Bugünlerde sokağa çıkılıp bakıldığında, halkta,
sisteme karşı var olan rahatsızlık çok rahat görülebiliyor.
Ülkedeki milli krizin sürekli derinleşmesi, emekçi
kitlelerin sisteme ve onun mevcut partilerine
karşı güvensizliğini artırıyor. Bunun farkında
olan oligarşi, tamamen içine battığı krizden kurtulmak
için, yeni taktikler üretiyor. Özellikle sağ partilerin
yıpranmışlığı ve kitlelerin sola yönelmesi korkusu
ile; emekçi halkı manipüle etmek için sadık bir
temsilcisi olan ve bunu her fırsatta ispat etmeye
çalışan CHP’yi, umut ışığı olarak göstermeye çalışıyor.
Peki, CHP umut olabilir mi?
Dünden bugüne CHP
Son günlerde önümüze; “değişimin öncüsü, halkın
partisi” olarak sürülen CHP, gerçekte nedir, kimin
temsilcisi ve hangi sınıfsal çıkarların savunucusudur?
Bunu açmak için, öncelikle CHP’nin geçmişine bir
göz atmak gerekiyor. CHP’nin tarihsel kökeni,
“1908 Meşrutiyeti”ne dayanır. Parti, emekçi halk
kitlelerinin üzerinde şekillenmiş ve bu tabanla
varlık kazanmış olmasına rağmen; komprador burjuvazi,
toprak ağaları ve asker-sivil bürokratların oluşturduğu
elit kesimin partisi olmuştur. Günümüze kadar,
kendi programını devlet programıyla aynılaştıran
CHP, devlet-parti özdeşliğini kurumsallaştıran
bir yapıdır. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki
27 yıllık (1923-1950) hükümet dönemi boyunca,
halkın ensesinde boza pişirerek, köylülüğü ağır
vergiler altında ezerek, ne kadar “halkçı” bir
parti olduğunu göstermiştir. Yıkıma uğrayan ülke
ekonomisini emekçilerin sırtından onaran, tamtakır
olan hazineyi halkın alınteriyle dolduran, savaşın
yıkımlarını ve savaş dönemi yoksulluğunu emekçileri
zorla çalıştırarak temizleyen ve bu süreci atlatmaya
çalışan CHP, bütün bunları yaparken, temsilcisi
olduğu “elit” kesimin çıkarlarını gözetmiştir.
O günden bugüne, partinin esas öğelerinde herhangi
bir değişim olmamış ve ancak, bazı biçimsel değişimler
geçirmiştir. Sınıfların farklılaşmasıyla beraber,
kendi bünyesinde taşıyamadığı bazı unsurları zaman
zaman temizlemiştir. Tabiki, bütün bunları yaparken,
her zaman olduğu gibi, egemen sınıfların çıkarları
doğrultusunda davranmıştır.
Ayrıca, 1950 yılında iktidara gelen DP de aslında
CHP’de yıllarca yöneticilik yapmış kadrolardan
oluşmaktaydı. CHP, “12 Mart” askeri faşist cuntası
sırasında da, işbirlikçi tekelci burjuvazinin
çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. 12 Mart’ın
ardından, iç bunalımın son bulmasıyla beraber,
yeni sömürge kapitalizminin gereklerine göre yeniden
biçimlenerek, işbirlikçi tekelci burjuvazinin
siyasi temsilciliğini her yönüyle sahiplenir hale
gelmiştir. Oysa bu dönemde de, CHP’nin seçmen
tabanı; ezilen sınflardan, özelliklede sanayi
proletaryası ve şehir küçük burjuvazisinden oluşmaktaydı.
Dönemin siyasi çatışmalarından epey tecrübe kazanan
burjuvazi, bu süreçte de yeni bir hamle yaparak
burjuva siyasi partilerini, halkı sistem içi kanallara
akıtabilecek şekilde konumlandırdı. Muhafazakar,
dinci, milliyetçi kesimler için MSP ve MHP konumlandırılırken;
demokratik mücadele taraftarı olan ve henüz devrimci
alternatif ile buluşamamış olan kitleler, CHP’nin
“Düzen Değişikliği” sloganıyla, bu partiye akıtıldı.
