Gelecekte yapılacak değerlendirmelerde; yaşadığımız
dönem, toplumun değişik kesimleri tarafından çok
çeşitli biçimlerde nitelenecek... Ama öyle görülüyorki,
bütün bu değerlendirmelerin ortak bir paydası
olacak. Ve bu ortak paydanın adı; ZOR, olacak...
Sadece ülke açısından değil, dünyanın neredeyse
tüm yapıtaşlarının zorlandığı bir dönem yaşıyoruz.
Tarih daha önceki dilimlerinde, kimi zaman topyekün
sıcak savaşlarla, kimi zaman devrevi bunalımlarla,
kimi zaman bölgesel sarsıntılarla yaşanan, benzer
dönemlere nazaran şimdi daha ayırdedici çizgileri
olan bir süreç yaşanıyor.
Bir yandan kendini yenileme ve bunalımlarına sistem
içinde çözümler üretme kanalları tıkanan emperyalizmin
umut ufuklarını, "Sosyalizmin" yıkılan
duvarlarının ötesine çevirdiğini görüyoruz. Öte
yandan, öyle bir sosyalizm depremi yaşanıyorki
bu deprem, uzun bir sürecin en önemli faktörü
olacak. Sosyalizmin, yeniden doğma, kendini ideolojide
ve pratikte yeniden üretme sancısı dünya halklarının
temel dinamiği olarak belirginleşecek. 'Yeniden
doğum' derken, belli bir nesneleşme sürecinden
sözettiğimizi bir yok oluşun ya da tükenmenin
ardından gelecek 'Yeni'lerden sözetmediğimizi
özellikle belirtmek gerekir. Biten ve başlayacak
olan birşeyler yok, tarihin birbirinin içine geçmiş,
biri bir sonrakinin varlık koşullarını taşıyan
süreçlerinden birini daha yaşıyoruz sadece...
Sloganlarda ve ajitasyonlarda "herşeyden
önce ve herşeyden önemli" olduğu bolca vurgulanan
insan yaşamını güzel ve zengin değerlerle örmeyi
başaramayan mevcut pratik, sosyalizmi bir dönem
için çözümsüzlüğe götürdü. "Sosyalizm"
insana yabancılaştı...
Ne varki, gerek 'Eski sosyalist' ülkelerde olsun,
gerek dünya'nın yeni sömürgelerinde olsun sosyalizmin
kaybettiği insan, sosyalizmi bulacaktır. Onunla
tekrar, sadece düşünsel ve ideolojik planda değil,
mücadelede, pratiğin bütün alanlarında ve nihayet
zaferde, zafer sonrasının çok daha zorlu ve güzel
adımlarında buluşacaktır. Tarihin, geriye de giden
bir mekanizması yok. Ama zaman zaman tökezleyen,
organizmasındaki aykırılıkları atmak için terleyen,
boğuşan bir mekanizması var. Bu anlamda yaşadığımız
dönem tarihin ateşinin gerçekten çok yüksek olduğu
bir dönem...
80'li yılların sonunda 'eski sosyalist' ülkelerde
ardarda patlak veren olaylar, Körfez savaşı, topyekün
bir ekonomik alabora ve şimdi durgunluk... Bir
nekahat evresi gibi! Toplumsal ve sosyal planda;
görülmemiş boyutta bir nihilizm dalgası ve şimdi
kimliksizlik.... Herkes bir şeyleri reddetti,
herkes birşeylere 'hayır' dedi. Herkes bir değişim
yaşadı ama neredeyse hiçbirşeyin yerine yenisi
konamadı henüz...
EYLÜLDEN SONRA EKİM VARDIR!...
12 Eylül kavşağında sadece siyasal olarak değil,
ekonomik, toplumsal kültürel ve hatta psikolojik
olarak sarsılan ülkemiz, dünyanın sarsıntılı evresine,
bu şokun son derece yoğun izleriyle girdi. Dolayısıyla
katmerli bir zor gündemi belirdi. Bir yandan dünyanın
topyekün yaşamakta olduğu ilişki ve çelişkilerin
etkileri, bir yandan Ortadoğu özelindeki çelişkilerin
yoğunlaşması, bir yandan da 12 eylül barikatlarının
henüz aşılamamış olması, ülkemizin sorunlarını
derinleştirdi. Sorunların ağırlığı kadar çözümler
de zorlaştı ve ağırlaştı. On yılı aşkın bir süredir
12 Eylül süreci'nin olumsuzluklarının dönüştürülmesi
yolundaki devrimci çözümler de ne yazık ki henüz
rayına oturamadı.
Ne varki 'Her eylülden sonra ekim gelir’ espirisinin
ifade ettiği gerçek aslında tarihsel bir kaçınılmazlıktan
başka birşey değildir. Ulusal çelişkilerinin önemi
ve ayağa kalkış yöntemlerinin uygunluğu nedeniyle
yükselen bir savaşın ateşi, bu ateşe karşı duyduğumuz
coşku ve sevginin yanı sıra sorumluluğumuzu da
genişletiyor. Ateşin Batı ayağını bir an önce
yakmak zorunlu. Bunun yanısıra, konuyu sadece
ülke sınırları içinde değil, Ortadoğu çapında
değerlendirip, buna uygun taktik ve pratikler
geliştirmek te zorunlu...
