Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 

 

G. Öncü

       2012 yılı, bu mücadele yılının kazanılması birçok açıdan önemlidir.
       Kapitalist-emperyalist sistem, uzun bir kriz sarmalını aşamamış ve bu sarmaldan kurtulmak için geliştirdiği neo-liberal sömürü modeli her açıdan tel tel dökülmeye başlamıştır. Bugün, kapitalist-emperyalist sistemin merkezinde yaşanan kriz, ABD ve AB’nde yaşanan kriz, tüm halkalara yansımakta; sadece neo-liberal sömürü derinleşmiyor, işgal, savaş gibi kriz için “geçici” çözüm biçimleri halklara dayatılıyor, ahlaki ve toplumsal çürüme toplumlara nüfus ediyor. Krizler devrim için maddi/nesnel koşulları olgunlaştırır; ancak bu maddi/nesnel koşullar,ancak işçi sınıfı önderliğinde, tüm halkın örgütlülüğü ile, yani öznel koşullarla birleşince devrim durumu ortaya çıkar. Bu anlamda yaşadığımız süreç, bir tip “ara süreç”tir; mevcut tablo gridir. Dünya ölçeğinde, 2012 yılı bu açıdan da önemlidir. Ya devrimler, kapitalist-emperyalist sistemin zayıf halkalarından tek tek koparak dünya devrimi çizgisinde ilerleyecek, bu yönde güçlü veri sunacak yada bu gri tablo devam edecektir.
       Kapitalist-emperyalist sistem “patlayıcı maddeleri” biriktiriyor; mevcut tablonun gri olması özel bir umutsuzluk ifade etmiyor. “Sosyalizm öldü”, “tarihin sonu” vb ideolojik saldırılar çoktan tersine döndü. Kapitalist-emperyalist sistemin biriktirdiği “patlayıcı maddeler”in işçi sınıfı ve halkların mücadelesiyle giderek derinleşeceği bu mücadelenin yeni sıçramalara gebe olduğu açıktır. Halklar, devrimci öncüsü ile buluşunca, önünde hiçbir güç duramayacaktır.
       İkinci olarak, Türkiye devrimci hareketi uzun yıllar kriz süreci içindedir ve bu hala aşılamamıştır. Devrimci hareketin yaşadığı krizin, biri evrensel, ikinci ise, ülke devrimci hareketin içsel dinamiklerinden kaynaklı nedenleri vardır. Uzun yıllar bu iki neden üst üste ve derinleşen bir kriz ile karşı karşıyayız. Buradan çıkış, “önce dünyada devrimci çözüm”e bağlanamaz; tam tersine, evrensel ve özgün kriz dinamiklerine karşı devrimci bir politik proje, bunun inşa edilmesi, bu coğrafyadan krize karşı devrimci yanıt olacaktır. İdeolojik, politik ve örgütsel alanı kapsayan bu krize karşı, bu üç alanda devrimci yenilenme ve buna bağlı devrimi güncelleştirmedir. Kapsamlı görevleri içeren bütünsel bir süreçtir. Ancak bu kapsamlı görevleri devrimci hareketin bütünsel kavradığı tartışmalıdır. Yenilenme eğilimi içinde olan devrimci kesimler olduğu gibi, dogmatik bir çizgide yerinde saymada ısrar edenler yada “yenilenme” adı altında Marksizm-Leninizm’den uzaklaşanlar var. Devrimci sosyalizm, bu tablo içinde politik bir eksendir; ancak, bu eksen hem netleşme, hem de sıçrama süreçlerine ihtiyaç duymaktadır.
       2012 yılı, bu açıdan önemlidir. Devrimci hareketin yaşadığı kriz dinamiklerine karşı ne kadar çözümün önünü açacağız, Oligarşinin/faşizmin, AKP eliyle yürüttüğü tasfiye dayatmalarını ne kadar püskürteceğiz, devrimci hareket ile kitle hareketi/mücadelesini arasında ne kadar sağlam bağ kuracağız; tüm bunlar için ne gibi yöntemler bulacağız ve en önemlisi ise mücadele çizgisini ne kadar geliştireceğiz? Bu gibi soruların devrimci yanıtı açısından yaşadığımız süreç ve atacağımız adımlar önem kazanmaktadır.
       Üçüncü olarak, tüm bunlara bağlı olarak devrimci sosyalist hareketin konumu yaşamsaldır. Devrimci sosyalist hareketimiz, devrimci hareketin bir parçasıdır; bundan dolayı, politik-ideolojik iddiamız ne olursa olsun( ki bu politik-ideolojik iddialar önemlidir), Türkiye devriminin yaşadığı bu krizi tam cepheden göğüsleyemediği için, devrimci hareketin yaşadığı krizden ayrı, ondan bağımsız bir yerde durmuyor. Tam tersine doğrudan etkileniyor, zayıf biçimde etkiliyor; yani buradaki ilişki diyalektik bir ilişkidir. Elbette, burada asıl çözüm gücü, bizzat devrimci sosyalist hareketin ta kendisidir. Devrimci sosyalist hareket, bir yandan bu kriz dinamiklerine karşı geliştirmiş olduğu politik projeyi, devrimci yenilenme ve yeniden inşa projesini somut biçimde inşa etmek, buna bağlı, devrimci sosyalizmi politik bir eksende politik harekete dönüştürmek zorundadır; diğer yandan Türkiye devrimci hareketini bu temelde etkilemek, yeniden saflaştırmak ve kriz dinamiklerini kurutmak için cepheden mücadele etmek göreviyle karşı karşıyadır.
