Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

20 Ekim 91 seçim öncesi DYP tarafından, daha sonra ise bir umut olarak lanse edilen, "demokrasi" ve "özgürlük" vaadi ile iş başına gelen DYP-SHP koalisyonu tarafından ortaya atılan, ve her vesile ile bir sakız gibi çiğnenen bir konuda ülkenin sağlık politikasının ana eksenini oluşturan "Yeşil Kart" tır...
Her alanda tıkanan yeni-sömürgeci sistem, alt yapısından üst yapısına, ekonomisinden siyasetine, sanatından kültürüne kadar bir açmaz, kriz içindedir. Ülkemizde oynanan yarım asırlık "demokrasi" oyunu, bu yapısal krizi çözmek iddiası ile sahneye koyulan açık faşizm ve bunun en sivri örnekleri bile durumu sadece daha da karmaşık hale getirmekten başka bir işlev görmemiştir. Demokrasi oyununun son halkası olan ve esas fonksiyonunu devrimi ve Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesini tecrit-imha programı ile somutlaştıran DYP-SHP koalisyon hükmeti, kuruluşunun hemen ardından, özünde tükendi... Ve 1992 yılı, bu açıdan mevcut hükümetin gerçek işlevinin yığınlarca görülmesi işlevini gördü. Hiçbir sorunu çözmeyen ve sadece katliamları ile övünen bu hükümet, tek cümle ile sömürge tipi faşizmi en çıplak şekilde uygulayarak, siyasi askeri zorla ayakta durmaktadır. Hiçbir sorunuda çözemeyecektir... Tam bu noktada, yığınları aldatmanın yeni bir versiyonu olan "Yeşil kart" üzerine bir kaç söz etmek, bu aldatmacayı aydınlatmak gereklidir.
Resmi kaynaklarca yeşil kart özetle şöyle tanımlanıyor: "Ödeme gücü olmayan vatandaşların, tedavi giderlerinin, yeşil-kart verilerek devlet tarafından karşılanması" hakkındaki kanun, hiç bir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan ve aylık geliri (ki bu rakam 338 TL 'si gibi komik bir rakamdır) bu kanunda belirtilen rakamın altında olanlara yeşil kartın verilmesi, bu kartı alanların Türkiye'deki YATAKLI TEDAVİ kurumlarında yatarak görecekleri tedavi hizmetlerinin bedelinin (Ayakta verilen reçete bedellerinin değil...) Sağlık Bakanlığınca ödenmesini öngörmektedir. Bu temeldeki bir çok açıklama, büyük bir demogoji eşliğinde en yetkili ağızlardan defalarca tekrarlanmaktadır...
DYP-SHP koalisyon hükümetinin bu konuda, yeşil-kart konusunda, kimi "pilot bölge" seçme ve bunu büyük bir reklam ve demogoji ile pazarlamaktan başka bir iş yapmadığı, işçi-memur-emekçi sınıfları büyük bir açlık denizine atıp, Kürt ulusuna karşı her türlü ahlak sınırını aşarak kirli savaşı yoğunlaştırmaktan, sokak infazlarını, çıplak terörü yaygınlaştırmaktan bir türlü fırsat bulamadığı bilinmektedir... Ama, biz bir an bir hayal kuralım ve tek besini günde bir yumurta olan, ev kirası, ulaşım derdi, çocuk bakım sorunu, dost ve arkadaşları misafir etme, v.b. sorunu olmayan bir vatandaşın, "yeşil kart" edinmeyi bin bir çaba sonucu başardığını ve bu vatandaşın hastalanacağını varsayalım... Hasta bağlı bulunduğu sağlık ocağına gidip muayene olur, hastaya reçete yazılır... Buraya kadar zaten mevcut sistem ücretsizdir. Elinde reçetesi ile sağlık ocağı idaresine gider ve özel formlara kayıt yaptırır. Hasta, ilacını almak için artık eczaneye gidebilir, ama eczane ilaç parası istemektedir. Çünkü yeşil-kart bunu karşılamıyor. Hasta, eczaneden ilacını alır veya alamaz, tekrar sağlık ocağına dönmek, ilaçların fiyatlarını resmi kayıtlara kaydettirmek zorundadır. Aman ha formdaki bilgiler yanlış veya eksik kalmasın!... Zira, her 15 günde bir kez yeşil-kartla muayene ve tedavi olanların sayısı sağlık ocağınca Sağlık Müdürlüğüne bildirilmek zorundadır... Eğer hastanın durumu biraz daha ağır ise, hasta Devlet Hastanesine sevk edilir. Oradan da poliklinikte ya reçetesi verilerek gönderilir (sağlık ocağındaki tüm işlemler burada bir kez daha yapılmak zorundadır), ya da, hasta hastaneye yatırılır. Eğer hasta yatırılırsa, işte binbir zorlukla alınan yeşil-kart bu noktada devreye girer. Ancak, bu işlem sadece sağlık bakanlığına bağlı hastaneler için geçerlidir, yani hastayı üniversite hastanelerinde rehin kalmaktan, cenazelerinin iade edilmemesinden korumamaktadır.
