Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

***
Çürüme sürüyor...
"Çürüme sürüyor" demek de doğru değil aslında. Çürüme, bazen tekil olaylarda kendini dışa vuruyor, her gün görüp yaşadığımız şey, medyatik hale geliyor ve artık kimse de şaşkınlık duymuyor.
Çürüme, hesaplaşmaya giriştiklerinde açığa vuruyor kendini. Hesaplaşıyorlar, hesaplaşmalarına her zaman içice oldukları ve artık iyice faşist odakların eline geçmiş olan yeraltı dünyasını da katıyorlar, böylece kokuları gizleyen kapaklar yerinden oynuyor, ortalık birbirine giriyor...
Medyanın gücünden sözediyorlar sonra utanmadan. Oysa medya, gerçekte her zaman şu eski Türk filmlerindeki polis arabalarına benziyor. Her şey olup bittikten sonra çıkıyor ortaya ve olup bitmişin üzerinden "çalışmaya" başlıyor. Çukura yuvarlanmış olanın tekmelenmesi ayini başladığında medya devreye giriyor ve tabii bunu yaparken her şeyden önce diğer namussuz takımını bu tür ahlaksızlıklardan "tenzih" etme görevini yükleniyor. Henüz namuslu görünenlere ya da şimdilik ortaya çıkmamış olanlara övgüler yağdırıyor. Demirel'in de dediği gibi, "sisteme güveni sarsmamak" lazımdır çünkü...
Tabii ki bu arada bir dizi politik hesap da görülmüş oluyor... Burjuva politikasının iğrenç labirentlerinde bir taşla kaç kuşun vurulabileceği üzerine bir sürü uğursuz hesap yapılıyor, birileri batırılırken birilerinin dürüstlük gösterilerine yeni zeminler hazırlanıyor, vb...
***
Ama bu kez daha ilginç bir şey var...
Başbakanından medyadaki sekizinci sınıf yorumculara kadar herkesin ağzında bu kez "sistem" diye bir laf var...
Garip!
"Sistem”den sözediyorlar... Bütün bunların aslında kişisel olaylar olmadığını, "sistem"den kaynaklandığını, "düzen değişmeden" de bu işlerin düzelmeyeceğini söylüyorlar. Başbakan "ulusa sesleniş"inde söylüyor bunları ve sonra hep bir ağızdan "sen-ben-bizimoğlan" açık oturumlarında tekrarlanıyor. Haber programcılar arı gibi çalışıyorlar. Hepsinin görevi de aynı: Biraz vatandaşın polisiye merakını gidermek ve sonra bilinçaltına aynı şeyi sokuşturmak... Sistem değişmedikçe...
Çok tuhaf doğrusu!
Rüşvetin, yolsuzluğun gerçek kaynağı olan kapitalist sistemden mi sözediyorlar dersiniz?
Tabii ki hayır!.. "Sistem" dedikleri o değil!..
Kamu bankalarından, kamu kurumlarından, yani özelleşmemiş her ne varsa ondan sözediyorlar "sistem" derken... Kamu kuruluşlarının hâlâ varolmasının ve büyük fonlara hükmedebiliyor olmasının bütün bu namussuzluklara yol açtığını söylüyorlar. Böylece kendilerinde namus diye bir şeyin artık kalmadığını da itiraf etmiş oluyorlar. Açıkça, "biz bittik, tek bir namuslu adamımız bile kalmadı artık, kimi nereye koysak bozuluyor" diyorlar. Öyle ki bir "açık" oturumda Emlak Bankası'nın halef-selef iki eski müdürü ve sonuncusu oturuyorlar ve tümü için de davalar sürmekte olduğunu öğreniyoruz!.. Bertolt BRECHT'in harika sözlerini anımsamamak mümkün mü: "Banka açmak dururken, banka soymak nedir ki!.."
Ama onların "sistem" derken kastettikleriyle Brecht'in derdi ayrı... Namuslu adamımız kalmadı diyor onlar; çünkü "sistem" bozuk! Çünkü kamu bankaları var! Çünkü devlet çok büyük ve herşeye burnunu sokuyor!..
Böylece, atılan taşın vurmak istediği kuşlardan en önemlisi belli oluyor: Özelleştirme...
