Tozkoparan'da
Kabuslu Sabahlar….
|
İstanbul Büyükşehir Belediyesi görevini bir kez daha
yerine getiriyor. Amaç halkın can güvenliğini almak.
Doğru, güzel bir mantık. Ama acaba halkın güvenliği
ve sağlığı belediyeyi nereye kadar ilgilendiriyor?
Bugün, Tozkoparan Sosyal Meskenlerde içler acısı bir
olay yaşanıyor. İnsanların can güvenliğinin almak adına,
evler yıkılıyor ve çoluk çocuk, yaşlı genç demeden halk
sokağa terk ediliyor. Belediye "can güvenliği açısından
bu binada oturmak tehlikeli" levhası bulunan evler
için yıkım emri vermiş. İşin garip yanı bu emrin 10
yıl önceye dayanıyor olması. 1983'te can güvenliği bakımından
tehlikeli görülen birkaç bina, insanların evlerinden
zorla çıkartılmasıyla başlatılıyor. Sözümona yerlerine
sağlam binalar dikilecektir. Aradan bir yıl geçiyor
ama hiçbir çalışma yapılmıyor. Bunun üzerine kısmen
yıkık olan evler güç durumda olan aileler tarafından
onarılıp içinde oturulmaya başlanıyor. İşgal şeklinde
girilmiş bu evlerde 90 yılına kadar, ne belediyeden
nede söylendiği gibi tehlikeli olan binalardan bir çatırdı
ya da ses gelmemiştir.
1990'da İstanbul Büyükşehir Belediyesi hatırlamaya başlıyor
ve "Aaa, Tozkoparanda birkaç bina yıkmıştık, ne
oldu şunlara bir bakayım" diyor ve 83'te yaptığı
şeyler bir istem noktasında kalıyor. Çünkü karşısında
güç şartlarda bu binalara yerleşmiş aileler vardır.
Onlar, kendilerini işgalci olarak görmüyorlar. Bir kişi
ancak ilk dokuz ay işgalci olarak nitelendirilebilir
diyorlar. Aileler, biz kendi ellerimizle en küçüğümüzden
büyüğümüze kadar çalışarak tamir ettik bu evleri diyerekten
soluğu Büyükşehir Belediyesi'nin önünde alıyorlar. Ama
başkanla görüşme talepleri geri çevriliyor. Ortada kalan
aileler, siz bizim canımızı istiyorsunuz, istediğiniz
buysa gelin alın diyerekten Belediye önündeki caddede
oturma eylemine başlıyorlar. Eylem sonucunda, belediye
insanların can güvenliği açısından tehlikeli olan bu
binalarda herhangi bir şey olursa sorumluluk kabul edemeyeceklerini,
bildiriyor. Binalara ibraz niteliğinde tabelaların takılmasıyla
olay kapanıyor. Belediye ikinci bir kez görevini belli
şekilde yerine getirmiştir, o, uyarısını bir kez daha
yapmış ve bunu da belgelemiştir.
Ne gariptir ki, Belediyenin 83 yılında tehlikeli olarak
tespit ettiği, 90'da uyarı (!) levhaları astığı bu binalar
şimdiye kadar sayısız miktarda ve derecede deprem geçirmiş
olmasına karşın, bunlarda barındırdığı insanlar gibi
belediyeye inat dimdik ayakta durmayı başarmıştır.
Yıl 93, Ne yazık ki belediye bir kez daha hatırlıyor.
Hatırlıyor ve beş katlı bir binayı sabahın 9.30'unda
içinde insanlar bulunurken yıkmaya başlıyor. 10 hanelik
binanı yıkımına 300'e yakın çevik kuvveti, zabıtası,
polisi, dozerleri ve vinçleriyle geliyor. Çocuklar o
sabah yataklarından deprem oluyormuş korkusuyla kalkıyorlar.
Gök gürültüsünden beter sesler havaya yükseliyor. Hava
toz duman olmuştur. Adeta, gökyüzünün de yüzü allak
bullak olmuştur. Geride insanlar içerde bulunan kırılmış
dökülmüş eşyalarına bakıyorlar. Betonların altında kalanlar,
eşyaları değil kendileridir. Bir çoğunun dizlerinin
bağı çözülmüştür. Gece demeden, gündüz demeden, elleriyle
onarıp içine girdikleri evler, kendilerine mezar olmuştur.
Bu manzara karşısında dayanamayan birkaç kişide polis
tarafından uygun (!) bir şekilde nasibini almıştır.
İş bitmiş ve kutsal vazife bir kez daha yerine getirilmiştir.
Bir hafta sonra diğer iki bina için geleceklerini söyleyerek
çekip giderler.
Yüreklerde artık korkuya yer yoktur onlar öfke ile dolup
taşmaktadır artık. Kadınlar, Çiller Hanım'ın Başkan
olmasıyla beraber belki sorunların "en azından
kadın, kadının derdinden anlar düşüncesinden hareketle"
hallolabileceği düşüncelerinde ne kadar da çok yanıldıklarını
haykırıyorlar. Başa gelenin sadece bir gölge olduğunu
ve kendi çıkarları için geldiklerini verilen sözlerin
her zamanki gibi vaatten öteye gitmediğini gidemeyeceğini
söylüyorlar. Seçim zamanında kapı kapı dolaşarak iki
anahtar sözü verenlerin, değil iki anahtar insanların
ellerinde bulunan anahtarıda aldıklarını söylüyorlar.
Aileler soruyor nasıl oluyorda insanların evlerinin
başlarına yıkılması onların can güvenliğinin alınması
anlamına gelir? Kendilerine kalacak bir yer gösterilmeden,
bugün kiralık bir eve çıkmanın en az 10 milyondan başladığı
bir dönemde, sokağa atılmalarının kendilerinin ne gibi
bir biçimde koruduğunu bir türlü anlamış değiller.
Sorular ve sorunlar dizisi arka arkaya geliyor. Bir
yandan kalacak yer sorunu, öte yandan yaklaşık 300'e
yakın çocuğun okul sorunu. Aileler, öncelikle çocuklarının
başlarının sokabilecekleri bir yer sorunuyla uğraşırken
bir yandan da, kısmen okutamamanın vermiş olduğu acıyı
yaşıyorlar. Son gelişen olaylarla birlikte sokakta kalmalarından
ötürü okula gidemeyen çocuklara ise okulların tavrı
nettir. Okula gelmeyen öğrencinin kaydı silinecektir.
Yıkılan binanın arkasından bir hafta geçmiş ve belediye
diğer binaların boşaltılması gerektiğini söylemiştir.
Aynı kabuslar yeniden başlamıştır. Sabahlar artık bir
cehennem olmuştur. Karanlık bastığında içler biraz daha
rahatlar ve ertesi sabahın endişesi içten içe duyulmaya
başlanır yine. 120 hanelik evlerde yaklaşık 800 civarında
yürek bu endişelerle atmaktadır…
|