Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Emperyalizm, Ortadoğuda dengeleri kendi lehine çevirme çabasını sıklaştırdı. Yeni dünya düzeni'ni kurma manevraları, yeni bir devrimci dalganın çekirdeklerini de içinde taşıması pahasına sürdürülüyor. Reel sosyalizmin çözülüşünü izleyen yıllarda bunun en önemli halkalarını "Körfez Savaşı" ve "İsrail-Filistin anlaşması" teşkil etti.
Bu anlaşmaya "İsrail-Filistin anlaşması" demekten çok "İsrail-El Fetih" anlaşması demek daha doğru olur. Çünkü henüz görüşmeler sürerken (20 Mayıs 1993 tarihinde), Filistin Kurtuluş Örgütü içerisindeki muhalif kanadı oluşturan ve halkın % 70'inin desteğine sahip (*) (FHKC, FDKC, Filistin Halk Mücadele Cephesi, Halk Kurtuluş Cephesi, AS-SAİKA, Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi Fatah-İntifada, Hamas, İslami Cihad) cephenin basın açıklaması bu konuda işaretler sunmaktadır.
"Tunus'taki önderliğin, görüşmeleri sürdüren heyete, Filistinliler tarafından reddedilen son öneriden daha da tehlikeli tavizleri içeren bir belge gönderdiği ve bu belgedeki tavizlerin, FKÖ'nün, Madrit-Washington görüşmeleriyle başlattığı ve devam eden tavizler dizisinin son perdesi olduğu" görüşlerine de yer verilen açıklama, FKÖ içerisindeki kanatların, Arafat'ın gerçek yüzünü çoktan gördüğünü gösteriyor. Aynı bildiride, Muhalif kanadın, henüz 20 Mayıs'ta anlaşmaya tavır belirlediğini gösteren şu cümleler de var!
"Biz, ikili ve çoklu görüşmelerden, Filistin örgütleri demokratik temelde ulusal birlik kurana ve bu birlik Filistinin vatanı için tavırlar belirleyene dek çekilmemiz için çağrıda bulunuyoruz".
Şöyle bir parantez açmamız uygun düşer, El-Fetih'in veya FKÖ'nün bürokrat-diplomat kanadını oluşturan ve elinde bulunduran Arafat çevresinin Filistin Ulusal Hareketi içerisinde güç yüzdesi düşüktür. Ancak şu gerçek de bütün açıklığıyla önümüzde duruyorki, Yaser Arafat takımının, her karışında kan olan Filistin toprağını siyonizme ve Emperyalizme satması, diğer hareketlerin silahlarına tutukluk yaptırmış, bir pasifizasyon çukuruna sürüklemiştir
Aynı durumun Filistin halkında yarattığı tepki de dikkate değerdir.

Bir kesim, teslimiyet politikasının karşısındaki tek örgüt olan HAMAS'a destek verirken, diğer kesim Yaser Arafat'ın karizmasına sığınarak anlaşmanın bir zafer olduğuna inanıyor. İkinci kesim hiç de azımsanmayacak bir çoğunluk. Dediğimiz gibi, Arafat, karizmasının meyvelerini yiyor. Ama bu, siyonların portakalarına benzemez, hemen tükenebilir.
Arafat'ın teslimiyetçi çizgisi, kökünü ülke topraklarıyla, savaşla olan bağın mültecilik aracılığıyla erimesinden, bürokrasinin, diplomasinin tembel ve korkak karakterinden alır. Teslimiyet bayrağını çekenleri ve teslimiyetin Filistin Hareketi içinde geçirdiği evrimi tarihsel gelişmiyle izleyelim.
FKÖ, 1964 yılında, gerici Arap devletlerinin kumandasını elinde tuttuğu bir mekanizma olarak doğuyor. Arap devletleriyle olan ilişkiler veya kısaca Arap devletleriyle Filistin Hareketi arasında olan belbağı, FKÖ'nün kuruluşundan bu yana bir sakatlık olarak varlığını sürdürüyor. Sözkonusu ilişki, bölgesel ittifak ilişkisini, politik denge ilişkisini (Ortadoğu gibi politik heterojenliği sınırsız bir bölgeden bahsediyoruz) ve aynı nesnellikte bir çok ilişkiyi aşan, hatta ve hatta FKÖ'nün politik gündemine damga vuran bir ilişki sistemidir. FKÖ'nün ekonomik ve askeri alanda Arap devletlerine bağımlılaşması, bu ihtiyaçları karşılayabilmesi için, politik temelde ve mücadele hattında Arap devletlerinin çıkarlarıyla ters düşmemesi ters orantısınıda hayata geçirdi.
