Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

13. Sayı - Eylül/Ekim 1993


Herkesin bildiği ülke gerçekleri olsa da bazı gerçeklere değinmek ist iyoruz.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, yada halka layık görülen öyle bir yaşam tarzı ki, aslında adı yaşamamadır. Herkese her an ve her yerde bir kurşun çıkabilir. Evnide, işyerinde ve sokakta insanlar polis tarafnıdan, karınlık güçler tarafından öldürülüyor. Aslında yargılı infaz olan ama toplumda konuşulagelen adıyla yargısız infazlar artık önü alınamaz noktaya gelmiştir. 16 yaşındaki bir gençten, enyüce olarak kubul ettikleri bir meclisin üyesine kadar herkesin can güvenliği tehdit altındadir. Açıkçası Kürdistan başta olmaak üzere yaşam hakkı adına muhatap olacak yada olan kimse de yoktur. Ölen ölür, sıra kalan sağlara gelir. Olay budur.
Öte yandan, işkence, sistemi ayakta tutan ve insanları öğüten bir araç olarak hala sistemli bir şekilde devam ediyor ve gencecik bedenler çürütülüyor yada acılar içinde öldürülüyor. Dur durak bilinmiyor. İşin ilginç yanı, artık bu durum yada durumlar toplumda kanıksanır ve olağan şeyler sayılır hale geldi. Bütün insanlığa karşı, milyonlarca emekçiye karşın bu çark hala pervasızca çevrilebiliyorsa, kitlelerde de, demokratik güçlerde de ve insanlık değerlerinde de bir takım eksiklikler ve aşınmalar var demektir. Özellikle Kürt bölgelerindeki işkenceleri anlatmaya vahşet sözü bile yetmiyor.
Anlatılması gerekenlerin hepsi bu değil elbet. İnsanlar gözgöre göre gözaltın8a alınıp kayıp ediliyor. Bugüne kadar onlarca insan kayıp edildi. Ortada bir merci yok. Gözler görmez, kulaklar sağır kesiliyor adeta. Asıl önemlisi toplum duyarsızlaştırılmaya devam ediliyor.
Kürdistan kan revan içinde. İnsanlık utancı var ortada. Öyleki en doğal demokratik talepler kabul edilmiyor. Doğan tarihi fırsatlar değerlendirilip barış sağlanacağına askeri çözümlerle kan ve göz yaşına devam ediliyor. Toplumun çoğunluğunda bu savaşa seyirci ve duyarsız kalmakla yanlış içinde. Kendi ne insanım diyen herkes devletin saldırılarına karşı durmak, Kürdistan'daki kıyıma karşı mücadele etmek zorundadır. Kürt ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkını daha fazla savunmak gerekiyor. Oradaki özgürlük mücadelesini sahiplenmek gerekiyor.
Ülke ekonomisi alt-üst. Ekonomide bir karmaşa sürüp gidiyor. Karmaşa olmayan şey, sermayenin daha fazla kar etme yollarında adım atmaları ve IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların ellerini gırtlağı5mıza kadar sokmuş olmalarıdır.
Yıllarca özel sermayeye kaynak aktarılan kurumlar olan ve yüzbinlerce emekçiyi barındıran kurumlar, bu kez doğrudan özel sermayenin emrine mülkiyetine verilmek isteniyor. Bu kurumların halkın paraları ile kurulmuş olduğuda işin bir başka yanı. Durum bu olunca, emekçilere ise kapı gözüküyor. IMF ve Dünya Bankası bastırınca, Başbakanlık özelleştirme adımlarına yöneldi ve bunun bir parçası olarak da yüzbinlerce emekçinin 15 Ekime kadar kapı duşu edilmesini içeren bir genelge yayınladı. Sakıp Sabancı buna hemen destek verdi. Sabancı, cesur adım atmak ve işçileri çıkarmak lazım diye açıklama yaptı. Yabancı ve yerli sermaye elele vermiş durumda. Yüzbinlerce emekçiyi işsizlik bekliyor. Tabiki işsizlik ordusuna yeni üyeler katılacak.
