Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

A. Soner Alp


Bugünlerde sokağa çıkılıp bakıldığında, halkta, sisteme karşı var olan rahatsızlık çok rahat görülebiliyor. Ülkedeki milli krizin sürekli derinleşmesi, emekçi kitlelerin sisteme ve onun mevcut partilerine karşı güvensizliğini artırıyor. Bunun farkında olan oligarşi, tamamen içine battığı krizden kurtulmak için, yeni taktikler üretiyor. Özellikle sağ partilerin yıpranmışlığı ve kitlelerin sola yönelmesi korkusu ile; emekçi halkı manipüle etmek için sadık bir temsilcisi olan ve bunu her fırsatta ispat etmeye çalışan CHP’yi, umut ışığı olarak göstermeye çalışıyor. Peki, CHP umut olabilir mi?

Dünden bugüne CHP
Son günlerde önümüze; “değişimin öncüsü, halkın partisi” olarak sürülen CHP, gerçekte nedir, kimin temsilcisi ve hangi sınıfsal çıkarların savunucusudur?
Bunu açmak için, öncelikle CHP’nin geçmişine bir göz atmak gerekiyor. CHP’nin tarihsel kökeni, “1908 Meşrutiyeti”ne dayanır. Parti, emekçi halk kitlelerinin üzerinde şekillenmiş ve bu tabanla varlık kazanmış olmasına rağmen; komprador burjuvazi, toprak ağaları ve asker-sivil bürokratların oluşturduğu elit kesimin partisi olmuştur. Günümüze kadar, kendi programını devlet programıyla aynılaştıran CHP, devlet-parti özdeşliğini kurumsallaştıran bir yapıdır. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonraki 27 yıllık (1923-1950) hükümet dönemi boyunca, halkın ensesinde boza pişirerek, köylülüğü ağır vergiler altında ezerek, ne kadar “halkçı” bir parti olduğunu göstermiştir. Yıkıma uğrayan ülke ekonomisini emekçilerin sırtından onaran, tamtakır olan hazineyi halkın alınteriyle dolduran, savaşın yıkımlarını ve savaş dönemi yoksulluğunu emekçileri zorla çalıştırarak temizleyen ve bu süreci atlatmaya çalışan CHP, bütün bunları yaparken, temsilcisi olduğu “elit” kesimin çıkarlarını gözetmiştir. O günden bugüne, partinin esas öğelerinde herhangi bir değişim olmamış ve ancak, bazı biçimsel değişimler geçirmiştir. Sınıfların farklılaşmasıyla beraber, kendi bünyesinde taşıyamadığı bazı unsurları zaman zaman temizlemiştir. Tabiki, bütün bunları yaparken, her zaman olduğu gibi, egemen sınıfların çıkarları doğrultusunda davranmıştır.
Ayrıca, 1950 yılında iktidara gelen DP de aslında CHP’de yıllarca yöneticilik yapmış kadrolardan oluşmaktaydı. CHP, “12 Mart” askeri faşist cuntası sırasında da, işbirlikçi tekelci burjuvazinin çıkarları doğrultusunda hareket etmiştir. 12 Mart’ın ardından, iç bunalımın son bulmasıyla beraber, yeni sömürge kapitalizminin gereklerine göre yeniden biçimlenerek, işbirlikçi tekelci burjuvazinin siyasi temsilciliğini her yönüyle sahiplenir hale gelmiştir. Oysa bu dönemde de, CHP’nin seçmen tabanı; ezilen sınflardan, özelliklede sanayi proletaryası ve şehir küçük burjuvazisinden oluşmaktaydı. Dönemin siyasi çatışmalarından epey tecrübe kazanan burjuvazi, bu süreçte de yeni bir hamle yaparak burjuva siyasi partilerini, halkı sistem içi kanallara akıtabilecek şekilde konumlandırdı. Muhafazakar, dinci, milliyetçi kesimler için MSP ve MHP konumlandırılırken; demokratik mücadele taraftarı olan ve henüz devrimci alternatif ile buluşamamış olan kitleler, CHP’nin “Düzen Değişikliği” sloganıyla, bu partiye akıtıldı. Böylece, kitlelerin düzenden hoşnutsuzlukları ve tepkileri pasifize edilmekteydi. Yani CHP, oligarşi için emniyet sübabı görevi görmekteydi.