Böylece, kitlelerin düzenden hoşnutsuzlukları
ve tepkileri pasifize edilmekteydi. Yani CHP,
oligarşi için emniyet sübabı görevi görmekteydi.
1990’lardan günümüze
1990’lardan sonra da CHP, özünden hiçbirşey kaybetmeden
-tabii ki, biçimsel değişikliklerle- yoluna devam
etmeye ve oligarşinin, özellikle de işbirlikçi-tekelci
burjuvazinin siyasi temsilcisi olmaya devam etti.
Parlamento dışındayken ve de parlamentoda olduğu
dönemlerde, kurulan hükümetlerde yer almadığı
koşullarda sürekli “halkın sözcüsu” gibi davranarak
hükümeti eleştiren CHP, hükümet olduğu dönemlerde
de, nasıl karşı-devrimci bir parti olduğunu açıkça
göstermiştir. Örneğin, 1991-94 yılları arasında,
içerisinde D. Baykal’ın da bulunduğu şimdiki CHP
kadrolarının oluşturduğu SHP’nin, kontr-gerilla
partisi olduğu herkesçe bilinen DYP ile yaptığı
koalisyon hükümetinin icraatlarına bir göz atalım.
* 1992 yılı mart ayındaki Newroz katliamı. Kürt
Halkı’nın ulusal bayramı olan Newroz kutlamalarında
oligarşi, her zamanki katliamcı politikasını izlemiş
ve kolluk güçleri halkın üzerine ateş açarak,
ortalığı kan gölüne çevirmiştir. Yüzden fazla
ölü ve yüzlerce yaralı, yüzlerce gözaltı ve tutuklama,
yıkılan ve harabeye çevirilen kentler. Ve hükümet
ortağı, D. Baykal’lı SHP...
* 1993 3 Temmuz’unda Sivas’ta Madımak Oteli’nin,
dinci yobazlarca yakılması. Olay günü, Aziz Nesin
ve arkadaşlarının, daha olayın başladığı anda,
dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’yü arayıp
yardım istemelerine karşın, olaya müdahale edilmemiş
ve 37 kişi diri diri yakılarak katledilmişlerdir.
Ve Deniz Baykal, hükümet ortağı SHP’nin milletvekilidir.
* 1994 yılında gerçekleştirilen “2 Mart” darbesi
ile, Kürt Halkı’nın temsilcisi konumundaki DEP’li
milletvekillerinin yaka-paça meclisten alınarak
tutuklanması (ki bu milletvekillerinin birçoğu
halen cezaevinde yatmaktadırlar). Yine, Mezopotamya’daki
mücadeleyi boğmak için yapılan katliamlar, yargısız
infazlar, köy ve mezra türü yerleşim yerlerinin
yakılması/boşaltılması, kontr-gerilla operasyonları.
Ve, hükümet ortağı D. Baykal’lı SHP...
* Hükümette olduğu dönemde, emekçilerin alınterinin
temsilcisi olduğu burjuvaziye teslim eden; halkı
açlığa, yoksulluğa terk eden ve emekçilerin en
ufak hak alma mücadelesini bastırmak için, devletin
katliamcı politikasını gözünü kırpmadan uygulayan
D. Baykal’lı SHP..
* Devrimci, demokrat ve yurtseverlere karşı, tam
bir katliam politikasını izleyen bir parti, sisteme
muhalif kesimlerin, sokak infazlarında katledilmesinin,
gözaltında kaybedilmesinin ve işkence tezgahlarına
yatırılmasının sorumlusu; D. Baykal’lı bu partidir.