       Ancak, biliniyor, süreç hiç de düz bir hat üzerinden ilerlemiyor; “bir adım ileri iki adım geri” tanımlaması yaşanan süreci tanımlıyor. İlerlemeyen geriler, yerinde sayan geriye düşer. Evinin içini onarmayan, iç temizlik yapmayan sokağa, mahalleye örnek olamaz. Böylesi gerileme süreçlerinde ise, sadece “gerileme” yaşanmıyor; bu süreç, birçok şeyi bozuyor. Tam bu noktada politik iddiamız ile nesnel konumumuz arasında çelişki büyüyor. Tüm bunlara karşı, bireysel ve örgütsel iç devrim şart oluyor; gerileme ve bunun sonuçları, asli halka olan örgüt halkasına bağlı olarak sağlamlaştırmak, bunun için “tüzük devrimciliğini” her adımda, her ilişkide örgütlemek, bunda ısrar etmek günün devrimci görevi oluyor.
       2012 yılını kazanmak, asıl ana halkayı yakalamak, buraya yüklenmek ve buradan sadece devrimci sosyalist hareket için değil, Türkiye devrimi için bir adım atmak, dahası dünya devrimler sürecine omuz vermek anlamını taşıyor. Bu mücadele yılını kazanacağız; bu kazanım, hem son yıllarda yaşadığımız durgunluk ve gerileme sürecini tersyüz etmek hem de dönemsel taktik hedefleri yakalamak için yaşamsaldır. Bu temelde, bir dizi devrimci görevlerle karşı karşıyayız. Diğer devrimci görevlerle birlikte, yeni bir politik kampanya örgütlemek, bu politik kampanyayı “emek ve örgütlenme seferberliği” ile birleştirmek, dönemsel taktik politikamız için bir adım olarak önümüzde durmaktadır. Tüm güçlerimizle mücadele edecek ve bu süreci kazanacağız!
       Politik kampanyamız, özgürlük ve demokrasi için mücadele kampanyası üç ana eksen üzerinde yükselecektir.

       Emperyalizme Karşı Özgür Ülke
       A) Türkiye emperyalizme yeni sömürgecilik ilişkileriyle bağımlı bir ülkedir. Tarihsel ve güncel tüm ana sorunların (hem emperyalizme bağımlılığın yaratmış olduğu sorunlar, hem demokrasinin sorunları, hem de insanca yaşam için, eğitimden sağlığa, çevreden barınmaya kadar bir dizi sorunların) kaynağı emperyalizmdir.
       Emperyalizm, kapitalizmden “ayrı”, kapitalizmden “bağımsız” bir sistem değil; kapitalizmin tekelci aşamasıdır. Kapitalizme ait tüm ilişki ve çelişkileri yeniden ve yeniden üretir. Emperyalizm, eşit ve özgürlük temelinde değil, güç ve nüfuz alanına göre egemenliğin belirlendiği, en güçlülerine göre biçim alan, altta kalanın canının çıktığı bir sistemdir. Kapitalizmde içsel olan eşitsiz ve dengesiz gelişim, tekelci kapitalizm etrafında dünya kapitalist pazarın oluşmasıyla birlikte tümden açığa çıkmış ve emperyalizmin ana özeliklerinden biri olmuştur. Emperyalizm, demokrasi ve özgürlük değil, baskı, hegemonya, işgal ve gericilik eğilimidir; emperyalizm demokrasiye değil, demokrasinin inkarına dayanır. Özetle; nereden bakarsanız bakın, hangi sorunu ele alırsanız alın, tüm sorunların kaynağı bu ülkede son tahlilde emperyalizm ve yeni sömürgeciliktir.
       Emperyalizmin dışsal bir güç olarak, hegemonya kurduğu dönem geride kalmıştır. Yeni sömürgecilik, inceltilmiş sömürgeciliktir; yeni sömürgecilikte emperyalizm içsel olgudur. Yani, yeni sömürgecilikte, emperyalizm sadece askeri güçle değil, ekonomik ve siyasal güçle de, yeni sömürge ülkenin her şeyinde vardır, içseldir. Bugün sanayi, mali, ticari tüm ekonomik birimlerde, emperyalist sermayenin oranı oldukça yüksektir; ülke ekonomisini, bu emperyalist sermaye ve yerli tekelci sermaye kontrol etmektedir. Siyasal sistem, oligarşi ile birlikte emperyalizmin çıkarlarına göre biçim almaktadır. Üs ve tesisler (İncirlik, Pirinçli, en son Kürecik gibi), emperyalizmin stratejik ve bölgesel çıkarları için kurulmuştur; dün sosyalizme karşı kurulan bu üs ve tesisler, bugün ortadoğu halklarına karşı, emperyalizmin stratejik ve bölgesel hesapları için kullanılmaktadır. Kültürel ve ideolojik yapı, emperyalizme göre biçim almıştır; tüketim toplumu egemen kılınmış, kapitalist pazar emperyalizmin çıkarlarına göre biçim almış, emperyalist saldırı politikaları için ideolojik saldırı topluma dayatılmıştır. Her şey emperyalizm ve işbirlikçi oligarşi içindir; özelleştirme saldırısı, ücretlerin belirlenmesi ve dondurulması, işçi ve emekçilerin kazanımlarının gasp edilmesi ve bu temelde bir dizi yasanın çıkarılması, tarımın emperyalist sermayeye açılması ve çökertilmesi, emperyalizm ve oligarşi için parlamentoda yasaların çıkarılması vb, her şeyin arkasında emperyalizm vardır. Özetle; sınıfsal sömürüden tutalım ülke topraklarının emperyalist çıkarlar için kullanılmasına kadar her konuda emperyalizm içseldir.
       Bu anlamda, sınıfsal (anti-kapitalist) mücadele ile anti-emperyalist mücadele kopmaz bir bağla birbirine bağlıdır. Anti-emperyalist mücadele ile anti-kapitalist mücadele birbirinden ayrılamaz; tam tersine iç içedir ve anti-emperyalist mücadele asıl olarak sınıfsal zeminde yükselmektedir, yükselecektir.
