Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 

 

F. Kızılırmak

       Türkiye devrimci hareketi, uzun yılları kapsayan kriz sarmalını aşmış değildir. Reel sosyalizmin çözülmesi, genel olarak, devrimci ve sosyalist hareketin tüm iç zayıflıklarını açığa çıkarmış, dahası kriz ile karşı karşıya bırakmıştır. Sosyalist hareketin krizi aniden ortaya çıkmadı; emperyalist kuşatma altında “tek ülkede sosyalizm inşası” kriz dinamiklerini biriktirdi. Bunu izleyen süreçte, revizyonizmin elinde bu kriz dinamikleri gelişti. Reel sosyalizmin çözülmesi, bu biriken kriz dinamiklerini açığa çıkardı, genelleştirdi. Bununla birlikte, Türkiye devrimci hareketi 12 Eylül faşizmi ile önce örgütsel tasfiye yaşadı, sonra bu örgütsel tasfiye politik yenilgi ile tamamlandı. Böylece, Türkiye devrimci hareketi, hem kendi yenilgisi hem de reel sosyalizmin yenilgisi ile üst üste binen, uzun yılları kapsayan kriz sarmalının basıncını altında varlığını sürdürdü. Bu kriz sarmalı, bazı süreçlerde nispeten zayıflasa da, bu basınç hala aşılmış değil, devam ediyor.
       Hiç şüphesiz bu kriz, sadece bir örgütsel kriz değildir; ideolojik, politik, kültürel alanları da kapsayan kapsamlı bir krizdir. Dünya ölçeğinde yaşanan, Türkiye devrimini de etkisi altına alan bu kriz, ancak, evrensel (dünya devrimi) ve özgün (ülke devrimi) devrimci çabalarla, bir biri ile sıkı bağı olan ideolojik, politik ve örgütsel görevlerle aşılacağı açıktır. Bu anlamda, kapitalizmin gelişmesi, üretici güçlerin sosyalizmin maddi koşulları için son derece olgun olması, sadece tek tek ülke devrimlerini bölgesel devrimlere, bölgesel devrimleri dünya devrimine bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda, sosyalist hareketi kuşatan bu kriz dinamiklerine karşı mücadele halkaları arasında sıkı bir bağ kuruyor. Bu anlamda, önüne kapsamlı bir mücadele ve yenilenme programı koymayan, bu yenilenme eyleminin evrensel ve özgün yanlarını görmeyen, bunlar arasında sıkı bağ kuramayan bir hareket, devrim ve sosyalizm mücadelesini geliştiremez, zafere taşıyamaz. Yeni/4.bunalım dönemi olarak tanımladığımız tarihsel sürecin bir dizi deneyi bu gerçeği defalarca ispat etmiştir.
       Her kriz aynı zamanda yeni imkanları ortaya çıkarır. Kriz tanımı devrim ve sosyalizm için mevcut koşullara “teslim olma” ya da koşullara “uymayı” değil, yeni bir bakış ile yeni bir dünya ve ülke kurmayı, bu temelde kapsamlı görevleri içeriyor. Sosyalist hareketin yaşadığı kriz, aynı zamanda, yaşanan sosyalizm deney ve devrimci pratiklerinin devrimci eleştirisi üzerinden yeni bir dünyayı inşa etme mücadelesinin maddi koşullarını ortaya çıkarıyor. Bugün dünya ölçeğinde sosyalizmin maddi koşulları son derece olgundur. Nasıl bir sosyalizm; bu sorunun yanıtı da sadece kapitalizm, onun en yüksek ve son aşaması olan emperyalizmin eleştirisi üzerinden değil, aynı zamanda 20. yüzyılın en önemli kurtuluş projesi olan yaşanan sosyalizm deneylerinin de devrimci eleştiri si üzerinden verileceği açıktır. Devrimci teori, sadece “nasıl bir sosyalizm” değil, “nasıl bir dünya, nasıl bir ülke” sorularına net yanıtı içermek, buradan hareketle strateji ve taktiğin tüm unsurlarını yanıtlamak zorundadır. Ama genel ve özgün kriz dinamiklerini aşmak için bu yetmez. Bununla birlikte, politik-pratik ve pratik-örgütsel alanlarda, tüm bunlara uygun yeni bir formatla mücadele düzeyi örgütlenemezse, buna uygun görevlere sıkı sarılınmazsa, ortaya çıkan imkanlar geliştirici değil, geriletici rol oynayabilir.
