Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

13. Sayı - Eylül/Ekim 1993

Marks'a Göre Yabancılaşmamış İş ve Yabancılaşmanın Aşılması
Görüldüğü gibi Marks'ın yabancılaşma kuramının temelinde, onun insanın niteliğine ilişkin görüşü bulunmaktadır.
Marks'a göre insan, kendi varlık yapısının ayırıcı özelliği olan iş'in kendisine zorla kabul ettirilen bir etkinlik ve çalışma sürecinde kendini geliştirip gerçekleştirmesini engelleyen bir yaşantı olarak duymakla yabancılaşmaktadır.
Yine Marks'a göre, yabancılaşma toplumun tüm kurumlarına yayılan ve her sınıftan bireyin değişik boyutlarda da olsa içinde bulunduğu bir durumdur. Çünkü Marks'ta "insan kendi türsel özelliğine (Gattungsweven) yabancılaşmıştır." Tümcesi bir insanın bir diğerine ve onlardan her birinin insani öze yabancılaşmış olması anlamına gelir.
İnsanın niteliğini oluşturan "iş" olunca, onun (insanın) toplumsal bir varlık olduğu gereksinimlerini ancak diğer kişilerle birlikte ortak etkinlikte bulunarak karşılayabilmesi bakımından toplumsal bir varlık olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Marks'a göre, toplumu da, tarihi de yaratan insan ise de: "Tarih hiçbir şey yapmaz sınırsız zenginliklerin sahibi değildir, savaşları o yapmaz. Bütün bunları yapan, nesnelere sahip olan ve savaşları veren insandır. Tarih, amaçlarına ulaşmak için insanların giriştiği etkinliklerden başka bir şey değildir." (Marks, Toplum Kuramı) Aynı insan, bu görüşe göre sadece ürettiğinin bir ürünü olduğundan ve bireylerin maddi yaşamı asla kendi istemlerine bağlı olmadığından toplumsal koşulları hazırlayan insanı yaratan da bu koşullardır.
Marks'a göre insanın özünün gerçek temeli her bireyin her kuşağın kendinden önce bulduğu üretim güçlerinin, sermayelerin ve sosyal ilişki formlarının toplamıdır.
Marks'a göre bez, yün vb. nasıl insanın ürünüyse aynı şekilde sosyal ilişkiler de insan ürünüdür. Böylece "yani üretim güçlerinin elde edilmesiyle, insanlar üretim biçimlerini, üretim biçimlerinin de değişmesiyle bütün toplumsal ilişkilerini değiştirirler."
Bu bakımdan Marks'a göre, insanın varlık yapısından kaynaklanan öz etkinliğinin kendine karşı yabancı bir güce dönüşmesi, bu etkinliğe insan egemen olacak yerde, etkinliğinin onu (insanı) boyunduruğuna alması demek olan yabancılaşmanın aşılması demek olan yabancılaşmanın aşılması ancak üretim biçiminin değişmesiyle mümkündür.
Marks, yabancılaşmamış işten neyi anladığını şöyle dile getiriyor; "İnsan olarak (varlık yapımıza uygun olarak) ürettiğimiz varsayalım. İçimizden her biri kendi üretiminde kendini ve diğer insanları iki kez evetlemiş olsun. Bu durumda, 1- Üretimimde bireyselliğimi, bireyselliğime özgü olanı nesnelleştirmiş, böylece etkinliğinim sırasında hem yaşamın bireysel bir dışa vuruşunun tadına varmış, hem de ürettiğim nesneyi algılarken, kişiliğimi nesnel, somut ve her türlü kuşkudan arınmış bir güç olarak bilmenin sevincini duymuş olurdum. 2- Benim ürünümden senin zevk alman ya da onu kullanman dolayısıyla gerek işimde bir insani gereksinmeyi karşıladığım, gerekse insani özü nesnelleştirdiğim ve böylece başka bir insanın kendi özüne uygun bir gereksinmesini karşılayacak nesneyi yarattığım için dolaysız bir zevk almış olurdum. 3- Senin için insan türü ile senin aranda bir aracı olmaktan, böylece senin özünün bir tamamlayıcısı sıfatıyla ve gerekli bir parçan olarak senin tarafından bilinmiş, duyulmuş olmaktan, yani senin hem düşüncenden hem de sevginde kendimi kabul edilmiş görmekten sevinç duyardım. 4- Ben yaşamı bireyselliğim içinde açığa vururken, doğrudan doğruya senin yaşamının açığa vurulmasında yol açtığımdan, kendi etkinliğimde dolaysız bir tarzda kendi gerçek (hakiki) özünü (mein wahers wesen), kendi insani ve türsel özümü böylece onaylatmış ve gerçekleştirmiş olmaktan zevk almış durdum. Bu durumda, bizim ürünlerimiz özlerimizin birbirini aydınlattığı çok sayıda ayna olurdu."