Özetle işlem budur... Bunca formalite ve bürokrasiye, hastanın tahammül etmesi gerekmektedir. Ve her hastanın, sağlık ocağından Devlet Hastanesine sevki gerekli görülmediği, sevkedilenlerin de Türkiye'de ortalama yüzde 4-8'inin ancak hastaneye yatarak tedavi gördüğü düşünülürse sorunun kendisi çok daha net anlaşılacaktır. Demek ki yeşil-kart için koparılan gürültü komik değil, traji-komiktir.
Burada şu soru sorulmalıdır, peki, emperyalizmin kuklası, yeni-sömürgeci düzenin mimarlarından ve eskimesine rağmen zorunlu olarak yeniden rağbet gören "kurtarıcı", "baba" bu yeşil kart kozunu oynamadan önce, mevcut sağlık politikasında işlem neydi? Bunların yanıtını önceki genelge ve kanunlarda görmek mümkündür.
Aktaralım...
I- Özel Hastaneler Tüzüğü Madde-34
"Ücretli hasta kabul eden özel hastanelerde, en az bir yatak olmak şartı ile yatakların yüzde 5'inin parasız hastalar için ayrılacağını ve bunların sayısının açılış izinlerinde gösterileceğini, bu yataklarda Sağlık Bakanlığının yerel mülki amirin ve hastane yönetiminin parasız tedavisini uygun gördüğü, fakir hastaların tedavi edileceği" emredilir.
2- Verem Savaşı Hakkında Kanun-Madde-2
"Bakanlık özel ve tüzel kişiliklere ilişkin sağlık kurumlarında, veremli hastaları, ücreti Bakanlık verem ödeneğinden ödenmek üzere, tedavi ettirmeye yetkilidir.
3- Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun-Madde-14
"Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği bölgelerde, hasta muayene ve tedavisi parasızdır." (Bu, tüm Türkiye'yi kapsar.)
4- Sağlık Hizmetleri Temel kanunu-Geçici madde-3
Genel sağlık sigortası yürürlüğe girinceye kadar, hiç bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayanlar, müracaat ve talepleri halinde, sağlık kütüğüne kaydolunur. Bu suretle, kayıtlarını yaptıranlardan her yıl Bakanlar Kurulunca tesbit edilen miktarda prim tahsil edilir. Kayıtlarını yaptırmayanlar ile primlerini ödeyemeyenlerin, sağlık kuruluşlarındaki teşhis, tedavi ve rehabilite giderleri kendilerinden veya kayıtlı oldukları özel sigorta kurumlarından tahsil edilir.
Sağlık kütüğünün oluşturulması ve işletilmesi ile ilgili usul ve esaslar.Sağlık Bakanlığınca tesbit edilir.
Kayıtlarını yaptırmalarına rağmen primlerini ödeyemeyecek kadar fakrü zaruret içinde bulunanların primleri, durumlarının, mahalli idarelerce tesbit edilmesi şartıyla tamamen veya kısmen, yardım maksadıyla kurulmuş fon ve kuruluşlar tarafından ödenir.
Sosyal yardım maksadıyla kurulmuş fon ve kuruluşlardan sağlanacak mali destek ve yardımlarla ilgili usul ve esaslar Sağlık Bakanlığı'nın teklifi üzerine Başbakanlık'ça düzenlenir.

Geçici Madde-4

Genel Sağlık Sigortasına geçiş sağlamak ve hiç bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan vatandaşların, sağlık giderleri ile ödeyecekleri prim arasındaki farkı karşılamak amacıyla Sağlık Bakanlığı'na bağlı olarak TC. Merkez Bankası nezdinde "Sağlık Hizmetlerini Destekle-me ve Geliştirme Fonu kurulmuştur."