Ve günümüz
Günümüzde de oligarşik düzen, CHP’yi bugün de
aynı biçimde kendisine bir sübap olarak kullanmak
istiyor. Bugünkü kadrosuna, işçi sınıfı düşmanlığı
herkesçe malum olan TÜRK-İŞ’in eski başkanı Bayram
Meral ve IMF’nin sadık memuru, işçi sınıfı ve
emekçi düşmanı Kemal Derviş’i de dahil eden CHP’nin
programı nedir? Tabii ki, günlük basında da gördüğümüz
gibi CHP, yaptığı açıklamalarda IMF programını
uygulayacağını söylüyor. Ancak ne tuhaftır ki,
çok değil, bundan iki ay önce hazırladığı ekonomi
raporunda, “ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı”
Kemal Derviş’i sert bir dille eleştirerek, şunları
söylüyordu: “Kamu yatırımları rafa kaldırılmıştır.
Yatırım harcamalarının toplam bütçe harcamalarına
oranı, %2.5 ile sınırlı kalmıştır. Oysa, 2002
bütçesi, bu oranı %5.8 olarak görmekteydi... Tarım
ve çiftçi, kendi kaderine terk edilmiştir... Bugüne
değin hiçbir hükümet, tarım ve çiftçiyi sahipsiz,
kendi kaderi ile başbaşa bırakmamıştır. Depremzedelere
desteği unutmuştur. Vergi ile halktan para toplanmasına
rağmen, deprem ödeneğinden hiçbir ödeme yapmamıştır.
İşsizlik sigortası, rafa kaldırılmıştır... (“Evrensel”,
23 Ağustos 2002)
Daha iki ay önce IMF’ye karşı teslimiyetçi bir
anlayışın kabul edilmeyeceğini ve K. Derviş’in,
ülkeyi çıkmaza sürüklediğini söyleyen CHP, nasıl
oluyor da, birden bire söylediklerini unutarak,
IMF programını uygulamaya hazırlanıyor!...
CHP’nin iki ay önceki ve şimdiki programlarına
özet bir göz atmak, “değişimin” içeriğini daha
net ortaya koyacaktır.
İki ay önceki programdan satırbaşları;
* Enflasyonun tek haneli rakama düşürülmesi,
* Kamusal mal ve hizmetlere aşırı ve insafsız
zam uygulamalarına son verilmesi,
* Ücretli maaşların vergi yükünün azaltılması,
herkesin zorunlu geçimi için asgari ücretin vergiden
muaf tutulması,
* Özel kurumların yapısı ve işleyişleri gözden
geçirilerek, kurumsal denetime tabii tutulması,
* Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın, kendi aralarında
özerk ve etkin kamu bankalarına dönüştürülmesi,
* Yılda en az 150 bin gence iş olanağı yaratılması...
Şimdiki programları;
* Devletin küçültülmesine devam edilecek.
* Özelleştirme, aynı hızıyla sürecek.
* “Faiz dışı fazla hedefi” çerçevesinde, kamu
harcamaları azalacak.
* Başbakanlık, bakanlıklararası eşgüdümü sağlayan
kurmay bir birime dönüştürülecek.
* Kamu tasarruf tedbirlerine devam edilecek.
* Kamu kesiminde, önümüzdeki iki yıllık sürede
ambulans dışında hiçbir binek aracı ve bina alınmayacak.
* Bütçenin yapılan plan doğrultusunda, disiplinli
bir biçimde işlevsel kılınması gözetilecek...
(bkz. “Evrensel”, agy.)
Görece “sosyal tedbirler”in olduğu iki ay önceki
programda, “muhalif” kesimlere hitap edilmişse
de, yeni programında, gerçek bir IMF’ci ve sermaye
kesimi savunucusu olduğu gerçeğini gizlememiştir.
Sermaye savunuculuğunu o kadar açık yapmaktadır
ki, seçime katılacak olan milletvekili aday listeleri
açıklandığında; “107 kişi ile, en çok işadamı
CHP’de” (Radikal, 20 Eylül 2002) haberi, gazete
manşetlerini süslemektedir. Yine medya tekellerince
kilelere “umut” olarak sunulan CHP”nin, seçim
anketlerinde “iktidar partisi” (ki, R.T. Erdoğan’ın
seçilme yasağı sonrasında, bu propaganda daha
da artmıştır) olarak gösterilmesinin nedeni, oligarşiye
rüştün ispatı olarak anlaşılmalıdır. Bütün bunlardan
çıkan sonuç, CHP’nin günümüzde de her zamanki
gibi temsilcisi olduğu oligarşinin çıkarları doğrultusunda
emekçi halkı açlığa, yoksulluğa ve zulüme mahkum
edeceğidir!..
