Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Artık görünen köy kılavuz istemiyor.
Lağım çukurunun kapakları açıldı ve öyle görünüyor ki Mart seçimleri yaklaştıkça başka kapaklar da açılacak, pislikler daha çok su yüzüne çıkacak.
İLKSAN ile başladı, İSKİ ile sürdü, dallandı budaklandı...
Ankara'da bir dosyalar savaşı, bir şantaj savaşı hergün daha büyük dalgalar halinde genişliyor.
Ankara'da dosyasız parti yok. Bugünlerde "dosyasız" olmak ayıp sayılıyor. Bugünlerde basın içinde, TV'ler için de pislik çomaklamamak eksiklik sayılıyor.
ANAP, bir bakanı tepetaklak edecekmiş, hazır bekliyor.
DYP, eski ANAP bakanlarının günahlarını yeniden yeniden deşiyor.
SHP, şaşkınlık içinde "hodri meydan"(!) kabadayılıkları yaparken başka bazı ufak partiler de, "temiz" olma sevinç ve iddiası içindeler.
Şimdilik tabii!....

***
Savaş kızışıyor. "Temiz toplum" istiyoruz ya! Artık birazcık pisliği günyüzüne çıkarmakta kimse mahzur görmüyor. Düzen, kocaman bir kanalizasyon çukuru halindeyken, ortalığa bir iki marjinal örnek atıp insanları kandırmak bugünlerin modası oldu.
Bu arada "demokrasi"mizin ne kadar gelişmiş (!) olduğu da görülmüş ve gösterilmiş oluyor. Kendini eleştirebilen, tabu tanımayan bir demokrasi!... Ne müthiş bir şey!
Partiler bile, düzen partileri bile kendilerini eleştiriyorlar, hesap vermeye hazır olduklarını bağıra bağıra ilan ediyorlar. Hele "mal beyanı" açıklamak artık tam bir moda oldu. Daha doğrusu, önce bir yerlerden sızdırılan bilgilerle ortalık karışıyor, çarşaf çarşaf haberler çıkıyor sonra da utanmazca bir "samimiyet"(!) gösterisi başlıyor.

***
Ama bütün bu çalkantı içerisinde bir nokta kaynayıp gidiyor.
"Hür partiler (!) ve "hür seçimler(!)"
Daha doğrusu, yapılan yayınların temel özelliği "dosya gazeteciliği"nden kaynağını aldığı için, özellikle belirli partilere saldırı şeklinde gelişiyor ve bu arada bütün parlamenter sistemin içinde kulaç attığı bataklık gözden gizlenmiş oluyor.
"Hür seçimler" demogojisi yine "kutsal"bir ilke gibi orta yerde kalıyor.
Ama nedir "hür seçim"?
Seçimlerin "hür" olması, insanın oy verirken kafasına silah dayanmıyor olması mıdır?
Peki o medya terörü ve şatafatlı kampanyalar ne oluyor?
O değirmenlerin suyu nereden geliyor?
Şimdi yine Mart seçimleri var ve trilyonlar hazırlanıyor, yine tam sayfa ilanlar göreceğiz, masraflı seçim gezileri ve rengarenk afişler izleyeceğiz...
Nereden geliyor değirmenin suyu?
SHP eski genel saymanı Fikret Ünlü açıkça söyledi: "Biz ve bütün partiler kitabına uydurup işadamlarından para alıyoruz..."
Ama yalnız SHP değil, tümü için böyle.
İşadamları filan bir yana, RP'nin Suudi kaynakları bir sır mı? Suudi bankalarının akıttığı paralar bir sır mı? MHP'nin "örtülü ödenek"ten ve hatta İsrail kökenli örgütlerden, Avrupa Neo Nazi kaynaklarından paralar aldığı bilinmiyor mu?
Temiz olan bir tek düzen partisi yok ki?
Üstelik geri-zekalı bir komedi de yaşanıyor: 50 milyon TL. sınırı... İşadamlarının bir yılda yapacağı bağış miktarı 50 milyonla sınırlanıyor ve böylece tekellerin politikadaki etkinliği sınırlanmış oluyor(!) Sanki Türkiye'de bir yerden biryere para aktarmanın binlerce değişik yolu yokmuş gibi!
İSKİ'deki olay, büyük avantalar kazanmak için şirketlerin "mecburi" bağış yapması olayıdır, bir anlamda haraçtır. Oysa aynı bağış işinin büyük ellerden ve gönüllü (politik yatırım anlamında) biçimleri pek de kurcalanmaz, kurcalanmıyor.
Büyük tekellerin ve her boydan şirketlerin düzen partilerine para aktarması bu anlamda ne yenidir, ne de boyutları bugün bilinenlerle sınırlıdır. Büyük sermaye ta başından beri korkunç miktarlarda parayı düzen partilerine, üstelik çoğu kez birkaçına birden akıtmaktadır. İşin "kirli" denilen bölümü bu akış içinde yalnızca bir parçadır.Evet, bu parça da önemlidir; MDP'nin kuruluşundaki mafya yardımları ya da ANAP'ın kirli bağlantıları bilinen şeylerdir. Ama sermayenin akıttığı paranın bir bölümünü "kirli-kara" sayıp, esas önemli bölümünü temiz saymak, düpedüz düzenin aklanmasıdır.
Düzen gazetecilerinin huyu her zaman küçüğe ve bu "kirli" kesimlere vurmak olmuştur. Aslında bu bir "huy"dan çok aldıkları görevin gereğidir.
Düzen gazetecisi, Topkapı'nın sucuk imalatçılarına (polis desteğinde) baskın yapar; ama Maret'i Pınar'ı şöyle bir yoklamayı aklına bile getirmez.
Düzen gazetecisi, bankerlere kudurmuş gibi gibi saldırır; ama büyük bankalar için ağzını bile açmaz.
Küçüğe ve marjinal olana vurmak, böylece gerçekte insanları düzenin büyük kurumlarına yöneltmek, ekmek yedikleri kapıya hizmet etmelerinin bir yoludur.
Partiler ve bağışlar konusunda da yapılan tam tamına budur. "Kirli" diye nitelenen para akışına (artı-değerden elde edilen büyük sermaye kaynakları çok temizmiş gibi!) ve haraç biçimlerine dikkat çekilirken, finans akışının esas ırmağı gözlerden gizlenmektedir.