       Ayrıca emperyalizmin, bölgemiz Ortadoğu ve Avrasya’ya yönelik tarihsellik içinde güncel bir dizi yeni saldırı politikası gündemdedir. Dün Afganistan ve Irak’ın işgali, bugün “Arap baharı” olarak tanımlanan hareketlerin kontrol altına alınması ve yeni hamleler; Ortadoğu’nun stratejik sorunu Filistin ve Kürdistan sorunun çözümsüzlüğünün devamı ve bu temelde yeni sorunların güncelleşmesi; bunlarla birlikte emperyalizmin Suriye ve İran hamleleri, yeni işgal ve müdahale hazırlıkları gündemdedir. Büyük Ortadoğu Projesi yeni bir aşamadadır; yeni savaş, işgal, ülkelere müdahale gündemdedir.
       Hem Ortadoğudaki gelişmeler, hem de ülkemizdeki kimi (Kürecikte yeni kurulacak füze kalkanı gibi) adımlar emperyalizme karşı devrimci tavrı zorunlu kılmaktadır. Ortadoğu halklarının yanında olmak, emperyalist her saldırıda devrimci tavır almak ertelenemez devrimci görevdir.
       O halde, sadece, açık emperyalist müdahale, savaş, işgal değil, sınıfsal sömürüde de karşımızda emperyalizm vardır. Bu ülkede emperyalizm tümden söküp atılmadan hiçbir sorun çözülmez. Tüm sorunların kaynağı emperyalizmdir.
       Bundan dolayı, emperyalizme karşı özgür ülke için ana hedef ve taleplerimiz şunlardır;
       -Özgür ve bağımsız bir ülke için, her şeyden önce emperyalizmin tüm egemenlik biçimine son verilmesi ve işbirlikçi oligarşik/faşist devlet mekanizmasının tasfiye edilip, emperyalistlerin ve oligarşinin bütün sermaye ve mülklerine el konulması, bu topraklarda yaşayan işçilerin, emekçilerin, halkın meşru ve haklı talebidir.
       Emperyalistlerin ve oligarşinin tüm ekonomik kaynaklarına el koyacağız, siyasal, sosyal, askeri, kültürel hegemonyasına son vereceğiz!
       -Biz bu topraklar üzerinde tek bir emperyalist üs/tesis istemiyoruz. Tanklarıyla toplarıyla her neleri varsa onlarıyla defolup gitsinler, gidecekler, söküp atacağız. Ortadoğu’ya ölüm kusan tek bir uçak bu topraklardan havalanmayacak, tek bir mermi bile bu topraklardan geçip gitmeyecek. Nerede bir emperyalist proje varsa kuyruk sallayarak oraya koşan, nerede bir emperyalist/Siyonist katliam varsa orada çocukların kanına elini bulaştıran onursuz uşaklardan bıktık artık. Başımız dik gezmek, bu toprakların insanı olduğumuzu dünyanın her yerinde utanmadan söylemek istiyoruz.
       -Biz emperyalistlerle ve Siyonist İsrail ile yapılmış-yapılacak açık ya da gizli tek bir anlaşmayı bile tanımıyoruz; tümü iptal edilmelidir, edeceğiz. TC’nin kuruluşundan bu yana bütün emperyalist anlaşma ve sözleşmeler hükümsüzdür. Bütün gizli anlaşmalar derhal halka açıklanmalı ve çöp tenekesine atılmalıdır; bütün açık ve gizli anlaşmaları halka açıklayacağız, bunları çöp tenekesine atacağız.
       - Biz emperyalist devletler, şirketler ve onların temsilci ve kurumları ile olan bütün anlaşmaları, kurulan ilişki ve üyelikleri tümüyle geçersiz ve gayrı-meşru sayıyoruz. IMF, Dünya Bankası, NATO gibi ekonomik ya da askeri kurumların tümünün bu topraklardan defolup gitmesini istiyoruz; defedeceğiz! Bu anlamda yaşadığımız topraklar üzerindeki emperyalist mülk ve işletmeler halkın malıdır, bunları kamulaştıracağız. Bu mülklere zemin oluşturan, yabancı emperyalist sermayeyi koruyan, teşvik eden yasaların tümü hükümsüzdür; tümünü yok sayacağız.
       - Bizim emperyalist ülkelere, şirketlere, bankalara ve diğer soygun şebekelerine tek bir kuruş bile borcumuz yoktur. Tam aksine bütün bu sülüklerin topraklarımızdan çaldıklarını geri vermeleri gerektiği açıktır, alacağız. Bu ülkenin emekçileri, kendilerine sorulmadan alınmış tek bir kuruş borcun bile sorumlusu değildir. Bütün dış borçlar derhal yok sayılmalıdır, yok sayacağız. Emperyalistlere, IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kurum ve örgütlere bir kuruş borcumuz yoktur, vermeyecek, moratoryum ilan edeceğiz.
       - Biz emperyalist hırsızların kendi aralarındaki çıkar çatışmalarının aleti olmak ve bu soygunculardan bazılarını tercih etmek zorunda da değiliz. Zaman zaman kendisine “solcu” diyenlerin de uydurduğu “Avrupa Birliği” ve “demokrasi” yalanlarının tümüne karnımız tok! Kanımızı, iliğimizi sömüren emperyalist güçlerden herhangi birine değil tümüne karşı mücadele ediyoruz. İstisna tanımaksızın bütün emperyalist ilişkilerin kesilmesini ve bütün kurum ve kuruluşlarıyla bu topraklardan defedilmelerini istiyoruz, bunu kendi ellerimizle yapmak boynumuzun borcudur.
       - Biz emperyalistlere yaltaklanmak isteyen uşak ruhlu yöneticilerin bölgemizde alet olduğu tüm sömürgeci, işgalci politikalardan geri dönülmesini istiyoruz. Bu politikalar ne gibi kılıflarla örtülürse örtülsün tümü halk düşmanlığıdır; bunu açıkça ilan ediyoruz, halklara karşı işlenen bu suçların hesabını soracağız. Başta Siyonist İsrail olmak üzere Ortadoğu ve Kafkasların kasap, işbirlikçi yöneticileri ve diktatörleri ile kurulan bütün kirli ilişkilerin sona erdirilmesini, yalnızca ve yalnızca ezilen emekçi halkların iradesinin temel alınmasını istiyoruz. Coğrafyamız üzerindeki tüm ulus ve halklarla eşitlik ve özgürlük temelinde, kardeşçe ilişkilerden başkasını kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.
