Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Living Marxism'in Şubat 1993 sayısından çevrilmiştir


Bugünün dünyasındaki geçici boşluk durumu, emperyalizme dilediğince at koşturabilme özgürlüğünü tanıyor. Ve doğrusu, ABD başta olmak üzere bütün emperyalist çete bu son iki-üç yıldır bu rahatlığın tadını iyice çıkardılar. Irak'tan Somali'ye dünyanın her köşesinde sistemin gücünü kanıtlamak için operasyonlar birbirini izledi ve bütün bu karmaşa içinde kendi aralarında da hesaplaşmayı ihmal etmediler.
Ama, uzun vadede emperyalizm için bu rahatlığın bir sınırı var. Uzun vadede, ufukta görünen, sosyalizmin yeni dalgasıdır ve artık hiç bir zorbalık bu dalganın önünde duramayacaktır.

 

Batı medyasına göre "Umut Operasyonu" benzeri görülmedik bir başlangıç olmuştur. Tarihte ilk kez bir süper güç, masrafsız bir operasyon için kendi çıkarları varsa da, özde, temel insani yükümlülüklerini yerine getirmek üzere, yüzlerce, binlerce askerini harekete geçirmiştir.
Eski başkan George Bush'un da belirttiğine göre Amerikan işgali "Tanrının görevini" yerine getirmeyi ve "binlerce masum insanı kurtarmayı" amaçlamaktadır.
Amerikan basını da, deniz kuvvetlerini Somali'ye sevk etmeye zorlayan insancıl güdüleri zorlayabilmenin sancıları içindeydi. "New York Times" müdahaleyi, Amerikan dış politikasında dönüm noktası olarak tanımlamıştır. Zira; "İlk kez Amerikan askerleri davetsiz olarak bir ülkeye giriyorlar, ancak bunu ne anti-komünist bir rejimi desteklemek, ne Amerika'nın zenginliğini korumak, ne de stratejik bir tehlikeyi bastırmak için yapıyorlar.Bunu yanlızca, açlıktan kıvranan bir halkı doyurmak için yapıyorlar." (5 Aralık 1992)
Geçmişte herkes, bu tür davetsiz müdahaleleri ya da işgalleri en kibar deyimle "savaş gemisi diplomasisi" olarak tanımlıyordu. Bu gün ise "insancıl amaçlar için savaş", "insancıl müdahale" gibi traji-komedik kavramlar günlük hayatın bir parçası olmuştur.
Bugün, Batı'nın dış politika uzmanlarının yaptıkları hesaba göre, duygusal olmayan "gerçekçi politika" geçerliliğini yitirmiş görünüyor.
Ulusal ve sınıfsal çıkarlar geçici olarak durdurulmuş, bunun yerine ise, ahlaki zorunluluklar tarafından yönlendirilen global diplomasi geçmiştir. Amerikan Deniz Kuvvetleri, Mogadişu'ya vardığında, Amerikalı diplomatlar, yine masum yaşamları kurtarmak uğruna Bosna'ya askeri müdahalelerin yapılması için baskı yapıyorlardı.
Uluslararası ilişkiler uzmanları, Somali'nin işgal edilmesinin, dünya diplomasisinin yeni hümanist döneminin bir parçası olup olmadığını tartışıyorlar. Diplomasi kurallarının değiştiği, ahlâkî kaygının dış ilişkilerde temel unsur haline geldiği, yaygın bir şekilde tartışılıyor." New York Times", Somali işgali ile Körfez savaşı sonunda Irak'taki Kürtlere "güvenli bir cennet" yaratma (!) konusunu birbirine bağlayarak tartışmanın can alıcı noktasını yakalamıştır.
"Kuzey Irak'taki hareket, Somali'de olduğu gibi, Başkan Bush'un insani çığlığa olan cevabıydı. Karlı dağlarda donmamak için birbirine sıkı sıkı sarılmış Kürt mültecilerin, ve bir deri bir kemik kalmış Somalili çocukların resimleri, basında, Mr. Bush' un duyarsızlığı hakkında eleştirel yorumların yapılmasına neden olmuştur." (New York Times, 4 Aralık 92)
Amerika'nın dış siyasetinin, tamamen dünya halkları için duyulan endişe, merak, duyarlılık gibi insanî dürtüler tarafından yönlendirildiği yolundaki görüşler yeni değildir. Beyaz Saray ve yandaşları, her zaman Vietnam'dan Nijerya'ya kadar gerçekleştirilen tüm işgalleri, ahlaki endişeler nedeniyle yaptıklarını iddia etmişlerdir. Bugün yeni olan şey ise Batı diplomasisinin acıklı edebiyatı karşısında "dur" diyebilecek ciddi bir gücün olmayışı ve onun yerini tam bir onayın ve uzlaşmanın almasıdır.