1990’lardan günümüze
1990’lardan sonra da CHP, özünden hiçbirşey kaybetmeden -tabii ki, biçimsel değişikliklerle- yoluna devam etmeye ve oligarşinin, özellikle de işbirlikçi-tekelci burjuvazinin siyasi temsilcisi olmaya devam etti. Parlamento dışındayken ve de parlamentoda olduğu dönemlerde, kurulan hükümetlerde yer almadığı koşullarda sürekli “halkın sözcüsu” gibi davranarak hükümeti eleştiren CHP, hükümet olduğu dönemlerde de, nasıl karşı-devrimci bir parti olduğunu açıkça göstermiştir. Örneğin, 1991-94 yılları arasında, içerisinde D. Baykal’ın da bulunduğu şimdiki CHP kadrolarının oluşturduğu SHP’nin, kontr-gerilla partisi olduğu herkesçe bilinen DYP ile yaptığı koalisyon hükümetinin icraatlarına bir göz atalım.
* 1992 yılı mart ayındaki Newroz katliamı. Kürt Halkı’nın ulusal bayramı olan Newroz kutlamalarında oligarşi, her zamanki katliamcı politikasını izlemiş ve kolluk güçleri halkın üzerine ateş açarak, ortalığı kan gölüne çevirmiştir. Yüzden fazla ölü ve yüzlerce yaralı, yüzlerce gözaltı ve tutuklama, yıkılan ve harabeye çevirilen kentler. Ve hükümet ortağı, D. Baykal’lı SHP...
* 1993 3 Temmuz’unda Sivas’ta Madımak Oteli’nin, dinci yobazlarca yakılması. Olay günü, Aziz Nesin ve arkadaşlarının, daha olayın başladığı anda, dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’yü arayıp yardım istemelerine karşın, olaya müdahale edilmemiş ve 37 kişi diri diri yakılarak katledilmişlerdir. Ve Deniz Baykal, hükümet ortağı SHP’nin milletvekilidir.
* 1994 yılında gerçekleştirilen “2 Mart” darbesi ile, Kürt Halkı’nın temsilcisi konumundaki DEP’li milletvekillerinin yaka-paça meclisten alınarak tutuklanması (ki bu milletvekillerinin birçoğu halen cezaevinde yatmaktadırlar). Yine, Mezopotamya’daki mücadeleyi boğmak için yapılan katliamlar, yargısız infazlar, köy ve mezra türü yerleşim yerlerinin yakılması/boşaltılması, kontr-gerilla operasyonları. Ve, hükümet ortağı D. Baykal’lı SHP...
* Hükümette olduğu dönemde, emekçilerin alınterinin temsilcisi olduğu burjuvaziye teslim eden; halkı açlığa, yoksulluğa terk eden ve emekçilerin en ufak hak alma mücadelesini bastırmak için, devletin katliamcı politikasını gözünü kırpmadan uygulayan D. Baykal’lı SHP..
* Devrimci, demokrat ve yurtseverlere karşı, tam bir katliam politikasını izleyen bir parti, sisteme muhalif kesimlerin, sokak infazlarında katledilmesinin, gözaltında kaybedilmesinin ve işkence tezgahlarına yatırılmasının sorumlusu; D. Baykal’lı bu partidir.

