Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Ferhat Güneş

Barikat'ın 16. sayısında A.B. Kafaoğlu ile yapılan röportaj üzerine, gündemi her zaman ilgilendiren bu konu için birşeyler yazma gereği duydum.
Barikat'ın da haklı olarak koyduğu gibi, değerli Kafaoğlu sorunu çok akademik biçimde ele almıştır. Sadece akademik, demek de tam yeterli değildir. Hangi olgu olursa olsun, tek bir nedenle, tek boyutlu biçimde ele alınıyorsa, bu yaklaşım tamamen metafizik bir bakış açısı olur. Ayrıca, hükümet müdahaleleriyle kapitalist üretim biçiminin işleyiş ve ekonomik sonuçlarının değiştirilebileceği yargısı ise Merkantilist bir anlayışa götürür.
Değerli Kafaoğlu ile bir tartışmaya girme veya onu eleştirme gibi, bu olguyu birincil duruma getirmek gibi bir amacım yok şüphesiz, sayın Kafaoğlu'ndan bizlerde çok şey öğrendik ve öğreneceğiz de.
Bunun yanında akademik yaklaşımlarının çözüm getirmeyeceği bir "kaos" durumu ayrıntılı biçimde üzerinde durulması gereken bir konudur. Ve ben Marks'ın yaklaşımına bağlı olarak, bazı iç bağıntılardan sözetmek istiyorum; "Kapitalizmin mekanizmasının nesnel bir tahlilinde kendisine olağanüstü bir inatla yapışmış bulunan bazı lekeler, bazı teorik güçlüklerin üstesinden gelmek için bahane olarak kullanılamaz. " (K. Marx. Kapital II. Cilt. S. 452) Yine olaya Marx’ın yaklaşımıyla bakarsak; Kapitalist ekonominin, üretim biçiminin değer boyutlarının, özelliklerinin, üretim yasalarının köklerine bütünüyle inmek, bir gerekliliktir.
Burjuva iktisatçılar bile, kendi ekonomik yasalarının işleyişini, bir asrı içine alan bir sürede bile çözememek gibi acizlik içindeler.
"Artı-değer kitlesinin yatırılan toplam sermayenin değerine oranı, kâr oranını verdiğine göre, Artı-değer kitlesinde azalma, kâr oranının düşmesine neden olur."
“Ekonomi politik bu basit yasayı çözmediği gibi, öte yandan, ekonomi politiğin, değişmeyen ve değişen sermayeler arasındaki, ayrım etrafında dönüp durduğu halde, bunu doğru biçimde nasıl tanımlayacağını hiçbir zaman bilemediğini; Artı-değeri kârdan bir türlü ayıramadığı gibi, kârı, sanayi kârı, ticari kâr, faiz, toprak rantı gibi farklı ve bağımsız kısımlarından ayırdeden kendi saf şekli içerisinde hiçbir zaman incelemediğini; sermayenin organik bileşimindeki farkları hiçbir zaman doğru dürüst çözümlemediği ve bu nedenle genel kâr oranının oluşumunu çözümlemeyi de aklından bile geçirmediğini gözönüne aldığımızda bu bilmeceyi çözmedeki başarısızlığına şaşmamak gerekir."
(Kapital III. cilt. S. 190)
Konuyu biraz genelleştirdikten sonra, "Bunalım" olgusunu bu genel içinde ele almamız doğru olacaktır.
Kapitalist üretimin genel özelliği "Meta" üretimidir bilindiği üzere. Temel yasası ise "birikim" yasasıdır. Bu da "Genişletilmiş yeniden üretim" süreciyle paraleldir. Kapitalist üretimin her olgusunu "meta" ve "birikim" yasasından ayrı ele almak, kapitalizmi anlamamaya denk düşer. Genişletilmiş yeniden üretim sürecinin ayrılmaz bir içerilmiş olgusu sürekli bunalımların varolduğudur.
Ancak bunu söylemekle sorun tam olarak açıklanmış olmaz. Teknik ve organik bileşimler doğrultusunda toplam toplumsal sermayenin iç bağıntı ve nedensel ilkelerinde açıklanmalıdır. Genel kâr oranları belirginleştirilmelidir. Her birey kapitalist'in üretim alanı, başka kapitalistlerin üretim alanlarıyla içli dışlıdır. Toplam toplumsal sermayeyi oluşturan halkalardır. Herhangi bir üretim alanının arz-talep dengesinde belirleyici olması, toplum toplumsal sermayenin arz-talep dengesinde de sapmalara neden olabilir. Ortalama kârı belirleyebilir.
"Sermayenin bu denge durumuna ulaşmadaki başarısı, o ülkede, kapitalist gelişmenin derecesine bağlıdır.
“Kapitalist üretimin ilerlemesiyle birlikte, bu üretim tarzı kendi koşullarını da geliştirir ve üretim sürecinin dayandığı bütün toplumsal ön koşullar, kendisine özgü niteliğe ve kendine, özel yasalarına bağımlı kılar.”
(Marx Kapital III. cilt. s. 179)
Bu durumda, güncelliği olan bugünkü para hareketlerini vs. rastlantısal veya göreceli hatalardan kaynaklanan olgular olmadığı kesindir. Devamlı sapmaların olageldiği bir ekonomik işleyişi olan kapitalizmde, bu sapmaları dengeleyen uçlarda bir tıkanıklık derinleşen bunalımı da beraberinde getirir.
Bunalım giriftleşmiş üretim ve değer bağıntılarının bütününü içine alan, bir başka deyişle bütününün ortaya çıkardığı bir olgudur.
Bu durumda para-sermaye hareketleri, meta ve meta üretim yasalarına endekslidir. Metanın, para sermaye olarak asıl karşılığı altındır. Meta üretimi bir başkalaşım, devir ve dolaşım sürecini şart koştuğu için, altın metanın değişim değerini karşılayacak hareket kolaylığından yoksundur. Birikim ve dolaşım yasası kredi sistemini de devreye sokunca, bu işleyişi en rahat karşılayabilecek, olan kağıt paradır.
Tıpkı artı-değerin kâr olgusu altında gizlendiği, gölgede kaldığı gibi, meta da görünüşteki "para" olgusunun arkasına gizlenir. Paranın değişim-değeri işlevini metanın değişim değeri işlevinden aldığı unutulur. Metadan ayrı olarak bir meta-gücü oluyormuş yanılsaması belirginleşir. Bu durumda herhangi bir ekonomik olay, bunalım vs. para hareketleriyle açıklanmaya çalışılır. Neden-sonuç arasındaki diyalektik bağ, tersyüz edilir. Bu sonuçta, nedenlerin tamamen unutulmasını getirir. P-M-P (Para-Meta-Para) bağıntısı gözden kaçırılınca sonuçlar belirsizleşir, şaşkınlık yaratır.
Bu bağıntının işleyişinde bir sapma bunalım demektir. Ve o zaman bizim iyi niyetli kapitalistlerimizin yapacağı tek şey Marx'ın deyimiyle "makine ile yukarıdan inecek tanrıyı beklemektir."
Elbette bu bağıntıyı sapmalara uğratan bir dizi etken vardır. Değişen değişmeyen sermayedeki organik bileşimin bozulması sabit ve döner sermaye arasındaki işleyişin bozulması, kredi sisteminde tıkanıklık, para-sermayenin bunalımı, arz-talep dengesi aslında hiç kurulamaz ama ipin ucunun kaçırılması, üretim araçlarının üretiminde veya tüketim araçlarının üretiminde bir bozulma. Tabii ki bunların hepsi yine de birbiriyle bağıntılıdır. Sonuçta meta-dolaşımının genel anlamda tıkanıklığı işin içine girer. Bu, sermayenin yedek para stokunda bir daralma veya aşırı genişleme yaratır. Daralma durumunda piyasaya aşırı para sürülür, piyasada olan parayı çekmek için, genişleme durumunda meta sürülür. Piyasaya sürülen metanın da, paranın da kaynağı yine sermayenin kendisidir. Ama belirleyici olan piyasaya sürülen meta oranında para sürülmesidir. Piyasaya meta sürülmemesi durumundaki, bugün için üretimin tıkandığı gözleniyor, değişim değeri özelliği olan para sürülerek, piyasadaki para merkezileşmiş sermayeye geri çekilmeye çalışılır. Geri çekilen paranın bir kısmı tekrar üretime, bir kısmı tekrar piyasaya sürülecek an beklenir. Bunalım devresel bir şekilde, bir ölçüde aşıldığında işleyiş devam etmeye başlar, göreceli bir denge üzerinde hareket edilir. Daha sonra daha da derinleşmiş bir bunalım gündeme gelir. Sermaye merkezileştikçe bunalımları da ağırlaşır.
Burada gözlenmesi gereken asıl durum şudur; ekonomistlerin yapabileceği hiçbirşey yoktur. Öyle olsaydı sorun çok kolay çözülürdü. En iyi iktisat okullarında yetişen uzmanları alırsınız ülke ekonomilerinin başına, hiç bir sorun kalmaz o zaman. Ama durum bu kadar basit değildir. Kapitalist üretim biçiminin doğal yasalarının işleyişi söz konusu. Bu işleyişin değişimi ancak bu üretim biçiminin yok olmasıyla ortadan kalkar.
Arz-talep dengesi de piyasayı açıklamaz, çünkü arz-talep dengesini belirleyen de piyasadır. Sermaye, meta üretimi ve dolaşımındaki tıkanma nedeniyle ortaya çıkan kaybını sübjektif biçimde paranın değişim-değerini satışa çıkararak kapatmaya çalışıyor. Bu anlamda kredi musluklarını da ağzına kadar açabilir. Ne var ki sermaye karşılığını genişlenmiş biçimde alamıyacağı hiç bir değeri, hiç kimseye hibe etmez, bu kendini inkar olur. Tefecilik yöntemiyle de anlık bir soluk almaktan başka birşey yapamaz.
Konuya biraz daha derinlik kazandırmak için, konunun diğer bir boyutunu da ele almak gerekir. Kapitalist üretim biçimi, sanayi sermayesi aralarında, M-P-M' biçimiyle kendini ortaya koyar. Sanayi sermayesinin gelişmesi ile diğer sermaye hareketlerini de kendi egemenliğine alır; Para sermaye ve Tüccar sermayesini. Bunun tersi durum sanayi sermayesinin hareket alanını daraltır ki, bu da kapitalist üretim biçiminin doğasına uygun düşmez. Sınıf olarak cılız kalmasına neden olur.
"Tüccar sermayesinin hâlâ egemen olduğu yerlerde, yeni koşulların bulunduğunu görüyoruz. Hatta bu bir ve aynı ülke için bile geçerlidir." K. Marx Kap. III. S. 288
Bu anlamda ülkemizde sanayi sermayesinin cılızlığı bilinen bir gerçektir. Gerek Tüccar sermayesi, tefecilik, spekülatif koruma alanları yanında, kapitalistleşmemiş üretim alanları (feodal yapılar, manifaktür üretim alanları) nedeniyle, sermaye bütünüyle meta-sermaye ve para-sermaye dolaşım sürecine tam olarak hakim olmamıştır, (şu an çok gündemde olan kayıt dışı ekonominin açıklamasına bu noktadan hareket edilerek yaklaşılması ayrıca bir gerekliliktir.)
12 Eylül sonrası ortaya çıkan kaos ortamı da bu temele dayanır. "Egemen bir duruma ulaştığında tüccar sermayesi her yerde bir yağma düzeninden yanadır." (Kapital III. S. 294)
Daha geniş anlamıyla yaklaşılırsa eğer; "Gerçek anlamda ticaret çevreleri ile tüccar kentlerinde gene, politik bakımdan gerici ve sanayi sermayesine karşı, toprak sahipleri ve mali çevreler ile birlik halindedir." (Kap III. S. 288)
Tüccar sermayesi ve tefecilik üzerine kurulu bir sistemde ticaretin nerede başladığı ve nerede spekülatif konumun ortaya çıktığı birbirine girer. Ülkemiz açısından geçen yıllar bunun tipik örnekleriyle doludur. Sonuçta spekülasyon yapan toptana tüccarın tehlikeye attığı mülkiyet, kendi mülkiyeti değil, toplumsal mülkiyettir.
"Sermayenin kökeninin tasarruf olduğu yolundaki sözde, burada gene çıkarcı bir anlama bürünür; çünkü onun istediği şey, kendisi için başkalarının tasarrufta bulunmasıdır. " (K.Marx Kap III. S. 388)
Şu anki bunalım sürecinde kimin kimden ne beklediği açık birşeydir aslında. Bu noktada 'tutumluluk' konusunda da bir şeyler söylemek yerinde olur.
"Tutumlulukla ilgili öteki sözler de, gene, şimdi kendisi de bir kredi aracı haline gelen lüks ile düpedüz çürüğe çıkartılmış haldedir. Kapitalist üretimin daha az gelişmiş aşamalarında bir anlam taşıyan kavramlar burada tamamen anlamsız hale gelmiştir. Başarı ve başarısızlığın her ikisi de burada, sermayenin merkezileşmesine ve böylece en görülmemiş ölçüde mülksüzleştirmeye varır. Mülkiyet burada, hisse senedi biçiminde bulunduğu için, hareketi ve el değiştirmesi, tamamen, küçük balıkların köpek balıklar tarafından yutulduktan ve kuzuların borsa kurtları tarafından mideye indirildikleri, borsada oynanan bir kumar halini alır." (Kap. III S. 389)
Ortada birden fazla kredi olayı var, parçalardan birisi de budur. Yine Marx'tan alıntı yapmak yerinde olacaktır.
"Kredi sistemi, üretken güçlerin maddi gelişmelerin ve bir dünya piyasası kurulmasını hızlandırmaktadır. Aynı zamanda, kredi, bu çelişkinin şiddetli patlamalarını, bunalımlarını hızlandırır ve böylece eski üretim biçimini çözüp dağılacak öğeleri oluşturur." (Kap.III. S.390.)
Marx'ın sözünü ettiği "çelişki" yeni bir üretim tarzının maddi temellerini yükseltmenin kapitalist üretim tarzının tarihsel görevi olduğudur. Kapitalistler açısından acı ama gerçektir bu. Kredi olgusu krizlerin bir bileşeni olarak her zaman önem taşır. Gönenç dönemi boyunca kredi sistemlerinde pek büyük bir gelişme olur. Depresyon döneminde kredi darlığının kesin nedenlerini de bu şişkinlik oluşturur. Kapitalistler arasında dolaşım aracına olan talep, depresyon döneminde ağır basar. Gönenç döneminde ise tüketiciler ve tüccarlar arasında artar. Kapitalistlerin hazin gözyaşlarının nedenine şaşmamak gerekir. Faiz oranlarının yükselmesi de dolaşım aracından bu talepten kaynaklanır. Fakat bu talebin iki yüzü vardır; kısa süreli yükselmeler yoğun bir bunalımdan kaynaklanır. Eğer faiz oranları düşmeden, artışı bir süreklilik kazanıyorsa bu da sermayenin kâr oranındaki yükselmenin nedenidir.
Para-sermayenin, darlık zamanlarında azalması, meta-sermayenin fiyatlarının düşmesiyle aynı şeydir, bunalım sıralarında ve işlerin durgunlaştığı dönemlerde meta-sermaye, potansiyel para-sermaye olunca özelliğini yitirmektedir. Kredi kıtlığı ile de meta-sermayenin fiyatı düşer.
Bu para bunalımı engellenebilir mi? Sorunun yanıtını Marx' tan alalım. "Bilinçsizlik içeren ve hatalı banka yasaları bu para bunalımını daha da yoğunlaştırabilir. Ama hiçbir banka yasası bunalımı önleyemez. " (Kap. III. S. 434)
Aşırı üretim ve metaların başkalaşımı gerçekleştiren kredi sistemindeki şişkinlik, aşırı ithalat ve ihracatı da körükler. Geriye dönüşlerdeki tıkanıklık ile bu şişkinlik ile piyasada çöküntü meydana gelir. Ülkeler, zincirleme bu çöküntüyü yaşarlar. "Bir ülkede aşırı ithal olarak görünen şey, diğerinde aşırı ihraç olarak görünüyor ve tersi" (Kap. III. S. 436)
Böylece kredi kıtlığı başgöstermeye başlar. Bu kıtlığın sonucu olarak da meta-sermayenin fiyatı düşer.
Yine elbette ki, bu şişkinlik aşırı üretim, aşırı ithalat ve ihracat, borç verilebilir sermayedeki büyüme vs. kapitalist üretimin doğal sonucu "birikim" yasasına bağlı sonuçlardır. Bu yasa bunalımları sürekli kılan bir olgudur. Engels'in deyimiyle; "Eski bunalımların yinelenmesine karşı işleyen her etmen kendi içerisinde, gelecekteki çok daha güçlü bir bunalımın tohumlarım taşımaktadır." (Kap. III. S. 434)
Kapitalizmin tüketim toplumu olma özelliği de buradan gelir. Aşırı üretim, birikim, tüketimi gerektirir, tüketim demektir. Birikimin, tüketimin önüne geçmesi, tüketim olanaklarının daralması bunalımın içsel görüntüsünü, dışsallaştırır, görünür duruma getirir. "Bütün gerçek bunalımların en son nedeni daima kapitalist üretimin üretici güçlerin sanki yalnız toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sınırını teşkil edermişcesine geliştirme çabasına zıt olarak, kitlelerin yoksulluğu ve sınırlı tüketimidir." (Marx Kap. III. S. 429)
Bunalımın genel seyrinin ele alınışında; 'bütün parça’ bağıntısı içinde, ülkemizin ekonomik yapısını derinden belirleyen bir temel olgu uluslararası sermayeyle olan ilişkiler ve bağlar ele alınması gereken bir konudur. Ulusal sınırlar içinde ele alınan, sıkıştırılmış bir bunalım formülü, soyut kavramlardan öteye gidemez.
Sermayenin merkezileşmesi, birikim; genişlemiş ölçekte yeniden-üretim biçimi, sermayenin uluslararası bir yapıya dönüşmesini getirir. Artık geniş anlamda sermayenin ulusallığından sözedilemez. Bu sürecin kavramsal sonucunun bütünlüğü "Emperyalizm" olgusudur. Dünyanın geri kalmış(!) bölgelerinin sömürgeleştirilmeleri ve Emperyalizmin 3. bunalım döneminin özgün koşullarından kaynaklanan Yeni Sömürgecilik olgusu ile emperyalizmin kendi içsel bunalımlarının da yeni-sömürge ülkelere yansıması, bunalım olgusunun ele alınışında gözden kaçırılmaması gereken bir durumdur. Ve ülkemizin 'bunalım' tahlilinde ilk hareket noktası olmalıdır.
Şüphesiz 'bunalım, kriz olgusunun açılımı, bu kadarlık bir değerlendirmeye de sığmaz. O bütünün bazı parçalarına değinmeye çalıştık. Konu daha kapsamlı bir irdelemeyi gerektirir. Ne var ki, asıl üzerinde durulması gereken şey, romantik yaklaşımlardan kurtulmak olmalı; romantik bakış açısı, şeylerin en yüzeysel görünüşlerinden derlenen günlük önyargılardan oluşurlar. Ardından, bu yanlış ve basmakalıp içeriğin esrarlı bir ifade tarzıyla "yüceltilmesi" ve ulaştırılması işi kalır.
Bu şekilde, bir sorunun çözümlenemiyeceği açıktır. Sorun, herhangi bir olayın veya durumun 'bütün'ü açısından görebilmektir. Bunun için, bir bütünü oluşturan parçaların neler olduğu araştırılmalıdır.
Belirli bir parçanın içinde kaybolmak yerine, parçaların tamamının ne olduğu, bunların birbirleri ile nasıl ilişki içinde oldukları araştırılmalı. Olaya böyle bir açıdan bakılmazsa olayın tamamı gözden kaçabilir. Sonuçlar tam olarak görülmez. Bilimsel bir bakış açısı (diyalektik yöntem) şarttır.
"Gözle görünür, tamamen dışsal hareketi, gerçek içsel bir harekete indirgemek bilimin görevleri arasındadır." (Marx Kap. III. S. 275)
Herhangi bir sorunu ele alışımızda kendimizi bu bilimsellikten soyutlayamayız. Soyutlama günlük önyargıların arkasına sığınmamızı getirir. Akademik veya geniş anlamıyla bilim dışı anılarımızın pençesinde takılıp kalırız.
Sonuç olarak, konuyu şimdilik bitirirken en son sözü yine Marx söylesin; "Kapitalist üretimin gerçek engeli sermayenin kendisidir." (Kap. III. S. 221)

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19