplerinin öldürülmesi olayında şüpheli
şahıs olduğuna dair haberin nasıl sızdırıldığını ve
Ponce'un soruşturmadaki kilit tanıklara baskı yaparak
onların ifadelerini nasıl değiştirdiklerini de açıklamaktadır.
Bunun da ötesinde, Amerikalı "danışman" Eric
Buckland'in katliamı 10 gün önceden bildiği halde bu
bilgiyi açıklamadığı ve Buckland'in ifadelerinin cinayetin
araştırılması sonucu 1 yıl sonra ortaya çıkartıldığı
rapordan anlaşılıyor.
Olayın ortaya çıkmasından sonra Ponce Milli Savunma
Bakanlığına "yenileşme"nin bir sonucu olarak
terfi ettirildi. İki alt düzey subay kısa bir süre için
hapse atıldı ve ARENA tarafından affedilerek salıverildi.
Başlangıcından sonuna kadar bu kanlı suikast, ABD tarafından
finanse edilen, eğitilen ve geliştirilen "Covert
Action" tarafından yapılmıştır. Araştırma Komisyonu
raporundaki ayrıntılarda belirtilen birçok bilinen suikast
ve katliam göstermektedir ki, Amerikan Silahlı Kuvvetler
Okullarına (SOA), "suikast okullar"ı denmesi
daha doğru olur!..
Raporda görülen manzara şöyledir:
-Başrahip Romero'un suikastinde adı geçen 3 ordu subayından
ikisi Amerikan okulları (SOA) mezunudur.
-Amerikalı 3 rahibe ve katolik kilisesi nensubunu, Aralık
1980'de öldürmekle suçlanan 5 ordu subayının 3'ü Amerikan
okulları (SOA) mezunudur.
-El Mozote katliamında adı geçen 12 subaydan 10'u Amerikan
okulları (SOA) mezunudur.
-Cizvit katliamından (Kasım 1989) dolayı suçlanan 27
subaydan 19'u Amerikan okulları (SOA) mezunudur.
FMLN Sağa Doğru Sendeliyor
Bugün Salvador Ordusunun bütün bu subayları görevdedir
ve görüntüyü kurtarmak için bile olsa birkaç katil ordudan
atılmamaktadır. Gerçekte ise onları savunanlar FMLN'in
geçmişteki gerilla liderlerinden başkaları değildir.
Gerçeklik Komisyonu raporundan sonra ARENA'nın çoğunlukta
olduğu hükümet politik cinayetlere af sağlayan yasal
düzenlemeyi süratle yaptı. Bu hızlı "af" Salvador
Ordusunun komutanları tarafından, (FMLN'nin üst düzey
yöneticilerinin de desteğiyle) çıkartıldı.
Milli Savunma Bakanı General Ponce görevden alınmadan
3 gün önce yayınlanan raporda FMLN liderlerinden Juan
Ramon Medrano Ponce'un "olumlu bir rol oynadığını"
açıkladı. Salvador Komünist Partisi genel sekreteri
ve FMLN Koordinatörü Şefik Handal ise, Ponce'un "görüşlerini
desteklediğini" açıklıyordu. (New York Times -13
Mart 1993).
Oysa, koruyup sevdikleri "modern" general
6 cizvit rahibinin ölüm emrini veren Ponce'den başkası
değildi!..
Gerilla liderlerinin böylece sağa sapması birçok solcu
ve liberali şaşkınlığa uğrattı. Bu çok dramatikti.
FMLN'nin "politik parti olarak" kuruluş toplantısı
1992'de Camino Real Hotel'de yapıldı. Toplantının sonucu
Amerikan emparyalizminin empoze ettiği "Yeni Dünya
Düzeni" ile uzlaşmayı yansıtıyordu. Program "sosyalizm"
kavramından söz etmektense, onun yerine "değişim"den,
"devrimci-demokratik düşünceler"den, "devrimci
hümanizm"den ve ailenin geleneksel değerine bağlılığın
gerekliliğinden bahsediyordu. (Pensamento Propro, Kasım
1992)
FMLN ve onun seçim platformu ortağı Convergenia Democratica
(CD)'nin seçim çalışmalarında, pazar ekonomisinin, yani
doğal rekabet üzerinde yükselecek bir ekonomi politikasının
geliştirilmesi savunuldu. (La Prensa Grafica, San Slvador,
16 Mart)
Solcu başkanlık adayı Zamora, eğer seçilirse, ulusallaştırma
olmayacağını, hatta fiyat kontrollerinin bile bir süre
için yapılacağını açıklıyordu. (La Prensa Grofina,3
Mart)
Washington'un adamı Zamora, kardeşi ve avukatının ölüm
mangaları tarafından katledilmesinden sonra ilişkisini
kesmiş olmasına rağmen, her zaman bir Hıristiyan Demokrat
olarak kaldı.
