Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

58. Sayı - Mart 2008

Parti ve Kültür:
İlerlemek İçin:
Eleştiri ve Özeleştiri

Eleştiri ve özeleştiri ilkesi, parti yaşamının olmazsa olmaz, temel ilkelerden biridir. Marksizm-Leninizm’i kendine rehber edinmiş partiler, “yanılmaz, şaşmaz, hata yapmaz” birer siyasal örgüt değillerdir. Tıpkı bireyler gibi, partiler de yanılır, hata yapar, yanlış kararlar verirler. Elbette Marksist-Leninist parti, bireylerden çok farklı olarak bu hataların sorumluluğunu taşır. Bu sorumluluk, Marksist-Leninist parti için, sadece kendi üyelerine değil, başta işçi-emekçi sınıflar olmak üzere tüm halka her adımının ve eyleminin hesabını vermek yükümlülüğü getirir.
Marksist-Leninist bir parti rasgele adım atmaz; O adımlarını, tüm eylemlerini tarihsellik içinde günceli değerlendirerek, nesnel ve öznel koşulların sağlıklı bir analizine dayanarak atar. Ama tüm bunlara rağmen hata yapar, yanılır, yanıltır. Yine de tüm bunlar partiye deney ve tecrübe olarak döner, bir birikim sağlar. Bunların birikime dönüşmesinde eleştiri ve özeleştiri yaşamsaldır. Bu birikime sahip olmayan bir parti, bunun için eleştiri ve özeleştiriyi bir sisteme bağlayamayan bir parti, “öncü parti” sıfatına sahip olamaz.

Marksist-Leninist Parti, İç Yaşamını Neye Göre Biçimlendirir ve Örgütler?
Bunun en net ve doğrudan yanıtı; sosyalizm ve sosyalizm ilkeleridir. Soyut bir sosyalizm değil, sosyalizm tarihinin tüm deney ve birikimine, bu deney ve birikimlerin doğru yanıtlarına göre somutlaşan bir sosyalizm parti yaşamına yön verir. Sosyalizm anlayışındaki farklılık, bunun parti yaşamında almış olduğu biçimler, kendini ne kadar “Marksist- Leninist” olarak tanımlarsa tanımlasın, o partiyi bir başka partiden ayrıştırır. Örneğin, burjuva partileri dahil her partide “demokratik merkeziyetçilik” ilkesi, parti tüzüklerinin en başında yer alır, ama bu ilke her partide farklı biçim alır; Neden? Bunun yanıtı işte az önce ifade ettiğimiz bütünsel bir proje olarak sosyalizm anlayışından kaynaklanır. Burada önemli olan lafız değil, özdür, ruhtur. Hiç şüphesiz aynı şey eleştiri ve özeleştiri ilkesi içinde geçerlidir.
Parti yaşamı, bazı temel ilke ve normların alt alta sıralanmasından oluşmaz. Bu ilke ve normlar, parti yaşamına yön verir, ona ruh katar, ama bunlar iradi ve kurallı bir çabayı olduğu kadar, gönüllü birliği de gerektirir. Özünde her bir ilke veya normlar, parti yaşamından sosyalizmin somut biçim almasını ifade eder ve bu ilke ve normlar birbirinden kopuk, uzak değil, birbirine bağlı, birbiri ile iç içe geçmiş, birinin diğerini tamamladığı bütünün parçalarıdır. Bunların tümünün organik toplamı, parti yaşamını oluştur.
Eleştiri ve özeleştiri, siyasal ve toplumsal süreçte üreten, mücadele eden Marksist-Leninist bir parti için, “anlık”, bazı dönemler için geçerli olan değil, tüm siyasal ve örgütsel süreçleri doğrudan kesen sürekli bir eylemdir, yaşam biçimidir. Eleştiri ve özeleştiri, canlı bir yaşam biçimi haline gelmezse, orada parti yaşamı canlı olamaz.