Marks'a göre, insanın varlık yapısına uygun bu tarz bir iş ise, yabancılaşmış emeği doğuran koşullarını ortadan kaldırılması, özel mülkiyetin, iş bölümünün, dinin vb. aşılması ile, başka bir deyişle sosyalist toplum ve sosyalist toplumun bir üst aşaması olan komünist toplum evresine ulaşmakla mümkündür.
Marks, kendi zamanına kadar uzanan tarihi gelişmenin ana uğraklarından birinin yabancılaşma fenomeni olduğunu ileri sürerken ve bunun belirtisinin herkesin tek bir etkinliğe hapsedilmesi olduğunu ifade ederken, "buna karşılık herkesin özel bir etkinlik alanına sahip olmadığı, dilediği her dalda kendini yetiştirebileceği sosyalist toplumda, toplumun genel üretime egemen olmasından dolayı avcı, çoban, balıkçı ya da eleştirmen olmadan bu gün bunu, yarın şunu yapmayı, isteğe göre sabahleyin avlanmayı, öğleden sonraları balık tutmayı, akşamları hayvan bakmayı, yemekte eleştiri yapmayı (mümkün kıldığını söyler. (Deutsche İdeologie)
Marks'a göre sosyalizm "insanın kendi kendine yabancılaşması olarak özel mülkiyeti ve bunun ayrılmaz unsuru olan işbölümünü ortadan kaldırılarak insanın "doğa ve insan, özgürlük ve zorunluluk, birey ve tür ile çatışmasını çözen, tarihin probleminin çözümüne ulaştığı, insanın toplumsal bir varlık olarak kendisine döndüğü pozitif bir hümanizmadır.
Mars, insanın yabancılaşmasının aşıldığı toplum düzenine dış ve iç koşulların zorlaması dolayısıyla er geç ulaşılacağını düşünür.
Marks'a göre, "özel mülkiyet dünyasının biçimleri olan proletarya (işçi sınıfı) ve zenginlik (sermaye) birbirine karşı olarak bir bütünün iki ayrı yönü olarak açıklanamaz. Bu bütün içinde özel mülkiyet Marks'a göre kendini ve karşıtını ayakta tutmak zorundadı4r. Bu, söz konusu karşıtlığın olumlu yanıdır. Öte yandan ise proletaryanın (işçi sınıfının) proletarya olarak hem kendini, hem de onu proletarya yapan karşıtını ortadan kaldırma zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk, karşıtlığın olumsuz yanıdır.
Daha önce görüldüğü gibi yabancılaşma, Marks'ta, toplumun bütün bireylerinin içinde bulunduğu bir durum idi. Üretim araçlarını elinde bulunduranlar ile bunlardan yoksun olan proletarya (işçi sınıfı) da, insan olarak aynı kendine yabancılaşma içinde bulunuyorlardı.