       Bugün Türkiye devrimci hareketine ve onun bir parçası olan devrimci sosyalizme baktığımızda tüm bu alanları kapsayan sorunların derin izlerini görmek mümkündür; yaşanan bir tür gerileme halidir.
       Burada soru şudur: Tüm bunlar kendiliğinden aşılabilir mi?
       Hayır, aşılamaz. Tam tersine, bu kapsamlı görevler, “süreç içinde” bir dizi, ideolojik, politik ve örgütsel mücadeleyle aşılır. Eğer, tüm bu aşma eylemlerinde, devrimci irade ve devrimci örgüt bir yana atılırsa ya da ana halka olarak ele alınmazsa, belki bazı doğru teorik-ideolojik belirlemeler yapılabilir, ama bu sürecin ihtiyaçlarına uygun bir çaba olmaz. Devrim hareketi örgütlemekten uzak ya da kopuk her çaba, kendi içinde belki bir değeri vardır ama bu devrimin ihtiyaçlarına yanıt olamaz. Devrimci yenilenmenin teorik-ideolojik görevleri vardır; ama bu görevler, ancak devrimci bir örgüt/parti de anlam bulur. Bu anlamda devrimci parti, devrimci yenilenme eyleminin ta kendisidir. Teorik-ideolojik alanda, Marksizm ve Leninizm’in yeniden üretimine katkı sunmayan, bu anlamda “öncü” rol oynamayan; politik-pratik alanda, başta politik mücadelenin en üst biçimi olmak üzere, tüm mücadele araçlarını kullanarak devrimin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen ve kitlelerde umut yaratmayan; örgütsel alanda sosyalizmi kendi bünyesinde inşa etmeyen bir parti, devrim hareketi örgütleyemez. Bir biri ile sıkı bağı olan bu görevler dizisi, devrimci pratik içinde inşa edilir; parti bunun en somut halidir.
       O halde, "yeniden inşa" olarak tanımladığımız bu süreç, basit bir örgütsel yapı oluşturma süreci değildir. Bu süreç, her alanda, ideolojik, politik ve örgütsel alanda yeni/4. bunalım döneminin ihtiyaçlarına uygun bir devrim hareketi örgütlemek, buna önderlik edecek devrimci partiyi inşa etmektir. Mevcut birikimimiz üzerinden inşa edeceğimiz devrimci parti, bugünü aşan, her alanda yeni bir düzeyi ifade eden bir parti olacaktır. Yeniden inşa, sürecin ihtiyaçlarını görme ve buna uygun olarak eskiyen her şeyi yıkma, yeni olanı devrim ve sosyalizm ufku ile kurma eylemidir. Bu süreç düz bir hatta ilerlemez, ilerlemiyor; zikzaklı, inişli çıkıştı bir yol ve tüm zorlukları aşarak yürünüyor, yürünecektir. Her düzeyde, tek tek kadro ve birim düzeyinden, tüm bunların organik toplamı olan parti düzeyine kadar her düzeyde, sürece uygun olmayan geri yanlarımıza karşı “iç devrim” yapma, arınma ve yeniyi inşa etme eylemi, yeni/4. bunalım döneminin devrimci partisini inşa etme göreviyle iç içedir.