TEHLİKELİ YARATIK:
Örneğin yukarıda aktarılan Amerika'lı gazeteci, Irak'ın işgalindeki insancıl tema ile Somali'dekini birbirine bağlarken,18 ay önce çarpıcı manşetlerle gazetelerde yayınladığı Kürt mültecilere neler olduğunu merak bile etmemiştir. (Onun verdiği bilgiye göre, Kürt mülteciler Amerika'nın NATO'daki müttefiki olan Türkiye askerleri tarafından tekrar tekrar saldırıya uğramıştır.) Ya da Irak'ı tehdit etmek ve bölgede askeri varlığını meşrulaştırmak için bahane sağlayan, diğer meşhur tehlikeli yaratık "Batak Arap"a ne olmuştur? Galiba Batı'nın Hümanist duyarlılığı bir anlıktı !...
Günümüzde, yeni dengelerin yarattığı uluslararası ilişkilerin yeni kurallarının, ayrıntılı bir açıklamaya ihtiyacı olmadığı görülüyor. Soğuk savaş sonrası verilen yeni kararların global diplomasi üzerinde belirleyici hale geldiği yolunda bir tartışma var. Amerikalı bir gazeteciye göre "Diğer bir süper gücün tehditinin olmadığı dünyada, Amerikan ordusu, öfke ve öç doğuran ve düzeni tehdit eden kitle katliamlarına karşı önlem almaya hazır olmalıdır.(A.Lewis "Changing The Rules",New York Times 4 Aralık 1992)
Sovyetler Birliğinin ölümünün Amerika'ya neden ağır ahlâkî sorumluluklar yüklediği asla açıklanamamıştır. Şaşırtıcı olmayan şey, ikisi arasında mantıki bir bağ olmamasıdır. Geçmişte "reel politika" tarafından yönlendirilen batılı güçler, neden bugün birdenbire insancıllaşmıştır (!).
Bazı üçüncü dünya ülkelerindeki kıtlığa askeri müdahale yapılması istenirken, diğerlerinin neden aşağılandığı, önemsenmediği sorulmaya değer bir sorudur. Dahası Bosna'daki esir kampları, insanlık onuruna bir hakaret iken, bu arada İngiltere'nin sömürgesi Hong Kong'ta, Vietnamlı mültecilerin kaldığı benzer kamplara neden en ufak bir duyarlılık gösterilmiyor? Batı insani duyarlılığını göstermede aşırı derecede seçici davranıyor.
Esasında, Amerika'nın ve Batı'nın dış politikasının son dönemdeki ilerlemesinin arkasında yatan bir kaç dinamik vardır. Ama bunların hiç biri insancıl değildir.
Entellektüel ve ideolojik düzeyde, Batı diplomasisi bugün, öncelikle emperyalizme eski saygınlığını sağlamakla meşguldür. Irak, Bosna ve Somali'deki farklı maceraların hepsi, Batılı güçler için, uluslararası ilişkilerdeki "yüksek prestij düzeyini" yeniden kazanmak için yapılmıştır.
1940'lara kadar Batı her zaman yüksek bir prestije sahipti. Koloni dünyasında kendi değerini artırabildi ve "Empire Building"i çağdaşlaşma misyonunun bir simgesi olarak ortaya koydu. Bu " Beyaz Adamın" sömürgeci sorumluluğuydu. Bu bakış açısından müdahaleler mükemmeldi. Ulusların çağdaş elit sınıfları, çağdaşlaşmamış kitlelerin, en iyi çıkarının ne olduğuna karar verdiler. Tabii ki zaman zaman sömürgeci güçler, isteklerini benimsetmekte çok ileri gittiler. Ancak bu Avrupalıların, sömürgelere yaptıkları iyilikler için ödenmesi gereken bir bedeldi...
Ama, 40'lı yıllarda, Batı'nın ahlaki üstünlüğüne duyulan inanç sona erdi. İkinci dünya savaşının dehşet verici olayları-toplama kamplarındaki sistematik katliamlar, Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan nükleer bombalar-çağdaşlaşmanın batı standartlarını yalancı çıkardı. Batılı ulusların, yönetici elit sınıfı emperyalizm, kolonicilik ve ırk üstünlüğü fikri konularında artan bir şekilde rahatsızlık duymaya başladı.
30'lara kadar nötr ve hatta bazen olumlu çağrışımları olan emperyalizm daha sonraki süreçte, suistimalin, kötü şekilde kullanmanın, zarar vermenin karşılığı oldu.