Ünlü bir söz vardır: “Sadece mezardaki ölüler hata yapmaz.” Canlı bir partinin mücadelesinde, doğal olarak, bazı süreçlerde, o süreçlerle çelişen, o sürece hizmet etmeyen, bir dizi eksiklikler, hatalar ortaya çıkabilir. Hatta bazı süreçlerde ya da çok kez, çok iyi plan yapılır ama bu planı yaşamda somut biçimde örgütlerken, bu planın dışına çıkılır. Baştan öngörüleyen sonuçlar, hatta yaşamsal hatalar da ortaya çıkar. Eğer tüm bunlardan arınmak, daha iyi ve ileri olanı örgütlemek isteniyorsa, sadece başarılardan değil, başarısızlıklardan da dersler almak zorunludur. Büyük başarısızlıklar ya da yenilgiler, neden büyük başarı ya da zaferlerin öngünü olur, ya da zeminini oluşturur? Çünkü yenilgiler, eleştiri ve özeleştiri ile tarihsel ve siyasal dersleri açığa çıkarır; bunu bilince çıkaran bir parti, ileriye daha güçlü hazırlanır, bu derslerle zafere ilerler.
Burada eleştiri ve özeleştiri anahtar bir konumdadır.
Her eleştiri, somut, açık ve net yapılmalı, nesnel ve öznel koşullar tarafından çerçevesi belirlenmelidir. Somut, açık yapılmayan eleştiri, yanılma ve önyargılara açıktır, hatta bunlara davetiye çıkarır. Nesnel ve öznel koşullardan soyut bir eleştirinin pratik değeri yoktur. Yine bu temelde her özeleştiri, açık, samimi, ön açıcı olmalıdır Bu temelde bir özeleştiri somut bir değerlendirmeye dayanır, eksik ve hatalardan arınarak ileriye yönelik dersleri içerir. Eleştiriler, somut bir anlayışa, bu anlayışın kaynaklarına, hatta bu anlayışın somut biçim aldığı kişilik özelliklerine yönelik yapılır. Bu anlamda çok sık ve çok kez yanlış anlaşıldığı gibi, “yapıcı eleştiri” ve bu temelde suya sabuna dokunmayan bir “eleştiri” yoktur. Her eleştiri bir şeyi, bir yanlış anlayışı, bunu besleyen siyasal-sosyal-kültürel zeminleri, kişilik özeliklerini yıkar. Eleştirinin diğer yüzü olan özeleştiri ise, bu yıkılanın karşınına yeni bir şeyi kurar. Bu anlamda eleştiri “yıkma” eylemi ise, özeleştiri de “yeniden kurma” eylemidir. Bundan dolayı, eleştiri ve özeleştiri aynı bütünün birer yüzüdür.
Hiç şüphesiz çok kez yine karıştırıldığı gibi, eleştiri ile küfür ya da hakaret birbirinden çok farklıdır. Eleştiri, ilerlemek ve gelişmek ya da geliştirmek için yapılır; küfür ya da hakaret ise, karşıdakini aşağılamak, ezmek, yok etmek için yapılır. Eleştiri anlayışa yönelir, küfür ya da hakaret ise kişiye yönelir. Marksist-Leninist bir partide, kimsenin kimseye küfür ya da hakaret etme hakkı yoktur. Ama açık, net olarak ortaya konan eleştiriler çok kez kişisel savunma mekanizmalarına çarpar ve eğer sert ifade edilmişse, çok kez bu kaldırılamaz ve “hakaret” olarak anlaşılabilir. Bundan dolayı, açık ve net ifade edilen eleştiri, aynı zamanda doğru bir dille ifade edilmelidir. Eleştiri aynı zamanda özeleştiridir. Bundan dolayı, sert de olsa, eleştiri, sorumluluk içerir, eleştiri sahibinin görev ve sorumluklarını içerir, küfür ya da hakaret ise bu sorumluluğu taşımaz. Eleştiri, parti yaşamında içsel bir alanda durur, küfür ya da hakaret ise dışsal; eleştiri tutar, çeker, paylaşır. Küfür ya da hakaret ise ötekileştirir, iter.