1968'de silahlı mücadeleyi savaşımının eksenine koyan FKÖ, Arap devletleriyle arasındaki bağı çatlatır gibi oluyor fakat, bu bağ günümüze kadar yaşayabiliyor. 1969 yılında başrol oyuncusu Yaser Arafat, en çok tutulan rolüyle yani FKÖ Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Filistin Kurtuluş Ordusu Genelkurmay Başkanlığı rolüyle sahneye adım atıyor.
70'lerle birlikte FKÖ silahlı mücadeleye yüklenerek, askeri alanda gayet disiplinli eylemlilikler gerçekleştirir. Bu eylemlilikler İsrail'e azımsanmayacak ölçüde darbe indirir. Terörist bir devletin zeminini hazırlama uğraşına girer Siyonizm. Askeri teknolojiyi yakından takip ederek, tam teçhizatlı, normal standartlarda olağanüstü durumlar için eğitilen, modernizasyonu gelişmiş, dünyanın en iyi ordusunu hazırlar. Fakat buna rağmen sürekli, Ürdün sınırından vuran FKÖ gerillası karşısında aciz düşer. Başarılı gerilla eylemlilikleri, Filistin'i dünya devrimci kamuoyu içerisinde özel bir noktaya oturtur. Artık Filistin bir devrimci odaktır. Bu etkiyi Türkiye devrimci hareketinde de görmek mümkündür. Deniz Gezmişlerin çok bilinen Filistin gerçeğinin yanısıra yüzlerce genç, enternasyonalist dayanışma duygularıyla ülkemizden Filistin'e gitmiş ve Türkiye devrimci hareketi, ondört yiğit evladını, Filistin topraklarına gömmüştür.
FKÖ'nün silahlı mücadelesi Filistin'in bir devrimci odak olmasını sağladığı gibi uluslararası kamuoyunda diplomatik bir özne olmasını ve 1974 yılında BM tarafından tanınmasını sağlamıştır. Bu süreçle birlikte FKÖ'nün Ortadoğu'nun politik gündemindeki etkisi de artmıştır. Arap ülkelerinin iç politik dengelerinde de etkinliği olan bir FKÖ ortaya çıkmıştır. Bundan en çok rahatsız olan Ürdün Krallığıdır. Çünkü FKÖ kampları Ürdün sınırları içerisindedir. Aynı zamanda Ürdün sınırları içerisinde yoğun bir Filistinli nüfusu sözkonusudur. Ve Krallık otorite nezdinde zayıflamış, hakimiyeti FKÖ'yle paylaşmak zorunda kalmıştır. Bunun yanısıra Ürdün, yeni bir "6 gün savaşı" istemiyordu. Ve dolayısıyla yeni toprak kaybı da. Bu nedenle 1968 sonbaharında FKÖ'nün bağlarının kopmasını bekliyordu. Bu oldu ve FHKC 425 yolcu taşıyan üç uçağı kaçırıp Amman'daki havaalanına indirince çatışmalar başladı ve Temmuz 71' de FKÖ güçleri Ürdün'ü terkederek Lübnan'a yerleşmek zorunda kaldı.
Lübnan'da taban insiyatifi, yenilginin ve dağınıklığın etkisiyle FKÖ önderliğine silahlı mücadeleyi dayatır hale geldi. Bu baskı yönetim mekanizmasında da ses bulunca FKÖ silahlı mücadeleye tekrar bir ivme kazandırdı. Tabanın insiyatifi önemli bir etkendi, fakat zaten FKÖ, diplomatik alandaki gücünü yitirmiş, etkinliği düşmüştü. Silahlı mücadele tekrar eski disiplini ve akıcılığıyla Filistin politikasına yön verdi. Bu hamleyle FKÖ, Yom Kippur (4. Arap-İsrail Savaşı) savaşıyla FKÖ'den ayrılan FHKC'yi çekme uğraşına da girişmiş oldu.