Hemen anlaşılacaktır ki, yeşil kart kozu gündeme gelmeden önce, mevcut sistemde, kanun ve genelgeler, yeşil kart için söylenenlerden fazlası vardır, azı yoktur. Ancak, bu güne kadar yaşanan pratik ise, yazılanlardan çok farklıdır. Kapitalistler için özel hastaneler "Houstan" lar, halkımız için ise kuyruklar, rehin kalmalar, ölüme terk edilmelerdir...
Hiç bir dönem çözülmeyen sağlık sorunu, neden bir yeşil kart aldatmacası ile gündeme getirilmiştir?
Bu sorunun, elbet, yarım asırlık oynanan demokrasi oyununun klasikleşmiş yöntemi ile, yani, kuru vaat, bol yalan-demogoji ile, oy toplama vb. ile direk bağlantısı vardır... Ama sorunu sadece bu açıdan ele almak sanırız eksik, tek yanlı bir yaklaşım olacaktır. Bir çok sorunda olduğu gibi, bu sorunun da görünenden öte, uluslararası düzeyde nedenleri vardır. Yani, "Yeşil Kart" 1991 yılına özgü, "baba" tarafından, gökten zembille indirilmemiştir... Sorunun boyutunu kavramak için, Dünya Bankası Raporlarına göz atmakta yarar vardır.
Dünya Bankası 1987 yılında "Financing Health Services in Developing countries" (Yani, gelişmekte olan ülkelerde sağlık hizmetlerinin finansmanı) için bir rapor 1990 yılında ise "Strengthening Health Services in Developing Countries Through the Private Sectör" (Yani, gelişmekte olan ülkelerde özel sektör aracılığı ile sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi) adında bir başka rapor yayınlamıştır. Ve Dünya Bankası, özetle şu sonuca varmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde temel sorun, devlet kaynaklarının yetersizliğidir ve GSMH (gayri safi milli hasıla)'dan az pay ayrılan sağlık sektörü (ABD'de bu pay yüzde 11 iken, Türkiye'de 3'tür), özellikle de hastanecilik sektörü özelleştirilmelidir. Sağlık bütçesinin büyük bölümünü hastanecilik tüketmektedir. (1980'li yıllarda sağlık bakanlığı bütçesinin % 60 ila 80'ini hastanecilik tüketmiştir.) Bu ülkelerin nüfusunun çoğunluğu kırsal kesimdedir ve hastaneler belirli merkezlerde yoğunlaşmıştır, ve bu eşitsizliktir. Özelleştirme ile hem bu finansmandan devlet kurtulacaktır, hem de burada kullanılmayan finansman kırsal alana yönelecek-tir.Özelleştirilen hastaneler, devlete "yük" olmayacak, ya da devlet hastanelerden kurtulacaktır vs...
Özetle, Dünya Bankası Raporlarındaki bakış açısı, mantık budur. Herşeyin özelleştirilip, kâr esasının herşeyin önünde olduğu, "serbest piyasa" sisteminde, sağlık sektörünün de en çıplak tarzda nasibini alması öneriliyor... Olan da budur... Neyse, tam da bu noktada, özelleştirme operasyonunda bir sorun ortaya çıkmaktadır. O da, "gelişmekte olan ülkeler" de sağlık pazarı darlığıdır ve bunun özel sektör için yarattığı güvensizliktir. Zira, bu tip ülkelerde belirginleşmiş, süreklilik gösteren sağlık talebi yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla işi garantiye almak, özelleşen sağlık sektörüne aktarılacak bir sağlık fonu gerekmektedir. Aksi halde özel sektör, neden bu alana yatırım yapsın ki? İşte, sağlık sistemleri pazar güvencesini oluşturmak için, bu konudaki tıkanıklıkları aşmak için önerilmektedir.
1990 yılında, ILO'nun da "Health İnseurance in Developing Countries-The Social Security Aproach" ( Gelişmekte olan ülkelerde sağlık sigortası-sosyal güvenlik yaklaşımı) adlı raporunda da benzer yaklaşımlar önerilmektedir... Dolayısıyla, asıl hedef özelleştirme olup, Genel Sağlık Sigortası bunun güvencesidir.