Ve günümüz
Günümüzde de oligarşik düzen, CHP’yi bugün de aynı biçimde kendisine bir sübap olarak kullanmak istiyor. Bugünkü kadrosuna, işçi sınıfı düşmanlığı herkesçe malum olan TÜRK-İŞ’in eski başkanı Bayram Meral ve IMF’nin sadık memuru, işçi sınıfı ve emekçi düşmanı Kemal Derviş’i de dahil eden CHP’nin programı nedir? Tabii ki, günlük basında da gördüğümüz gibi CHP, yaptığı açıklamalarda IMF programını uygulayacağını söylüyor. Ancak ne tuhaftır ki, çok değil, bundan iki ay önce hazırladığı ekonomi raporunda, “ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı” Kemal Derviş’i sert bir dille eleştirerek, şunları söylüyordu: “Kamu yatırımları rafa kaldırılmıştır. Yatırım harcamalarının toplam bütçe harcamalarına oranı, %2.5 ile sınırlı kalmıştır. Oysa, 2002 bütçesi, bu oranı %5.8 olarak görmekteydi... Tarım ve çiftçi, kendi kaderine terk edilmiştir... Bugüne değin hiçbir hükümet, tarım ve çiftçiyi sahipsiz, kendi kaderi ile başbaşa bırakmamıştır. Depremzedelere desteği unutmuştur. Vergi ile halktan para toplanmasına rağmen, deprem ödeneğinden hiçbir ödeme yapmamıştır. İşsizlik sigortası, rafa kaldırılmıştır... (“Evrensel”, 23 Ağustos 2002)
Daha iki ay önce IMF’ye karşı teslimiyetçi bir anlayışın kabul edilmeyeceğini ve K. Derviş’in, ülkeyi çıkmaza sürüklediğini söyleyen CHP, nasıl oluyor da, birden bire söylediklerini unutarak, IMF programını uygulamaya hazırlanıyor!...
CHP’nin iki ay önceki ve şimdiki programlarına özet bir göz atmak, “değişimin” içeriğini daha net ortaya koyacaktır.
İki ay önceki programdan satırbaşları;
* Enflasyonun tek haneli rakama düşürülmesi,
* Kamusal mal ve hizmetlere aşırı ve insafsız zam uygulamalarına son verilmesi,
* Ücretli maaşların vergi yükünün azaltılması, herkesin zorunlu geçimi için asgari ücretin vergiden muaf tutulması,
* Özel kurumların yapısı ve işleyişleri gözden geçirilerek, kurumsal denetime tabii tutulması,
* Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın, kendi aralarında özerk ve etkin kamu bankalarına dönüştürülmesi,
* Yılda en az 150 bin gence iş olanağı yaratılması...

Şimdiki programları;
* Devletin küçültülmesine devam edilecek.
* Özelleştirme, aynı hızıyla sürecek.
* “Faiz dışı fazla hedefi” çerçevesinde, kamu harcamaları azalacak.
* Başbakanlık, bakanlıklararası eşgüdümü sağlayan kurmay bir birime dönüştürülecek.
* Kamu tasarruf tedbirlerine devam edilecek.
* Kamu kesiminde, önümüzdeki iki yıllık sürede ambulans dışında hiçbir binek aracı ve bina alınmayacak.
* Bütçenin yapılan plan doğrultusunda, disiplinli bir biçimde işlevsel kılınması gözetilecek... (bkz. “Evrensel”, agy.)
Görece “sosyal tedbirler”in olduğu iki ay önceki programda, “muhalif” kesimlere hitap edilmişse de, yeni programında, gerçek bir IMF’ci ve sermaye kesimi savunucusu olduğu gerçeğini gizlememiştir. Sermaye savunuculuğunu o kadar açık yapmaktadır ki, seçime katılacak olan milletvekili aday listeleri açıklandığında; “107 kişi ile, en çok işadamı CHP’de” (Radikal, 20 Eylül 2002) haberi, gazete manşetlerini süslemektedir. Yine medya tekellerince kilelere “umut” olarak sunulan CHP”nin, seçim anketlerinde “iktidar partisi” (ki, R.T. Erdoğan’ın seçilme yasağı sonrasında, bu propaganda daha da artmıştır) olarak gösterilmesinin nedeni, oligarşiye rüştün ispatı olarak anlaşılmalıdır. Bütün bunlardan çıkan sonuç, CHP’nin günümüzde de her zamanki gibi temsilcisi olduğu oligarşinin çıkarları doğrultusunda emekçi halkı açlığa, yoksulluğa ve zulüme mahkum edeceğidir!..