Silahlı mücadelenin gelişmesiyle FKÖ tekrar diplomatik etkinliğine kavuştu. İşte ihtiyar (Arafat'ın El-Fetih kadroları içindeki lakabı) tekrar uzlaşmacı kimliğiyle buluşma fırsatı buldu. BM'nin 242 sayılı kararı (Gazze şeridi ve Batı Yakası üzerinde bir Filistin devleti ve diğer Filistin topraklarında bir İsrail devletinin kabulünü buyuruyor) üzerinde anlaşmaya varma planlarıyla Cenevre'de 13 Kasım 1974 tarihinde yapılan BM toplantısına katılmak için yola koyuluyor. Henüz bir Filistin devleti için çok erken olduğu cevabını alıp geri dönüyor.
Lübnan'daki dengeler, 70'lerin ekonomik paradokslarının ağır darbeleriyle altüst oluyor. Ve iktidar emperyalizmin tam desteğine sahip Maruni'lerin eline geçiyor. Maruniler Lübnan'daki sol ve müslüman hareketlere karşı geniş çaplı bir operasyon başlatıyor. Bunu Suriye'nin Lübnan'ı işgali izliyor. Ardından 1978'de İsrail'in birinci işgali gündeme geliyor. Ve 82'de ikinci İsrail işgali... 1982 Filistin tarihinde önemli bir yıldır. İsrail'in bu ikinci işgaline karşı hiçbir direniş gösterilmemiştir. FKÖ'nün askeri kanadı, büyük bir bozguna uğramış ve Arap ülkelerine dağılmıştır. Bu dağınıklıktan FKÖ önderliğinin payına Tunus düşmüştür. İsrail'in bu ikinci işgali FKÖ'yü tamamen yoketmeye yöneliktir. Bu operasyondan Sabra ve Şatilla kamplarında yaşayan Filistinli mülteciler de yoğun şekilde paylarını almışlardır. MOSSAD'direktifleriyle gerçekleştirilen katliamda tetiğe basanlar yine MOSSAD kökenli Falanj Milisleri'ydi.
İşgal İsrail açısından gayet olumlu ve verimli geçmişti. Ancak 10 Aralık 1982'de ilginç bir gelişme olmuş, BM Genel Kurulu Filistin devletinin kurulmasını sadece 4 aleyhte oyla (Kanada, Kosta Rika, İsrail, ABD) kabul etmişti.
İNTİFADA:
Koskoca Filistin Hareketini anlatırken neden ilk altbaşlığı İntifada'da açtık? Çünkü İntifada bugün içinde yaşadığımız döneme benzer koşullarda ortaya çıkmıştı. Arafat'ın milliyetçi-burjuva radikalizminin siyonizmin ve emperyalizmin saldırılarıyla diplomasizme yüz çevirmesinin, birden tecrübeli birer bürokrat konumuna geçmelerinin koşullarında, bir halk insiyatifi olarak doğmuştu İntifada. Madem ki bir altbaşlık atma imkanı bulduk, öyleyse bu yazıyı yüzlerce İntifada şehidinden biri olan Şubat 88'de Cenin'de vurularak öldürülen 4 yaşındaki Kasım Abu Zeid'e adayalım. Ve bütün küçük direnişçi yüreklere...
İntifada, işgal altındaki toprakların özne güçleriyle Aralık 87'de ilk kıvılcımı çakıyor. Her bölgedeki Halk Komiteleri, Yurtsever Birleşik Önderlik (YBÖ) merkezi örgütlenmesiyle hareket etmektedir. YBÖ, gençliğin başını çektiği bir örgütlülüktür. Yapısında Hamas dışında bütün gruplar bulunmaktadır. Ancak şu şekilde; Bu örgütlülük dışarıdaki merkezi otoriteden bağımsız olarak hayata geçirilmiştir. Hatta bu örgütlülük, yurtdışındaki önderliklere birleşmeleri için baskı yapmış ve bunu başarmıştır. Bu baskının sebebi, YBÖ'yü yaratan sebepten farklı değildir. Bu sebepte "Hiçbir Arap devletine veya örgütüne güvenilmez; kendi özgücüne güvenmek esastır. Ve bunun ilk koşulu da birleşmektir" sloganında kendini bulmaktadır.
