Türkiye
devrimci hareketi, uzun yılları kapsayan kriz
sarmalını aşmış değildir. Reel sosyalizmin çözülmesi,
genel olarak, devrimci ve sosyalist hareketin
tüm iç zayıflıklarını açığa çıkarmış, dahası kriz
ile karşı karşıya bırakmıştır. Sosyalist hareketin
krizi aniden ortaya çıkmadı; emperyalist kuşatma
altında “tek ülkede sosyalizm inşası” kriz dinamiklerini
biriktirdi. Bunu izleyen süreçte, revizyonizmin
elinde bu kriz dinamikleri gelişti. Reel sosyalizmin
çözülmesi, bu biriken kriz dinamiklerini açığa
çıkardı, genelleştirdi. Bununla birlikte, Türkiye
devrimci hareketi 12 Eylül faşizmi ile önce örgütsel
tasfiye yaşadı, sonra bu örgütsel tasfiye politik
yenilgi ile tamamlandı. Böylece, Türkiye devrimci
hareketi, hem kendi yenilgisi hem de reel sosyalizmin
yenilgisi ile üst üste binen, uzun yılları kapsayan
kriz sarmalının basıncını altında varlığını sürdürdü.
Bu kriz sarmalı, bazı süreçlerde nispeten zayıflasa
da, bu basınç hala aşılmış değil, devam ediyor.
Hiç
şüphesiz bu kriz, sadece bir örgütsel kriz değildir;
ideolojik, politik, kültürel alanları da kapsayan
kapsamlı bir krizdir. Dünya ölçeğinde yaşanan,
Türkiye devrimini de etkisi altına alan bu kriz,
ancak, evrensel (dünya devrimi) ve özgün (ülke
devrimi) devrimci çabalarla, bir biri ile sıkı
bağı olan ideolojik, politik ve örgütsel görevlerle
aşılacağı açıktır. Bu anlamda, kapitalizmin gelişmesi,
üretici güçlerin sosyalizmin maddi koşulları için
son derece olgun olması, sadece tek tek ülke devrimlerini
bölgesel devrimlere, bölgesel devrimleri dünya
devrimine bağlamakla kalmıyor, aynı zamanda, sosyalist
hareketi kuşatan bu kriz dinamiklerine karşı mücadele
halkaları arasında sıkı bir bağ kuruyor. Bu anlamda,
önüne kapsamlı bir mücadele ve yenilenme programı
koymayan, bu yenilenme eyleminin evrensel ve özgün
yanlarını görmeyen, bunlar arasında sıkı bağ kuramayan
bir hareket, devrim ve sosyalizm mücadelesini
geliştiremez, zafere taşıyamaz. Yeni/4.bunalım
dönemi olarak tanımladığımız tarihsel sürecin
bir dizi deneyi bu gerçeği defalarca ispat etmiştir.
Her
kriz aynı zamanda yeni imkanları ortaya çıkarır.
Kriz tanımı devrim ve sosyalizm için mevcut koşullara
“teslim olma” ya da koşullara “uymayı” değil,
yeni bir bakış ile yeni bir dünya ve ülke kurmayı,
bu temelde kapsamlı görevleri içeriyor. Sosyalist
hareketin yaşadığı kriz, aynı zamanda, yaşanan
sosyalizm deney ve devrimci pratiklerinin devrimci
eleştirisi üzerinden yeni bir dünyayı inşa etme
mücadelesinin maddi koşullarını ortaya çıkarıyor.
Bugün dünya ölçeğinde sosyalizmin maddi koşulları
son derece olgundur. Nasıl bir sosyalizm; bu sorunun
yanıtı da sadece kapitalizm, onun en yüksek ve
son aşaması olan emperyalizmin eleştirisi üzerinden
değil, aynı zamanda 20. yüzyılın en önemli kurtuluş
projesi olan yaşanan sosyalizm deneylerinin de
devrimci eleştiri si üzerinden verileceği açıktır.
Devrimci teori, sadece “nasıl bir sosyalizm” değil,
“nasıl bir dünya, nasıl bir ülke” sorularına net
yanıtı içermek, buradan hareketle strateji ve
taktiğin tüm unsurlarını yanıtlamak zorundadır.