       - Bu bağlamda bir kumarhane ve kirli işler bataklığı haline getirilen Kıbrıs’taki işgalin de sona erdirilmesini ve bütün emperyalist güçlerin adadan defedilerek Kıbrıs halklarının, Türk ve Rum halkının kardeşliği ve birliği temelinde kendi yaşamlarını kurmalarına savunuyoruz, özgür, bağımsız ve sosyalist bir Kıbrıs mücadelesini destekliyoruz.
       - Emperyalizmin ekonomik, siyasal, sosyal, askeri, kültürel tüm egemenlik biçimlerini, bu egemenlik biçimlerin kaynaklarını yok edeceğiz, komşu halklar başta olmak üzere, tüm dünya halklarıyla eşit, özgür ve kardeşçe ilişkiler kuracak, emperyalizmin yeryüzünden silinmesi, eşit, özgür ve sosyalist bir dünyanın inşası için savaşacağız.
       Özgür ve bağımsız bir ülkenin güvencesi Devrimci Halk İktidarıdır. Özgür ve bağımsız ülke için işçilerin, emekçilerin, halkın iktidarını kuracağız!
       Güncel ve dönemsel her gelişmeye tavır almak; bu tavırları stratejik hedef olan “Özgür Ülke” şiarıyla birleştirmek doğru devrimci taktiktir. Bu ana hedef ve talepler için dövüşüyoruz!

       Faşizme Ve AKP Saldırılarına Karşı
       Halk İçin Demokrasi

       B) Faşizm, yeni sömürgecilik üzerinde biçim alan devlet biçimidir; emperyalizm ve yerli tekelci sermayeye dayanmaktadır. İçsel olgu olan emperyalizm ve yeni sömürgecilik, bu toplumsal-siyasal zemin büyük bir değişim içinde olmadan, faşizm yok olmaz. Faşizm süreklidir; farklı dönemlerde farklı biçimler alan faşizm, bugün AKP eliyle “yeniden yapılanma” adı altında, emperyalizm ve yerli tekelci sermayenin ihtiyaçları temelinde yeni bir kurumsallaşma içindedir.
       Oligarşi içi çelişki ve çatışmada oligarşinin çeşitli kesimleri “demokrasi” söylemini sık sık kullanmaktadır. Ancak burjuvazi sınıfsal olarak demokratik hiçbir özelliğe sahip değildir, tam tersine doğuşundan bu yana, işbirlikçi, ırkçı, şövenisttir. Bu anlamda burjuvaziden, oligarşiden ve onun partilerinden, AKP, CHP, MHP ve diğer burjuva partiler yada bu ülkenin asıl “kurucu partisi” Genelkurmaylık gibi kurumlarından demokrasi beklemek saçmadır; ne sınıfsal ne de kurumsal olarak oligarşinin, bu kesimlerin demokrasi ile uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Tümü işçi sınıfı ve halk karşısında gerici ve halk düşmanıdır.
       AKP, bugün burjuvazinin en örgütlü kesimini temsil etmektedir. AKP, emperyalizmle iç içe, hem Ortadoğu halklarına karşı, hem de işçi ve emekçi sınıflara, halka karşı yeni bir saldırı politikasını dayatmaktadır. Neo-liberalizm ile demokrasi yan yana olmaz; tam tersine neo-liberal sömürü demokrasinin inkarı üzerinde gelişir. Son 30 yıl, neo-liberal sömürü üzerinden faşizmin çeşitli biçimlerde sürekliliğinin tarihidir; neo-liberalizm sömürü özgürlüğünü savunur, halkın özgürlüğünü değil. AKP, bu 30 yıllık, 24 Ocak ve 12 Eylül faşizmin devamı üzerinde biçim alan yeni-sağ partidir. Neo-liberal sömürüde ısrar eden, savunan ve örgütleyen AKP, “demokrasi” kavramını kullanarak demokratik hak ve talepleri yok saymaktadır. Sadece işçi ve emekçilerin ekmeğini elinden almıyor; eğitim, barınma, sağlık, çevre gibi her alanda insanca yaşam haklarını yok sayıyor, dahası koyu bir baskı-terör politikası izliyor ve halkı teslim almaya çalışıyor.
       Halka, devrimci ve sol güçlere karşı yürütülen bu saldırıda sadece AKP değil, tüm burjuva partiler suçludur. Bu anlamda, tüm burjuva partilerine cepheden tavır almayan, oligarşi içi çelişkiden “demokrasi” bekleyen her anlayış, sınıf mücadelesinde “yedek güç” olmaktan kurtulamaz. Nitekim çeşitli (referandum, Ergenekon gibi) süreçlerde, bunun örnekleri sık sık yaşanmaktadır. O halde bu saldırı programına cepheden tavır almak, bu çizgide bir direniş örgütlemek günün devrimci görevleri arasındadır. Halk gasplarından devrimci harekete kadar uzanan bu saldırılara karşı ortak bir direniş örgütlemek, bunun sokakta sesi olmak ertelenemez.
       Bu direnişte, bu mücadelede halk için demokrasi stratejik hedeftir; bu hedefe ulaşmak için güncel taleplerin sesi olmak, demokrasi kavgasını büyütmek, AKP’nin saldırılarına karşı barikat olmak görevimizdir. Direneceğiz ve faşizmin bu saldırılarını püskürteceğiz!