Sonuç olarak
Kitlelerin, sağ partilerin yıpranmışlığı ve düzene duyulan memnuniyetsizlik/hoşnutsuzluk nedeniyle “sol”a yöneleceği kaygısıyla, CHP’yi yeniden “umut” (tıpkı, 12 Mart sonrası gibi) olarak lanse edilmesi, pek de anlaşılmayacak bir şey değildir. Oligarşinin, programı diğer partilerden pek de farklı olmayan ve ancak, etiketinde “sol-sosyal demokrat” bir kimlik taşıyan bu partiyi “umut” olarak gösterip, kitlelerin hoşnutsuzluk ve memnuniyetsizliğini pasifize ederek, sistemin kendi kanalları içerisine akıtmayı planladığı açıktır. Bizim gibi, ”sürekli milli kriz” ve “sömürge tipi sürekli faşizm”in egemen olduğu yeni-sömürge ülkelerde, diğer “sol” tandaslı partiler gibi, CHP’nin de halkın sorunlarını çözemeyeceği ve bu anlamda halka “umut” olamayacağı da açıktır! Zaten, bu partinin de böyle bir derdi yoktur, olamaz da. CHP’nin şu an yüklendiği misyon, var olan politik karmaşada, kitlelerin bilincini bulanıklaştırarak, oligarşiye rahat bir nefes aldırmaktır!
CHP’nin , sadık bir temsilcisi olduğu oligarşiden alarak, halka vereceği hiçbirşey yoktur.
Oligarşi, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da kitlelerin devrimci sosyalist alternatifle buluşmaması ve bu kanallara akmaması için, her zaman başvurduğu zulüm ve katliam politikalarının yanısıra, yaptığı değişik hamlelerle (şu an, seçim dönemiyle bir kez daha gündemleşen parlamento oyunu) kitlelerin bilincini bulanıklaştırmaya ve tepkileri pasifize ederek, düzen içi kanallara akıtmaya çalışıyor. Devrimci sosyalistlerin yapması gereken ise, çok açıktır! Emperyalizmin ve oligarşinin emekçi halkı sindirmeye ve oynadığı oyunlarla onu manipüle etmeye yönelik her harekete, anında geliştirilecek devrimci refleks ve müdahalelerle yanıt vermek ve kitleleri, kendi öz örgütlülüğüyle buluşturmak. Bu, bizlerin güncel görevidir. Devrimci kurtuluşumuzun yolu, yalnızca buradan geçmektedir!..

 

Katiller Meclis’e Aday!