Sorumlu, kendine ve iradesini temsil ettiği sınıfa karşı samimi bir parti, tüm faaliyetlerinden, bu faaliyetleri yürüten örgütler ve kadroların tüm eyleminden sorumludur. Parti başarıdan olduğu gibi, başarısızlıktan da sorumludur. Bu anlamda, “ben doğru yaptım, ama parti hatalı” demek ya da tersinden “parti doğru ama kadrolar hatalı” demek çok kez yanıltıcıdır. Elbette, siyasal yaşamda, eksik ve hataların bireysel olanları olduğu gibi, genel ve partiyi içeren hata ve eksiklikler de vardır; bunları birbirinden ayırmak zorunludur. Ama tüm bunlara karşı, hata ve eksikliklere karşı bizim silahımız eleştiri ve özeleştiridir.
Marksist-Leninist bir parti bu silahı en iyi ve verimli biçimde kullanmak zorundadır.

Parti Yaşamındaki Somut Görünümler
Bu kısa ve özlü tanımlamalardan sonra soru şudur: peki, bu sorun, yani eleştiri ve özeleştiri parti yaşamımızda nasıl somut biçim almaktadır?
Bunu bazı ana çizgilerle ele almakta yarar vardır.
Açık ifade edelim. Bir partinin örgütsel bütünlüğün bozulup politik eksenden uzaklaştığı her süreçte, toplumsal-siyasal-kültürel zeminden de beslenerek, başıbozukluk yaşam biçimine dönüşür. Bu durumda, genel olarak tek tek birey ya da çevreler kendilerini siyasal yaşamın merkezine koyar, her şeyi bu dar dünyadan açıklar, kendinin “en doğru”, kendi dışındaki her şeyin ise “yanlış” olduğu biçiminde bir eğilim geliştirir. Böylesi süreçlerde, örgütsel ilişkiler ya da örgütsel yapıda, sözde nasıl ifade edilse edilsin, eleştiri ve özeleştiri gerçek anlamından uzaklaşır. Eleştiri, “yıkma ve yeniden kurma” eylemine hizmet etmez, rekabet, üstünlük sağlama ve önyargıların konusu olur; özeleştiri ise “yanına bile yaklaşılmaz” bir zaaf olarak ortaya çıkar. Bu gibi durumlarda, eleştiri ve özeleştiri adına her şey birbirine karışır. Doğru ve bütünlüklü bir parti örgütlülüğü, diğer ilke ve normların yanı sıra, bu ilkesel sorunu, yani eleştiri ve özeleştiriyi yeniden kendi ayakları üzerine oturtmak zorundadır. Yeniden inşa sürecimiz, aynı zamanda bu sorunun yeniden biçim kazandığı, lafız değil ruhun yeniden yeşerdiği bir süreçtir.
Partimiz, anlayış düzeyinde, tarihimizin hiçbir döneminde, örgütsel ve siyasal açıdan en geri konuma düştüğü süreçlerde bile, kendini eleştiriye kapatmamış, “kol kırılır, yen içinde kalır” mantığı ile hareket etmemiştir. Hiç şüphesiz bu ilkesel tutum ve gelenek önemli bir kazanımdır. Ancak, bu her şeyi açıklamaktan uzaktır ya da bu ilkesel tutum sahibi olmanın her şeyi “çözeceğini” düşünmek saflıktır. Eleştiri ve özeleştiri, parti yaşamında bir yöntem, yaşam biçimidir ama bu aynı zamanda bir demokrasi kültürüdür. Eğer demokrasi kültürü gelişmemişse, ilkesel tutumunuz ne olursa olsun, orada eleştiri ve özeleştiri sağlıklı gelişmez, hem bireyde hem de örgütsel ilişkilerde bu temelde ilerleme olmaz.