       Halk demokrasisi için şu hedef ve talepler için mücadele ediyoruz;
       - Yaşadığımız topraklarda baskı ve zulmün en önemli odak noktalarından biri olan, parlamenter örtülerin arkasındaki varlığıyla bugünkü sömürü düzeninin devamı için faaliyet gösteren Milli Güvenlik Kurulu ve birçoğu 12 Eylül Cuntası tarafından kurumlaştırılmış olan bütün diğer komplo merkezlerinin derhal dağıtılmasını istiyoruz. Örtülü Ödenek’ten Özel Harp Dairesi’ne ve zaman içinde sık sık isim değiştirerek varlığını sürdüren MİT, JİTEM, Kontr-gerilla vb. örgütlerine dek bütün yapılanmaları, gizli açık bütün devlet terörü aygıtları ortadan kaldırılmalı, bu aygıtlar tarafından örgütlenmiş bulunan sivil görünümlü ırkçı-faşist çeteler yok edilmelidir. Ayrıca bu çetelerin ve komplo aygıtlarının bugüne kadarki suçlarının tespit edilerek cezalandırılması için özel bir “halk komisyonu” kurulmalı, halka karşı suç işlemiş bütün kişi ve kurumlar cezalandırılmalıdır.
       - Son altmış yılda örgütlenmesinden eğitimine dek tümüyle emperyalist amaçlara uygun olarak biçimlendirilen, en üstten en alta dek ABD/NATO tezgahında yeniden yaratılan ve ABD emperyalizminin istekleri doğrultusunda holdingleştirilerek dünya kapitalizminin çıkarlarına bağlanan ordu mekanizmasının tasfiye edilmesini, yerine işçilerin, emekçilerin, halkın doğrudan silahlanması anlamına gelen halkın demokratik ordusunun inşa edilmesini istiyoruz.
       -Ülkeyi savunma onuru kadın-erkek bütün yurttaşlar için hak ve görevdir. Halk ordusu bu anlayışla düzenlenecek ve yalnızca halkın çıkarlarına bağlı kalacaktır. Halkın silahlı gücü inşa edilirken, mevcut orduya ait bütün ticari, sanayi finansal vb. kurumlar halk meclislerine devredilecek, ordu mensuplarına sosyal, siyasal, mali ayrıcalık sağlayan bütün kurumlar dağıtılacak, orduyu ezilen halk kitlelerinden ayıran her türlü statü, imtiyaz vb. derhal ortadan kaldırılacaktır. Halk ordusunun her kademesi doğrudan yargılanabilir ve şeffaf hale getirilecektir. Ayrıca ordu birliklerinin her türlü siyasal, kültürel, sportif faaliyete ve bizzat üretime katılması sağlanacaktır.
       - Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin sokaktaki hücum kıtası ve baskı-işkence örgütü olarak görev yapan polis teşkilatı derhal ortadan kaldırılmalı, onun yerine halkın kendi seçtiği ve silahlandırdığı halk savunma gücü oluşmalıdır. Polis teşkilatını dağıtacağız, halk savunma gücünü oluşturacağız. Hiçbir özel ayrıcalık ve sosyal statüye sahip olmayan, her durumda yargılanabilir olan ve doğrudan yerel halk yönetimlerinin denetiminde çalışan bu demokratik kolluk gücünün, üretim başta olmak üzere her türlü siyasal, kültürel etkinliğin bir parçası olması sağlanacaktır.
       - Hali hazırda siyasal iktidarların ve egemen/sömürücü güçlerin oyuncağı haline gelmiş bulunan mevcut adli mekanizma, “hakim ve savcılar yüksek kurulu” gibi kurumlar tasfiye edilecek ve bunun yerine üyeleri halk tarafından seçilen yeni bir demokratik adli sistem kurulacaktır. Bu doğrultuda bütün ceza yasaları ve toplumsal hayata dair bütün hukuksal metinler yeniden oluşturulacak, emekçi halkın, kadınların, gençlerin ve çocukların haklarını esas alan, bütün ırkçı, şoven, erkek-egemen anlayışları dışlayan yeni bir hukuk sistemi yaratılacaktır. Mülk sistemini değil, esas olarak insanın bütünsel varlığını gözeten yasalar, açık ve herkesin anlayabileceği yalınlığa kavuşturulacak, yargılama usulleri sadeleştirilerek her yurttaşın anlayabileceği bir hale getirilecektir. İnsanlığın yüzlerce yıllık birikiminin ürünü olan en temel hukuk (savunma hakkı, masumiyet ilkesi, açık yargılama, susma hakkı, özel yaşamı koruma, konut dokunulmazlığı, seyahat özgürlüğü vb. gibi) normları açıkça benimsenecek, yasalar karşısında siyasal yöneticilerin ve devlet görevlilerinin özel konumları yok edilecektir.
       - İşkence ve idam cezası kesin biçimde tarihe gömülecektir. F Tipi hapishanelerden başlayarak bütün mevcut hapishane sistemini tasfiye edilecek, demokratik bir hapishane sistemi kurulacak ve bu sistemi nihai olarak da tümüyle ortadan kaldıran bir politika izlenecektir. Bunu yapacağız.
       - Böyle bir demokrasi için ister 12 Eylül Cuntası tarafından dayatılmış olan mevcut anayasa, isterse “sivil” görünümler altında sömürü düzenini devam ettiren, faşist mengeneyi daha da sağlamlaştıran “yeni” anayasalar olsun, tümünü feshedecek, onlara bağlı olarak yürürlüğe sokulmuş olan bütün yasalar ve yaratılmış kurumlaşmaları ortadan kaldıracağız.
       - Derhal işçilerin, yoksul köylülerin ve emekçi halkın çıkarlarını eksen alan, halk demokrasisinin temelini oluşturan halk anayasası hazırlanacaktır. Halk anayasası, tüm halkın katıldığı tartışma ve karar sürecinin sonunda oluşacaktır. Halk anayasası, işbirlikçi patronlar, neo-liberal soyguncular, faşist, ırkçı ve şeriatçı çeteler dışındaki tüm kesimlere tam bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü tanıyacak, sendikal, siyasal, kültürel vb. bütün temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacaktır.