Sonuç olarak
Kitlelerin, sağ partilerin yıpranmışlığı ve düzene
duyulan memnuniyetsizlik/hoşnutsuzluk nedeniyle
“sol”a yöneleceği kaygısıyla, CHP’yi yeniden “umut”
(tıpkı, 12 Mart sonrası gibi) olarak lanse edilmesi,
pek de anlaşılmayacak bir şey değildir. Oligarşinin,
programı diğer partilerden pek de farklı olmayan
ve ancak, etiketinde “sol-sosyal demokrat” bir
kimlik taşıyan bu partiyi “umut” olarak gösterip,
kitlelerin hoşnutsuzluk ve memnuniyetsizliğini
pasifize ederek, sistemin kendi kanalları içerisine
akıtmayı planladığı açıktır. Bizim gibi, ”sürekli
milli kriz” ve “sömürge tipi sürekli faşizm”in
egemen olduğu yeni-sömürge ülkelerde, diğer “sol”
tandaslı partiler gibi, CHP’nin de halkın sorunlarını
çözemeyeceği ve bu anlamda halka “umut” olamayacağı
da açıktır! Zaten, bu partinin de böyle bir derdi
yoktur, olamaz da. CHP’nin şu an yüklendiği misyon,
var olan politik karmaşada, kitlelerin bilincini
bulanıklaştırarak, oligarşiye rahat bir nefes
aldırmaktır!
CHP’nin , sadık bir temsilcisi olduğu oligarşiden
alarak, halka vereceği hiçbirşey yoktur.
Oligarşi, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra
da kitlelerin devrimci sosyalist alternatifle
buluşmaması ve bu kanallara akmaması için, her
zaman başvurduğu zulüm ve katliam politikalarının
yanısıra, yaptığı değişik hamlelerle (şu an, seçim
dönemiyle bir kez daha gündemleşen parlamento
oyunu) kitlelerin bilincini bulanıklaştırmaya
ve tepkileri pasifize ederek, düzen içi kanallara
akıtmaya çalışıyor. Devrimci sosyalistlerin yapması
gereken ise, çok açıktır! Emperyalizmin ve oligarşinin
emekçi halkı sindirmeye ve oynadığı oyunlarla
onu manipüle etmeye yönelik her harekete, anında
geliştirilecek devrimci refleks ve müdahalelerle
yanıt vermek ve kitleleri, kendi öz örgütlülüğüyle
buluşturmak. Bu, bizlerin güncel görevidir. Devrimci
kurtuluşumuzun yolu, yalnızca buradan geçmektedir!..
|
Katiller
Meclis’e Aday!
Seçimlerin yaklaştığı şu
günlerde, bütün düzen partileri seçime hızla hazırlanıyor.
Sermayenin parçalı oluşu, sermaye düzenini savunan
partilerin de parçalanmışlığıyla örtüşüyor. “Burjuva
Liberal”, “Merkez” (ki, Merkez Sol ve Merkez Sağ,
bu kesimin içerisindedir), “Mukaddesatçı”, “Milliyetçi-Muhafazakar”
vb. türden çok parçalı oluşum sergileyen düzen
partileri; yine “katiller”i Meclis çatısı altına
taşımak için, pervasızca hareket etmekten geri
durmuyor...
Halilazırdaki Meclis çatısı altına “faşist katiller”i
“vekil” olarak yerleştiren MHP, yine bu katilleri
ve 12 Eylül öncesi halklarımızı katleden başka
faşist katilleri Meclis’e aday gösteriyor. 25
civarı azılı katili, geçen seçimlerde meclise
sokan MHP, bu seçimlerde de başka azılı faşist
katilleri Meclis’e taşımanın pervasızlığını sergiliyor.