       Anlaşılacağı üzere, bu sıradan bir yaklaşım ve davranışla değil, “devrimci yenilenme” kavramının lafzına değil özüne sahip çıkarak, bu şiarın özünü boşaltma tutumlarıyla değil, bir yeniden kuruculuk mantığı ve eylemiyle mümkündür. Büyük laf edip sıradan yaşama ya da sıradan devrimci çaba yetmez. “Yenilenme” diyerek kastlaşma, gerileme ve hatta çürüme pratikleri hiç de az değildir; bu pratikler bir adım kazandırmaz. Eleştiren ama her eleştirinin aynı zamanda özeleştiri olduğunu kavramayan her pratik işin özünü karşılamaz. Sık sık arkasına bakan, özgüvenden yoksun, geleceği kazanma iradesi zayıf her tutum, gününü, anını devrim kavgasına göre örgütlemeyen her yaşam biçimi bu şiarın karşılığı değildir. Sağdan örneğin açık alanı “her şey” yapan, ama olmadı “sola” yalpalayan her anlayış bu devrimci yenilenme ve parti çizgisini sürdüremez. Kendi merkezli düşünen ve her şeyi buna göre kuran her kişilik, ne sürece yanıt olur ne de devrimci ve partili kişiliği temsil eder. Söz ve eylem, birey ve parti, kadro ve kitle ilişkilerini yeniden kurmayan, kapsayıcı ve bütünleştirici olmayan, emeğinden cimrilik yapan her tarz ne “iç devrim” yapar ne de “yeniden inşa” görevinin bir parçası olabilir. Tüm geri ve sürece yanıt vermeyen söz ve davranışı yıkmak, sabırla, emekle yeniyi inşa etmek “iç devrimin” ve “yeniden inşanın” kendisidir. Parti çizgisine bağlılık ve bu çizginin yeniden üretimi, sımsıkı bir yumruk gibi, disiplinli, “tüzük devrimciliğine” göre örgütsel işleyişini sağlamlaştırmış birimler/örgütler ve bunun etrafında emekle inşa edilen devrimci ve sosyalist kültür; işte “iç devrim” ve “yeniden inşa” tüm bu alanlarda ciddi adımları ifade etmektedir. Parti tüm bunların bileşkesi olarak inşa ediliyor; parti, sosyalizm temelinde devrimci yaşamını içselleştirecek, kadro, kitle, işleyiş, davranış, üslupta yeni bir düzeyi örgütleyecek, politik-pratik mücadeleye yön verecek ve devrimci halk hareketini yaratacaktır.
       Devrimci sosyalist hareketin genel krizine karşı, Türkiye devrimin kriz dinamiklerine karşı ana devrimci görev budur. Bu görev bizimdir; bunu başaracağız!
       Dönemsel taktik politikanın hedefi ve görevi budur. Bu hedef ve hedefe ulaşmak için görevler dizisi, bir eşiği, bir düzeyi işaret ediyor. Büyük ve iddialı bir hedef; ama hedefi büyük olmayanların bu ülkede devrimi güncel kılmak ve zafere yürümek kavgası olamaz. Devrim büyük toplumsal eylemdir ve büyük hedef ve iddiaları içerir; işaret ettiğimiz ise bu büyük hedefin, devrim programı için uzun süreli savaşımın sadece bir etabıdır. Kimi süreçlerde, dönemsel hedeflerle mevcut durumun arasında mesafe de olur. Ama bu mesafe kimi zaman tüm partinin potansiyelini açığa çıkarmak için “kolektif akla” başvurma, kimi zaman başarı karşısında sarhoş olmama, kimi zaman da gerilemeye karşı “teslim” olmama ile kapatılır. Parti ancak kendi deneylerinden böyle öğrenir; birazda parti böyle “bir adım ileri iki adım geri”, kendine karşı samimi ve eleştirel olmakla “parti” kimliği kazanır.
       Sözün özü şudur: yeni/4.bunalım döneminin devrimci kurtuluş partisini inşa edeceğiz. Ya başaracağız ya başaracağız!

              *** ***
       Dikkat edilirse, iç içe iki ana halkadan bahsediyoruz. Birinci ana halka devrimci partidir; diğeri ise bununla kopmaz bağ içinde devrimci halk hareketidir. Partinin örgütlenmesi devrimin örgütlenmesiyle iç içedir; devrimin örgütlenmesi partinin, partinin örgütlenmesi devrimin örgütlenmesidir.