       - Bu temelde işçi, kadın, gençlik örgütleri böyle bir demokrasinin temel katılımcı organları olacak, ulusların, ulusal toplulukların, dinsel ve kültürel kimlik sahiplerinin tüm demokratik hakları korunup güvence altına alınacak, özgürce kendilerini ifade etmeleri sağlanacaktır. Diller ve dini inanışlar ile ilgili bütün yasaklar ya da ayrıcalıklar ortadan kaldırılacak, buna hizmet eden devlet organları (Diyanet, vb.) dağıtılacaktır.
       - Bu doğrultuda, basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün bir parçası olarak garanti altına alınacak; emperyalist propaganda, kapitalist sömürü düzeninin övülmesi, şovenizm, başka halkları, dilleri, inançları ve kadınları aşağılamak, pornografi vb. gibi durumlar dışında basına herhangi bir sınırlama konulmayacaktır. Basın ve medya kuruluşlarının tek mali kaynağının okurlar olması ilkesi kesin olarak uygulanacak, bu bağlamda uluslar arası vakıflar, fonlar, şirketler gibi kuruluşların yazılı ve görsel basına elini uzatması kesinlikle engellenecektir.
       -Bilimi köleleştirmek ve gençliğin devrimci gelişimini sakatlamak için özel olarak tasarlanan YÖK gibi cunta artığı kurumların derhal ortadan kaldırılmasını, onun yerine bütün öğrenci ve öğretim üyelerinin katıldığı “üniversite meclisleri” oluşacak; bu temelde demokratik katılımını esas alan demokratik halk üniversiteleri sistemi kurulacaktır.
       - Halka karşı işlenen tüm suçlar, katliam ve darbeler açığa çıkarılacak, sorumluları halka açık mahkemelerde hesap verecek.
       Bu hedef ve talepler için dövüşüyoruz! AKP’nin saldırılarını bu hedef ve taleplerle birleştirerek püskürteceğiz!

       Kürt Sorunun Çözümü
       Kürt Ulusunun Özgürlüğünden Geçer!

       C) Biz, resmi tarihin, emperyalist ve sömürgeci güçlerin çizmiş olduğu sınırlara değil, halkların gerçeğine bağlıyız. Bundan dolayı, Kürtler bir ulus, Kürdistan ise Kürtler ve çeşitli halkların yaşadığı bir ülkedir. Kürt ulusunun özgürlük talepleri haklı ve meşrudur. Bugün bu talepler, emperyalizm ve AKP elinde yeni bir özel savaş konsepti ile bastırılmak istenmektedir.
       Kürt sorunu hem tarihsel hem de güncel, yakıcı, demokrasi mücadelesinin en önemli (tek değil) sorunudur. Tek bir gün yok ki, Kürt ulusunun özgürlük sorunu, demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak siyasal gündemden uzak olsun. AKP ve emperyalizmin “demokratik açılım” projesi bir tasfiye projesidir ve bu tasfiye projesi iflas edeli çok oldu ve yerini sömürge savaşında ısrar aldı. Bu tasfiye dayatmasına karşı geliştirilen “demokratik özerklik” projesi ise Kürt ulusu tarafından benimsendi, giderek maddi bir güce dönüştü. Buna karşı, AKP ve emperyalizm ise, seçim sonrası yeni bir özel savaşı Kürt ulusuna ve onun öncü güçlerine dayattı; imha ve inkar yeniden en inceltilmiş biçimde gündemleşti, özel savaşın taktikleri güncelleşti, Kürt ulusuna “demokrasi” değil “savaş ve ölüm” hak görüldü. Kazan vadisinden Uludere’ye kadar, sömürge savaşı yeni katliamlarla Kürt ulusuna dayatıldı, “KCK operasyonları” adı altında binlerce yurtsever tutuklandı, zindanlara kapatıldı. Kürt ulusunun önüne tek seçenek koymak istediler; iradeni teslim et! Buna karşı ise direniş meşrudur, haktır, Kürt ulusu ve öncü güçleri bu hakkı kullanmaktadır.
       “Ezilen ulus özgür olmadan ezen ulus özgür olamaz”; bu şiar sadece enternasyonal değil, güncel her somut gelişmede de son derece anlamlı bir şiardır. Kürt ulusunun özgürlüğü, bu temelde haklı ve meşru talepleri yanında olmadan, Kürt ulusunun özgürlük kavgasına ezen ulus emekçileri tarafından katkı sunulmadan, Türkiye halklarının bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm kavgası büyümez. Bu ilişki mekanik değil diyalektik bir ilişkidir ve tarihsel, güncel her gelişme tarafından onanmıştır. Bu coğrafyada “iki ülke-iki devrim” ve tarihsel ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak, adeta iki ülke devriminin kaderini birbirine bağlama gerçeği vardır.
       Bu noktada, tarihsel ve güncel gelişmelerle bağlı olarak, bu aşamada iki ülke devrimi arasındaki enternasyonal köprü zayıftır yada sürecin ihtiyaçlarından uzaktır. Kürt ulusuna imha ve inkar dayatılırken, emperyalizm ve sömürgeci oligarşi tüm imkan ve gücünü yurtsever hareketin tecridi için kullanırken, biz kendi dar gündemimiz içinde hapis olamayız. O halde bu ana eksende ortak bir direniş ve dayanışma çizgisi oluşturmak iki ülke devrimine çok şey kazandıracaktır.
       O halde halk için demokrasi kavgasında Kürt ulusu ile yan yana, birleşik bir kavga yürütmek görevimizdir.
       Bu mücadelede ana hedef ve taleplerimiz şunlardır;
       - Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesi/belirlemesi ilkesi (ayrı devlet kurma hakkı) derhal kabul edilmeli ve açıkça ilan edilmelidir. Bu hakkın nasıl kullanılacağı konusuna karar verecek olan, kuşkusuz Kürt ulusunun kendisidir; demokrasinin gereği ise hiçbir ön şart ileri sürmeden bunun koşullarını yaratmak ve ulusal demokratik hakların önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmaktır.
