İnsani Olan Hiç Bir Şey Sosyalistlere Yabancı
Değildir!
|
İstanbul İHD seçimlerinden bir süre önce bir grup
İHD çalışanı devrimci tarafından kaleme alınan bildiriyi
yayımlıyoruz.
Her gelen günün bir önceki günü arattığı, mevcut burjuva
merkez partilerine güvenin iyice çözüldüğü, insan hakları
ihlallerinin doruğa çıktığı bir zaman diliminde insan
hakları hareketinin örgütlerinden İHD yeni bir genel
kurul sürecine girmektedir.
Geride kalan 8 aylık mücadele birikiminin geriye bize
bıraktıkları sosyalistler açısından değerlendirilmelidir.
Keza bu hareketin sosyalistler dışındaki çevreler tarafından
algılanışı ve değerlendirilişi ayrıdır fakat biz esas
olarak sosyalistlerin penceresinden görünen durum nedir
onu ele alacağız. İHD'de halen devam etmekte olan İnsan
Hakları Mücadelesinin perspektifine ilişkin tartışmalar
da konuya öncelik tanımayı gerektiren bir ihtiyacı ortaya
koymaktadır.
Öncelikle kısır ve verimsiz bir tartışma olan sosyalizm
ve insan hakları tartışmasına anlaşılır bir yanıt arayalım.
Bizce iki temel önerme yapıp bunları veri olarak alalım.
Birincisi, insani olan hiçbir şey sosyalistlere yabancı
değildir. İkincisi, burjuvazinin insana dair söyleyecek
hiçbir şeyi kalmamıştır.
Bunun en somut göstergesi 93 Haziranında BM tarafından
gerçekleştirilen İnsan Hakları Forumu'nda devletler
dışı insan hakları örgütlerinin (NGO) ortak ses çıkarma
ve birlikte hareket etme çabalarıdır. Bu örgütlerin
çoğu üçücü dünya diye bilinen ülkelerde uzun mücadele
yıllarında doğmuşlardı. Bu yıllar insana dair söyleyecek
hiçbir şeyi kalmamış burjuvazinin tükenişi ile insan
olan hiçbir şeyin kendilerine yabancı olmadığı sosyalistlerin
bu alandaki arayışını anlatır. Yani insan olmanın bilincinin
geliştiği yeni bir kanal olarak bizlerin yaşamlarını
doldurmaya başlar.
Peki sosyalistlerin bu kavrama ve mücadeleye alışmaları
kolay mı olmuştur. Yaşadığımız coğrafya açısından karşılaşılan
güçlükler ve halen yaşanılanlar düşünüldüğünde durumumuzun
parlak olduğu söylenemez. Alanı anlama çabası yerine
yapacak başka iş bulamayanların teorik tartışmalar yürüttüğü
bir alana dönüşmüştür.
Nasıl mı?
Örneğin: İnsan Hakları ideoloji mi hukuk mu tartışmaları
bile yürütülmüştür. Konunun ve alanın anlaşılması açısından
insan hakları ve sosyalizm üzerine sınırların belirlenmesi
yönünden biraz daha duralım. Ya da bir praksis alanı
olarak Marksist felsefe insan haklarını dışlar mı? Yanıtı
arayalım.
1. İnsani olan hiçbir şey sosyalistlere yabancı
değildir.
2. Komünist insan/kollektif birey insana dair
düşlerimizi anlatır. Mücadelenin yönelimini ve eksenini
çizer.
3. İnsan hakları mücadelesinde öncelikler sırası
yoktur. Tüm bireylerin varoluş nedeni ne olursa olsun
devlet karşısındaki durumunu göze alır. Sosyalist mücadelede
öncelikler sırası vardır. Özel mülkiyet, aile, devlet
ve bunun her türlü görüngüleri belirli bir sıra ile
ele alınır. İşçi sınıfı veya somut toplumsal ilişkilere
göre sömürülen yığınlardan hareketle onlara öncelik
vererek toplumsal dönüşümü hedefler.