Ama genel ve özgün kriz dinamiklerini aşmak için
bu yetmez. Bununla birlikte, politik-pratik ve
pratik-örgütsel alanlarda, tüm bunlara uygun yeni
bir formatla mücadele düzeyi örgütlenemezse, buna
uygun görevlere sıkı sarılınmazsa, ortaya çıkan
imkanlar geliştirici değil, geriletici rol oynayabilir.
Bugün
Türkiye devrimci hareketine ve onun bir parçası
olan devrimci sosyalizme baktığımızda tüm bu alanları
kapsayan sorunların derin izlerini görmek mümkündür;
yaşanan bir tür gerileme halidir.
Burada
soru şudur: Tüm bunlar kendiliğinden aşılabilir
mi?
Hayır,
aşılamaz. Tam tersine, bu kapsamlı görevler, “süreç
içinde” bir dizi, ideolojik, politik ve örgütsel
mücadeleyle aşılır. Eğer, tüm bu aşma eylemlerinde,
devrimci irade ve devrimci örgüt bir yana atılırsa
ya da ana halka olarak ele alınmazsa, belki bazı
doğru teorik-ideolojik belirlemeler yapılabilir,
ama bu sürecin ihtiyaçlarına uygun bir çaba olmaz.
Devrim hareketi örgütlemekten uzak ya da kopuk
her çaba, kendi içinde belki bir değeri vardır
ama bu devrimin ihtiyaçlarına yanıt olamaz. Devrimci
yenilenmenin teorik-ideolojik görevleri vardır;
ama bu görevler, ancak devrimci bir örgüt/parti
de anlam bulur. Bu anlamda devrimci parti, devrimci
yenilenme eyleminin ta kendisidir. Teorik-ideolojik
alanda, Marksizm ve Leninizm’in yeniden üretimine
katkı sunmayan, bu anlamda “öncü” rol oynamayan;
politik-pratik alanda, başta politik mücadelenin
en üst biçimi olmak üzere, tüm mücadele araçlarını
kullanarak devrimin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen
ve kitlelerde umut yaratmayan; örgütsel alanda
sosyalizmi kendi bünyesinde inşa etmeyen bir parti,
devrim hareketi örgütleyemez. Bir biri ile sıkı
bağı olan bu görevler dizisi, devrimci pratik
içinde inşa edilir; parti bunun en somut halidir.
O
halde, "yeniden inşa" olarak tanımladığımız
bu süreç, basit bir örgütsel yapı oluşturma süreci
değildir. Bu süreç, her alanda, ideolojik, politik
ve örgütsel alanda yeni/4. bunalım döneminin ihtiyaçlarına
uygun bir devrim hareketi örgütlemek, buna önderlik
edecek devrimci partiyi inşa etmektir. Mevcut
birikimimiz üzerinden inşa edeceğimiz devrimci
parti, bugünü aşan, her alanda yeni bir düzeyi
ifade eden bir parti olacaktır. Yeniden inşa,
sürecin ihtiyaçlarını görme ve buna uygun olarak
eskiyen her şeyi yıkma, yeni olanı devrim ve sosyalizm
ufku ile kurma eylemidir. Bu süreç düz bir hatta
ilerlemez, ilerlemiyor; zikzaklı, inişli çıkıştı
bir yol ve tüm zorlukları aşarak yürünüyor, yürünecektir.
Her düzeyde, tek tek kadro ve birim düzeyinden,
tüm bunların organik toplamı olan parti düzeyine
kadar her düzeyde, sürece uygun olmayan geri yanlarımıza
karşı “iç devrim” yapma, arınma ve yeniyi inşa
etme eylemi, yeni/4. bunalım döneminin devrimci
partisini inşa etme göreviyle iç içedir.