Ancak birincisi (üretim araçlarının elinde bulunduranlar) kendisine yabancılaşma içinde kendisi rahat, onaylanmış duyuyor, yabancılaşmayı kendi öz gücü olarak biliyor ve görünüşte bu yabancılaşma içinde insani varoluşunu elde ediyordu."
Buna karşılık ikincisi (proletarya=işçi sınıfı) kendini yabancılaşma içinde mahvolmuş duyuyor, onda kendi güçsüzlüğünü ve insani olmayan bir varoluşun gerçekleşmesini görüyordu.
Marks'a göre özel mülkiyet "eşyanın doğası gereği" proletarya, öte yandan devletin yapısına ilişkin öne sürülen bu sava uygun olarak Marks, devlet ne kadar güçlenirse, kendi varlık nedeninin oluşturan "toplumsal kötülükleri" kavraması da o kadar güçleşir görüşündedir. Bu bakımdan Marks'a göre devletin temel işlevi insanın yoksulluğunu, yabancılaşmasını gizlemek ve dikkatini kendi dışındaki şeylere yöneltmektir. Bu bağlamda bürokrasinin varlık nedeni de açıklanmaktadır.

Marks'a Göre Politik Yabancılaşma
Tıpkı din gibi devlet de Marks'a göre insanın yarattığı, belirlediği bir kurum olmasına karşın "belirleyenin belirlenen, üretenin ürettiğinin ürünü olduğu" (Mars, Zur Kritik der Hegel. Rechtsphil 25) ter bir durumun doğmasına yol açması bakımından yabancılaşmanın bir başka görünümüdür.
Marks'ın devlet eleştirisinin çıkış noktasının, Hegel'in bu konudaki görüşünü oluşturur.
Hegel'de doğa, ide'nin henüz kendi kavramına ulaşmış olduğu bir alan idi. (Hegel Die Vernunft in der Geschichte) Geist'ta ise ide kendi alanına girdiğinden "ide'yi bilmek ancak orada mümkün"dü. Öte yandan Geist, Hegel'e göre "en somut gerçekliğine dünya tarihinde, onu gözlediğimiz bu tiyatro sahnesinde ulaşır. Geist'in kendine ilişkin9ilk bilgisi, onun öznel yanını oluşturan bireydir. Ancak Geist'in gerçekte ne ise onun bilgisine vardığı, kendini nesnel olarak açığa vurduğu biçimlerdir ve aynı zamanda dünya tarihinin ereğine ulaşmasının basamaklarıdır.
Mutlak son ereğin gerçekleşmesinin, başka bir deyişle Geist'in kendinde ve kendisi için olması yolunda "kurtuluşu"nun hareketinde meydana gelen bu basamaklar hukuk, moral, ahlaklık biçimleriyle objektif Geist'i, sanat, din, felsefe olarak da mutlak Geist'i oluşturur.
Hegel'e göre aile ve sivil toplumun yasaları, çıkarları devletinkilere bağımlıdır. Kendini bilen Geist'in devlet olarak ana amacı ise içinde özel çıkarların da korunduğu genel çıkarı gerçekleştirmektedir. Devlet ancak kendi genel amacı ile yurttaşın özel çıkarının birleştirdiği zaman kurtuluşuna ve doyumuna ulaşır. Hegel de "dünya tarihi ebedi aklın bir ürünüdür. "Bu bakımdan" kendinde ve kendisi için son amaç aklın bir kategorisidir ve akla uygun olan gerçektir, gerçek olan akla uygundur. Yine de GEist bu amacına ancak bazı araçlar kullanarak erişebilir. Bu araçlar istek, çıkar, tutku eylemlerin sonsuz bir yığındır, ki, bunların sahibi bireyler ve halklardır.
Marks, Hegel'in devlet görüşünü eleştirmiştir. Marks'a göre devletin bağımsız biçimi özelin çıkarı ile genelin çıkarı arasındaki çelişkiden doğmuştur. (Marks, Deutsche İdeologie s. 360)
Devlet, kamusal yaşayış ile özel yaşayış arasındaki genel ve özel çıkarlar arasındaki çelişkinin üzerine kurulmuştur.