4. İnsan hakları mücadelesi muhalif devlet dışı
bir örgütlenmedir. Sosyalist mücadele ise önüne zaman
içinde sosyo-ekonomik ve kültürel değişimlere bağlı
olarak yokolup gidecek "iktidar" ve "devletleşmeyi"
öngörür.
5. İnsan hakları hareketi doğası gereği şiddet
dışı bir varoluş alanı oluşturur. Sosyalist mücadele
ise şiddeti dönüşümün başlangıcı olarak görür, yani,
devrimi amaçlar. Barışçıl mücadelelerin tıkandığı heryerde
varlığına yönelen şiddeti karşılar ve kendini zor kullanarak
savunarak varlığını idame ettirir.
Bu farkları ortaya koyduktan sonra sosyalist eksenden
insan hakları savunuculuğunun mümkün olduğunu belirterek,
sosyalistlerin bu alandaki etkinliklerinin içeriğini
tartışmaya başlayalım.
Bu açı ile bu coğrafyada sosyalist insan hakları savunucuları
olgulara ve toplumsal kesimlere nasıl bakmalıdırlar.
Öncelikle bilgi sahibi olunmayan konulardaki önyargılardan
arınarak bilgilenmek ve ondan sonra yaklaşım belirlemek
ve tüm toplumsal kesimleri tanımak gereklidir.
(Devletin yaşama hakkına -idam cezası ve yerinde infazlar,
gözaltında kayıplar- beden bütünlüğüne yönelik saldırısı-işkence
vs.)
Din ve vicdan özgürlüğünün savunulması şeriata karşı
tavrı engellemez. Cinsel azınlıkların bugünkü durumu
ve sosyalist ülkelerdeki yaklaşımların öğrenilmesi.
Bedenini satmak zorunda kalanlar, sokakta yaşayan genç
yaşlı insanlar, yaşlı hakkı.
Belgelere geçmiş hakların savunuculuğu yapılırken iki
yöne dikkat çekilmelidir. Birincisi, işçi haklarını
savunurken aynı zamanda yeri geldiğinde işçilerin kadınlara
karşı tutumları yüzünden kadın hakları açısından işçiler
eleştirilmelidir. Yani insan hakları alanı tüm toplumsal
kesimleri keserken zaman zaman onlarla çelişkiye de
düşmektedir. İkincisi mevcut uluslararası belgelerle
yetinmemek ve belgelere geçen hakların genişletilmesi
mücadelesini sürdürmek.
Bu çok yönlülüğü onun çalışanlarının bileşenininde çeşitli
olacağının nesnelliğidir. Muhalif olan herkesin ortak
paydaları yakalayabileceği bir alan olma özelliği taşımakta
ve bu yönü ile de diğer mücadele alanlarından özgül
özellik taşımaktadır.
Asıl işlevi devletin teşhiriyken artık tüm muhalif gruplar
tarafından doğruluğu kabul edilen ve etik bir tavır
olarak ortaklaşmış olan değerlerin ve hakların ihlalinde
bunları da teşhir etmelidir. Örneğin işkence insanlık
suçu ise ve hiçbir gerekçesi olmayacaksa tüm muhalif
gruplarda bu kapsamdadır ve hiçbir yüce amaç işkenceyi
açıklayamaz. İnsan hakları hareketi hiç tereddüt etmeden
bunları da teşhir etmelidir.
Ya da toplumsal değişimin araçlarından biri olarak görülen
şiddete başvurma sırasında hedeflerin bulanıklaşması,
şiddetin keyfiyet diye tanımlanabilecek sınırlara gelmesi
durumunda insan hakları hareketi neden şiddet kullanıldığına
ilişkin bir tartışma yürütemez fakat savaşan tarafların
hak ihlallerini izler teşhir eder.