***
Kaldı ki, bu yapılan bile çok sahtekarcadır. Kimsenin gerçekten ciddi bir araştırma yaparak yolsuzluk dosyası açığa çıkardığı yoktur. Çoğu kez yapılan rakip politik kanatların ya da devlet kaynaklarının sunduğu dosyaların kullanılmasıdır.
Dürüstlük, oligarşik düzenin hiç tanımadığı bir nesnedir!
Her şey büyür, gırtlağa kadar gelir. Ortalığı iyice lağım kokusu kaplar. Ve tam bu noktada düzen birden "dürüstlük" rolünü anımsar. Olaylar "titizlikle araştırılmaya" (!) başlanır.
"Titizlik"ten kastedilen ise, olaydaki düzeni yıpratabilecek unsurların ciddiyetle ayıklanmasıdır.
Böylece her şey temizlenir ve yine "hür seçimler" masalını dinlemeye başlarız.
Sanki, trilyonlarca liranın terörü altındaki bu maskaralık insan iradelerinin tutsak edilmesinden başka bir anlama geliyormuş gibi...

***
Sonuç olarak, çok ciddi bir soru işaretini ortaya koymak gerekiyor: Niye İSKİ ve Ergün Göknel?
Örneğin, Kürdistan savaşında kullanılmak üzere alınan trilyonluk savaş araçları alınıyor sözediliyor. Milyonlarca liranın döndüğü çok yoğun bir alışveriş trafiği sözkonusu ve kuşkusuz yine bu işler de ihale sistemiyle yapılıyor.
Türkiye'nin bugünkü çürümüşlüğü içinde, bu alanın "temiz" olduğunu kim söyleyebilir? Milyarların döndüğü bir pazarda, şu ya da bu çokuluslu şirketin tercih edilişinde nasıl ölçüler kurcalıyor?
Hiç kimse!...
Hiç kimse kurcalamıyor... TV'lerin yakışıklı soytarıları bütün bu alan üzerine parmağını bile oynatmıyor.
Çünkü, ilkin bu alan zordur ve tehlikelidir...
Ama daha önemlisi, bu alan "milli birlik ve bütünlük" ile yakından ilgilidir. Bu alandaki rezilliklerin açığa çıkışı yüce devletimizi ciddi olarak zaafa uğratabilir...
Oysa Ergun Göknel'i kim umursar?
Ergun Göknel'e vurulabilir, giydiği donun markasına dek bütün herşey araştırılıp, dizi film bile yapılabilir.
Oysa Lookheed skandalı hiç de böyle olmamıştır. Lookheed firması kendi kayıtlarında "Türkiye'de rüşvet dağıttık" derken, Türkiye'de olay savuşturulmuş, işin sorumlusu Emin Alpkaya sessizce sıyrılmıştır.
Kısaca durum tam da şu atasözüne uygundur: "Eşeğini dövmeyen, semerini döver!"

***
Türkiye'nin gerçekten bir "temiz toplum" projesine ihtiyacı var.
Ama bu proje, elleri leş kokanların işi değildir.
Düzenin kendini "arıtma (!)" numaralarıyla da bu pisliğin temizlenmesini bırakın, açığa çıkarılması bile mümkün değildir.
Düzen boydan boya pisliğin içine gömülmüştür. Ve zaten (çoğu kez gözden kaçırılan bir noktadır bu) sistemin varlık nedeni ve bizzat kendisi, sömürü denilen en kirli işe yaslanır:
Gerçek bir temizlik ise, karşılığını ancak bir devrimde bulacaktır. Elleri temiz olanların devrimi.
"Temizlik" ve "devrim" kavramları tam da yanyana durmaktadır.
Evet, bir devrim...
Bütün bu pisliği süpürüp atmak için!


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92