Bizzat devletin, hükümetin binlerce emekçiye yönelik bu tutumu, özel sermayeyi cesaretlendiriyor. Bir yandan işçi ücretleri düşük tutulurken, diğer yandan işveren istediği işçiyi istediği zaman kapı dışı edebiliyor. Gerekirse fabrikayı kapatıyorum bahanesiyle bütün işçilerin işine son verebiliyor. Örneğin son günlerde bunun en canlı örneği Gebze'de kurulu bulunan PORLAND fabrikasında yaşandı. Bunların yanında, işverenler sendikasızlaştırma operasyonlarına girişmiş durumda. Öyleki bugün bir çok fabrikada işçiler ya sendikalaştılar diye yada sendikalaşmaya başladıklarında toptan işlerine son verilmektedir. Örneğin, yine bir kaç gün önce Gebze'de kurulu bulunan BETASAN sanayinde işçilerin başına gelen budur. Fabrikalar geçici işçi çalıştırmayı benimsemiş durumda. Üç ay çalıştırıp çıkış yapıyor ve yeniden giriş yapıyor. Böylece sendikalaşmayı önlediği gibi ücret artışını, kıdem gibi olguları da ortadan kaldırmış oluyor. Bütün işkollarında yoğun bir taşeronlaşma sözkonusudur. İşçiler yasal anlamda çaresizce ve kendilerine sahip çıkacak sosyal kurumlar yoktur. Kısacası işçi, hükümet ve işveren kıskacındadır.
Memurların durumu çok farklı değil. ILO sözleşmeleri kabul edilmesine ve seçim zamanında söz verilmesine karşın memurların sendikaları varsa ona ancak fiili olarak sahip olabildiler. Memurlar oyalandıkça oyalanıyor. Bırakalım Kamu emekçilerine toplu sözleşmeli ve grevli sendika hakkı tanımayı hükümet memur sendikalarını kendi denetimine almak ve onları adeta danışma kurulları durumuna sokmak istiyor. Zaten uzun süredir yasa çıkaracağız dedikleri olay da budur.
Yalnızca işçileri değil kamu emekçilerini de kıyım bekliyor. Bugün sürgün, komik ücretler, sendika hakkını tanımama şeklinde süren baskılar ve kıyımlar yarın kapı dışarı etme şeklini alacaktır. Çünkü IMF ve Dünya Bankası ve hükümetin hesaplarında bu vardır.
Bugün hedef seçilen yalnızca işçiler emekçiler değildir. Halkın sorunlarına sahip çıkan basın yayın organları baskı altındadır ve görevlerini yapmaları engellenmektedir. Gerçekleri yazan ve gerçek basın işlevi gören yayın organları yasak, gözaltı, toplatma, ağır hapis cezaları ve kapatma tehlikesi altında çalışmaktadır. Gerçek gazeteciler hatta ve hatta yok edilmekte, kurşunlanmakta ve hapislere atılmaktadır.
İşte özetle yaşadığımız gerçekler. Bunu halklara yaşatan reva gören ise kokuşmuş, boğazına kadar yolsuzluğa, şiddete, riyakarlığa ve yalana batmış bir sistem. Evet milyonlara rağmen yapılmaktadır bunlar.
Bunları söylemek yetmez. Bütün bunlara karşı birşeyler değil, çok şey yapmak zorunludur. Bunu yolu da Türkiye ve Kürdistan emekçilerinin, emekten yana kesimlerinin platformlarda biraraya gelmeleri, güçlerini birleştirmelerinden geçiyor.
Devletin Kürdistan'a saldırılarına karşı direnmek, işkence ve işkencecilere karşı mücadele etmek, infazları önlemeye çalışmak, işten atmaların karşısına barikat kurmak dikilmek, memurların istemlerini gerçekleştirmek için zindanlardaki özgürlük savaşçılarının serbest bırakılmasın sağlamak için işçi ve memurların, tüm emekçilerin topyekün direnişine ulaşmaya çalışmak gerekiyor. Nerede bir saldırı varsa hepimizin orada olmasını sağlayacak organizasyonlara, çalışmalara gitmeliyiz.
Bunun için işçi ve memur sendikaları kendi aralarında Topyekün Direniş komitesi yada platformu oluşturmalıdır. Bu organizasyon ise önüne bir program koyarak örgütlenebilir emekçilerin gücü ile sistemin karşısına çıkmalıdır.
Evet, güçlü bir dayanışma, ihmal edilemez bir dayanışma ve yardımlaşma ile direnişleri ve tavır alışları birbirine bağlayacak, birimiz nerde binimiz orda diyebileceğimiz bir organizasyonu oluşturmak zorunludur. Çünkü tek yumruk tek barikat olmak dışında başka yol yok.

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92