"AHLAKİ KRİZLER"
İkinci Dünya Savaşından sonra, eski sömürgecilerin, sahiplerine karşı isyanı, batının ahlaki iddialarını zayıflattı, batı emperyalizminin ahlaki krizleri, diplomatik dildeki bir değişiklikle belirtilmiştir. Böylece 1949'da Uluslararası Hukuk Komisyonu üyeleri, "Uygar Ülkeler" tanımını kullanmaktan kaçınılması gerektiği konusunda anlaştılar. Çünkü bu, "Beyaz Adam'ın Sorumluluğu" kavramıyla anılan sömürgeci döneme aitti (Bakınız GW Gong, The Standart of Civilization in International Society sf.90)
Emperyalist kültür aşınmaya başladıkça da, üçüncü dünya ülkeleri artık, Birleşmiş Milletlerin meclis salonunda, Amerikan ve İngiliz diplomatlar, sömürgeciliğin kötülükleri konusunda, azarlanıyorlardı.
Daha da kötüsü, batılı egemen sınıfların itibarı gözönünde bulundurularak değerlendirilirse, üçüncü dünya ülkelerinin amaçları,ileri kapitalist ülkelerde ki orta sınıf gençliği arasında bile popülarite yarattığı söylenebilir..Gençlik askeri maceralara, (Amerika'nın Vietnam'da yaptığı savaşa olduğu gibi) karşı çıktı ve 3. Dünya değerleri ile Che Guevera'yı özdeşleştirdi. Bu yeni durum, Batının sömürücü geçmişinin reddi şeklinde değerlendirildi. Üçüncü dünya ülkelerinin düşünceleri artık ahlaki otoriteye hakim olabilirdi. Üstün Batının kendi kendine yarattığı imajın eski ahengini, doğrudan bir vuruşla yıkabilirdi.
Batılı yönetici sınıflar , kendi yarattıkları imaj ile karşı karşıya kaldıkları darbeyi hiç bir şekilde bağdaştıramıyorlardı.
Savaş sonrası dönemin tümünde, üçüncü dünya ülkelerinin yeni ahlaki üstünlüğüne karşı gizliden gizliye bir öfke sürdü. Soğuk-savaş esnasında batı, üçüncü dünya ülkelerinin, ahlaki iddiaları konusunda söylenmekten başka çok az şey yapabilirdi. Tesadüfi olarak, Asya ve Afrika'da bazı kötülükler ve politik felaketler olduğunda ise, "Söz konusu olayların, bu insanların gerçekten kendilerini yönetebilecek kapasitede olmadıkları"nı doğruladığını söylediler. Ancak, Batılı güçler, Sovyetler Birliği'nin Üçüncü dünya ülkeleri üzerindeki etkisini arttırmak için bu sömürgeci tutumlardan istifade edebileceği korkusuyla, genellikle bu kadar ileri gitmekten sakınmışlardır.
Sovyetlerin çöküşü ve himayeciliğin yeni global havası , Batıya kendi geçmişine itibarını iade etmek için beklenmedik bir imkân sağladı. Artık, kapitalist dünya pazarı anarşisinin sonuçları olan bütün çelişkiler ve ekonomik felaketlerin vebalini "bozuk" üçüncü dünya ve Doğu Avrupa rejimleri yüklenebilirdi. Üçüncü dünya ülkelerinde bazı radikal deneyimlerin başarısız olması da, şimdilerde Batı'nın aklanmasına yardımcı oluyor.
Bu şartlarda "insancıl savaş" denilen şey meydana çıktı. Bu savaşlar, Batının diğer ülkelerle olan ilişkilerindeki "davetsiz" müdahale şekline yararlı örnekler yarattı. Ancak hepsi bu kadar da değil. Ayrıca, Batı emperyalizminin tüm tarihini, geçmişini, meşru kıldı. Bugün, eğer Amerikan askerleri Somali'de son derece fedakâr iseler, neden geçmişteki şahane emperyalist maceraların ardındaki "insancıl amaçlar"ından şüphe duyalım ki?
Son üç yıl boyunca, Batı medyasında, emperyalizmin suçlarını, günahlarını affettirmek ve üçüncü dünya düşüncesini kınamak konusunda büyüyen bir istek baş göstermiştir. Körfez savaşından sonra, "Sunday Times" dan Robert Harris "Modası geçmiş (eski ) emperyalizmin Kürtlerin kurtuluşu olabildiği "konusunu ele aldı. (14 Nisan 1991). Bir yıl sonra da, Newsweek akıl veriyordu "Hadi, üçüncü dünyayı ortadan kaldıralım !"