Biz geriye değil ileriye bakarak yürürüz. Yeniden inşa sürecimiz, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, partimizdeki demokratik geleneği arkasına alarak, sadece örgütsel inşa değil, bütünsel yenilenme eylemidir. Bu eylem içinde, örgütsel inşaya bağlı olarak, doğru bir anlayışla eleştiri ve özeleştirinin de inşasını kapsamıştır, kapsamaktadır. Bizim için, demokrasi, “seçim” ve “açıklık” ilkesiyle birlikte “katılımcılık”la anlamlıdır. Bundan dolayı sık sık, parti içi demokrasi için “katılımcılığa”özel bir vurgu yapmakta ve eleştiri hakkının kullanılmasına önem vermekteyiz; dahası bunlar her vesile ile teşvik edilmektedir. Bu konuda, örnek tutum ve pratikler hiç de az değildir ve partimize karakterini veren bunlardır. Hiçbir organ ve birey, her hangi bir eleştiri karşısında bu eleştiriyi örten, yok sayan, susturan vb tutum ve davranış içinde olamaz.
İllegalite parti yaşamında temeldir; ama bu her şeyi örten bir işlev göremez. Tam tersine, parti tüm faaliyetleri, illegalite kurallarını bozmadan parti ve cephe üyelerinin denetimine açmak ve bu temelde her türlü eleştiri ve öneriyi dikkate almak zorundadır. Örgütsel ilişkiler gizlidir, ama düşünce ve politik faaliyetin sonuçları parti hukuku içinde açıktır. Bunu somut biçimde yaşamında inşa edemeyen bir parti kastlaşır ve bu partide “demokrasi” değil “demokrasi” adına diktatörlük söz konusu olur. Bununla birlikle, “demokrasi” adına her şeyin her yerde ifade edildiği sınırsız bir “özgürlük” de yoktur. Eğer örgütlü ilişki ve platformlarda, gündeme bağlı olarak bunlar ele alınmazsa, orada “demokrasi” değil “anarşizm” söz konusu olur. Bu durumda parti bir tartışma platformuna, özerk gruplar toplamına dönüşür. Partimiz böylesi bir kastlaşmayı ve demokrasinin bozulma biçimlerini reddeder; bu tip anlayışlara ve davranış biçimlerine partimizde yer yoktur.
O halde, bugün, demokrasi kültürü ile ilişkili olarak, eleştiri ve özeleştiri parti saflarında ete kemiğe bürünüp, yaşam biçimine dönüşmüş müdür? Ya da bugün istenilen parti düzeyi yakalanmış mıdır?
Bu soruların yanıtı, siyasal ve örgütsel sürecimizi dikkate alarak ifade edersek, maalesef güçlü biçimde “evet” demekten bizi alıkoymaktadır. Bu noktada 2008 yılı başlarında bir resim çıkarmak gerekirse, olumlu ve ileri çizgilerle geri ve olumsuz çizgilerin iç içe olduğunu; ama iradi süreçlerle olumlu yanın geliştiğini ifade edebiliriz. Hedefimiz daha gelişkin bir düzeyi, partimizin anlayışını her ilişkide somut biçimde inşa etmektir.
Yine de olumsuz ve aşmamız zorunlu olan yanları, şu çizgilerle özetlemek mümkündür:
a) Geride bıraktığımız süreçlerde, daha çok “güven” unsurunun etrafında kurulan ilişkilerde, “parti ne yaparsa doğru yapar” ya da “ben doğruyum herkes yanlış” gibi uçlarda dolaşan anlayışların olduğu bilinmektedir. Bu süreçler geride kalmıştır, ama bunlardan tam olarak kurtulduğumuz söylenemez. Hatta, toplumsal ve kültürel zeminden beslenerek, bu geri anlayışların etkisinin hala şu veya bu düzeyde yeniden ürediği ifade edilebilir.