Sosyalist insan hakları savunucuları şiddetin gerekliliği
veya gereksizliği konusunda bir tartışmanın dışında
kalmalıdırlar. Çünkü bu tartışmalar alanın işlerinin
yapılmasının önünün tıkayan kısır tartışmalardır. Bizler
araçları değil toplumsal tasarılarımız ve insanlığın
yaşamını yeniden düzenleme çabalarını ve düşüncelerini
tartışmalıyız. Şiddet kullanan sosyalist muhalefet bunun
sınırlarını kendi ahlaki varoluşunun üzerinde belirler.
Kendisini vareden yaşama ilişkin ahlaksal değerler şiddetin
alanını belirler. Şiddet kullanımında kimsenin zarar
görmemesi için azami itina gösterir. Başkalarına zarar
verme durumunda şiddetti kullanmaktan vazgeçer. Asla
ve asla kurunun yanında yaş yanar düşüncesi ile hareket
etmez.
İnsan Hakları Mücadelesi Alanında:
Bu alanda önemli olan birlikte iş yapmaktır. Birlikte
iş yapmanın önünde diğer bir engel olan örgütlenme basamağı
ve bağlantı noktası olarak görme anlayışı terk edilmelidir.
Çünkü bu anlayış bu alanlardaki örgütlenmelerin çok
sesliliğini bozacak tarzda ele geçirme kaygıları taşımakta
ve sonuç olarak insan hakları hareketine zarar vermektedir.
İnsan hakları hareketinin örgütlerini, yönetimlerini
ele geçirme, yönetimlerinde yer alma kaygısı Türkiye
solunun geçirdiği evrim ve geldiği nokta hakkında çok
açık fikir vermektir. Siyasi düşkünlüğün ve kendini
ifade edememenin sıkıntısı "varlığını kanıtlamaktan"
geçmektedir ve bunun en kolay ve zahmetsiz yolu, etkinliği
ve saygınlığı TC tarafından bile teslim edilen İHD'yi
ele geçirmek ve sonra göğsünü gere gere toplumun en
dinamik kesimlerinin öncülüğünü yapıyorum diye ortalıkta
dolaşmaktır.
İnsan hakları hareketi, sınıf mücadelesinde alternatif
iktidar odağı değildir. İnsan Hakları hareketini sınıfın
öznesi gibi görmek sağ bir anlayıştır. Sosyalistler
açısından bu bir sağ sapmadır. Sınıf mücadelesinin temel
alanları belli ve nettir. Önemli olan sosyalistlerin
bu temel alanlarda mücadeleleri ve varlıklarını göstermeleridir.
Burada sorun son yıllarda reklam piyasasını eski solcuların
doldurması gibi sol örgütlerinde bir nevi reklamcılık
yaparak imaj savaşı vermeleridir. İçeriğin kalitesini
yüksek göstermek için dışını soyut bir sosyalizm cilası
ile cilalamak.
Tüm bunların sonucunda bugünden itibaren yapılması gerekenleri
tartışalım. Tüm toplumsal yapıyı her yönüyle tıkayan
Kürt sorunu konusunda insan hakları hareketi UKKTH ve
Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmelerinin (CSHS) uygulanmasını
isteyerek barış çağrısı yapmıştır. Yapması gerekenleri
perspektif olarak netleştirmiştir ve bu tavır, insan
hakları hareketinin koyması gereken tavırdır. CSHS savaşa
uymayan tarafları eleştirmekten geri durmamıştır. Bu
anlayışları derinleştirmek ve geliştirmek insan hakları
savunucularının görevidir.
İHD, gelişen Kürt düşmanlığı ve şovenizm karşısında
sessiz kalmamalıdır. Bugün pek çok şube bu konuda pratiksiz
kalmaktadır. Kürt halkına yönelik jenosit karşısında
İHD'nin etkin bir tavır alması zorunluluktur. Özel savaş
artık en çirkin boyutlara varmıştır. Türk halkının yürütülen
özel savaşa, katliamlara ve soykırıma karşı muhalif
olmasını sağlamak için mücadele edilmezse, etkin bir
muhalefet oluşturulmazsa bu konuda önemli tıkanıklıklar
yaşanacağı açıktır. Halkların dostluğu şiarını içselleştiremezsek;
kendi halkımız, bizim onlara yönelik içten duygularımızın
farkına varamaz ise, onların yüreğini fethedemezsek
bu konuda bizi yanlı olarak algılamaktan öteye gidemeyecektir.