YBÖ "Eylem ve Halk Komiteleri" dışında tam 12 ayrı komite kurmuştur. Bunlar: 1- Beslenme, 2- İlk yardım, 3- Ticaret, 4- Enformasyon 5-Araştırma-soruşturma, 6- Destek, 7- Gözlem, 8- Kadın, 9- Tarım, 10- Demirci, 11- Nöbetçi, 12- Gönüllü İş Komiteleridir. Ve bu örgütlülükler bütün bir halkla kopmaz ilişkiler kurmuşlardır. Arafat'ın şoförünü ajanlaştıran, Arafat hakkında bilgisayarından 8 saat boyunca bilgi akımı alan MOSSAD, bu örgütlülüğü çözmeyi başaramamıştır. 459 köy, kent ve kampta 1,5 milyon insanı örgütleyen (Batı Şeria ve Gazze'nin toplam nüfusu zaten 1,6 milyondur) YBÖ, MOSSAD'ın kafasını en çok karıştıran örgüttür. YBÖ'nün eylemlilik yelpazesi gayet geniştir. Genel grevlerden, miting-gösterilere, muhbir-ajan cezalandırmalardan, kısmi grevlere, İsrail devletinin baskı aygıtlarının tasfiye edilmesinden, teknisyenler tarafından halka tarımsal üretimin öğretilmesine... bir çok yeni, dinamik ve deforme olmamış cepheden siyonizme karşı bayrak açmıştır.
Bu güçlü direniş karşısında İsrail ordu ve polisi, işgal altındaki her karış toprağı bir işkencehaneye, her karakolu Nazi Toplama Kampına çevirmiştir. Sadece yetmiş bir gün içerisinde (8 Aralık 87-19 Mart 88 arası) İsrail güçleri tarafından öldürülen 194 kişiden 19'u, 1 yaşının altında, yanarak ve göz yaşartıcı bombadan zehirlenerek ölen bebeklerdi. Ve bu 194 kişinin 64'ü, 18 yaşına basmadan vurularak, işkencede, ezilerek (askeri araçlar tarafından) ve sokak ortasında dövülerek öldürülen gençlerdi. Yine iki gün içerisinde (7-8 Mart 88) sadece Gazze Şeridi'nde 12 hamile kadın gözyaşartıcı bombalardan etkilenerek düşük yapmıştır. (**)
Bu verilen ilk bakışta çok trajik olabilir. Fakat göstermek istediğimiz şey, siyonist güçlerin, Filistin Halkının Ulusal Ayaklanması olan İntifada'ya karşı ne kadar kudurgan, ne kadar pervasızca saldırdığıdır.
İşte İntifada, Filistin'in direniş geleneği içerisinde kendine böylece üstün özelliklerle bezenmiş ve has bir yer ediniyor. İntifada başlığını attıktan sonra bir özelliğinden bahsetmiştik, ülke dışında hareketlilik potansiyeli taşıyan öncü örgütlülüklerin, pratik olarak açmazda olduğu bir dönemde kendi iç dinamikleriyle gelişiyor demiştik.
Anlaşmanın zeminini oluşturan koşullarda da, Filistin'li örgütlerin durumu, ister askeri olsun, ister diplomatik olsun tam bir açmazı ifade ediyor.
ANLAŞMAYI OLUŞTURAN KOŞULLAR
ANLAŞMA ve SONRASI

Anlaşmayı oluşturan koşullar denilince elbetteki bölgenin siyasi arenasını alt-üst eden, Körfez Savaşı'nı ve Sovyetler Birliği'nin dağılışını, tüm bunların yanısıra FKÖ'nün bu iki etkenle birlikte vardığı noktayı açıklamalıyız.
