Eleştiri-Öneri Ve Düşüncelerimiz
|
Geçtiğimiz aylarda yapılan DİSK Genel Kurulu'na
devrimci DİSK delegelerinden bir grup adına sunulan
bildiriyi yayınlıyoruz.
DİSK 9. GENEL KURULUNA
NASIL BiR SENDİKA
NASIL BiR YÖNETİM,
NASIL BiR MÜCADELE HATTI?
Emperyalizme bağımlı, bunalımlı emekçi halkları ve işçi-emekçiyi
ezen, sömüren bir sistemde yaşıyoruz. Dünya ve ülkemiz
halklarının başına bela olan kapitalizmin kuşatması
altında yaşıyoruz Halkların tarihi, mücadelelerin olduğu
kadar kuşatmaların da tarihidir. Günümüze gelince söylenecek
çok şey var.
Kapitalist sistemin düşmesinin kaçınılmaz olduğu ekonomik
ve siyasi bunalımın reçetesi, sık sık yapıldığı gibi,
son aylarda da "Ekonomik istikrar Paketi"
olarak açıklandı. Gerek genel olarak sistemin yapısından
kaynaklanan politikalarla, gerekse son dönem reçeteleri
ile zaten zor ve kötü olan yaşam koşulları daha da yaşanılmaz
hale getirilmiştir. IMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist
kuruluşların yönlendirmesiyle halkların önüne koyulan
politikalar ve ekonomik paketler, özünde sistemin bunalımının
ve kâr hırsının yükünü emekçi kesimlere ödettirmeye
ve inkarcı savaş nedeniyle harap edilen ekonominin faturası
emekçilere ödettirmeye yöneliktir. Sistemin çeşitli
politikalarla, "paket" dedikleri uygulamalarla
yapmak istedikleri nedir?
Sistemin kendisinden kaynaklı çürüyen ekonominin rahatlatılması
ve kirli savaşa kaynak yaratmaları gerekiyor. Bu kaynağın
büyük bir bölümü zam olarak görülmüştür. Zamlardan etkilenen
ise elbetteki işçi, memur, köylü, küçük esnaf ve yoksul
insanlardır. Açıkçası sürekli zamlar furyası ile sömürü
daha da ağırlaştırılmak istenmektedir.
TÜSİAD, İSO, TOBB, MÜSİAD ve diğer sermaye sözcüleri
uygulamalara destek vererek utanmasızca işçilerden özveri
istemektedirler. Açıkçası sermaye daha fazla destek,
daha fazla kaynak istemektedir.
KİT'lerin kapatılmasıyla, işçi sınıfının nicel ve nitel
anlamda güçsüz bırakılması ve ucuz işgücünü artırmak
için işsizliğin körüklenmesi hedeflenmektedir.
Özelleştirmeler yoluyla azgın sömürü ağının genişletilmesi
ve üretimde çokuluslu emperyalist tekellerin ve işbirlikçilerinin
daha aktif bir şekilde yer alması istenmekte ve sağlanmaktadır.
Mücadeleler ile önü açılmakta olan kamu emekçilerinin
demokratik hak alma uğraşlarını engellemek ve uzlaşıcı
bir niteliği çekmek istemektedirler.
Ağır ve yaygın vergilerle ve diğer yaptırımlarla küçük
esnafı ezip yok etmek ve piyasada tekelleşme körüklenmektedir.
Tarım için gerekli olan araçların, ekim malzemelerinin
aşırı oranda pahalılanması, köylünün ürün elde etme
maliyetini yükseltip fiyatını düşürme isteği gibi uygulamaların
bütünü siyasi erkin, bu ekonomik paketin politikalarının
temellerini oluşturmaktadır.
Emeğimizin karşılığı emperyalistlerin ve çakalların
sofralarında yem olamaz ve olmamalıdır. Sistemin ve
onun yönetiminin tek amacı vardır: Yoksulu daha yoksul
yapmak, sömürüyü daha azgınca sürdürmek, zengini daha
zengin yapmak, halkın emeğini kirli savaşta kullanmak.
Kapitalist ekonominin ve onun siyasal düzeninin halklara,
işçi sınıfına verebileceği iyi ve fazla bir şey yoktur.