       Bu noktada, konumuzla bağı açısından, devrimci halk hareketini inşa görevi, birbirini besleyen, etkileyen birçok halka içinde, bunlarla kopmaz bağ içinde devrimci hareketin ve onun bir parçası olan devrimci sosyalizmin kitlelerle ilişkisi son derece önemli bir yerde durmaktadır.
       Hemen belirtelim, bu alan, yani devrimci ve sosyalist hareketin kitlelerle ilişki ve örgütlenme alanı son derece sorunludur. Bu konuda, tarihsel süreçlerde olumlu deneyler olmakla birlikte, uzun yıllardır devrimci ve sosyalist hareket geri bir noktadadır. Bu alan, birkaç belirleme ve politik makale, birkaç örgütsel adım ya da kitle eylemi ile aşılamaz. Uzun bir süredir, kitlelerin aktığı mecra ile devrimci ve sosyalist hareketin aktığı mecra üst üste düşmüyorsa, kitlelerin gündemi ile devrimci ve sosyalist hareketin gündemi farklı ise, en önemlisi de devrimci hareket politik özne değilse, burada son derece ciddi bir sorun var demektir.
       Bugün devrimci ve sosyalist hareketin toplumsal tabanı son derece darlaşmış ve belirli alana sıkışmış durumdadır. Nitekim sosyalist hareketin genel krizi ve Türkiye devrimci hareketinde içsel kriz dinamiklerine karşı, bir devrim hareketi örgütlemenin yolu, her şeyden önce politik bir hareket olmaktan geçer. İdeolojik bir grup ile devrimci parti, devrimci parti ile politik hareket, farklı aşama ve düzeyi ifade eder. Kitlelerden uzak politik hareket olmaz; kitlelerle zayıf bağlar içinde belki bir devrimci örgüt inşa edebilirsiniz; ama bu devrimci örgütün politik harekete dönüşmesi, sadece süreç işi değil, aynı zamanda kitleler içinde meşru bazı mevzileri tutma, örgütleme ve buradan hareketle kitleler tarafından benimsenme işidir de. Kriz ya da aynı anlama gelmek üzere tıkanma, politik duruş, ideolojik- politik üretim, örgütsel inşanın bir parçası olarak kadro, işleyiş, tarz ve üslup gibi birçok alanı kapsarken, bunların yanına, bunlarla sıkı bağ için kitlelerin örgütlenme sorununu da koymak bir zorunluluktur.
       Unutmayalım, kitleler, sadece devrimci ve sosyalist hareketin değil, emperyalizm ve oligarşinin de gündemindedir, dahası bu güçlerin yoğun baskısı altındadır. Bu alanda birçok siyasal irade ve güç çatışır ve gelinen aşamada yaşam, sınıf mücadelesi önünüze bir düzeyi koyar. Bu düzey sorunludur ve devrimci sosyalizm bu düzeyi aşacak bir anlayış ve çalışma temposu içinde olmazsa, sorunu aşan değil, sorunun parçası olan konumdan kurtulamaz.

              *** ***
       Kitlelerle ilişki kurmak ve örgütlemek her devrimin temel amacıdır. "Kitlelerin gücünü örgütlemek bir siyasettir" (Mao) sözü son derece doğrudur, yol göstericidir. Çünkü devrim kitlelerin eseridir. Devrim hangi aşamada ve hangi araçları kullanırsa kullansın; tüm süreç ve mücadele aracının temel hedefi; kitleleri etkilemek, onlarla siyasal ve örgütsel bağ kurmak, onları devrime kazanmaktır. Emperyalizm ve oligarşi neden bin bir araç ve yöntem kullanarak kitleleri teslim almak ve çürütmek istemektedir? Mevcut sömürü düzenlerini sürdürmek ve devrimi engellemek için. Her tarihsel dönem ve buna göre biçim alan ülke devrimleri, neden devrim için birçok ve kendine özgü mücadele araçlarını yaratır? Çünkü her tarihsel dönem kendine özgü toplumsal-siyasal ve bu temelde sınıfsal ilişki yaratır. Bu ilişkiler toplamı sınıf mücadelesi için birçok mücadele aracı yaratır ve bu mücadele araçları doğru örgütlendiği ölçüde devrimin önü açılır ve kitleler mücadele içinde örgütlenir.