Hemen anlaşılacağı gibi, 2. Dünya savaşı sonrası emperyalist-kapitalist sistem ABD önderliğinde reorganize olup, sosyalizm ve ulusal-toplumsal kurtuluş savaşlarına karşı bir örgütlenme içine girmiş ve bu 1970' lerde bir deprasyon sürecine girmiştir... Bu yıllardan sonra yoğunlaşan ekonomik-siyasi kriz, kendini sağlık sektöründe de göstermiştir. Ve her kriz, sistemi yeni yönelimlere itmektedir. Örneğin, ABD önderliğinde geliştirilen yeni-sömürgecilik, 1970'lerde, özellikle kapitalizmin nisbeten daha geliştiği (Brezilya, Meksika, Yunanistan, K. Kore, Türkiye) ülkelerde "ithal ikamecilik" yöntemini bırakıp, "ihracata yönelik sanayileşme" veya "Yeni İkamecilik"e yönelirken, benzer tarzda sağlık alanında da yeni arayışlara yönelmektedir... Hazırlanan reçeteler büyük propagandalarla yürütülmektedir.
Denebilir ki, iyi hoş, bunların "yeşil kartla" ne ilgisi var? İlgisi şudur; en yetkili ağızlarca ifade edilen, genel sağlık sigortası yaygınlaşana kadar "yoksul" vatandaşların sağlık sorunu yeşil kartla çözülecektir. Genel Sağlık Sigortası vb'nin var olan, çarpık yeni sömürgeci toplumsal düzende uzak, epey de hoş bir ütopya olduğu açıktır. Ve "Yeşil Kart" palavrası da, herşeyin meta olduğu bir düzende, özelleştirme programının bir parçasıdır. Hem de propaganda yüklü, ona hizmet eden bir projedir. Ve ucu, uluslararası finans kurumlarına dayanır, onun ülkemizdeki programının bir parçasıdır. Ve bunun, mevcut siyasi iktidar sürekli gündemde kalmak, toplumun en temel sorunlarından biri olan sağlık sorununu sürekli sömürmek için piyasaya sürmektedir. Demek ki "Yeşil Kart" gökten zembille inmemiştir, "baba" nın büyük bir şefkatle halkımıza bağışladığı bir lütuf da değildir.
Ve, gelen gideni aratır misali, piyasaya bin bir yalan, demegoji ile sürülen sağlık politikası ve bunun bir ifadesi olan "Yeşil Kart" hiç bir sorunu çözemeyecektir, bu güne kadarki pratik de bunu göstermiştir. Ayrıca, bu palavranın "pilot bölge" olarak seçilen yerlere bakınca, siyasi-toplumsal nedenleri de görmek mümkündür. Bu kimi alanlarda Kürt Ulusal Hareketine karşı bir karşı -programın parçasıdır, kimi alanlarda oy avcılığının bir ifadesidir. Yeni sömürgeci düzen eskimiştir, çürümüştür. Bu tip arayışlar da köklü olmadığından, gündemde yerini almadan eskimektedir. Emperyalizme ve oligarşiye hizmet eden, en çarpık, yoz, vahşi sömürüye dayanan bir sağlık politikası da halkımızın çok uzağındadır.
Çözüm; Herkese eşit sağlık imkanları sağlayan, sunan; insanı ön planda tutan ve onun sosyal, fizyolojik ve ruhsal açıdan sağlıklı olması ekseninde olan, sermayeye değil, insana bağlı, parasız, yığınların sağlık sorununu kucaklayan bir sağlık politikasıdır... Bu politika devrimcidir ve özel mülkiyete dayalı, çarpık yeni-sömürgeci toplumsal düzeni dıştalar, ona alternatif, halk iktidarını zorunlu kılar...Ve, demokratik halk iktidarı uzun süreli bir mücadeleyi, halk savaşı sonucu, büyük bir emekle, ilmik ilmik örülecektir. İşte, bu mücadele içinde devrimci sağlık politikamızda ilmik ilmik, yaşamın içinde somutlaşacaktır. Bir ozanın söylediği gibi, "El gövdede kaşınan yeri bilir. Dert bizde, derman ellerimizdedir." Halkımız için dökebileceği tek bir damla gözyaşı yoktur Onların da. Büyük bir demogoji eşliğinde piyasaya sürdükleri, olsa olsa "timsahın gözyaşlarıdır." Onların da amacı sömürü, daha çok sömürüdür. Ve bundan dolayı insana yabancılaş-mış, insan karikatürleridirler. İnsanın insanlaşması, bu asalaklar güruhuna karşı her alanda mücadele edilerek gerçekleşecektir. Bu soylu kavgaya, kendisine "insanım" diyen herkesin katılması bir görevdir, bir onurdur... Kavga bizimdir, haklıyız ve bu Devrimci Kurtuluş Kavgamızı, sosyalizm mücadelemizi mutlaka zaferle taçlandıracağız...

 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92