Dr. Necdet Güçlü’nün katil sanıklarından Dr. Osman
Durmuş’u, meclise taşımakla kalmayıp, bu azgın
katili bir de Sağlık Bakanı yapan Devlet Bahçeli
liderliğindeki MHP, İstanbul Üniversitesi katliamını
düzenleyen ve yine İstanbul’da bir çok olaya karışarak
halktan insanları katleden Mehmet Gül’ü, yine
aday göstererek, adeta halklarımıza meydan okuyor.
Bu seçimlerde aday gösterdiği diğer kattillerin
bir kısmının seceresi (yeni aday gösterilen faşist
katillerin toplam sayısı, 20 civarında) şöyle;
(bkz. POSTA, 21 Eylül 2002)
* Yılma Durak: Erzurum 4. sıradan aday
gösterilen bu faşist katil, DİSK Başkanı Kemal
Türker’in öldürülmesi dışında, bir çok öldürme
emri verdi ve aranan katillerin yurtdışına çıkışını
organize etti. MHP’nin örgütlenme uzmanlarından
olan bu katilin, D. Bahçeli ile geçinememesi üzerine,
geçen seçimlerdeki aday yeri, oldukça geri sıralardaydı.
* Fatih Mehmet Zorba: Adana 2. sıradan
aday gösterilen bu kişi, Fevzi Önal’ın öldürülmesine
karıştı.
* Murat Yalçın: İzmir’den aday gösterilen
bu katil, Abdüldar Yazıcığılu’nun yaralanmasına
ve birçok silahlı eyleme karıştı.
* Mehmet Ağar: Balıkesir 5. sıradan aday
gösterilen bu katil, bir ev ve bir kahvaneye silahlı
ve bombalı saldırı yapılmasına karıştı.
* Sıtkı Seremetli: Balıkesir 3. sırada
aday olarak gösterilen bu katil, 12 Eylül öncesi
bir çok silahlı/bombalı eylemi organize etti ve
aranır duruma düşen faşist katillerin yurtdışına
kaçırılmasına karıştı.
* Erdem Şenocak: Samsun 4. sıradan aday
gösterilen bu kişi, bir çok eyleme karışmasının
yanısıra faşist katillerin cezaevinden kaçırılmasını
organize etti.
* Sahir Solmaz: Eskişehir 2. sıradan aday
gösterilen bu kişi, çeşitli soygun olaylarına
karışmasının yanısıra, faşist katillere silah
sağladı.
* Muzaffer Yıldız ve İbrahim Uçar: İstanbul’dan
aday gösterilen bu kişiler; çeşitli soygun eylemlerine
katıldı, faşist katillere silah sağladı ve aranır
duruma düşenlerin yurtdışına çıkışına yardım etti.
* Ahmet Sarı: Kayseri’den aday gösterilen
bu faşist katil, Tekir Yaylası’nda üç kişinin
öldürülmesi ve bazı yaralama eylemlerine katıldı.
* Ömer Haluk Pirimoğlu: Erzurum’dan aday
gösterilen bu kişi, 12 Eylülöncesi Erzurum’daki
tüm faşist eylemleri organize etti.
* Necmettin Karakuş: Adana’dan aday gösterilen
bu kişi, katillere silah sağladı ve onların eylemlerine
yardımcı oldu.
* Mehmet Biçer: Hatay’dan aday gösterilen
bu katil, birçok öldürme/yaralama eylemlerini
organize etti ve bu eylemlerde kullanılan silahları
sağladı.
* Yaşar Yıldırım: Ankara’dan adaya gösterilen
bu kişi, Balgat katliamına karışan faşist katil
Mustafa Pehlivanoğlu’na her türlü yardımı yaptı.
Ayrıca, tüm eylemlerin organize edilmesini ve
bunların rapor haline getirilerek MHP Genel Merkezi’ne
gönderilmesi faaliyetini yürüttü.
İşte MHP, bu eli kanlı faşist katilleri Meclis
çatısı altına taşımaya çalışıyor! Bu katillerin,
bizlerin “vekil”i olamayacağı açıktır. Ne bu katillerin
partisine, ne de bizlere açlık, yoksulluk ve zulüm
reva gören düzen partilerine oy yok! Unutmayalım
ki, tüm emekçilerin kurtuluşu, kendi güçlü kollarındadır.
|