Anlaşılacağı
üzere, bu sıradan bir yaklaşım ve davranışla değil,
“devrimci yenilenme” kavramının lafzına değil
özüne sahip çıkarak, bu şiarın özünü boşaltma
tutumlarıyla değil, bir yeniden kuruculuk mantığı
ve eylemiyle mümkündür. Büyük laf edip sıradan
yaşama ya da sıradan devrimci çaba yetmez. “Yenilenme”
diyerek kastlaşma, gerileme ve hatta çürüme pratikleri
hiç de az değildir; bu pratikler bir adım kazandırmaz.
Eleştiren ama her eleştirinin aynı zamanda özeleştiri
olduğunu kavramayan her pratik işin özünü karşılamaz.
Sık sık arkasına bakan, özgüvenden yoksun, geleceği
kazanma iradesi zayıf her tutum, gününü, anını
devrim kavgasına göre örgütlemeyen her yaşam biçimi
bu şiarın karşılığı değildir. Sağdan örneğin açık
alanı “her şey” yapan, ama olmadı “sola” yalpalayan
her anlayış bu devrimci yenilenme ve parti çizgisini
sürdüremez. Kendi merkezli düşünen ve her şeyi
buna göre kuran her kişilik, ne sürece yanıt olur
ne de devrimci ve partili kişiliği temsil eder.
Söz ve eylem, birey ve parti, kadro ve kitle ilişkilerini
yeniden kurmayan, kapsayıcı ve bütünleştirici
olmayan, emeğinden cimrilik yapan her tarz ne
“iç devrim” yapar ne de “yeniden inşa” görevinin
bir parçası olabilir. Tüm geri ve sürece yanıt
vermeyen söz ve davranışı yıkmak, sabırla, emekle
yeniyi inşa etmek “iç devrimin” ve “yeniden inşanın”
kendisidir. Parti çizgisine bağlılık ve bu çizginin
yeniden üretimi, sımsıkı bir yumruk gibi, disiplinli,
“tüzük devrimciliğine” göre örgütsel işleyişini
sağlamlaştırmış birimler/örgütler ve bunun etrafında
emekle inşa edilen devrimci ve sosyalist kültür;
işte “iç devrim” ve “yeniden inşa” tüm bu alanlarda
ciddi adımları ifade etmektedir. Parti tüm bunların
bileşkesi olarak inşa ediliyor; parti, sosyalizm
temelinde devrimci yaşamını içselleştirecek, kadro,
kitle, işleyiş, davranış, üslupta yeni bir düzeyi
örgütleyecek, politik-pratik mücadeleye yön verecek
ve devrimci halk hareketini yaratacaktır.
Devrimci
sosyalist hareketin genel krizine karşı, Türkiye
devrimin kriz dinamiklerine karşı ana devrimci
görev budur. Bu görev bizimdir; bunu başaracağız!
Dönemsel
taktik politikanın hedefi ve görevi budur. Bu
hedef ve hedefe ulaşmak için görevler dizisi,
bir eşiği, bir düzeyi işaret ediyor. Büyük ve
iddialı bir hedef; ama hedefi büyük olmayanların
bu ülkede devrimi güncel kılmak ve zafere yürümek
kavgası olamaz. Devrim büyük toplumsal eylemdir
ve büyük hedef ve iddiaları içerir; işaret ettiğimiz
ise bu büyük hedefin, devrim programı için uzun
süreli savaşımın sadece bir etabıdır. Kimi süreçlerde,
dönemsel hedeflerle mevcut durumun arasında mesafe
de olur. Ama bu mesafe kimi zaman tüm partinin
potansiyelini açığa çıkarmak için “kolektif akla”
başvurma, kimi zaman başarı karşısında sarhoş
olmama, kimi zaman da gerilemeye karşı “teslim”
olmama ile kapatılır. Parti ancak kendi deneylerinden
böyle öğrenir; birazda parti böyle “bir adım ileri
iki adım geri”, kendine karşı samimi ve eleştirel
olmakla “parti” kimliği kazanır.
Sözün
özü şudur: yeni/4.bunalım döneminin devrimci kurtuluş
partisini inşa edeceğiz. Ya başaracağız ya başaracağız!
*** ***
Dikkat
edilirse, iç içe iki ana halkadan bahsediyoruz.
Birinci ana halka devrimci partidir; diğeri ise
bununla kopmaz bağ içinde devrimci halk hareketidir.
Partinin örgütlenmesi devrimin örgütlenmesiyle
iç içedir; devrimin örgütlenmesi partinin, partinin
örgütlenmesi devrimin örgütlenmesidir.
Bu
noktada, konumuzla bağı açısından, devrimci halk
hareketini inşa görevi, birbirini besleyen, etkileyen
birçok halka içinde, bunlarla kopmaz bağ içinde
devrimci hareketin ve onun bir parçası olan devrimci
sosyalizmin kitlelerle ilişkisi son derece önemli
bir yerde durmaktadır.
Hemen
belirtelim, bu alan, yani devrimci ve sosyalist
hareketin kitlelerle ilişki ve örgütlenme alanı
son derece sorunludur. Bu konuda, tarihsel süreçlerde
olumlu deneyler olmakla birlikte, uzun yıllardır
devrimci ve sosyalist hareket geri bir noktadadır.
Bu alan, birkaç belirleme ve politik makale, birkaç
örgütsel adım ya da kitle eylemi ile aşılamaz.
Uzun bir süredir, kitlelerin aktığı mecra ile
devrimci ve sosyalist hareketin aktığı mecra üst
üste düşmüyorsa, kitlelerin gündemi ile devrimci
ve sosyalist hareketin gündemi farklı ise, en
önemlisi de devrimci hareket politik özne değilse,
burada son derece ciddi bir sorun var demektir.
Bugün
devrimci ve sosyalist hareketin toplumsal tabanı
son derece darlaşmış ve belirli alana sıkışmış
durumdadır. Nitekim sosyalist hareketin genel
krizi ve Türkiye devrimci hareketinde içsel kriz
dinamiklerine karşı, bir devrim hareketi örgütlemenin
yolu, her şeyden önce politik bir hareket olmaktan
geçer. İdeolojik bir grup ile devrimci parti,
devrimci parti ile politik hareket, farklı aşama
ve düzeyi ifade eder. Kitlelerden uzak politik
hareket olmaz; kitlelerle zayıf bağlar içinde
belki bir devrimci örgüt inşa edebilirsiniz; ama
bu devrimci örgütün politik harekete dönüşmesi,
sadece süreç işi değil, aynı zamanda kitleler
içinde meşru bazı mevzileri tutma, örgütleme ve
buradan hareketle kitleler tarafından benimsenme
işidir de. Kriz ya da aynı anlama gelmek üzere
tıkanma, politik duruş, ideolojik- politik üretim,
örgütsel inşanın bir parçası olarak kadro, işleyiş,
tarz ve üslup gibi birçok alanı kapsarken, bunların
yanına, bunlarla sıkı bağ için kitlelerin örgütlenme
sorununu da koymak bir zorunluluktur.
Unutmayalım,
kitleler, sadece devrimci ve sosyalist hareketin
değil, emperyalizm ve oligarşinin de gündemindedir,
dahası bu güçlerin yoğun baskısı altındadır. Bu
alanda birçok siyasal irade ve güç çatışır ve
gelinen aşamada yaşam, sınıf mücadelesi önünüze
bir düzeyi koyar. Bu düzey sorunludur ve devrimci
sosyalizm bu düzeyi aşacak bir anlayış ve çalışma
temposu içinde olmazsa, sorunu aşan değil, sorunun
parçası olan konumdan kurtulamaz.
*** ***
Kitlelerle
ilişki kurmak ve örgütlemek her devrimin temel
amacıdır. "Kitlelerin gücünü örgütlemek bir
siyasettir" (Mao) sözü son derece doğrudur,
yol göstericidir. Çünkü devrim kitlelerin eseridir.
Devrim hangi aşamada ve hangi araçları kullanırsa
kullansın; tüm süreç ve mücadele aracının temel
hedefi; kitleleri etkilemek, onlarla siyasal ve
örgütsel bağ kurmak, onları devrime kazanmaktır.
Emperyalizm ve oligarşi neden bin bir araç ve
yöntem kullanarak kitleleri teslim almak ve çürütmek
istemektedir? Mevcut sömürü düzenlerini sürdürmek
ve devrimi engellemek için. Her tarihsel dönem
ve buna göre biçim alan ülke devrimleri, neden
devrim için birçok ve kendine özgü mücadele araçlarını
yaratır? Çünkü her tarihsel dönem kendine özgü
toplumsal-siyasal ve bu temelde sınıfsal ilişki
yaratır. Bu ilişkiler toplamı sınıf mücadelesi
için birçok mücadele aracı yaratır ve bu mücadele
araçları doğru örgütlendiği ölçüde devrimin önü
açılır ve kitleler mücadele içinde örgütlenir.
Rusya’da,
uzun bir evrimci çalışma içinde, Iskra gibi bir
devrimci yayın organın yol göstericiliğinde, grev
okulunda işçiler, toprak kavgası ve isyanda köylüler
hazırlanarak büyük Ekim devrimi ortaya çıkmıştır.
Ekim devrimi, şehirleri temel almış, uzun evrimci
çalışma sonunda kısa devrimci dönemde bir genel
silahlı ayaklanma ile zafere ulaşmıştır. Bu ayaklanma
sürecinde gerilla savaşı “yan” bir unsurdur. Ancak
Ekim devrimini izleyen devrimler, devrimlerin
sömürge ve yarı-sömürge ülkelere kaymasıyla bir
başka yol izlemiştir. Her ülkede özgün biçim alsa
da bu yol, uzun süreli halk savaşıdır. Çin, Vietnam,
Küba devrimleri başta olmak üzere birçok devrim
deneyi bunun zengin örneğidir. Bu devrimlerde
işçi ve köylüler her mücadele aracı ve örgütlenme
yöntemi kullanılarak mücadele okulunda eğitilmiş
ve örgütlenmiştir. Bu devrimci halk savaşında,
gerilla savaşı ana unsurdur; ancak gerilla savaşı
bu devrimci savaşın “tek” unsuru değildir, şehirlerde
işçiler, kırsal alanda köylüler bu savaşın en
önemli bileşkesidir. Halk savaşının zaferi, gerilla
ve kitle hareketinin birliğine bağlıdır. İster
politik mücadelenin en üst biçimi olarak silahlı
mücadele (ki emperyalizmin 3. ve 4. bunalım döneminde
öncü savaşı aşamasında silahlı propaganda), ister
politik mücadelenin diğer biçimleri ve bunları
tamamlayan ekonomik-demokratik mücadele biçimleri
olsun; tümünün hedefi kitleleri örgütlemek, onları
devrim saflarına kazanmaktır. Devrimci yayından
tutalım siyasal grevlere, ekonomik bir hak alma
mücadelesinde tutalım ideolojik mücadeleye, gerilladan
tutalım kitle gösterisine kadar tüm mücadele biçimlerinin
amacı, amaçlarının en önemlisi kitleleri kazanmak
ve onları örgütlemektir. Buna hizmet etmeyen hiç
bir mücadelenin anlamı yoktur.
Ama
biz biliyoruz ki, her devrim ve devrimin aşamasında
kitleleri örgütlemenin, onları devrim saflarına
çekmenin yolu ve yöntemi farklıdır. Yeni/4. bunalım
döneminde, yeni sömürgecilik zemininde, bu dönemin
ortaya çıkardığı birçok olguya bağlı olarak, suni
denge güçlenmiş, önceki devrim deneylerinde önemli
bir yer tutan kendiliğindenci kitle hareketi önemli
ölçüde geride kalmış, faşizm emperyalizm ve tekelci
sermayenin politik, ekonomik, bölgesel çıkarlarına
göre yeniden biçim almıştır. Bugün, devrimin bu
aşamasında, Sovyet, Çin, Vietnam vb devrimlerde
olduğu gibi, kitleleri büyük birimler halinde
örgütlemek, bunu temel alarak devrim yolunu açmak
mümkün değildir. Çünkü kitleler emperyalizm ve
oligarşinin kuşatması altındadır ve onlar bu kuşatmayı
aşmış, devrimci bir önderlik altında toplanmış
değildir. Bu kuşatma, ancak uzun süreli ve bütünlüklü
bir mücadele ile kırılır. Bu kuşatmanın kırılmasında,
işçi ve emekçi sınıfların devrime kazanılmasında
devrimci partinin öncülüğünde, gerilla savaşı
ve kitlelerin düzene yönelik tepkileri ve gücü
temel önemdedir. Bu aşamada proletarya partisi
saflarında birleşik olarak örgütlenen devrimciler,
emperyalizm ve oligarşiye karşı siyasal olarak
üstünlerdir, ama geniş kitleler olarak değil.
Zaten Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisinin
ilk ana aşaması olan öncü savaş, gerilla savaşının
kitle mücadelesi ile bütünlüğünü ifade eder. Öncü
savaşının politik hedefi, oligarşinin/faşizmin
“yıkılmazlık” maskesini düşürmek, işçi ve emekçileri
devrime kazanmak, maddi açıdan güçlü olan emperyalizm
ve oligarşiye karşı siyasal açıdan üstünlük sağlamaktır.
Öncü savaşında, hatta bu savaşa hazırlık aşamasında,
her adımda kitlelerle bağ kurulur, onlar örgütlenir,
maddi olarak güçlü düşmana karşı siyasal üstünlük
mücadelesi verilir. Öncü savaşı aşamasında, kitleler
her alanda örgütlenmeye çalışılır, onlar büyük
birim ve iktidar organları olan halk meclislerine
hazırlanır.
Mevcut
yeni sömürge kapitalist düzen, emperyalizme bağımlılık
ve kapitalist sömürü biçiminin tüm sonuçları açısından,
devrim için adeta "patlayıcı maddeler"
üretiyor. İşçi ve emekçi sınıflar bu düzenden
memnun değil, ona karşı içten içe büyük bir öfke
duyuyor. Emperyalizme tam bağımlılık, savaş, işsizlik,
yoksulluk, yabancılaşma her açıdan kitlelere yansıyor
ve bunlar kitlelerin gündemi oluyor. Zaten bu
zemin tepki üretirken, emperyalizm ve oligarşi
boş durmuyor, politik, ideolojik, askeri, kültürel
araçlarla bir yandan çürütüyor diğer yandan başta
düzen partileri olmak üzere, liberalizm, islam,
ulusallık adı altında tekrar düzene bağlamaya
çalışıyor. Yani bu alanda büyük irade ve güçler
devreye giriyor.
O
halde biz, her şeyden önce, yukarıda ifade ettiğimiz
"mesafeyi" ve bu mesafenin uzun süreli
ve çok yönlü mücadele ile kapanacağını bilmek
zorundayız. Bunu bilmek, kitle mücadelesine seyirci
kalmak demek değil, tam tersine kitleleri örgütlemenin
başlı başına bir politika olduğunu bilerek, kitlelerin
her talebine sahip çıkarak, bu talebi her alan
ve toplumsal kesimde özgünleştirerek, kitlelerin
gündemi ile bağlar kurmak zorundayız. Dahası bunu
sürekli kılmak, ısrar etmek, güçlü bir geleneğe
dönüştürmek zorunludur. Kitleleri aydınlatmak
için bu zorunludur; kitleleri aydınlatmadan onları
örgütleyemezsiniz. Ama sadece “aydınlatmak” yetmez,
sürekli siyasal teşhir sürecine mutlaka “örgütlenme
unsuru” katmak zorunludur. Yani sen bir işçiye,
işsize, yoksula, anti-emperyalist yurtsevere,
emperyalist savaş karşıtına, ezilen ulus bireyi
Kürde, ezilen Alevi’ye, din ve vicdan özgürlüğünü
tam yaşayamayan kesimlere, kadına, öğrenciye,
memura, yaşlıya, küçük üreticiye, kısacası halka
sorunlarını anlatmakla, onlara ulaşma araçlarını
bulmakla kalmamalı; bunlar için, bu temelde mücadele
etmenin örgütsel aracını da yaratmalısın. Ezilen
tüm sınıf ve toplumsal kesimlere, kendi talebine
sahip çıkıp haykırmasının, bu talepler için mücadele
etmesinin ve bunu da örgütlü yapmasının yolunu
ve aracını göstermek gereklidir.
Bunun
yolu uzaktan ve bazı önemli tarihsel günler için,
özünde sınırlı bir ajitasyon ve propaganda çalışması
değildir. Sol ve devrimci harekete bulaşan, yaşamdan
kopuk bir tür “projecilik” hiç değil. Halkın yaşam
alanlarında, kendi sorunları için ve mücadele
ettiği alanda ilişki kurmak, onların günlük yaşamını
paylaşmakla mümkündür. İşçi, fabrikada, atölyede,
iş yerinde; kadın evinde, üretimde bulunduğu alanda;
öğrenci okulunda, dershanede; memur çalıştığı
iş yerinde, işsiz, yoksul, tüm ezilenler kendi
yaşam alanlarında, mahallede, sokakta, mücadele
alanlarında ilişki kurulup, buna uygun araçlar
örgütlenmeden örgütlenemez. Dahası bununla birlikte,
bu konuda ısrarlı, sürekli bir tarz tutturulamazsa,
kitlelere bu konuda güven taşınamazsa, bu konuda
başarı sağlanamaz. Tam bu noktada, devrimci ve
sosyalist hareket, bunun bir parçası olan devrimci
sosyalizm bir dizi eksiklik içindedir. Tarihten,
deneylerden öğrenerek, günün ihtiyaçlarını sabırla
inşa etmek görevimizdir.
*** ***
Anlaşılacağı
üzere, bugün milyonları örgütleyecek aşamada değiliz.
Ancak yönünü milyonlara dönmeden, işçi ve emekçi
sınıfların, kadın ve gençliğin öncü güçlerini
de örgütlemek mümkün değildir. Yeniden inşa sürecimizde,
bugün, devrimci halk hareketi için ilk adımların
örgütlenmesi görevi önümüzde durmaktadır. Milyonları
örgütlemeyeceğiz, ama milyonları örgütlemek için
adımlarımızı sıklaştıracağız. Başta kendi öz deneylerimiz
olmak üzere her deney bizim için önemlidir. Bu
noktada, kalıpçı, dar, dogmatik bir yerde durmuyoruz,
durmayacağız. Gücümüzü aşan, her yere koşan bir
tarzla değil, örgütsel gücümüze bağlı, ama her
adımda yeni ilişkileri açık ve onları bulan bir
tarzla ilerleyeceğiz. Kitle çalışması ve kitlelerin
örgütlenmesi ile partinin inşası, buna ve sürece
uygun örgütlerin inşası doğru orantılı, birbirini
besleyen bir yerde durmaktadır. Çünkü nihayetinde
örgütleyeceğimiz kesimler, unsurlar hem devrim
sürecimizin sorunları ile hem de kendi örgütsel
güç ve açılımlarımızla doğrudan orantılıdır. İşçi
ve emekçileri emek cephesinde, gençliği gençlik
cephesinde, kadınları kadın cephesinde... tüm
bunları halk cephesinde örgütlemeliyiz. Bugün,
bu konuda atmış olduğumuz adımlar, sürecin ihtiyacından
uzaktır ve geliştirmek görevimizdir.
Zor
ve zahmetli çalışmadır kitle çalışması. Kitle
çalışmasında yakın devrim beklentileri tehlikelidir;
bir-iki açılım ve adımla her şey çözülmez. Tarihsellik
içinde içsel zayıf yanlarımız vardır. Ama hedefli,
ısrarlı, sürekli bir çalışma, bugün her şeyden
çok daha önemlidir. Genel olarak devrimci ve sosyalist
hareketin, özel olarak da devrimci sosyalizmin
yaşadığı bu kuşatma altında, bu zorluklar bir
kaç kat daha artmaktadır; bunun bilincindeyiz.
Kitlelerin,
işçi ve emekçi sınıfların örgütlenmesi başlı başına
bir politikadır.Şimdi hücum ruhu ile partiyi ve
devrimci halk hareketini inşa etmek için adımları
hızlandırmak zamanı. Daha sıkı ve daha hızlı yürüyelim!
|