Bu adı hatırlayabileceğinizi sanmıyorum. İki kelimeden
fazla bir şey ifade etmez sizin için. Peki, Vladimir
Mayakovski desem... Çağdaş Rus şiirinin ve Fütürizminin
o büyük ismini kesinlikle hatırlarsınız. Peki 'Yoldaş
Konstantin' kim? Bolşevik Parti Moskova Komitesi'ndeki
Mayakovski. Yani devrimin emektarı, militanı Mayakovski'nin
kod adı.
İsterseniz başından başlayalım. Vladimir Mayakovski
7 Temmuz 1893 veya 1894 yılında (hangisi olduğunu kimse
bilmiyor) Gürcistan'ın Kutays şehrinde doğdu. Babası,
Vladimir Konstantinoviç bir orman bekçisiydi. Kutays
Lisesi'ne başladığı yıllarda kitap okumaya başlıyor.
O günlerdeki beğenisi Jules Verne. Yine aynı sıralarda
resim yeteneğini değerlendirmek için ders almaya başlıyor.
Gazetelerde politik hareketlerin yeraldığı sayfalar
tek okuduğu yer. Kazakların karşısında Gürcü arkadaşlarıyla
birlikte hareket ediyor ve ilk politik seçeneğini yapıyor.
Sonra kardeşinin Moskova'dan getirdiği bildirileri görüyor
ve hepsini okuyor.
"Katlanmış uzun kağıtlar veriyor bana gizlice.
Şimdi bile aklımda ilki; Gitme yoldaş, gitme kardeş
sefere,
Elindeki şu silahı at yere..!
Devrimdi bu... Manzumelerle Manzume ve devrim kafamda
birleşmişti"
Politik sokak çatışmaları içine giriyor 1905 yılında.
Kafasındaki devrimi netleştiriyor. 18 Ekim 1905'te Bolşevik
parti'nin gösterilerine katılıyor. 1906'da babası ölünce
Moskova'ya taşınıyorlar. Diğer liselerde çıkan yayınlar
eline geçtiğinde Vladimir Krillov'un etkisinde ilk şiirlerini
yazmaya başlıyor. 1908 yılında illegal Bolşevik Partiye
giriyor. İlk genel toplantıda Moskova Komitesi’ne giriyor.
Ve yoldaş Konstantin adını alıyor.
Henüz 15 yaşında olan Mayakovski gizli bir basımevinde
yakalanır. Teminat akçesiyle serbest bırakılır. Ama
aynı sene içerisinde parti yayınları ve bir tabancayla
yakalanır. Bir çok hapishanede isyan çıkardığı için
sürekli yeri değiştirilir ve Butirki Hapishanesi 103
numaralı hücresinde kalır. Burada çağdaşlarını okur,
biçimsel yenilik'ten etkilenir. 11 ay sonra tahliye
olur.
İçeride okuduğu kitaplarla elde ettiği edebi birikimi,
değerlendirmek, üretmek çabasına girer. Fakat derin
bir kısırlık içindedir. Bu kısırlığı eğitimsizliğine
bağlar ve bu yüzden Tatbiki Sanatlar okuluna girer.
İşte aynı dönem içerisinde Rus Fütürizminin önde gelen
isimlerinden David Burliyuk'la tanışır. 1913-1914 yılları
arasında bütün Rus Fütüristleriyle bir ülke turu düzenlerler.
Bunu koferanslar, kalabalık kitlelere şiir okumalar
takip eder. Bir çok konferansları polis tarafından basılır.
Kısa süre içerisinde de Tatbiki Sanatlar Okulundan atılırlar.
Mayakovski 1914 yılında en değerli yapıtlarından birisi
olan "Pantolonlu Bulut" adlı şiirini yazar.
Bunu izleyen şiirlerinde dine duyduğu tepki ön plana
çıkar. 1916 yılında Lili Brik'e duyduğu tutkunun dorukta
olduğu yıllarda "Omurganın Flütü" adlı şiirini
yazar.
Savaş çıktığı için Mayakovski askere alınır. Askerlik
sanatsal üretimlerini önemli ölçüde engeller. Ve devrim
süreciyle birlikte bütün fütüristler devrimin edebi
cephesini örme uğraşına girişirler. Formalistler ve
Konstrüktivistlerle birlikte LEF grubunu (Sol Sanat
Cephesi) oluştururlar. LEF'in hedefi sanatı sokaktaki
insanlarla birlikte yansıtmak, sokaktaki insanı onun
içine çekebilmekti. Ancak LEF, içinde bulunduğu arayışların
cevaplarını bulamaz ve 1928'de kapanır.
Mayakovski, devrim esnasında parti saflarında değildi.
Fakat devrime tam anlamıyla destek verdi. Bunun sebebi
Mayakovski'nin bir işçi olması değil (sembolistlere
duyduğu tepkiyle birlikte Fütürist olmasını da sağlayan)
yeni bir dünya özlemiydi. Sömürüsüz bir dünya özlemi,
teknolojinin, endüstürinin halkın bilinçli ellerinde
daha da yetkinleşmesi isteği, Mayakovski'nin devrim
cephesinde ister istemez bulunmasını sağladı.
Mayakovski, niçin bireysel devrimciliği seçtiğinin cevabını
bir konferansında veriyor. "Örgütlü bir çalışmayla
bağdaşmayan pek çok alışkanlık edindim" Ama Mayakovski'nin
şiirleri tam bir devrim güncesi niteliğindedir. Yeni
bir dünya yaratma savaşımının yeni bir edebiyat karekteri
niteliğindedir.
Mayakoviski'yi Fütürizmle buluşturan en önemli özellikler
de bunlar olsa gerek.
Yaratıcı sanatıyla işçi kitlelerine ulaşmayı başaran
Vladimir Mayakovski 14 Şubat 1930 yılında silahla intihar
eder ve henüz 37 yaşındayken yaşamına son verir.
Şair işçidir.
Bağırırlar şaire:
"Bir de torna tezgahı başında görseydik seni.
Şiirde ne?
Boş iş.
Çalışmak, harcınız değil demek ki."
Doğrusu
bizler için de
tüm değerlerin üstündedir çalışmak.
Ve kendimi,
bir fabrika saymaktayım ben de.
Ve eğer
bacam yoksa
İşim daha da zor demektir bu.
Bilirim.
hoşlanmazsınız boş laftan
kütük yontarsınız kan ter içinde.
fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan!
Kütükten kafaları yontarız bizde.
Ve hiç kuşkusuz
saygı değer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
Ve doyum olmaz tadına,
balıkla doluysa hele.
Fakat
daha da saygı değerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
Ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında.
Su vermektir kızgın demire
fakat kim aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize.
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
kim daha üstün, şair mi,
yoksa insanlara
pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
İkisi de.
Yürek bir motordur çünkü.
Ve ruh onun çalıştırıcısı.
Eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
Vücut ve ruh emekçileriyiz.
Aynı kavganın içinde.
Ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek.
Haydi!
laf fırtınalarından ayıralım kendimizi,
bir dalgakıranla.
İş başına!
Canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
Ve ağzı kalabalık söylevci takımı.
Değirmene yollansın dosdoğru.
Unculuğa!
Değirmen başını döndürmeye laf suyuyla!
(V. Mayakovski Çev. A. Behramoglu.)
|