Çünkü sistemin özü daha fazla sömürü, baskı zulüm, işkence,
ve militarizmdir. Düzen baştan aşağı bunalımlar düzenidir.
Oysa, işçi ve emekçilerin kendi yönetimindeki bir sistemdir
ki ancak ve ancak emekçi insanları mutlu edebilir. Böyle
bir sistem ise sosyalizmdir. Keza bütün insanlığın kurtuluşu
da sosyalizmdedir, işçi sınıfının bilimi sosyalizmdir.
Emeğin karşılığını bulduğu gerçek sistem bu sistemdir.
Sosyalizimsiz işçi ve emekçilerin mücadelesi bir hiçtir.
Çünkü kapitalizm var oldukça emek ve emekçilerin yaşam
koşulları ancak ve ancak iyileştirilebilir ama onların
kurtuluşu gerçekleşemez.
İşte işçi sınıfına ve onun örgütlülüklerine, örgütlülüklerinden
biri olan sınıf sendikalarına yakışan, böylesi bir sistem
içinde iyileştirmeleri, demokratik hakları, sermayenin
taktik ve dönemsel saldırılarına karşı mücadeleyi dıştalamaz.
Uzun yürüyüşünde önüne çıkan engelleri tesbit edip ona
karşı mücadeleler içinde olmak ters bir yaklaşım değildir.
O halde ikinci bir soru ile karşı karşıyayız. işçi sınıfının
ve onun örgütlenme ve mücadele örgütlerinden biri olan
sendikaların genel perspektif ışığında mücadele etmesi
gereken sorunlar nelerdir?
Kürt halkının tam anlamıyla zulüm altında yaşadığı bir
gerçektir, insanlar kurşuna diziliyor, yakılıyor, büyük
göçlere maruz bırakılıyor, kimyasal silahlarda dahil
her türlü silah kullanılarak toplu imhalar gerçekleştiriliyor.
Herkesin bildiği gibi büyük bir savaş var ve büyük insan
kayıpları var. Savaş büyük bir mali fatura çıkarıyor
ve bu fatura emekçilerin sırtına yükleniyor.
Dönemsel olarak büyük işçi ve memur kıyımı öne çıkarılmış
durumda. Hem de hiçbir dönemde olmadığı kadar toplu
kıyımlar yapılıyor. Daha inandırıcı olması için istatistiklere
başvurulmalıdır. Bu işçi ve emekçilere karşı girişilen
ve çok yönlü amaçlar taşıyan önemli saldırılardan biridir.
Bu konuda özel ve kamu sektörü el ele vermiştir. Senaryo
sermayenin isteği ile yönetim tarafından yazılmış, başrol
ise kimi özel sektör patronları kimi de özellikle sistemin
kucağında büyüttüğü ve kendi çocuğu olan Refah Partisi
tarafından oynanıyor.
Emekten yana, işçi sınıfının dostları, geçmişte olduğu
gibi, yargısız infazlarda katlediliyor, sokaklarda öldürülüyor
ve ağır işkencelere tabi tutuluyor, insan hakları ihlallerinde
ayyuka çıkmış, dünyada büyük ün yapmış durumdayız.
Kamu sektörlerindeki sömürüye, sermaye kesimi kaynak
aktarımı elde ederek katılıyordu. Şimdi ise doğrudan
katılmak istemektedir. Hem işçi ücretlerini düşürmek,
hem işçi kıyımını gerçekleştirmek hem de işçi örgütlülüklerini
yani sendikaları etkisizleştirmek için özelleştirmeyi
dayatmış durumdadır. Bu politikaların başka bir ayağı
ise taşeronlaştırmadır. Bu uygulamada aynı kapıya çıkmaktadır.
Ülkemizin gerçek değerleri olan ve emeğin onları dostu
olan sosyalist ve emekten yana basın üzerinde yoğun
bir baskı uygulanmaktadır. Ağır hapis ve para cezaları,
toplatma ve gazete baskınları olağan bir durum haline
gelmiştir.
Gerçekleri yazıp dile getiren yazarlara, gazetecilere,
bilimcilere verilen cezalar birbirini kovalamaktadır.