İdeolojik köklerine geri dönen bir başka Hiristiyan
Demokrat da eski adı Devrimci Halkın Ordusu (Revolutionary
People's Army) olan Halkın Yeni Sözcüsü (Experession
of Popular Renovation) örgütü lideri Joaqu'in Villolabas'tur.
"Biz hiç bir zaman Marksist olmadık" açıklamasını
yapıyordu Villolabas geçenlerde .
Gerçekten doğru. Şimdi Villolabas solcu gençlik günlerini
arkada bırakmak istiyor ve "iç savaş bizim çocukluğumuzdu,
şimdi biz büyüdük" diyor. AK-47'sini depoya kaldıran
Villolabas şimdi artık amaçlarının FMLN ABD'deki Demokrat
Parti benzeri bir partiye dönüştürmek olduğunu belirtiyor.
(Der Spiegel/16 Mart 1992)
Villolabas 1992'de yayınlanan "Demokratik Devrim
İçin Solda Devrim" adlı kitabında da FMLN'nin dogmatik
çocukluk dönemine veda ederken "Aşırı solcu"
eleştirelliği reddederek kendisinin "demokratik
sosyalizm" için varolduğunu söylüyor. Bunun anlamı,
Clintonvari sosyal demokratlıktır. Bu da pazar ekonomisinin
"uygarlığı rekabet içerisinde geliştireceği"
anlamına geliyor.
Villolabas, pazar ekonomisinde "tekellerle küçük
üretim arasında demokratik bir mücadele" olacağını
belirtiyor. Ayrıca bütün bunlara ek olarak "devrimcilerin
geçmişte hatalı bir şekilde reddettiği" aile, mülkiyet,
ulus, din, kişisel özgürlük, demokrasi gibi değerleri
korunması gerektiğini de vurguluyor.
Villolabas, kısaca, sosyalizm denilince ilk akla gelen,
"özel mülkiyetin tasfiyesi", "pazar ekonomisinin
kaldırılması" gibi yanlış imajların artık değiştirilmesi
gerektiğini düşünüyor. Bu revizyonu sürdüren Villolabas,
FMLN'in ideolojik bir arınma sonucunda "sistemi
düşman gören eski düşünceler"den vezgeçmesi gerektiğini
söylüyor. ("Halk Savaşından, Halk Kapitalizmine"
(Arbeiterkampf/5 Mayıs 1993)
İdeolojik düşmanlık ve karşıtların tasfiyasi konusunda,
kod adı Atilla olan eski ERP lideri oldukça deneyimlidir.
1975 yılında El Salvador'lu büyük solcu şair Roque Dalton,
Villolabas'un "askeri" çizgisine muhalefet
etmiş ve şehirlerde kitle çalışmasını savunduğundan
ERP liderliği tarafından "sağcı revizyonist",
"küba ajanı" hatta "CIA ajanı" olmakla
suçlanıp tutuklanmıştı. Bir ay sonra Dalton idam edilmişti.
Geçen Haziran ayında ERP kongresi yaklaşırken Villolabas
"Rouge Dalton'un ölümünden ötürü sorumluluğu üstüne
aldığını ve ERP'nin Dalton'un anısını korumaya çalışacağını"
belirtmişti. (Diario Latino/San Salvador 21 Haziran
1993).
Villolabas kovboy çizmelerini giyip generallerle utanmazca
sıkı fıkı dostluk kurarken, onun bu konuda Salvador
solunda yalnız olmadığını da bilmek gerekiyor. O, sadece
burjuva yöneticilerin değerleriyle davranan Latin Amerikalı
ulusalcıların utanmaz bir örneğidir.
|