       Rusya’da, uzun bir evrimci çalışma içinde, Iskra gibi bir devrimci yayın organın yol göstericiliğinde, grev okulunda işçiler, toprak kavgası ve isyanda köylüler hazırlanarak büyük Ekim devrimi ortaya çıkmıştır. Ekim devrimi, şehirleri temel almış, uzun evrimci çalışma sonunda kısa devrimci dönemde bir genel silahlı ayaklanma ile zafere ulaşmıştır. Bu ayaklanma sürecinde gerilla savaşı “yan” bir unsurdur. Ancak Ekim devrimini izleyen devrimler, devrimlerin sömürge ve yarı-sömürge ülkelere kaymasıyla bir başka yol izlemiştir. Her ülkede özgün biçim alsa da bu yol, uzun süreli halk savaşıdır. Çin, Vietnam, Küba devrimleri başta olmak üzere birçok devrim deneyi bunun zengin örneğidir. Bu devrimlerde işçi ve köylüler her mücadele aracı ve örgütlenme yöntemi kullanılarak mücadele okulunda eğitilmiş ve örgütlenmiştir. Bu devrimci halk savaşında, gerilla savaşı ana unsurdur; ancak gerilla savaşı bu devrimci savaşın “tek” unsuru değildir, şehirlerde işçiler, kırsal alanda köylüler bu savaşın en önemli bileşkesidir. Halk savaşının zaferi, gerilla ve kitle hareketinin birliğine bağlıdır. İster politik mücadelenin en üst biçimi olarak silahlı mücadele (ki emperyalizmin 3. ve 4. bunalım döneminde öncü savaşı aşamasında silahlı propaganda), ister politik mücadelenin diğer biçimleri ve bunları tamamlayan ekonomik-demokratik mücadele biçimleri olsun; tümünün hedefi kitleleri örgütlemek, onları devrim saflarına kazanmaktır. Devrimci yayından tutalım siyasal grevlere, ekonomik bir hak alma mücadelesinde tutalım ideolojik mücadeleye, gerilladan tutalım kitle gösterisine kadar tüm mücadele biçimlerinin amacı, amaçlarının en önemlisi kitleleri kazanmak ve onları örgütlemektir. Buna hizmet etmeyen hiç bir mücadelenin anlamı yoktur.
       Ama biz biliyoruz ki, her devrim ve devrimin aşamasında kitleleri örgütlemenin, onları devrim saflarına çekmenin yolu ve yöntemi farklıdır. Yeni/4. bunalım döneminde, yeni sömürgecilik zemininde, bu dönemin ortaya çıkardığı birçok olguya bağlı olarak, suni denge güçlenmiş, önceki devrim deneylerinde önemli bir yer tutan kendiliğindenci kitle hareketi önemli ölçüde geride kalmış, faşizm emperyalizm ve tekelci sermayenin politik, ekonomik, bölgesel çıkarlarına göre yeniden biçim almıştır. Bugün, devrimin bu aşamasında, Sovyet, Çin, Vietnam vb devrimlerde olduğu gibi, kitleleri büyük birimler halinde örgütlemek, bunu temel alarak devrim yolunu açmak mümkün değildir. Çünkü kitleler emperyalizm ve oligarşinin kuşatması altındadır ve onlar bu kuşatmayı aşmış, devrimci bir önderlik altında toplanmış değildir. Bu kuşatma, ancak uzun süreli ve bütünlüklü bir mücadele ile kırılır. Bu kuşatmanın kırılmasında, işçi ve emekçi sınıfların devrime kazanılmasında devrimci partinin öncülüğünde, gerilla savaşı ve kitlelerin düzene yönelik tepkileri ve gücü temel önemdedir. Bu aşamada proletarya partisi saflarında