İmparatorluk terminolojisinin yeniden canlanması kesinlikle gazetecilerle sınırlı bir olay değildir. Geçen Eylül İndependent'da yapılan bir röportaj'da, İngiliz basın sözcüsü Dougles Hurd; Birleşmiş Milletler'e yepyeni olağanüstü bir rol için çağrıda bulundu, Hurd'ün görüşüne göre, yeni-emperyalizm olarak kastedilen şey, Batılı güçlerin, Doğru Avrupa ve Üçüncü dünya Ülkelerindeki halkların iç ilişkilerine sürekli olarak karışma hakkının tadını çıkarmaktır.
Şu anda, Batılı güçlerin, dış müdahalelerini insanlık maskesi ardına gizliyor olmaları eleştiriliyor. Eğer savaş gemisi diplomasisi, "samimi bir istekle", açlıktan kıvranan çocukların duyurulması ve katliama uğrayan kurbanların kurtarılması şeklinde yutturuluyorsa, o zaman ülke içinde destekleniyor olmanın da tadı çıkarılmalıdır ! Bunun başarılı olduğu en iyi Almanya'da gözlemleniyor.
İkinci Dünya Savaşından beri, Almanya'nın askeri maceralara girişmesi anayasal olarak yasaklanmıştı. Şimdiyse, Alman otoriteleri, bir kez daha, dış ülkelere askeri olarak müdahaleleri için Alman halkının desteğini kazanma yollarını aramaktadır. Somali için insancıl duyarlılık dalgası, Almanya'nın militarist kültürünün yenilenmesi sorununa bir çözüm bulmuştur. 17 Aralık 1992'de Alman askerlerinin Somali'ye gönderileceğinin ilan edilmesi ülke içinde hemen hemen hiçbir itiraz ile karşılaşmamıştır.
Batı'nın müdahalesinin, "insani misyon" kılıfına bürünmesi emperyalizmi sadece bugün açısından değil, üstü kapalı olarak geçmişi açısından da meşru kılmaktadır. Bir çok emperyalizm savunucusu, Somali'nin işgalini genelde sömürgecilik fikrinin savunulması için hareket noktası olarak düşünmüşlerdir. Wall Street Journal bunun "sınırlarından kurtulmuş 19 yy. sömürgeciliği için bağlayıcı olmadığını" gözlemlemiştir.
"Biz sömürgecilik sonrası çağda Amerikan liberallerinin ifade ettiği, sistemi ayakta tutan bu teorinin büyük bölümünü reddetmekte ısrarlıyız. Bu, kapitalist, demokratik (!), Amerikan güdümlü ve İngiliz geleneklerine uygun anlaşmalar ve özel haklardan oluşur ki, bunlar yerli kültürler olarak bilinen 3. Dünya ülkeleri için "hak" değildir. Oysa, Amerikan liderliği ve mülkiyet hakları kesinlikle Somali'de açlıktan kıvranan insanların da istediği şeylerdir". Wall Street Journal şunları da ekliyor: "Çöl Fırtınası harekâtı Amerika'nın askeri prestiji için yapılmıştı; Somali ise ahlaki prestij sağlamak için yapılmıştır".
Journal'ın ahlaki prestij konusundaki görüşü önemlidir. Batı toplumunda ahlaki bunalımın yoğunlaştığı bir dönem yaşanmakta olduğu konusunda yaygın bir kanı vardır. Batı, güçlü soğuk savaş efsanelerinin yerine konulabilecek başka bir şey bulabilmekte başarısızlığa uğradı. Soğuk-Savaş sonrası çağda, hiçbir yeni görüş ya da politik esin görülmez. Bunun yerine, consensustaki bir erezyon ile ahlaki belirsizlikler parelel hale gelmiştir.
Wall Street Journal, Somali'deki ahlaki güvenlik üzerinde durmasının temelde ülke içindeki kaygılardan ötürü olduğunu yazıyor. Yani, hümanist diplomasinin söylemi, öncelikle emperyalizmin sömürücü geçmişine saygınlık kazandırıyor ve böylece, yöneticilerimiz, bütün batı toplumlarını sıkıntıya sokan sosyal huzursuzluğa bir ahlaki panzehir ile yanıt vermiş oluyorlar,
Living Marksizm'in "emperyalizmin ahlaki açıdan yeniden silahlandırılması" olarak adlandırdığı bu tema önemle vurgulanmalıdır; çünkü batılı müdahalelerin arkasında yatan bu gerçek güdü genellikle gözardı edilmektedir. Bu konuyu çözümlemekteki başarısızlık, bir çok emperyalizm eleştirmenlerinin, Batılı güçlerin üçüncü dünya ülkelerine müdahalesinin dinamiğini yanlış anlamalarına neden olmaktadır.


