Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

OLAY 1: Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonu'ndayız... Meclis Salonu, bir savaş alanı gibi... Sandalyeler havada uçuşuyor, bir kadın işçi saçlarından yerlerde sürükleniyor, ellerinde masa bacaklarıyla haykırarak saldıranlar ve kendilerini korumaya çabalayanlar...
Manzara böyle!.. Kendilerini korumaya çalışanların üzerinde sendika önlükleri var. ASKİ işçileri onlar... İşten atılmışlar ve aylardır işlerine geri dönebilmek için direniyorlar. Direnişin bütün yollarını deniyorlar ve Büyük Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in işçi düşmanı suratını bütün Türkiye'ye gösteriyorlar. O gün de belediye meclis salonuna sorunlarını anlatmak, duyurmak için gelmişler yine.
Ve karşılarına çok tanıdık, bildik bir güç çıkıyor. O gücü 80 öncesinde kurşunladıkları grev çadırlarından, patron köpeği olarak saldırdıkları direnişlerden ve yoksul emekçileri kurşuna dizdikleri gecekondu kahvelerinden tanıyoruz. MHP ve Ülkü Ocakları!..
Yine aynı bildik lümpen tavırlar, aynı iğrenç küfürbazlık ve aynı köpeklik ruhu... Biri kameralara karşı haykırırken MHP'nin "yeni imajı"(!) konusunda da bir ipucu veriyor: "başka mevzular bizi ilgilendirmez, ama ülkücülere küfredenin ecdadını...." Bu sözlerin ardından saldırının işareti de verilmiş oluyor ve sopalar havada uçuşuyor. Küfürlerin en iğrençleri ağızlarına pek güzel yakışıyor. Kimin köpeği olduklarını da böylece ortaya koymuş oluyorlar. Tam da lümpenliklerine yakışan bir isim takmışlar kendilerine: A Takımı!.. Latin Amerika'dan Avrupa'ya dek bütün ülkelerin faşistlerinin "Rambo, vs..." hayranlıkları yeni bir şey değil. Sözkonusu isim de bizim faşistlerimize yakışıyor.
Sonuçta, kadın işçileri yerlerde sürükleyerek ve hakkını arayan insanları yaralayarak "son Türk Devleti"ni korumuş ve kollamış oluyorlar! Ve tabii bütün bunlardan sonra, saldırıya uğrayan işçiler gözaltına alınıyor... Saldırgan faşistler hakkında ise en küçük bir işlem bile yapılmadığını söylemeye gerek yok...