Bugün, tartışmak ve düşünmek zorunda olduğumuz
öncelikli konuların yanısıra, uzun vadeli perspektiflerimizi
ve pratiğimizi üçlü bir sacayağı gibi ele almalıyız.
Biri diğerinin varlığını ve önemini gölgelemeyen,
her birinin gelişimi diğerini besleyen bir sistematik
yaratmalıyız. Değişmesi gerekenlerin yanısıra,
kuvvetle sahiplenilmesi ve savunulması gereken
değerlerimizi korumalıyız. Söz, gelimi sosyalizm
gerçekliği değişmez ama siyasal pratiğimiz ve
taktiklerimiz dünyanın ve ülkenin değişimlerine
bağlı olarak yeniden ve yeniden şekillendirilir.
90'lı yıllar zor'un zorla aşılacağı yıllar olacak.
Bir yandan yolumuzda yürürken, bir yandan da herkesle
herşeyi tartışacağız. Erin hesabı er meydanında,
sözün hesabı göz meydanında olacak...
BARİKATIN SELAMINI YANITLAYALIM
Çok yönlü bir zor mücadelesinin sadece bir yönü
olan basın yayını günümüz teknik ve olanaklarıyla
zengin, düzeyli, doyurucu ve her kesimin gereksinmelerini
karşılayan tarzlarıyla siyasal gündemde varolması
bir zorunluluk... Önümüzde bu anlamda da aşılması
gereken epeyce barikat var. Teknik vb. olanakların
elverişlilik şartlarının ötesinde, siyasal ve
sosyal gündemin yanıtlarını taşıyabilen yayımcılık.
Şimdilik amacımız, hedefimiz... Bunun, yarın gerçeğimiz
olması; çok yönlü bir mücadelenin zengin, ufuklu
geniş bir çalışma ağıyla örülmesine bağlı olarak
biçimlenecektir.
Dönemimiz yadsımaların buluşmalara, kimliksizliğin
kişilikli çizgilere, korkuların cesaret, yılgınlığın
atılımlara dönüşme dönemi olmak zorunda. Bu dönüşümü
ise, hepimiz kendimizin oto merkezlerimize oturarak
değil, sağlıklı çıkış noktalarından hareketle,
sağlıklı buluşmalar yaratarak gerçekleştirebilmek
olasıdır. Sürecimizi tıkayan en önemli barikatı
aşma mücadelemiz de BARİKAT’da bir adım olarak
bize yardımcı olacak. Ve elbirliğiyle gelecekte
öyle BARİKAT'lar yaratacağız ki, Paris Komünü'nün
simgesi haline gelen ve sosyalizmin ilk bayraklarının
açıldığı barikatları oradan selamlamak onurunu
yaşatacak insanlarımıza tarih gıpta ile bakacak.
Canlarıyla, gövdeleriyle, onurlarıyla yakın tarihimizin
barikatları olmuş insanlarımızı da böyle imrenerek
selamlayacak. Sözgelimi Kızıldere'lileri, 6 Hazirancıları,
işkence ve darağaçlarnın soylu neferlerini, cezaevlerinin
neredeyse tek ışık olduğu suskunluk dönemi direnişçilerini...
Onların kurduğu barikatlarda teslim olmuş bir
tarih değil, savaşarak yenilmiş olunan bir süreç
yaşandı. Ama kesin olan şu, Yenilgimiz geçici,
zaferimiz mutlaktır, ve barikatlarımızı artık
yenilgilerin, durgunlukların, pasifikasyon dönemlerinin
önüne değil, sıcak savaş arenalarına kurmak için....
—Sosyalizmin 100 yıllık tarihini dünyanın belleğinden
silmek isteyen gericiliğe karşı Barikat!...
—Emperyalizme, Oligarşiye, Faşizme karşı Barikat!...
—Ülkemizde yıllardır kabuğunu kıramayan pasifikasyona,
yılgınlığa, korkuya, teslimiyete karşı Barikat!...
—Kürt halkının coşkusuyla uyanması ve ayağa kalkması
karşısındaki duyarsızlığa Şovenizme karşı Barikat!...
—Devlet terörüne, katliamlara, işkenceye, baskıya,
zulme, karşı Barikat!.
—Sömürüye, eşitsizliğe, işsizliğe, karşı Barikat!...
—İnkarcılığa, kimliksizliğe, gericiliğe, Statükoculuğa,
karşı Barikat!...
—Umutsuzluğa, güvensizliğe, insansızlığa karşı
Barikat!...
—Doğrudan ve güzelden yana gelişimi engelleyen
herşeye karşı Barikat!...
|