PETROL VE İSLAM

Örneğin bir çokları Batının Irak'a saldırısının "petrolün çekiciliği" ile motive edildiğini söyleyerek tartışmayı yanlış yöne sevkettiler. Tartışma görünüşte makuldü, mantıklıydı ama temelde sakattı. Çünkü Batı'nın zaten aşırı derecede petrolü vardı. Ve her durumda, Irak'ın petrolüne giden yollara tamamiyle hakimdi. Öyleyse, zaten sahip olduğunuz bir şey için askeri bir operasyon başlatmak niye? Somali'ye gelince müdahalenin belirgin bir sebebini bulmak kolay değildir. Somali'nin ne petrolü ne de buna benzer bir şeyi vardır.
Batı emperyalizmini eleştiren bazılarına göre islami tutuculuğun yarattığı tehlike, petrolün yerini aldı. Bu tehlike, bugün Irak'taki petrolün motivasyonu kadar gerçektir. Zaten hiç bir durumda, askeri müdahaleler-ekonomik ya da başka türden olsun-tek bir sebeple açıklanamazlar.
Soğuk savaş sonrası dönemdeki Batı diplomasisini anlamanın başlangıç noktası, eski dünya düzeninin çökmesinden ve eski güç dengesinin sona ermesinden kaynaklanan bozulmaydı. Bu, batılı güçler arasındaki gerilimlerin yüzeye çıkmasını sağladı ve Amerika'nın İkinci Dünya savaşından sonra (çok zevk aldığı) dünya liderliğini kaybetmesinin açığa çıkmasında yardımcı oldu.
Uluslararası bir dengenin olmadığı günümüzde, büyük güçlerin oyununun kuralları belirsizdir. Uluslararası ilişkilerdeki yeni durum ana güçlerin önceden kararlaştırdıkları hedeflerin peşine düşmekten çok birbirleriyle sık sık çeliştikleri bir ortam yaratmıştır.
Örneğin, Amerika, Balkanlarda darbe vurma önceliğini elinde tutamamak-tadır.Bunun yerine, Somali'ye yaptığı müdahale ile Avrupa'lıların Bosna konusundaki kararsızlıklarını açığa çıkararak kendi global otoritesini kanıtlama yoluna gitmiştir. Yine, Somali'nin Washington için, dünyaya lider olduğu iddasını güçlendirmenin bir basamağı olmaktan öte bir önemi yoktur. Bu iddia, başkaları tarafından dikkate alınıncaya ya da yeni bir uluslararası denge kuruluncaya değin daha bir çok Somali'ler olacaktır.