OLAY 2: Türkiye'nin en büyük yolsuzluk olaylarından biri patlıyor. Büyük skandal bir Emlak Bankası eski müdürünün kurşunlanmasıyla başlıyor. Bankacı kurşunlanmasa ve silaha dek dökülmeyen tehdit yollarıyla iş çözülse her şey bu denli karışık hale gelmeyecek. Ama öyle anlaşılıyor ki, "normal" tehdit yolları pek işe yaramıyor ve silahlı saldırı artık bir zorunluluk oluyor. Böylece medya için de pek verimli bir pisliğin kapısı aralanmış oluyor.
Bütün bu pisliğin arkasından kim çıkıyor dersiniz? Artık herkesin adını iyice ezberlediği biri: Alaattin Çakıcı!..
Alaattin Çakıcı'nın kim olduğunu da artık herkes biliyor... MHP artıklarından olan bu şahsın uzun süredir tam da faşistlere yakışan karanlık mafya dünyasında parladığı ve özellikle eski "ülküdaş"larını da yanına alarak çeteleştiği bütün burjuva basın tarafından sayfalarca anlatıldı. Daha çok büyük ticaret dünyasında dönen dolaplarda bu çete uzun süredir bir zorbalık aracı olarak kullanılmaktadır ve "alacak tahsili" işlerinde artık "tercih edilen" bir firma haline gelmiştir.
Son olaydaki rolü de budur. Bankacıya verdiği rüşvetin karşılığını alamayan ünlü soyguncu "işadamı" Selim Edes (ve şeytan bilir daha kimler!) bu tahsilat için Çakıcı ve çevresindeki serseriler alayını kiralamışlardır. Tabii tehditler karşısında işi pişkinliğe vurup geçiştirmek isteyen Engin Civan'a bu tavrı pahalıya patlamış ve sonunda iş kurşunlama noktasına dek gitmiştir. Birkaç günde medyanın gülü haline gelen Çakıcı'ya sorarsanız, bu, bir tür "adalet sağlama" işidir... Engin Civan "devleti soymuştur" ve bu yüzden "cezalandırılmıştır..." Tabii, birazcık para karşılığında...
Sanki ortada yoksulun hakkını soran bir Robin Hood vardır!..
Gerçekte olan şey ise çok basittir. Çakıcı ve "ülküdaş"ları devlet imkanlarıyla vurgunlar vuran bir başka dolandırıcı tarafından "kiralık katil" olarak tutulmuşlardır. Boyluboyunca pisliğe gömülmüş olan bu çete artıklarının yaptıklarında herhangi bir biçimde soylu bir yan bulabilmek de mümkün değildir. Düzenin pisliği içinde, bu pislikten para kazananların ayak işlerine bakmak burada Çakıcı ve tayfasının gerçek rolüdür.
Faşist örgütlerin Çakıcı çetesini yarımağızla reddediyor olmaları ise hiç ciddi değildir. Bu çetenin çıkış kaynağı MHP'dir ve halen de faşist örgütlerin finansmanında bu ve benzeri kirli işlerin payı azımsanmayacak orandadır.

OLAY 3: Bu kez bir kaçırma olayından sözediyoruz... Herkes hemen anımsayacaktır. Yaz aylarında başlayıp sonbaharda sonuçlanan bir kaçırma olayı bu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nin en genç üyelerinden bir flüt sanatçısı, Erdim SERTOĞLU, yaz sonunda Balıkesir civarında esrarıengiz bir biçimde kaçırılmış ve bu olay medyayı uzun süre meşgul etmişti. Baba Metin Sertoğlu, aynı zamanda yazarı olduğu Hürriyet gazetesinde günlerce oğlunu kaçıranlara yönelik duygulu çağrılar yayınlamış, televizyon kanallarında da benzeri çağrılarının da tekrarlamıştı. Artık olay unutulmaya yüz tutmuşken ve Erdim 'in hayatından umut kesilmişken Ekim ayının başında birden olay yeniden canlandı... Erdim'in cesedi bulunmuş ve fidyeci katiller yakalanmıştı. Böylece olayın bir başka yönü kısmen aydınlanıyordu. Katiller, Erdim'i kaçırdıktan sonra babasından 30 bin Mark fidye istemişler ve bunu da almışlardı. Ama buna karşın yine de kaçırdıkları genci öldürme yolunu seçmişlerdi.
Ama bütün bu polisiye karmaşanın arasında bir gerçek daha ortaya çıkmış oluyordu. Fidyeci katiller, öyle çok sıradan insanlar değillerdi. Karşımıza çıkan bu kez de bir "eski ülkücü" çetesiydi. Katillerden çevresinde "bülbül" lakabıyla tanınan Celal Atalay, hüküm giymiş "eski" bir ülkücüydü... "Eski" lafı sözün gelişi tabii, bu tiplerin bugünkü çevreleri gayet iyi biliniyor... Diğerleri de yine faşist çevreye bir biçimde yakınlığı olan kopuk takımı...
Bir kaçırma ve bir öldürme... Vıcık vıcık, iğrenç bir cinayet... Tam da eski faşist cinayetlerde olduğu gibi, kurban yine iple boğuluyor ve bir dere yatağına atılıyor... Cinayetin ardından ise ortaya çıkan, faşist çetenin serseriler alayından başkası değildir...
Burada, MHP'nin son genel kongresinde asılı bir pankartı anımsamadan geçemiyoruz: " Bozkurtların olmadığı dağları itlerle çakallar paylaşır!"
Komedi ve trajedi... içiçe geçiyor...