Uygar toplumdaki çeşitli grupların birbirlerini talan etmelerinin toplum yararına aykırı niteliğinden doğan kurumlar karşısında, yönetimin doğal yasası erksizliktir. Bu bölünmeler, uygar toplumun bu aşağılığı ve köleliği, modern devletin dayandığı doğal temellerdir. Devletin varlığı ile köleliğin varlığı birbirinden ayrılamaz. Köleden ise, modern devlet söz konusu olduğu zaman Marks'ın anladığı, sivil toplumun bireyi, yani öteki bireylerle tek bağı özel çıkarı olan bağımsız birey, bilinçsiz doğal zorunlulukla ücretli emeğin, kendisinin ve başkalarının doğal gereksinmelerin kölesidir.
Marks'a göre modern devletin tıpkı din gibi çalışma sürecindeki belli ilişkilerinden doğan yabancılaşmanın bir ürünü olması dolayısıyla bu tür ilişkilere son verildiğinde ortadan kalkacak bir kurum olduğu görüşüne kendiliğinden varılmaktadır.
İlişkiler insanın yabancılaşmasına yol açmayacak tarzda düzenlendiği taktirde, bu görüşe göre modern devlet "kendi varlığını da son vermek zorunda kalacak, çünkü devletin varoluşunun ancak bunlara oranlıdır."

Marks'a Göre Dinsel Yabancılaşma
Marks, bu biçimde yabancılaşan bir dünyanın manevi aromasının din olduğunu düşünür.
Marks, dini, acı çeken insanın bir "iniltisi" insani özün (menschliches wesen) kendi gerçekliğini bulmadığı zaman, bunu hayali olarak gerçekleştirmeye (phantastisch verwirklichung) çalışması şeklinde görür.
Bu bakımdan din Marks'a göre "halkın afyonudur". Dolayısıyla Marks için dini eleştirmek, toplumun yapısını eleştirmek, "gökyüzünün eleştirisinden, yeryüznün eleştirisine geçmek" demektir. Çünkü din Marks'a göre "insan kendi çevresinde hareket etmediği sürece insanın çevresinde dönen yanıltıcı bir güneştir."
Bu yanıltıcı güneşin etkisini yok edebilmek için ise "yanılsamalara gereksinme yaratan durumun" yani önce ekonomik yabancılaşmanın ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür.
Dinin, insani özelliklerin bir Tanrı'ya yansıtılması olduğu yolundaki Feurbach'ın yorumu, Marks için yetersizdir. Çünkü Feurbach'a göre insan yetkin bir varlıktır ve Tanrı'ya atfettiği özellikler, onun kendi sıfatlarıdır.
Marks'a göre insan, kendi niteliğini oluşturan işinde yabancılaştığından varlık yapısından yoksun bırakılarak dine sarılmıştır. Dinin varoluşu, bir eksikliğin varoluşundandır. Bu eksiklikle kendini pratik yaşamda belli edecektir.
Din artık bir sebep anlamına gelmez. O ancak dünyevi sınırlılığın bir fenomeni olarak geçerlidir.
Marks şöyle der; "İnsanın dünyevi engellerini yok etmek için dini sınırlılığı ortadan kaldırmayı değil, insanın dünyevi engelleri yok eder etmez dini sınırlılığı ortadan kaldıracağını iddia ediyoruz." Çünkü, Marks'a göre bilinç, yaşamı, belirlemez, tersine yaşam bilinci belirler. Bu nedenle moral, din, metafizik ve herhangi bir ideoloji ile bunlara karşılık eden bilinç formlarının bağımsızlıkları yoktur. Tersine maddi üretimlerini, üretim ilişkilerini geliştiren insanlar bu yol ile kendi gerçekliklerini değiştirdikleri gibi düşüncelerini ve düşüncelerini ürünlerini de değiştirirler.

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92