birleşik olarak örgütlenen devrimciler, emperyalizm ve oligarşiye karşı siyasal olarak üstünlerdir, ama geniş kitleler olarak değil. Zaten Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisinin ilk ana aşaması olan öncü savaş, gerilla savaşının kitle mücadelesi ile bütünlüğünü ifade eder. Öncü savaşının politik hedefi, oligarşinin/faşizmin “yıkılmazlık” maskesini düşürmek, işçi ve emekçileri devrime kazanmak, maddi açıdan güçlü olan emperyalizm ve oligarşiye karşı siyasal açıdan üstünlük sağlamaktır. Öncü savaşında, hatta bu savaşa hazırlık aşamasında, her adımda kitlelerle bağ kurulur, onlar örgütlenir, maddi olarak güçlü düşmana karşı siyasal üstünlük mücadelesi verilir. Öncü savaşı aşamasında, kitleler her alanda örgütlenmeye çalışılır, onlar büyük birim ve iktidar organları olan halk meclislerine hazırlanır.
       Mevcut yeni sömürge kapitalist düzen, emperyalizme bağımlılık ve kapitalist sömürü biçiminin tüm sonuçları açısından, devrim için adeta "patlayıcı maddeler" üretiyor. İşçi ve emekçi sınıflar bu düzenden memnun değil, ona karşı içten içe büyük bir öfke duyuyor. Emperyalizme tam bağımlılık, savaş, işsizlik, yoksulluk, yabancılaşma her açıdan kitlelere yansıyor ve bunlar kitlelerin gündemi oluyor. Zaten bu zemin tepki üretirken, emperyalizm ve oligarşi boş durmuyor, politik, ideolojik, askeri, kültürel araçlarla bir yandan çürütüyor diğer yandan başta düzen partileri olmak üzere, liberalizm, islam, ulusallık adı altında tekrar düzene bağlamaya çalışıyor. Yani bu alanda büyük irade ve güçler devreye giriyor.
       O halde biz, her şeyden önce, yukarıda ifade ettiğimiz "mesafeyi" ve bu mesafenin uzun süreli ve çok yönlü mücadele ile kapanacağını bilmek zorundayız. Bunu bilmek, kitle mücadelesine seyirci kalmak demek değil, tam tersine kitleleri örgütlemenin başlı başına bir politika olduğunu bilerek, kitlelerin her talebine sahip çıkarak, bu talebi her alan ve toplumsal kesimde özgünleştirerek, kitlelerin gündemi ile bağlar kurmak zorundayız. Dahası bunu sürekli kılmak, ısrar etmek, güçlü bir geleneğe dönüştürmek zorunludur. Kitleleri aydınlatmak için bu zorunludur; kitleleri aydınlatmadan onları örgütleyemezsiniz. Ama sadece “aydınlatmak” yetmez, sürekli siyasal teşhir sürecine mutlaka “örgütlenme unsuru” katmak zorunludur. Yani sen bir işçiye, işsize, yoksula, anti-emperyalist yurtsevere, emperyalist savaş karşıtına, ezilen ulus bireyi Kürde, ezilen Alevi’ye, din ve vicdan özgürlüğünü tam yaşayamayan kesimlere, kadına, öğrenciye, memura, yaşlıya, küçük üreticiye, kısacası halka sorunlarını anlatmakla, onlara ulaşma araçlarını bulmakla kalmamalı; bunlar için, bu temelde mücadele etmenin örgütsel aracını da yaratmalısın. Ezilen tüm sınıf ve toplumsal kesimlere, kendi talebine sahip çıkıp haykırmasının, bu talepler için mücadele etmesinin ve bunu da örgütlü yapmasının yolunu ve aracını göstermek gereklidir.
       Bunun yolu uzaktan ve bazı önemli tarihsel günler için, özünde sınırlı bir ajitasyon ve propaganda çalışması değildir. Sol ve devrimci harekete bulaşan, yaşamdan kopuk bir tür “projecilik” hiç değil. Halkın yaşam alanlarında, kendi sorunları için ve mücadele ettiği alanda ilişki kurmak, onların günlük yaşamını paylaşmakla mümkündür. İşçi, fabrikada, atölyede, iş yerinde; kadın evinde, üretimde bulunduğu alanda; öğrenci okulunda, dershanede; memur çalıştığı iş yerinde, işsiz, yoksul, tüm ezilenler kendi yaşam alanlarında, mahallede, sokakta, mücadele alanlarında ilişki kurulup, buna uygun araçlar örgütlenmeden örgütlenemez. Dahası bununla birlikte, bu konuda ısrarlı, sürekli bir tarz tutturulamazsa, kitlelere bu konuda güven taşınamazsa, bu konuda başarı sağlanamaz. Tam bu noktada, devrimci ve sosyalist hareket, bunun bir parçası olan devrimci sosyalizm bir dizi eksiklik içindedir. Tarihten, deneylerden öğrenerek, günün ihtiyaçlarını sabırla inşa etmek görevimizdir.

              *** ***
       Anlaşılacağı üzere, bugün milyonları örgütleyecek aşamada değiliz. Ancak yönünü milyonlara dönmeden, işçi ve emekçi sınıfların, kadın ve gençliğin öncü güçlerini de örgütlemek mümkün değildir. Yeniden inşa sürecimizde, bugün, devrimci halk hareketi için ilk adımların örgütlenmesi görevi önümüzde durmaktadır. Milyonları örgütlemeyeceğiz, ama milyonları örgütlemek için adımlarımızı sıklaştıracağız. Başta kendi öz deneylerimiz olmak üzere her deney bizim için önemlidir. Bu noktada, kalıpçı, dar, dogmatik bir yerde durmuyoruz, durmayacağız. Gücümüzü aşan, her yere koşan bir tarzla değil, örgütsel gücümüze bağlı, ama her adımda yeni ilişkileri açık ve onları bulan bir tarzla ilerleyeceğiz. Kitle çalışması ve kitlelerin örgütlenmesi ile partinin inşası, buna ve sürece uygun örgütlerin inşası doğru orantılı, birbirini besleyen bir yerde durmaktadır. Çünkü nihayetinde örgütleyeceğimiz kesimler, unsurlar hem devrim sürecimizin sorunları ile hem de kendi örgütsel güç ve açılımlarımızla doğrudan orantılıdır. İşçi ve emekçileri emek cephesinde, gençliği gençlik cephesinde, kadınları kadın cephesinde... tüm bunları halk cephesinde örgütlemeliyiz. Bugün, bu konuda atmış olduğumuz adımlar, sürecin ihtiyacından uzaktır ve geliştirmek görevimizdir.
       Zor ve zahmetli çalışmadır kitle çalışması. Kitle çalışmasında yakın devrim beklentileri tehlikelidir; bir-iki açılım ve adımla her şey çözülmez. Tarihsellik içinde içsel zayıf yanlarımız vardır. Ama hedefli, ısrarlı, sürekli bir çalışma, bugün her şeyden çok daha önemlidir. Genel olarak devrimci ve sosyalist hareketin, özel olarak da devrimci sosyalizmin yaşadığı bu kuşatma altında, bu zorluklar bir kaç kat daha artmaktadır; bunun bilincindeyiz.
       Kitlelerin, işçi ve emekçi sınıfların örgütlenmesi başlı başına bir politikadır.Şimdi hücum ruhu ile partiyi ve devrimci halk hareketini inşa etmek için adımları hızlandırmak zamanı. Daha sıkı ve daha hızlı yürüyelim!

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Şehit Muhtar Mah. Yoğurtçu Faik Sokak No: 12-14 Kat: 4
Beyoğlu/İSTANBUL