Kamu emekçilerinin gerek uluslararası anlaşmalardan
doğan gerekse en doğal hakları olan toplu sözleşme ve
grevli sendikal hakları verilmemekte, kamu emekçileri
oyalanmaktadır. Kamu emekçileri doğal hakları için mücadele
içine girdiğinde karşısında copları bulmaktadır. Var
olan ve mücadeleler sonucu kurulmuş olan memur sendikaları
ise işlevsizleştirilmek istenmektedir.
12 Eylül askeri cuntasının özellikle işçi ve emekçilere
kurduğu tuzaklar, işçi sınıfı aleyhine yapılan yasal
düzenlemeler devam etmektedir. Sendikalarla ilgili düzenlemeler
tamamen sermayeyi düşünen ve işçi sınıfını daha fazla
ezmeyi amaçlayan düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler kaynağını
genelde sermaye sisteminden, özelde ise 12 Eylül Anayasası'ndan
almaktadır.
Çeşitli verilerle ortaya konulduğu gibi, iş sağlığı
ve iş güvenliği yoktur. Bu bakımlardan işçi sınıfının
hiç bir güvencesi yoktur.
Emekten yana düşünenleri, hakkını ve hukukunu arayanları,
muhalif olan ve olabilecek herkesi sindirmeyi, bu sistemi
kabull ettirmeyi esas ilke edinmiş olan Terörle Mücadele
kanunu toplumu kıskaca almış durumdadır.
İşte böylesi bir ülkede, böylesi sorunlarla içiçe yaşandığına
göre, DİSK'te bunlar için örgütlenme ve mücadeleyi,
kısa ve uzun vadeli programlar dahilinde önüne görev
olarak almak durumundadır.
Sorunları sağlıklı olarak tesbit etmeyen bir sendikal
örgütlenme, doğaldır ki örgütleme ve mücadele bazında
başarılı olamaz ve işçi sınıfına sendikal anlamda önderlik
edemez.
Evet, biz bir sınıf ve kitle sendikacılığını savunan
ve bunda samimi olan bir yapının programına bunlar için
mücadeleyi koyması gerekir diye düşünüyoruz. DİSK'e
önerimizde budur.
Nasıl bir sendika?
İşçi sınıfının doğru temeldeki bir sendikal örgütlenmesi
kendisini ücret ve ekonomik sorunlar için mücadele ile
sınırlayamaz. Böylesi bir sendikacılık işçi sınıfı sendikacılığı
olamaz. İşçi sınıfının sendikası olabilmenin ön koşulu,
sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışına sahip olmaktır.
Sınıf sendikacılığı, bu tanımın sendikaların karar defterine
yazılması ile de olmuyor. Keza sınıf sendikacılığı işçi
ve emekçilerin kendi iktidarlarına sahip olması gerektiği
perspektifinden kopuk ve ayrı ele alınamaz. Sendikaların
kendine özgü örgütlülükleri ve görevleri olsa da bu
perspektiften hareket etmek durumundadır. Sendikaların
demokratik, ekonomik ve diğer istem ve çalışmaları bu
yaklaşımdan koparılmadan yürütmesi gerekir. Başka türlüsü
işçi sınıfına ve onun geleceğine bir şey vermeyecektir.
Sınıf sendikacılığı, sendikal iç demokrasiyi içine sindirebilen
bir sendikacılıktır. Demokrasi kendini yalnızca kongreden
kongreye gösteren bir demokrasi değil, tabana gerçekten
söz hakkı veren kararların alınmasına onları ortak eden,
kendisini denetlettiren, eleştirilere tahammüllü ve
eleştirilerin yerini bulduğu bir demokrasidir.
Sınıf sendikacılığı, kendisini işçi sınıfına açık tutan
ilişkileri delege hesaplarına dayanmayan, kulis çalışmalarını
bir örgütlenme biçimi olarak görmeyen, bürokratizmin
batağına saplanmayan bir sendikal anlayıştır.
Sınıf sendikacılığı, sınıf bilinçli ve yetkin kadrolar
üzerinde yükselir ve her adımında bu kadroların yetişmesini
hedefler.