Seçimlerin yaklaştığı şu günlerde, bütün düzen partileri seçime hızla hazırlanıyor. Sermayenin parçalı oluşu, sermaye düzenini savunan partilerin de parçalanmışlığıyla örtüşüyor. “Burjuva Liberal”, “Merkez” (ki, Merkez Sol ve Merkez Sağ, bu kesimin içerisindedir), “Mukaddesatçı”, “Milliyetçi-Muhafazakar” vb. türden çok parçalı oluşum sergileyen düzen partileri; yine “katiller”i Meclis çatısı altına taşımak için, pervasızca hareket etmekten geri durmuyor...
Halilazırdaki Meclis çatısı altına “faşist katiller”i “vekil” olarak yerleştiren MHP, yine bu katilleri ve 12 Eylül öncesi halklarımızı katleden başka faşist katilleri Meclis’e aday gösteriyor. 25 civarı azılı katili, geçen seçimlerde meclise sokan MHP, bu seçimlerde de başka azılı faşist katilleri Meclis’e taşımanın pervasızlığını sergiliyor. Dr. Necdet Güçlü’nün katil sanıklarından Dr. Osman Durmuş’u, meclise taşımakla kalmayıp, bu azgın katili bir de Sağlık Bakanı yapan Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP, İstanbul Üniversitesi katliamını düzenleyen ve yine İstanbul’da bir çok olaya karışarak halktan insanları katleden Mehmet Gül’ü, yine aday göstererek, adeta halklarımıza meydan okuyor. Bu seçimlerde aday gösterdiği diğer kattillerin bir kısmının seceresi (yeni aday gösterilen faşist katillerin toplam sayısı, 20 civarında) şöyle; (bkz. POSTA, 21 Eylül 2002)
* Yılma Durak: Erzurum 4. sıradan aday gösterilen bu faşist katil, DİSK Başkanı Kemal Türker’in öldürülmesi dışında, bir çok öldürme emri verdi ve aranan katillerin yurtdışına çıkışını organize etti. MHP’nin örgütlenme uzmanlarından olan bu katilin, D. Bahçeli ile geçinememesi üzerine, geçen seçimlerdeki aday yeri, oldukça geri sıralardaydı.
* Fatih Mehmet Zorba: Adana 2. sıradan aday gösterilen bu kişi, Fevzi Önal’ın öldürülmesine karıştı.
* Murat Yalçın: İzmir’den aday gösterilen bu katil, Abdüldar Yazıcığılu’nun yaralanmasına ve birçok silahlı eyleme karıştı.
* Mehmet Ağar: Balıkesir 5. sıradan aday gösterilen bu katil, bir ev ve bir kahvaneye silahlı ve bombalı saldırı yapılmasına karıştı.
* Sıtkı Seremetli: Balıkesir 3. sırada aday olarak gösterilen bu katil, 12 Eylül öncesi bir çok silahlı/bombalı eylemi organize etti ve aranır duruma düşen faşist katillerin yurtdışına kaçırılmasına karıştı.
* Erdem Şenocak: Samsun 4. sıradan aday gösterilen bu kişi, bir çok eyleme karışmasının yanısıra faşist katillerin cezaevinden kaçırılmasını organize etti.
* Sahir Solmaz: Eskişehir 2. sıradan aday gösterilen bu kişi, çeşitli soygun olaylarına karışmasının yanısıra, faşist katillere silah sağladı.
* Muzaffer Yıldız ve İbrahim Uçar: İstanbul’dan aday gösterilen bu kişiler; çeşitli soygun eylemlerine katıldı, faşist katillere silah sağladı ve aranır duruma düşenlerin yurtdışına çıkışına yardım etti.
* Ahmet Sarı: Kayseri’den aday gösterilen bu faşist katil, Tekir Yaylası’nda üç kişinin öldürülmesi ve bazı yaralama eylemlerine katıldı.
* Ömer Haluk Pirimoğlu: Erzurum’dan aday gösterilen bu kişi, 12 Eylülöncesi Erzurum’daki tüm faşist eylemleri organize etti.
* Necmettin Karakuş: Adana’dan aday gösterilen bu kişi, katillere silah sağladı ve onların eylemlerine yardımcı oldu.
* Mehmet Biçer: Hatay’dan aday gösterilen bu katil, birçok öldürme/yaralama eylemlerini organize etti ve bu eylemlerde kullanılan silahları sağladı.
* Yaşar Yıldırım: Ankara’dan adaya gösterilen bu kişi, Balgat katliamına karışan faşist katil Mustafa Pehlivanoğlu’na her türlü yardımı yaptı. Ayrıca, tüm eylemlerin organize edilmesini ve bunların rapor haline getirilerek MHP Genel Merkezi’ne gönderilmesi faaliyetini yürüttü.
İşte MHP, bu eli kanlı faşist katilleri Meclis çatısı altına taşımaya çalışıyor! Bu katillerin, bizlerin “vekil”i olamayacağı açıktır. Ne bu katillerin partisine, ne de bizlere açlık, yoksulluk ve zulüm reva gören düzen partilerine oy yok! Unutmayalım ki, tüm emekçilerin kurtuluşu, kendi güçlü kollarındadır.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul