Gençlik, 1960’lı yıllardan itibaren gelişen Türiye
ve Mezopotamya devrimci hareketinde motor rolü
oynadı. Tabanın, kadroların ve önder unsurların
bileşiminde genç devrimciler her dönemde çoğunluğu
oluşturdular.
Gençliğin kendine özgü özelliklerinden (yeniliğe
açıklığı, arayış içinde olması, atılganlığı, dinamizmi
vb.) dolayı devrimci örgütlere katılım göstermesi
doğal ve kaçınılmaz bir durumdur. Bu gerçeklik,
egemen sınıflar tarafından da bilinen bir olgudur.
Özellikle emperyalist ülkeler, kendi ülkelerinde
ve sömürgelerinde karşı karşıya kaldıkları (ve
kimi başarıya ulaşan) devrim deneylerinden dolayı
gençliğin devrimci gücüne, dinamizmine ilişkin
geniş bilgi birikimine sahipler. Birikimleri,
bu ülkeler özgülünde, uzun zamandan beri geçliğin
pasifize edilip, düzen saflarına çekilmesini sağlayacak
politikalara, somut programlar ve geniş kapsamlı
pratiklere dönüşmüş durumda.
Ülkemiz egemen sınıfları ise, 12 Eylül’le birlikte
(özellikle 1960-1980 arasında toplumsal muhalefete
giriştikleri şiddetli savaşımın deneyimleri ışığında)
toplumsal yaşamı denetlemeye, yönlendirip biçimlendirmeye
yönelik politikalar ve programlar geliştirirken,
gençliğe özel bir önem verdiler. Gençlik taşıdığı
dinamikler ve 1960-80 sürecinde oynadığı devrimci
rol nedeniyle egemenlerin saldırılarının temel
hedefi oldu.
Günümüzde egemen sınıfların gençliğe yönelik kuşatmasını
‘80 öncesinden ayıran, kuşatmanın 1980’le birlikte
alabildiğine genişlemesi, yaşamın her alanını
kapsaması ve oldukça sistematik hale gelmesidir.
Kullanılan araçlar da daha önceki dönemle kıyaslanmayacak
kadar güçlendirilmiştir. İş, aile, okul ilişki
ve hiyerarşisinden başlayıp gerici-faşist eğitimle,
dinle, yoz, lümpen bir hayatı dayatan basın-TV’siyle,
müziği, sanatı, sporu vb. ile devam eden kuşatma
zinciri, tek bir hedefe yöneliyor. Kişiliksiz,
düzen kurumlarının (aile, iş yeri, okul, devlet
vb) dilediği gibi yönlendirdiği, yaşadığı süreçlerin
öznesi değil, sıradan bir nesnesi olan, köle ruhlu,
kendisini sahte imajlarla ifade eden, bireyci,
tüketimci, her değere olduğu gibi cinselliğe de
meta gibi bakan bir gençlik tipi yaratılmak isteniyor,
yaratılıyor. Düzenin genç tipolojisinin özeti,
yabancılaşma noktasında, hayvanlığın sınırında
olan insandır diyebiliriz.
Aslında bütün bu olgular, özellikle sadece gençliğe
değil, bir bütün olarak tüm halka dayatılıyor.
Ancak düzen, gençliğe çok daha sistematik biçimde
yöneliyor ve dayatmaya çalıştığı olgular, özellikler,
henüz değerler sistemi, toplumsal yaşam içindeki
rolü, hedefleri çok belirgin hale gelmemiş olan,
bu anlamda alıcı konumunda olan gençlik üzerinde
daha fazla etkili oluyor.
Günümüzde gençliğin devrimci mücadeleye katılım
düzeyini ele aldığımızda, 1960-80 dönemi ile kıyaslanamayacak
düzeyde düşük olduğunu ifade edebilmek mümkün.
Gençliğin büyük bir bölümü düzenin güçlü kuşatması
nedeniyle çoğunlukla terör, işkence ve ölüm olarak
algıladığı devrimci mücadeleye aşırı temkinlilikle,
şüpheyle, korkuyla bakıyor. Düzenin biçimlendirdiği
korkak, köle kişilikle devrimden uzak duruyor.
Genel olarak sol hareketin gençliğe bakışı
Düzen, gençlik tipolojisini yaratma noktasında
bir bütün olarak sol hareketin, gençliği devrimci
mücadeleye katacak alternatif politika ve etkinlikler
üretememesi ve sol hareketlerin gençliğin devrimci
mücadeledeki rolüne ilişkin yaklaşımları nedeniyle
oldukça geniş zemin bulabiliyor.
Sol hareketlerin gençlik politikalarında ilk bakışta
görülebilen ve ortak özellik taşıyan nokta, kendiliğindenciliktir,
gençliğin nesnel konumuna ilişkin detaylı analizlerden
ve bütüncül devrimci politikalardan yoksunluktur.
Daha genel olarak görülen ve yukarıdaki ortak
noktalara kaynaklık eden bir diğer özellik ise,
sağcı pasifist, reformist sol yapılarda kaynağını
bulan, gençliğin devrimci mücadeledeki rolünü
küçümseme eğilimidir. Gençliğin dinamizmi, devrimci
atılganlığı ile sağ oportunist statükoculuğu,
kendiliğindenciliği sürekli çatışkı içindedir.
Söylemde M-L klasikler de kullanılarak gençliğin
dinamizmi, atılganlığı vb olumlu özellikleri sık
sık vurgulanır. Ancak sağcı oportunist, reformist
çizgi için gençlik ve özellikleri, sadece mevcut
statükolarını sürdürmeyi, örgütsel kadrosal sürekliliği
korumayı, sağcı-pasifist, reformist etkinliklerin
belirli bir ritmde devamını sağlayacak ölçüde
gereklidir. Kendi içinde pratikte bu düzeyi aşan
-ki sık sık aşar- gençliğin dinamiklerini sürekli
ve tam olarak zaptedemez, her hamlesini olumsuzlar,
bozgunculukla niteler ve tasfiye eder. Gençliğin
bu dinamikleri daha çok bozgunculuğun, yerli yersiz
pratiklerin, “sol maceracılık”ın zemini olarak
algılanır.
Öte yandan, uzun süreli devrimci savaşı esas alan
her silahlı devrim hareketinin, giriştiği sert
savaşımda ana kitle gücü gençliktir. Bu nedenle
silahlı devrim hareketlerinin kadro ve savaşçı
bileşiminde gençlik ezici bir çoğunluk olarak
ortaya çıkar. Silahlı savaşımın bir özelliği de
irili ufaklı zafer ve darbelerin, yenilgilerin
daha sık ve bütün boyutları ile yaşanmasıdır.
Sağ oportünizm, silahlı devrim hareketleri zaferler,
önemli ilerlemeler kaydettiklerinde, kendi sağcılığını
mazur gösterecek bahaneler üretirken, darbe ve
yenilgi anlarını ise silahlı devrim hareketlerini
bir bütün olarak mahkum etmenin aracı haline getirmeye
çalışırlar.
Bu noktada klasikleşmiş söylemlerden biri “sol
maceracılık”, diğeri ise bir küçümseme ifadesi
olarak silahlı devrim hareketini “Gençlik hareketi”
olarak nitelemedir. Bu yaklaşım sağcı reformistlerin
literatüründe gençliği sol maceracı bozgunculuk,
yerli-yersiz işler yapma, toyluk ile özdeşleştirme
anlayışının bir dışa vurumudur. Aslında düzene
ve gerici geleneklere ait olan bu anlayışı, küçük-burjuva
sağcı politikalardaki izdüşümü sol hareketin bütün
kesimlerine az ya da çok sızabilmiştir(1). Gençlik
proleter devrimi omuzlayabilir mi, 20-24 yaşlarındaki
gencecik devrim savaşçıları halka önderlik edebilir
mi, devrim hareketini ileriye sürükleyebilir mi,
vb sorular sıkça sorulur. Üstelik bu sorular sadece
sağ oportünistler tarafından sorulmaz, silahlı
devrim hareketleri saflarında veya çeperlerinde
bulunan insanların da bunların etkisiyle bu soruyu
açık veya gizli sordukları kimi zaman görülebiliyor.
Deneyimli ve yaşlı kadroların bu etkilenimle genç
militanlara görev ve sorumluluk vermede, onları
hücreleştirmede-komiteleştirmede, sıcak pratiğin
içine sokmada isteksiz davranmaları, sınırlayarak
dinamiklerini köreltmeleri vb sık sık yaşanan
bir durumdur.
Devrimci sosyalist hareket genç işçi köylü ve
öğrencilerin hareketi olacaktır
Yukarıdaki sorulara evet, hem de hiç tereddütsüz
evet yanıtını veriyoruz. Proletaryanın devrim
kavgasının tarihsel deneyimleri-birikimleri, bir
anlamda gençliğin yani genç işçilerin, köylülerin,
öğrencilerin devrimci savaş deneyimleri ve birikimleridir.
Devrimci sosyalist harekete en güçlü katılımı,
daima emekçi sınıfların gençliği göstermiştir.
Gençlik, devrimci savaşıma sadece katılımla da
yetinmemiştir. Kimi istisnalar dışında hemen hemen
her ülkede devrimci sosyalist hareketlerin kurucuları
ve ilk önderleri de gençliğin içinden çıkmıştır.
Marx, komünizmin ilk yapı taşlarını ortaya koydğu
1844 Elyazmaları’nı yazdığında 26 yaşıdadır. Lenin,
Halkın Dostları’nı yazdığında 24, Bolşevik Parti’nin
ilk nüvesi sayılabilecek İşçi Sınıfınını Kurtuşu
İçin Mücadele Birliği’ni kurduğunda 25 yaşındadır.
Stalin, 22 yaşında Kafkasya komünistlerinin illegal
yayın organı olan Mücadele’yi kurar ve başyazarı
olur. Dimitrov, 12 yaşında komünistlerin önderliğindeki
Genel İşçi Birliği’nin üyesi, 22 yaşında ise GİB’in
genel sekreteridir. 27 yaşında ise oldukça uzun
bir mücadele tarihine sahip olan partinin merkez
komite üyesi olur. Castro, 25 yaşında Küba devriminin
önderidir. 1953’teki Moncado Kışlası baskınını
gerçekleştirir. Rosa Lüxemburg 23 yaşında Polonya
Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucusu ve önderlerinden
biridir.
Genç önderlerin partileri de doğaldır ki emekçi
ve aydın gençliğe dayanıyordu. Kuşkusuz ki, bu
tarihsel seyrin deneyimli, gençliğin dinamizmini
taşıyan “yaşlı” kadroların önemsiz, gereksiz olduğu
anlamına gelmiyor. Devrimci sosyalist hareket,
mücadelenin gelişimi içinde bu nitelikte üye ve
kadrolar kazandıkça, ilk genç önderler kuşağının
sürekliliğini sağladıkça daha güçlü hale gelecek,
daha büyük hamleler yapma dinamiklerine kavuşacaktır.
Ancak bu durumda bile, iktidarın ele geçirilmesinden
önceki dönemlerde, devrimci partilerin kadro ve
üyelerinin bileşiminin ezici çoğunluğunu emekçi
aydın ve gençliğin oluşturulması gerçekliğini
değiştirmez.
Bunun en iyi örneği Bolşevik Partisi’dir. 1917’ye
gelindiğinde 12 yıllık kesitisiz, militan bir
mücadelenin ardından Lenin 37 yaşındadır. Bolşevik
Parti önderliği de artık orta yaşa ulaşmış kadrolardan
oluşmaktadır. Yaş ortalaması 34’tür. Buna karşın
parti tabanının ezici çoğunluğu 30’una varmamış
genç komünistlerden oluşmaktadır. Bolşevik, Menşevik
vd gruplarla birlikte bir bütün olarak ele alındığında
RSDİP üyelerinin dağılımı ve yaş ortalaması, parti
üyelerinin sayısını 100 kabul edersek şöyledir:(2)
Yaş
30+
25-29
20-24
10-19
Toplam
|
Bolşevik
13
8
19
11
51
|
Menşevik
7
6
6
1
20
|
Toplam
20
14
25
12
71
|
Propagandacı, açık toplantı konuşmacısı, ajitatör
ve yerel sovyet ya da silahlı (Sosyal Demokratik)
birlik üyelerini kapsayan “aktivistlerin” yaş
ortalaması da bundan farklı değildi.
Yaş
30+
25-29
20-24
10-19
Toplam
|
Bolşevik
10
14
25
10
59
|
Menşevik
10
16
9
0
35
|
Toplam
20
30
34
10
94
|
Bolşevikleri kendi içinde değerlendirdiğimizde,
gençlerin (10-24 yaş grubu) Parti üyelerinin %60’ını
oluşturduklarını, 25-29 yaş grubunu buna dahil
ettiğimizde bu oranın %75’e çıktığını görüyoruz.
Parti kadrolarının bileşiminde de gençliğin ezici
ağırlığı, üyeler içindeki oranı da aşarak daha
fazla hissedilir. 10-24 yaş arası parti kadroları
%60’ı aşarken, 25-29 yaş grubu eklendiğinde oran
%83’e çıkar.
Bolşevik Partisi gençliğin partisidir. Onun sürükleyici
gücü, 20-25 yaşlarındaki genç devrimci savaşçılardır.
Lenin, sağ oportünizmin gençliğin dinamizminden
korkusunu ve Bolşevik Partisi’nin gençliğin partisi
olduğunu açık biçimde ifade ediyor:
“Biz geleceğin partisiyiz ve gelecek gençliğindir”
“Biz yenilikçiler partisiyiz ve yenilikçileri
en isteklice izleyen her zaman gençliktir. Biz
çürümüşlüğe karşı özünü feda eden bir mücadele
yürüten bir partiyiz ve gençlik özünü feda eden
bir mücadeleye girişmekte her zaman en öndedir.”
“Hayır ‘yorgun’ otuzluk ihtiyarları, ‘akıllanmış’
devrimcileri ve Sosyal Demokrasiden dönekleri
toplamayı Kadet’lere bırakalım. Biz her zaman
ileri sınıfın gençliğinin partisi olacağız.”
“Larin’in kendisi mücadeleden yorulmuş, evli kişilerin
kaybına neden üzüldüğünün açık sözlü bir kabulünü
ağzından kaçırıyor. Bu yorgun kişilerin iyi bir
miktarını partiye toplarsak onu ‘siyasal maceraları’
frenleyerek az çok ağır yapardı.”(3)
Menşevik Larin’in korkusu ve önerdiği çözüm tüm
sağ oportünistlerin korkusu ve ortak çözüm yoludur.
Proleter devrimci hareketin çözüm yolu ise, bolşevizmin,
Lenin’in pratiği ve çözüm yoludur. Bundan her
sapma kaçınılmaz olarak reformizme, sağcılığın
sığ, renksiz, statükocu, devrimci savaşı dinamiklerden
yoksun çizgisine varır.
Lenin’in gençliğin devrimdeki rolüne ilişkin bu
vurgusunu Vietnam devriminin önderi Giap “gençlik,
devrimin temel gücüdür” sözleriyle daha güçlü
bir biçimde ifade etmiştir. Menşevik Larin’in
korkusu ve çözüm yolu ise her zaman tüm sağ oportünistlerin,
reformcuların, pasifistlerin korkusu ve çözüm
yolu olmuştur.
Hareketimiz emekçi-aydın gençlikten kadrolara,
önderlere dayanmalı, onların Hareketi olmalıdır
Ülkemiz devrimci sosyalist hareketi, gelişme dinamiklerini
emekçi ve aydın gençlikte aramıştır, bu kesimlerin
içinde doğmuştur, bolşevizmin yolunu izlemiştir.
THKP-C önderi Mahir Çayan 1970’te partiyi kurduğunda
24 yaşındadır. THKO’nun kuruluşunda, önderi Hüseyin
İnan 21, Deniz Gezmiş ise 23 yaşındadır. Genç
devrim savaşçıları Lenin’in deyişiyle “yorgun”
otuzluk ihtiyarları, ‘akıllanmış devrimcileri”
ve bunların yarattığı reformist-pasifist bataklığı
aşarak, Türkiye ve Mezopotamya devriminin üzerinde
gelişeceği devrimci zemini hazırladılar.
1972 yenilgisinin ardından gelişen devrimci sosyalist
hareket de bu zeminde ve yine emekçi-aydın gençliği
kazanarak Türkiye ve Mezopotamya’daki sınıf mücadelesine
damgalarını vurmuştur.
Başta THKP-C’mizin ve THKO’nun kendilerinde cisimleştirdikleri
devrimci dinamizmi, ihtilalci ruhu, pasifizme,
reformizme indirdikleri darbeyi küçümsemek için
onların “gençlik hareketi” olarak tanımlanması,
bu nedenledir ki onur vericidir. Bu noktada, sağ
oportünizmin açık ya da gizli biçimde gençliğin
devrimci mücadelesindeki rolünü küçümsemesi bir
başına pek fazla değer taşımıyor. Bu yaklaşımın
ancak düzenin gençliğe yönelik yoğun pasifikasyon,
kişisizleştirme politikaları ile kendiliğinden
örtüştüğü, onu soldan tamamladığı ve gerici bir
rol oynadığı için üzerinde durulabilir.
Fakat üzerinde asıl durulması gereken, düzenin
yaratmaya çalıştığı, genç olmaktan kaynaklanan
tüm dinamikleri yıkılmış, boyun eğen, bireyci,
emeğine, bugününe ve geleceğine uç noktada yabancılaşmış,
kendisini tanımlamak için kullandığı sahte imajlar,
nesneler içinde şekilsiz, beyinsiz, köle genç
tipolojisinin nasıl aşılacağıdır. Yetenekler köreltilmiştir
ya da çok sınırlı kullanılır, kendisine güvensizdir,
korkaktır, imajların, nesnelerin kölesi haline
gelmeye başlamıştır, içgüdülerinin esiri olması
için düzen her türlü aracı kullanmaktadır, aile,
okul, iş, düzenin silahsız karakolları olarak
tam bir esareti dayamaktadır vb. Bütün bu olgular
tüm emekçileri, gençleri az ya da çok etkiliyor.
Gençlik bir yandan sahip olduğu olumlu dinamikler,
bir yandan da düzenin yukarıda ancak bir kısmını
sıralayabildiğimiz saldırıları nedeniyle iç çatışmayı,
gerilimi en yoğun biçimde yaşayan kesimi oluşturuyor.
Bu iç çatışmayı doğru, bilimsel zemine oturtacak,
yalın biçimde ifadelendirip, çözüm yönünde şiddetlendirecek
güç ise devrimci sosyalist harekettir(4). Genç
emekçi-aydın, ancak kendisini devrimci bilinç
ve sosyallikle kucaklayan devrimci sosyalist hareket
içerisine düzenin barikatlarını yıkabilir, genç
olmasından kaynaklanan olumlu dinamikleri açığa
çıkarabilir.
Devrimci sosyalist hareketin bu işlevi görebilmesi,
her sorunda olduğu gibi emekçi-aydın gençliği
devrime kazanma sorununda da doğru politika ve
pratikler geliştirmesine bağlıdır.
Politika üretmek, her şeyden önce sorunu çok yönlü
olarak tanımakla mümkündür. Gençliğin, toplumsal
yaşamın her alanındaki yerini, düzenle olan çelişmelerini
ve sınıf mücadelesinde oynayacakları rolü çözümlemek
durumundayız.
Bu çalışma, açıktır ki, gençliği kazanma ve mücadeleye
katma pratiğimizle birleşebildiği, pratiğin verileriyle
beslenebildiği ölçüde devrimci rol oynayabilir.
İşçi sınıfının ve diğer emekçi kesimlerin deneyimli,
gençliğin dinamizmini taşıyan yaşlı kuşaklarını
kazanma gerekliliğini gözardı etmeden, tüm gücümüzle
emekçi ve aydın gençliği kazanmayı pratik çalışmamızın
merkezine koymalıyız. Lenin’in “biz gençliğin
partisiyiz” deyişi hedef kitlemizi belirlemede
şiarımız olmaladır.
Gençliğin bugünkü enkaz görütüsü geri adımlar
atmamıza, aşırı seçmeci, mükemmeliyetçi davranmamıza
neden olmamalıdır. Genç yoldaşların siyasal, örgütsel
ve pratik birikimlerinin, deneyimlerinin sınırlı
olacağı açıktır. Ancak bu durumu aşmanın yolu,
onları siyasal, kişisel yetenek ve birikimlerine
uygun ama gelişme yönünde de zorlayan mümkün olduğunca
çok görev ve sorumluluk vermekten geçiyor. Başarma,
görev ve sorumluluk alma, devrimci sosyalist hareketi
sahiplenme duygu ve bilinci ancak basitten karmaşığa
gelişen pratik mücadele içinde yeşerir, gelişir.
Genç insan düzen kişiliğini, yaşam tarzını ancak
böylesi bir yaşam içinde aşabilir, körelen dinamiklerini
açığa çıkarabilir.
Bu çalışmalar programlı ve denetimli geliştiğinde,
ideolojik-politik eğitime ve emekçi-aydın gençliği
kucaklayan kapsamlı teorik-politik atılımlarla
birleştiğinde, gençliğin enerji ve dinamizmi muazzam
gelişmelerin önünü açacaktır.
----------------------------------------
DİPNOTLAR
1- Düzen ve gerici gelenekler genç insanı toy,
yerli yersiz işler yapan, askerliğini yapmadan,
evlenmeden, yani düzenin baskı, sindirme ve kendisi
ile uzlaştırma mekanizmalarının cenderesinden
geçmeden “adam olmayan”, “yeterince güvenilmeyen”,
“büyük işleri beceremeyen” vb olumsuz özelliklerinden
hareketle tanımlar ve değerlendirir. Küçük burjuva
sağ oportünizminin gençliğe yaklaşımı da bu anlayışın
soldaki izdüşümü, sol versiyonudur.
2- Lenin: Parti’nin İnşası, s. 147 Tony Cliff,
Tarihsel Yayıncılık. Yazar tablolarda sadece Bolşevik
ve Menşevik dağılımını vermiş. Tablolardan hareketle
Parti üyelerinin %29’unun, kadrolarının ise %6’sının
RSDİP içindeki diğer gruplara mensup olduklarını
söyleyebiliriz.
3- “Menşevizmin Bunalımı” başlıklı makale, Gençlik
üzerine, Lenin, s. 171-72, Hasat Yayınları
4- Genç insan yaşadığı iç çatışmayı, gerilimi
doğru bir zeminde değerlendirip çözüm üretemediğinde
ve bu iç çatışmanın şiddetlendiği noktada ağır
sonuçlar yaratan bunalımlar yaşıyor. Ardından
da intiharlar, dengesizlikler, çeşitli ruhsal
rahatsızlılar ortaya çıkıyor.
|