Körfez Savaşı, Ortadoğu ve Arap Yarımadası'ndaki ülkelerin politik misyonlarının netleşmesini (değişip derişmediğini, etkinliklerini) sağladı. Filistin Hareketi'nin Arap ülkeleriyle olan göbek bağından bahsettik. İşte Körfez Savaşı, bu yaşamsal etkenin ne kadar sağlıksız olduğunun da bir aynası oldu. Mesela FKÖ'nün en büyük mali kaynaklarından Suudi Arabistan ve Emirliklerin, ABD'nin bir üssü olması ve FKÖ'nün Irak'ı desteklemesiyle bu kaynakların kesilmesini getirdi Körfez Savaşı. Yine diplomatik alanda Filistin, bir 'yok sayma' kıskacına sokuldu. Bunun en belirgin örneği bugüne dek Arap Birliği toplantılarında birinci gündem maddesi olan Filistinin Fas'taki Arap Birliği toplantısında zar-zor üçüncü gündem maddesi olabilmesidir. Yine Sovyetler Birliği'nin dağılması, Filistin'in dünya bağlamındaki en büyük destekçisinin yok olması anlamına geliyordu. Sonuçları konusunda fazla bir şey söylemek gereksizdir. Gelelim Filistin Hareketi'nin durduğu noktaya; FKÖ diplomatik alanda bütün bu etkenlerle bir 'hiç' konumuna düşmüşken, askeri alanda da eskisi gibi umut vaad etmiyordu. Gerilla büyük bir disiplinsizlik ve başıboşluk içinde (Cephenin sıcaklığından tam anlamıyla kopma bunun en açık sebeplerindendir), edilgenliği sindirmiş bir vaziyette kendi köşesine çekilmişken, kurşun sıkacak konumunu çoktan terkettiğini gözler önüne seriyordu.
Bütün bu etkenlere çok şey eklenebilir. Ama bu etkenlerin Filistin Hareketi'ni tanımlayıcı olduğunu düşünüyoruz. FKÖ'nün yönetim mekanizmasında bu etkenler uzlaşmacı Arafat çizgisinin güçlenmesini, buna rağmen savaşçı, anti-emperyalist unsurların etkinliğinin düşmesini sağladı. Bu durum meyvelerini vermekte gecikmedi. Camp David Anlaşması'ndan bu yana emperyalizmin Ortadoğu'daki gözdelerinden olan Mısır'ın başkenti Kahire'de Emperyalizmin Ortadoğu ve özellikle Filistin üzerine yeni senaryolarını içeren "Ortadoğu Barış Görüşmelerinde" başlayan süreç Beyaz Sarayın bahçesinde, Filistin'in teslimiyet belgelerini, emperyalizm ve siyonizmin zafer belgelerini imzalamalarıyla son buldu (13 Eylül 1993). Gazze Şeridi ve Eriha üzerinde bir Filistin devleti, diğer Filistin topraklarında bir İsrail Devletiyle kardeş kardeş geçineceklerdi. İsrail (Hüsnü Mübarek'in yoğun çalışmalarıyla) 13 Nisan'a kadar sözkonusu bölgelerdeki bütün güçlerini çekecekti. Senaryonun özeti buydu. Ama bu iki cümlede özetlediğimiz senaryo, emperyalizmin bölgedeki statükosunun oturmasını, İsrail için yaptığı büyük harcamaların kesilmesini, yeni Camp David'leri ve bunların hayata geçmesini, yani emperyalizmin "Yeni Dünya Düzeni" içerisindeki Ortadoğu'yu ifadelendiriyor.
Emperyalizm tarafından anlaşmanın nitelenmesi bu noktalarda yoğunlaşıyor. Filistin Hareketi içerisinde de, yarım yüzyıla yakındır süregelen bu mücadelenin, bütün alanlarında sıfırlanmasının en büyük hamlesi olma özelliğine sahip. Daha öncede belirttiğimiz gibi teslimiyetçi Arafat kanadı, Filistin topraklarında azımsanmayacak bir güce sahip olduğundan, sözkonusu gücü sokaklardan, caddelerden, alanlardan, evlere taşıyacak, mücadeleyle bu gücün, kitlenin, yaşamın en derin noktalarına nüfuz etmiş bağlarının koparılmasının motoru işlevini görecek.
