Şimdilerde
biraz hafifliyor değil mi? Hüzünlü oluyor tabii,
parka öylece yayılmış geyik yapan lacivert adamlar
hafiften can sıkıyor; oysa kaldırımlarda daha
iyilerdi ama olsun, bu işler böyledir biraz. Hızlanır,
yavaşlar, yeniden canlanır. Toplumsal hareket,
bizim isteğimize uygun hareket etmeyebilir, genelde
de etmez zaten.
Ama olsun, olsun,
olsun!
Kendine dön bir bak
dostum... İyice bak! Hiç bu kadar eğlendin mi
hayatında? Bira şişelerini boşver, şunun askeri
bunun askeriyiz diyenleri de geç bir kalem, kaç
yaşındaysan işte dön o kadar yıla bir geri bak,
hiç böyle keyifli bir yıl yaşadın mı şimdiye dek?
"9 yaşındayım, hiç böyle bir eylem görmedim"
diyordu veledin biri televizyonda; sen kaç yaşındasın
dostum? Kaç yıldır böyle bir şey görmedin?
Efendim n'ooldu yani?
Hükümet mi düştü? Devrim mi oldu? Elinin körü
oldu!
Ateşler yandı ateşler!
İstanbul'da, İstanbul'un orta yerinde ateşler
yandı ve kalbimiz ısındı; tanımadığımız insanların
ellerinden tuttuk, tanımadığımız insanlar gelip
bize "yardıma ihtiyacınız var mı" dediler.
Bekle bizi İstanbul
dedik, bekledi ve sabrı tükenince kalkıp kendisi
geldi işte! Beyazıt'ta şehit düşen, silkinip kalktı
kabrinden ve bizimle birlikte barikatlara taş
taşıdı. Armudun sapı da, üzümün çöpü de, Kadı
kızının bütün kusurları da bizimle birlikteydi
ve onlarla birlikte yüzbinlerce insandık. Direk
bağcıyı dövmeyi kafaya takmıştık bi kez, üzümün
tadı da zaten oradaydı.
Kurtarılmış bölge
miydi neydi, elinin körüydü! Kentin tam da göbeğindeydik
düşünsene dostum, kentin göbeğindeydik ve kuyruklarını
bacaklarının arasına kıstırıp sahneyi terk edenleri
kendi gözlerimizle gördük; ahir ömrümüzün ödülüydü.
Ağaçtan bu kadar maraza
çıkar mı? Boşversene sen, Potemkin Zırhlısı'nda
kurtlu yemekten maraza çıktıydı da işler ta nerelere
varmıştı unuttun mu?
Diyalektik denildiğinde
modası geçmiş bir şeyden söz edilirmiş gibi dudak
bükenleri bir hatırlasana şimdi. Tarih olayların
uç uca eklenmesi değildir ve doğrusal ilerlemez,
nicel birikim nitel sıçramaya dönüşür ve ortaya
yeni bir durum çıkar diyen şu kulaklara küpe ilke,
nasıl da muhteşem bir geri dönüşle kanıtladı kendisini?
Hadi şimdi birbirimize numara yapmayalım; daha
olaylardan birkaç gün önce, ne kadar devrimci
olursak olalım, kendimizi ne kadar sıkı komünist
sayarsak sayalım, hepimiz gizli gizli, iç dünyamızın
fısıltılı evreninde "yahu bu millet nasıl
adam olacak? Biz bu insanlarla mı devrim yapacağız"
diye karabasanlar görmüyor muyduk?
Şimdi stüdyoya beş
kuruşsuz girip "ulan iki soru daha bilseydim,
bi milyonum olurdu" diyerek cebindeki yüzbinleri
yok sayan yarışmacı arsızlığının alemi var mı?
Oldu da ne oldu?
İyi oldu!
Hatırlıyorum da şimdi;
Gümüşsuyu'ndan Beşiktaş'a doğru yürürken, pencereden
biri bağırıyordu: "Bir an önce Beşiktaş'a
gidin çocuklar, orası çok kötüymüş!"
Cevap: Yakası açılmadık
bir küfür ve şu cümle: Kendin niye gitmiyon lan?
Belki de bir özettir
bu. Gidilecek yeri bileceksin; ama yetmez, öne
düşüp bizzat kendin de gideceksin!
Büyük olaylar vesiledir;
herkesi kendi durumunu, görüşlerini tartışmaya
ve gözden geçirmeye zorlar.
Öğrenirsen öğrenirsin
dostum; öğrenmemeye azimli olana ise zaten yapılacak
bir şey yok!
Fazla öğrenenler vardır
bir de; dün ne biliyorsa unutur gider, "meğer
her şey yalanmış"lara sarar... Oysa öğrenmek
de önceden var olan bir öğrenilmişler zincirini
gerektirir; ezberin bozulacaksa eğer yine de bu
bir "ezber" gerektirir.
Oldu da ne oldu?
İyi oldu!
İstikrardan söz ediyorlar
şimdi değil mi? Kuzuların sessizliği! Hareket
etme, zinciri fark etme!
Çoğulculaştılar birden;
"turizmimiz zarar görüyor" diyorlar;
sanırsın ki bizim Taksim'de otelimiz var!
Çenelerine vurdu iyice;
"acımadı kiii acımadı kiiii" diye çığırıp
duruyorlar camların ardından.
Oldu da ne oldu?
İyi oldu!
Her şey doğru mu oldu?
Yoo, nerde o günler!
Allah benzetmeyi nasip
etsin, Engels'in Komün zamanları için söyledikleri
var, aktarması uzundur ama mahalle ağzıyla söylersek
Komünü göklere çıkaranlara "Yahu etmeyin,
kim diyebilir her şeyi doğru yaptığımızı"
diye seslenir.
Hayat böyledir; böbürlenirsen
öğrenemezsin zaten.
Asıl önemli olan şu
dostum; geç başkalarını, senin için önemli olan
şu: İnsan ne zaman güzeldir?
Asıl önemli olan şu:
İnsan yaşamaktan ne zaman zevk alır?
Asıl önemli olan şu:
İnsan bir kenti ne zaman sever?
İsyan, ahlaktır. Evinden
barkından vazgeçmenin ahlakıdır. Zarar göreceğini
bile bile aynı meydana defalarca çıkmanın ahlakıdır.
Bu kadarını bile öğrendiysek,
ne mutlu bize!
Gözlerinden öperim
dostum. Kaskını indir, kafayı kolla!
Kendine iyi bak. Umudunu
diri tut.
Gelecek, sen nasıl
istiyorsan öyle gelecek!
|