       - Dolayısıyla, bu hakkın kullanılmasını zorla engelleyen ve bu doğrultuda kirli bir savaş yürüten bütün politikalara son vermek, baskı kurumlarını ( işgal, devletin bir dizi örgütü, özel tim, koruculuk gibi) dağıtmak, yaşadığımız coğrafyanın tümünde tam bir özgürlük ortamı yaratmak, her türlü ırkçı ve şovenist politika ve düşmanlıkların önünü kesmek, açık ve somut bir görevdir.
       - Kürt ulusu başta olmak üzere, diğer tüm ulusal topluluklar (Ermeni, Rum, Laz, Arap, Çerkez ve diğerleri) için, ulusal değer ve kültürlerinin korunmasında, bu değer ve kültürlerin yayılmasında tam bir özgürlük sağlanmalı; bu çerçevede, dil, okul, basın yayın ve kültürel haklarının geliştirilmesi ve örgütlenme özgürlüğü ortamı yaratılmalıdır. Ulusal ve dinsel her türlü ayrıcalık ve sınırlama kaldırılmalı; tarihsel haksızlıklar ve soykırımlar için özür dilenmelidir.
       - Kürt halkının uyanışını bastırabilmek için emperyalist yardımlarla kurulmuş bulunan “koruculuk” , “özel tim” başta olmak üzere bütün cinayet ve zorbalık çeteleri dağıtılmalı, Kürt coğrafyasında yaşanan katliam ve kayıpların hesabı sorulmalıdır. Öte yandan yalnızca son süreçte değil, tarih boyunca hem Kürt ulusuna, hem de diğer ulusal azınlıklara ve dini inanç sahiplerine karşı işlenen insanlık suçları açığa çıkarılmalı, siyasi ve fiziki sorumluları yargılanarak en ağır cezalara çarptırılmalıdır.
       Kendi kaderini tayin hakkı, yani bağımsız devlet kurma hakkı, Kürt ulusunun en doğal hakkıdır. Bu hak garanti altına alınmadan ve Kürt ulusunun özgürlük talepleri tam karşılanmadan, eşit ve özgür ilişkiler kurulamaz. Bu hakları ancak halk demokrasi garanti altına alır. Bu hedef ve talepler için dövüşüyoruz!

       Bu Kavga Devrimci Kurtuluş Kavgasıdır
       Türkiye devriminin stratejik hedefi anti-emperyalist anti-oligarşik halk devrimidir. Bu devrim, demokratik ve sosyalist görevleri birlikte ele alacak, bu ülkeden emperyalizmi tümden söküp atacak, faşizmi/oligarşiyi yıkacak ve yerine halkın iktidarını/ demokrasisini kuracaktır. Bu hedefe birden, aniden, bir veya birkaç adımda ulaşılamaz. Devrim, uzun ve zorlu bir yürüyüştür; bir dizi aşamadan geçerek, kimi zaman ilerleyip kimi zaman gerileyerek zafere ulaşacaktır. Türkiye devriminin yolu, uzun süreli ve birleşik bir savaş, yani politikleşmiş askeri savaştır.
       Politik kampanya, stratejik bir bakış açısı ile dönemsel ve güncel sürece devrim cephesinde yanıt üretmek için örgütlenir. Bu açıdan, özgürlük ve demokrasi için mücadele kampanyası, devrimci sosyalizmin stratejik hedefleri temelinde, dönemsel ve güncel sürece kendi cephemizden yanıt için örgütlenmektedir.
       Güncel ve dönemsel her gelişme kendine özgü talepleri öne çıkarır; ancak bu noktada kalmak, kendimizi bununla sınırlamak mümkün değildir. Stratejik hedeflerle sıkı bağ kurmayan günlük talepler kısır kalır; günlük talepleri yok saymak ve stratejik hedeflerle yetinmek ise somut ile bağ kurmaktan uzaktır. Bu diyalektik bağı kuramayan her anlayış eksik ve hatalıdır; biri “sol”, diğeri “sağ” kapıya açılır. Devrimci sosyalizm kendi yolunda kendi anlayışı ile yürür; devrimci sosyalizmin yolu “sol” ve “sağ” dönemeçlere/kapılara kapalıdır.
       Hiçbir politik kampanya, mekanik ve statik ele alınamaz; tam tersine dinamik, verimli ve yaratıcı ele alınmak zorundadır. Bu özlü tanımlama/çıkarım “özgürlük ve demokrasi için mücadele” kampanyamız için de geçerlidir. Dinamik ve sürece yanıt olmak, hem politik kampanyayı en verimli örgütlemek hem de yoğun gündemleri içeren süreçte, politik kampanya ile uzak yakın yada tümden bunun dışında her gelişmeye karşı uyanık olmak, buna uygun devrimci tavır içinde olmak demektir. Dinamik ve sürece yanıt olmak, tüm alan ve sorunların özgün yanını görmek, bu temelde inisiyatifli, yaratıcı olmak demektir. Bu diyalektik bağ kurulamaz yada yeteri kadar kurulamazsa, politik kampanya amacına ulaşmaz.
       Politik kampanya, sadece “politik tutum/ tavır” ile yetinmez, bununla birlikte, tüm güçlerin seferber olması, her alanın özgünlüğünü atlamadan, politik kampanyanın etrafında saf tutulması, bu kampanyanın hedef ve talepleri için birleşik bir mücadele hattının örgütlenmesini içerir. Bunun için, tüm güçler ortak şiarlar etrafında kampanyaya güç vermek, onun bir parçası olmak zorundadır.