Anlaşmanın bir diğer sonucu da, Marksist-Leninist Hareketlerin, İslami Hareketler tarafından ezilmesini, Marksist-Leninist Hareketlerin, politik bağlamda (elbette ki dünyaya egemen olan ikliminde etkisiyle) atılımsızlığının tabii bir sonucu olarak İslami Hareketlerin (özelliklede HAMAS) en büyük muhalefet odakları olmasıdır. Filistin'de M-L güçler tarafından hayata geçirilen en büyük eylemlilik (sayılı gerilla eylemlerinden biridir) Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisini kendine temel alan FHKC'nin iki sürat teknesiyle, İsrail'in kıyı güvenlik birimlerine saldırması olmuştur. Sadece 20 dakika süren bu eylem, bu tarama eylemi, maalesef M-L güçlerin etkin olabilen az sayıda ki eylemlerinin en güçlüsüdür. Bu durum üzücü... Başta FHKC olmak üzere bütün ilerici-devrimci Filistin güçlerinin bir atılım sürecine girmesi gerekiyor. Şayet bu atılım gecikirse -tıpkı gerillanın yaşadığı gibi- Filistin'in mücadeleci halkının da, mücadeleyle olan bağları zayıflar, disiplinsizlik/ örgütsüzlük, geleneğin temellerinin çökmesini sağlar. Ve düşman, bu çöküşü yaratmak için yeni bir cephe daha ele geçirmiş durumda, hem de direniş güçlerinin onlarca yıldır verdikleri mücadalede hiç karşılarına çıkmamış bir cephe; Amerika'nın Otonomi kıstaslarında bir devlet.
Gelelim çiçeği burnunda Filistin Devletçiğine... Filistin Devleti krizle çok erken karşı karşıya geldi. Arafat, zengin Arap ülkelerine, mızıkçılık yapmamaları, sözünü verdikleri ekonomik yardımı yapmaları için yalvarıyor. Kimsenin oralı olduğu söylenemez. Filistin Burjuvazisinin Arap Yarımadasındaki yatırımları kısıtlanıyor. Ve şu saatten sonra da, daha fazla emperyalizmin eteği altına girmek, içinde bulundukları darboğazdan çıkmalarının tek umudu onlar için.
Arafat'ta kendi alanında sahipleri gibi bir kriz yaşıyor. Halk, yerel yönetimlere karşı büyük tepki duyuyor (özellikle Gazze'de). Bir diğer örnek, Filistin Polisi, 25 Haziran'da Farid Jarbua adlı Filistinliyi işkencede öldürüyor. Bir diğer örnek; EL Halil camiinin taranmasıyla 63 Filistinli öldürülüyor. Sonrasındaki gösterilerde 2 kişi ölürken 60 kişi de yaralanıyor. Örnekler çoğaltılabilir. Filistin Devleti, daha işin başında otoriteyi yitiriyor. FKÖ'nün gerileyişi yavaşlamış değil.
Emperyalizm son yıllarda sık sık denediği bir taktiği Filistin'de başarıya ulaştırdı denilebilir. Bu taktik, yükselen halk mücadelelerini, işbirlikçi reformist kanatlara küçük tavizler vererek geriletmektir. Bu taktiği ve işbirlikçi reformist kanadı Politik-Askeri atılımlarla altedebilmek, Silahlı mücadelenin ivmesini yükseltmek için Filistin'de ki en büyük aday FHKC, FHKC'nin ülke gündemiyle arasında ki uçurumu sıfırlaması için vakit hiç de erken değil. Geç kalındığı bir gerçek. Ama er ya da geç, siyonizmin işgalci güçlerini Filistin topraklarında meşrulaştıran bu anlaşmaya kurşunla cevap verilmesi gerekiyor. Sadece İsrail işgali altındaki değil, Filistin Devleti sınırları içerisinde yaşayan halkın da beklentisi bu. Öyleyse, Filistin'in bilinen sloganı bugün hâlâ geçerlidir:
THAWRA HATT EN-NASR!
ZAFERE KADAR DEVRİM!

(*) FHKC ve FDKC'nin bir basın açıklamasında belirtilen oran.
(**) Veriler: Filistin Kazanacak (Ceylan Göllücü) Belge yayınları.

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19