Hatta insan biraz olasılıklar zincirini zorladığında Engin Civan olayının en çok bu yaygaranın koparılmasına yaradığını bile ciddi ciddi düşünebiliyor...
***
"Sistem" lafının kerameti tam bu noktada çıkıyor ortaya:
Halka, "tamam" diyorlar, "namussuzlar var, ortalık pislik kaynıyor ama bunların sebebi yeterince özel olmayışımızdır!".
"Bütün bu pisliklerin sebebi kapitalist sistem değildir" diyorlar, "yeterince kapitalist olamadığımız için ortalığı pislik götürüyor".
Bu arada son yıllarda ortalığı dolandırıp kaçan özel bankacı sayısının haddi hesabı yokmuş, hiç dert değil... Onlar nakaratı sürdürüyorlar. Herşeyi özelleştirdiğimizde bunlar bitecek diye yeminler ediyorlar.
Doğrusu bu tavır ve yaygara tam da Refahlı başkanların genelev edebiyatına benziyor. Fuhuş ile genelevler arasındaki ilişkinin benzeri yolsuzluklar ve kamu bankaları arasında kurulabilir aslında. Genelevlerin kapatılması halinde fuhuşun biteceğini söylemek ne kadar doğruysa, kamu kurumlan ortadan kalktığında rüşvetin biteceğini söylemek de o kadar doğrudur...
Pisliğin içinde yüzenlerin doğru şeyler söylemesini ise artık kimse beklemiyor zaten. Onlar içinde boğuldukları pisliğin dilinden konuşuyorlar ve yalanları allayıp pullayıp önümüze sürüyorlar.
Şu, "temiz eller" yaygarasına da aldanmamak gerekir. Medyanın sabun köpüğü önerileri çok ciddiye alınabilir şeyler değildir. Gerçekte "özel savcı" ya da "yetkisi arttırılmış meclis komisyonu" gibi şeyleri isteyen yok! Hatta bu tür kurumların ilerde başa bela olabileceği düşünülüyor.
Yani "temiz" olmak gibi bir dert yok ortada, insanlık tarihinin en soysuz düzeni olan kapitalizmin temelinde bütün bu çamur var ve özellikle Türkiye’nin çarpık ekonomik işleyişinde kârın gerçek kaynaklarından biri bu çamurun ta kendisidir.
***
Bütün bunlara bakıldığında bir gerçek yeniden yeniden ortaya çıkıp kendini dayatıyor: Bu düzen içinde ahlaklı olmak mümkün değildir!..
Ahlak, düzenin sınırlarının dışındadır.
Yalnızca düzenin tam karşısında durduğunuzda ahlaklı olmanız, dürüst olmanız mümkündür.
"Temiz" olmanın anlamı artık devrimci olmakla örtüşüyor. Devrimci olunmadan ahlaklı olunamıyor. Bütün diğer yolların sonu mutlaka ama mutlaka bir biçimde bataklığa çıkıyor.
Devrimci hareket, tam da bu anlamda bir şansa sahiptir... Düzene karşı tam cepheden konum tutan ve bunu ısrarla sürdürüp boyutunu yükselten güçler geniş ezilen yığınların özlemlerini karşılayabilirler. Devrimci hareketin bütün bu çamur yığınına bir bıçak gibi girmesi, gedikleri büyüterek kendisine yer açması mümkündür ve bunu yapmak onun görevidir. Bu boşluk, devrimci hareketin yokluğu halinde kuşkusuz dinsel akımlar tarafından doldurulacaktır ve doldurulmaktadır.
Gelinen noktada devrimci hareketin çok fazla oyalanma hakkı da yoktur. Devrimci hareket yalnızca politik programları, vb., ile değil, kendi ahlakı ve temizliğiyle de sürece girmelidir.
Ve tabii tek bir koşulla!.. O, kendisini de temiz tutmalıdır... O, bu ülkedeki ezilen yığınların vicdanı ve ahlakı olarak devreye girecekse, kendini mevcut düzenin çamurundan sıyırmayı da artık köklü biçimde becermelidir.
Ancak yeni bir dünyayı ve yeni bir ahlakı temsil edenler ve bunu kullandıkları araçlarda da somutlayanlar tarihsel şansın ucundan tutabileceklerdir...

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19