KOLAY BİR ZAFER!
Washington'un askeri gücünü ispatlamak için fırsatlar aradığı bir kez anlaşılınca Amerika'nın neden Somali'yi işgal ettiği sorusu açıklık kazanacaktır. Burada, minimum askeri kapasitesi olan, hiç bir altyapısı olmayan ve Batılı bir kurtarıcıyı bekleyen bir ülke söz konusuydu.
Amerika, Somali'yi, kıtlık yüzünden ya da doğrudan doğruya Somali'nin kendisini ilgilendiren bir neden yüzünden işgal etmedi; bunu, kendi liderliğini tüm dünyaya kanıtlamak için yaptı. Bu işgalin başlıca rolü, gelecek için bir örnek sağlamaktır. Bugün, Somalililerin kaderi Washington'un umrunda bile değildir.
Tabii ki en dikkatli şekilde hesaplanan hareket bile, her zaman hedeflerine ulaşmaz. Batılı ulusların arasında sabit yeni bir güç-dengesi kuruluncaya değin, her müdahale bir karşı tepkiyi davet edecektir. Eğer, bugün Amerika'nın Somali'ye müdahale etmesi bir hak ise, yarın Fransa'yı Cezayır'e müdahale etmekten kim alıkoyabilir ki?
Balkan krizi üzerine Nato ülkeleri arasında hatırı sayılır bir gerginlik vardır. Yunanistan ve Türkiye arasındaki çekişmenin yarattığı risk gözardı edilemez .


BİRLİĞİN SAHTE GÖRÜNTÜSÜ

Askeri müdahelede başarı grafiğinin önemli olması dünya düzeninin, yeniden organize edilmesinin bir parçasıdır. Amerikan üstünlüğünün gerilemesi ve savaş sonrası düzeninin bozulması, dünyanın başlıca oyuncuların arasında yeniden bölünmesine yol açacak koşulları hazırlamıştır.
Aslında uluslararası organizasyonların çeşitliliği çelişkilerin derinleşmesini eğilimi engeller. Ama yine de bu birliğin dış yüzeyi incelmekte, gerçek yüzü ortaya çıkmaktadır. Dünya ticareti konusunda yapılan gürültülü tartışmalar, sonradan oluşacak, kavramların şeklini daha şimdiden belirliyor.
Yeni emperyalizmin bir çok canlı sembolleri vardır. Bosna yolunun mütefikler tarafından bombalanarak, Irak'ın harebe haline getirilmesi çağdaş Batı'nın barbarlığını zihinlere kazıyacak etkili örneklerden biri olmuştur. Amerikan özel birliklerinin, Mogadishu sahillerine inişi sadece yüzlerce gazeteci tarafından memnuniyetle karşılanmış, Batı diplomasisinin ikiyüzlülüğü için benzeri görülmemiş bir örnek olmuştur.
Ancak, benim için, tüm bunların içinden akıldan çıkmayacak olan görüntü Amerikalı bir televizyon spikerinin, açlıktan kıvranan Somalilerin önünde, bir "diet kola"yı ziyan etmesiydi. Bir an için dikkatle bakan herkes salt bu olayda bile insancıl söylemin arkasında ki soytarı yüzü görebilirdi.


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92