OLAY 4: Bu kez, faşist katil sürüsüne en çok yakışan türden bir cinayetle karşı karşıyayız. Trakya'dayız, hani şu faşistlerin epeydir terör estirdiği Trakya Üniversitesi'yle ilgili bir öykü bu...
Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi araştırma görevlisi Nagehan POLAT, 11 ekim akşamı evden ekemek almak için çıkıyor. Ve, 12 Ekim sabahı cesedi mezarlıkta bulunuyor. Nagehan POLAT, ilk bulgulara göre tecavüz edildikten sonra öldürülmüştür. Polise göre olay başlangıçta "adi bir cinayet"tir...
Ama sonradan işler değişiyor... Yakalanan sanıkların politik konumları açığa çıkınca her şey boyut değiştiriyor. Yakalanan üç kişinin üçünün de hem MHP'li hem de hırsızlıktan, kaçakçılıktan, vb.. sabıkalı oldukları ortaya çıkıyor. Tecavüz ve cinayetin sanıklarından Orhan Dinç aktif bir MHP militanıdır. Orhan Dinç'e silahı veren kişi olan Aydemir Arslan ise 27 Mart seçimlerinde MHP Süloğlu belediye meclisi kontenjan adayı... Bir başka sanık, Kani Canıdar, yine Süloğlu ilçesininin aktif MHP'lilerinden, lokantasını seçim bürosu olarak MHP'ye verecek kadar bağlı bir MHP'lidir... Sonuncu sanık Ayhan Kulaklı'da Süloğlu ilçesinin en hızlı MHP'lilerindendir...
Evet, Edirne'nin orta yerinde bir insana tecavüz edilip öldürülüyor, ki bu insan yörenin demokrat ailelerinden birinin kızıdır, ve bu cinayetin ardından da aynı çirkin yüz çıkıyor: MHP!..


***
MHP değişiyor mu sorusunu şimdi bir kez daha tartışabiliriz...
Ya da bir başka açıdan sorulabilir: MHP'de değişen nedir?
Yukardaki dört olay aslında çok tipik olaylardır. Dört olayda da gözlenen, faşist hareketin çok tanıdık manzarasıdır. İşçi düşmanlığı, fidyecilik ve haraç, mafya pislikleri ve tecavüz merakı... Faşist hareketi iyi tanıyanlar için bütün bunlar hiç yabancı unsurlar değildir. Gerek geçmişinde, gerekse bugününde faşist hareket böylesi bir çamurla yoğrularak gelişmiştir. Özellikle Kürdistan boyutunda Özel Tim giysisi altında yedikleri haltlar düşünülürse, ne ırza geçmenin, ne de haraç sağlamanın onlar için yabancı olmadığı kolaylıkla kavranabilir.
Evet, "değişen" nedir faşist harekette?
Kuşkusuz, bir değişme var yine de. Yeni bir imaj yakalamaya ve daha kitleselleşmek için "barışçıl" görünümler çizmeye çalıştıkları doğrudur. Ama, bütün bunların yalnızca görünümle ilgili olduğu hiç unutulmamalıdır. Faşist hareketin esas özü, her zaman yukarıda rastgele çizilmiş olan manzarada gizlidir. Onun özünde, dün olduğu gibi, yarın da pislik ve cinayet yanyana durmaktadır. Faşist hareketin üzerinde durduğu zemin budur çünkü. Teorik-mistik demogojileri her ne olursa olsun, faşist hareket, kendini ancak böyle bir çamur deryası içinde üretip varedebilir.
Cinayet, tecavüz ve haraç...
Bütün imaj örtülerini sıyırdığınızda, karşınıza çıkacak olan her zaman bu değişmez üçlüdür!..


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19