Sınıf sendikacılığı, sürekli eğitim, işçi sınıfına bilinç
taşıma demektir.
Sınıf sendikacılığı, işçi sınıfı adına üstlenilen bir
misyon olduğuna göre, militan bir mücadeleyi örgütlemek,
savunmak ve bunda istikrarlı olmayı gerektirir.
Sınıf sendikacılığı, işçi sınıfı yerine mücadele etmeyi
değil işçi sınıfı ile birlikte mücadeleyi öngörür.
Sınıf sendikacılğı, belli işkollarının sorunları ve
mücadeleleri ile kendini sınırlamak değil, işçi sınıfının
geneline sahip çıkmak, mücadele edenlerin yanında olmak
onlarla birlikte yürümek demektir.
Sınıf sendikacılığı, sağlıklı ve ilkeli temeller üzerinde
işçi sınıfının birliğini savunan ve gerçekleştirmeye
çalışan bir sendikacılıktır.
İşte bizim savunduğumuz, işçi sınıfının temsiline layık
gördüğümüz sendikal anlayışı ve dolayısıyla sendika
böylesi bir sendikadır.
DİSK için önerdiğimizde böylesi bir yaklaşımdır.
Bir doğruyu dile getirmek başka şeydir, onun olabilirliği
başka bir şeydir. Ama bunlar birbirinin dıştalamaz.
Biz olması için mücadele etmek durumundayız. Bugüne
kadar olduğu gibi, sınıf sendikacılığının doğru temeller
üzerine oturtularak vücut bulmasına çalışmak zorundayız.
Çağdaş sendikacılık denen ve belirsizlikleri içeren,
perspektiften yoksun, program ve taktikleri sağlıksızlıklar
içeren sendikal anlayışları aşmak durumundayız.
DİSK'in hatalarına, eksik ve yetersizliklerine gelince;
özetle bunlardan bahsetmek zorundayız.
Ülke gündeminin gerek genel gerekse işçi sınıf ve sendikal
sorunlarda, politikaları ve örgütlülüğü ile dayatmacı
olamamış ya da doyurucu bir verimliliğe ulaşamamıştır.
Sermayenin işçi sınıfına karşı saldırılarında güçlü
eylemlilikler direnişler örgütleyememiştir. Gücünü kullanmada
başarılı değildir.
İşçi sınıfının genel hareketliliği ve eylemliliklerinde
aktif olarak yerini almada yeterli değildir ve dayanışmalarında
zayıf davranışlar söz konusudur.
Örgütlenmede titizlik göze çarpmamakta, işçi sınıfı
cephesinden DİSK'in yapısı hantal görünmektedir.
Kürt sorununda net, açık ve istikrarlı bir politika
oluşturmadığı gibi, bu konuda gerekli duyarlılık gösterilmemiştir.
Sonuç olarak:
Sınıf ve sınıf mücadelesi perspektifine sahip, mücadelede
militan, kadrolaşmada dürüst ve yetkin, bürokratizmden
uzak bir sendika hedeflenmelidir, içinde çalışma yaptığımız
DİSK böylesi bir DİSK olmalıdır.
Ülke ve işçi sınıfının sorunları sağlıklı tesbit edilmeli,
bu tesbitlerden hareketle bir program ve bu programa
uygun bir mücadele hattı izlemelidir. DİSK bu şekilde
hareket etmelidir.
Sermayenin topyekün saldırılarına karşı topyekün direniş
ve eylemliliklerden başka yol yoktur. DİSK böylesi bir
mücadelenin DİSK'i olmalıdır.
Çağdaş sendikacılık, muğlak tanımlar, sosyalizmden ürkek
yaklaşımlar mahkum edilmelidir.
Kamu sendikaları ile sıkı, ciddi bağlar kurulmalı, kamu
emekçilerin mücadelelerine doğrudan ve işçi mücadeleleri
gibi sahiplenmeli, gelecekte birleşebilmenin, aynı çatı
altında toplanabilmenin tohumları atılmalıdır.
Kürt sorununda açık politika saptanmalı, işçi sınıfına
yakışır tavırın alınması gerçekleştirilmelidir.
|