İşte bugün önemli sorunlardan biri de Türk halkı karşısındaki
bu "yanlı" olduğumuza dair yanılsamanın kırılmasıdır.
Halkların dostluğu doğrultusunda geliştirilecek çabalar
bu açıdan da son derece anlamlıdır.
Geçerken değinmekte yarar var: Derneğin Kürt derneği
olduğuna ilişkin medyanın yürüttüğü kampanyaya insan
hakları hareketinde de rastlamak mümkün. Medyanın tavrının
anlaşılır nedenleri var, fakat mesai arkadaşlarımızın
böyle düşünmesinin nedenleri olabileceğini düşünemiyoruz.
Çünkü derneğe yapılan kişisel başvuruların incelenmesinden
etkinlik alanın genişliği çok çarpıcı biçimde ortaya
çıkmaktadır. İnanmayanlar için bilgisayar kayıtları
vardır ve her isteyen bu başvuruları görebilir.
Keza işkence, yerinde infazlar, gözaltında kaybolmalar,
idam cezaları, çalışma yaşamı, kültür sanat, kadın hakları,
çocuk hakları gibi alanlara son dönem, çevre ve azınlık
hakları ile ilgili çalışmalar da girmiştir.
Önemli olan bu çalışmaların alanlarını genişletmektir.
(Yaşlı hakları, bedenini satmak zorunda kalanların durumu
ile ilgili çalışmalar, dini azınlıklar, beden ve beyin
özürlü insanlarla ilgili çalışmalar, cinsel azınlıklar,
eşcinsellerin izin verilmeyen toplantıları için dayanışma
anlamında reaksiyon veren tek örgüt olma özelliğini
de taşımaktadır.)
İnsan Hakları Hareketinin değişik toplumsal kesimlerle
ilişki kurması ve etkinliğinin genişletilmesi harcanacak
emeğe bağlıdır. Sosyalist insan hakları savunucuları
"kenarda" kalanların haklarını da dile getirebilecek
çalışma yürütmelidirler.
Son olarak nasıl bir yönetim tartışmalarına, kongreye
yönelik düşüncelerimizi belirtelim:
Nasıl bir yönetim tartışmasına verilecek yanıtlar; Bir,
varolan, gerçekliğimize denk düşmelidir. İki, insan
hakları mücadelesi; ezilen sınıfın, ezilen ulusun, ezilen
cinsin ve ezilen bireyin yanında taraf olma, insan hakları
etiği ve kültürünü geliştirip, geleneklerini yaratmanın
dinamiklerini yakalama anlayışına denk düşmelidir. Bu
açıdan dar ve sınırlı bir grup anlayışından uzak, uyumlu
bir yönetim yani İHD'nin işlevlerini yerine getirmesi
doğrultusunda dürüst, kararlı, tutarlı, gönüllüğünü
emeğiyle ortaya koyan, muhaliflerin kucaklaşabileceği
bir yönetim İHD'nin önünü açabilecek bir nitelik taşıyacaktır.
Uyumluluk bu şekilde anlaşılırsa kaygılardan uzaklaşmak
olanaklıdır. Bu da tek doğru benim mantığını yenmekle
gerçekleşir.
Bu alanda (DKÖ'lerde) yönetim çoğunluğun iktidarı
değildir, çoğunluğun iradesini temsil etme yetkisine
sahiptir. Bu, çoğunluğun iradesiyle böyle kılınır ve
değişebilirliği içerir. Söz konusu ettiğimiz yetki,
azınlığın haklarını ve iradesini gözetmeme, temsil etmeme
anlamına gelmez.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz insan hakları perspektifini
ve insan hakları savunuculuğunu iç-selleştirmiş anlayışların
yönetsel bazda insan hakları mücadelesini, kollektif
bir tarzda üretken ve başarılı kılacağına inanıyoruz.
|