       Sanılanın aksine, politik kampanyanın başarısı, sadece örgütlü güçlere bağlı değildir; örgütlü güçler böylesi politik kampanyada “merkez”de yer alır, lokomotif olur, ama bununla birlikte çevre ve sıradan insanlarında politik kampanyanın parçası olması başarının ölçüsüdür. Tamda bundan dolayı, sadece örgütlü güçlerimiz değil, özgürlük ve demokrasi için mücadele kampanyası için, bu hedef ve talepler ile kendini birleştiren, bunun için mücadele eden her işçi, emekçi, kadın, genç bu kampanyanın parçası olmalıdır. Çevre ilişkilerimiz, sıradan emekçiler ne kadar politik kampanyamız ile bağ kurarsa o kadar verimli, yaratıcı ve amacına ulaşan bir kampanya örgütlemiş olacağız.

       Peki Bu Güçleri Nasıl Birleştireceğiz?
       Sadece politik kampanyanın şiarlarını belirlemek, doğru biçimde stratejik hedefler ile dönemsel ve güncel talepleri formüle etmek yeter mi? Hayır, yetmez. Bir kampanya için çağrı yapmak yeterli mi? Hayır, yeterli değil. Politik kampanya için doğru formül, strateji ile güncel olan arasında doğru ilişki ve çağrı yapmak zorunludur. Tüm bu bağı kurup, formüle edip çağrı yapmak politik kampanyanın başlangıcı ve nispeten kolay olanıdır. Çağrı, örgütlü yapıya olduğu kadar, işçi ve emekçilere, tüm ezilenlere de yapılır. Ama çağrılarla ne bir kampanya ne de sıradan devrimci bir mücadele örgütlenebilir. O halde, kampanya sürecinde, bu hedef ve talepler için, bire bir ilişki kurmak, yaygın propaganda ve ajitasyon örgütlemek, bizzat insanlar ile yaşam ve mücadele alanlarında ilişki kurmak zorunludur.
       Bunun kadar önemli olan ise üslup ve tarzdır. İçe kapanan, dar bir dünyada sınırlı insanla ilişki kuran, “teorik açıklama” ile “büyük siyaset” yapan ama sıradan insanla bağ kuramayan, sekter, insanları ötekileştiren vb tarz ile bir santim adım atılamaz. Sadece örgütlü güçleri değil, halkı örgütlemenin yolu, doğru ve devrimci bir tarzdan geçer. Birleştiren, emek veren, özü ve sözü bir, iç tutarlılığı olan, direnen, örnek olan, kapsayıcı vb bir tarz sadece örgütlü güçleri değil, çevre ilişkilerin, sıradan insanların politik kampanyanın etrafında saf tutmasını sağlar. Bunu her süreçten daha sıkı bu süreçte dikkatli örgütlemeliyiz; kendimizi ve çevremizi bu temelde değiştirmeliyiz.
       Sol ve devrimci harekete sinen, onun bir karakteristik özeliği olan “mevcut olan ile yetinme” ve “emekçi özelliğin yitimi” maalesef devrimci sosyalizmi de içine almıştır. Bırakalım bir politik kampanyayı, sıradan bir dernek çalışması bile, bugün yoğun bir emek, sınırları zorlayan bir tempo ile başarılabilmektedir. Birçok süreç ve derste bu sonucu doğrulamaktadır.
       Ne sürecimiz ne de özgürlük ve demokrasi için mücadele kampanyası için, sınırlı ve rutini aşmayan bir eylem ve çalışma temposu ihtiyacımız değildir; böylesi bir tarzı mahkum ediyoruz. Bugünün ihtiyacı, “hücum ruhunu” donanmak ve sınırlarını zorlayan bir çalışma temposu içinde, sınırları zorlayan eylem biçimleriyle süreçte yer almaktır.
       Devrimci sosyalizm için yasallık değil meşruluk önemlidir. Bu anlamda, ne olursa olsun bizim için halka zarar vermemek ilkedir; halka zarar vermeyen her meşru araç meşrudur ve politik kampanyamızın parçası olacaktır. Bu açıdan meşru her eylem haktır. Bundan dolayı, sınırları zorlayan, rutini aşan, meşru, sokağa dönük bir çizgide, bu devrimci ruh ve tarz ile kendimizi örgütlemeli, mücadeleyi yoğunlaştırmalı ve sürece yanıt olmalıyız.
       Devrimci sosyalizmin içe kapanma taktiği yoktur. Tam tersine adım adım, kontrollü ve sağlam basarak dışa açılma, bir yandan kendi “ev içini” iç devrimle sağlamlaştırma, diğer yandan adım adım dışa, kitlelere açılma bu sürecin taktiğidir. O halde “güçleri dağıtmak” değil, “güçleri belirli merkezlerde toplayarak, en etkin, sonuç alıcı” bir tarzı hakim kılmak zorunludur. Bir yandan örgütsel yapıyı sağlamlaştırmak diğer yandan politik süreci zorlamak, buradan adım adım bir alan oluşturmak, bu politik kampanyanın amaçları arasındadır.

       Bir Adım, Bir Adım Daha Öne
       Emek ve örgütlenme seferberliği ile özgürlük ve demokrasi için mücadele kampanyası iç içedir. Her iki kampanyanın kazanımı devrimci sosyalizme güç verecektir. Bu kazanım ne kadar gelişkin olursa devrimci sosyalizm o kadar güçlenecek, bu taktiksel süreci kazanacaktır.
       Uzun devrim yürüyüşünde bu süreç ve kampanyalarımız sadece bir adımdır. Bu adımın/ sürecin kazanımı için devrimci sosyalizm tüm yoldaşlardan “hücum ruhunu” donanarak bir adım öne çıkmasını istemektedir.
       Bir adım, bir adım daha!

       YA ÖZGÜR VATAN, YA ÖLÜM!
       KAHROLSUN FAŞİZM
       YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Şehit Muhtar Mah. Yoğurtçu Faik Sokak No: 12-14 Kat: 4
Beyoğlu/İSTANBUL