b) Dar pratikçilik, daha çok görünenle ilgilenir, her hangi bir hatayı kişiselleştirir. Bu temelde yapılan eleştiri ve özeleştiri ise daha çok yüzeysel olur ve çeşitli savunma mekanizmaları ile gerçek işlevinden uzaklaşır. İdeolojik zayıflıkla iç içe olan bu tip pratikler parti saflarında şu ya da bu düzeyde vardır.
c) Eleştiri ve özeleştiri konusunda sol ve devrimci hareket özürlüdür ve bu ilişkiler kendine özgü bir kültürü yaratmıştır. Biz bunu aşma iddiasındayız ve her ne kadar bu kültürel iklim içinde olsak da daha farklı, daha ileri bir sosyalist anlayışı inşa etmek istemekteyiz. Ama bizde, bazen sol ve devrimci hareketteki yanlış anlayış ve pratiklere tepki olur ve bunun yerine neyin doğru inşa edileceği çok net bilinmez ; “doğru” adına biçimsizlik ortaya çıkarır, parti saflarında bunların da örneği vardır.
d) Kendi merkezli düşünmek, bunu düşünürken kendini örgüt merkezinde değil de eğreti durumda konumlandırmak, eleştiri ve özeleştiriyi bozmaktadır, ne eleştiri gerçek amacına hizmet etmekte ne de özeleştirin yanından bile geçmek söz konusu olmaktadır. Bu eğilim de parti saflarında görünmektedir.
e) Bir kenara çekilmek, eleştiri ve özeleştiriyle “kimseyi kırmamak”, böylece eleştiri ve özeleştiriyi tümden anlamsız kılmak örnekleri olduğu gibi, eleştiriyi yoldaşlarına karşı üstünlük aracı olarak kullanmak, hatta aydınlanmak için değil, eleştirmek için soru sormak örnekleri de vardır. Kimi süreçlerde görülen, dar pratikçilikten beslenen eleştiri yapmama eğilimi, bu kez, eleştiri alanından tümden uzaklaşmak ya da sıkı “eleştiri” yapmak ama özeleştiriye hiç yaklaşmamak biçiminde yeniden ortaya çıkmaktadır. Yani, eleştiri tek yanlı biçimde giderek daha güçlü bir biçim alırken, bu kez özeleştiriden uzak olma haline dönüşmektedir ve bu bir zayıflığı işaret etmektedir. Özeleştiri “küçük düşme” ya da “açık verme” olarak görülmekte, bencil düşünme ön plana çıkmaktadır. Kendi merkezli ve parti bütünlüğünü görmekten uzak bu yaklaşım, sorumluluk ve sahiplenme duygusunu zayıflatan bir unsurdur.
f) Ayrıca, toplumsal ve kültürel zeminden beslenen, eleştiri adına dedikodu yapma, sorunun muhatabı yoldaşların yüzüne karşı ya da parti platformlarında değil, daha çok bir “iç dökme” ekseninde başka çevrelerde eleştiriyi dillendirme örnekleri hiç de az değildir. Hatta özellikle parti denetimin az çok zayıf olduğu alanlarda, çevre kültürüne denk düşen biçimde kastlaşmış bir yapı içinde “eleştirilerin” dedikoduya dönüşmesi sık rastlanan örneklerdir.

Nasıl Aşacağız?
Her şeyden önce tüm bunların bir ya da birkaç eleştiri ya da değerlendirmelerle aşılamayacağını, bir biçimde yeniden ve yeniden üretileceğini bilmek zorunludur. Bunu anlamak, bize nasıl mücadele edeceğimiz konusunda bir bakış sunar. Bir hata, zaaf, yanlış ilişki biçimi görülür ve bunu aşmak için doğru ele alınır, ki bu olmak zorundadır; ama bir biçimde benzer hata yeniden üremekte, bazı zaman farklı görüntü ile yeniden karşımıza çıkmaktadır. Neden? Çünkü; üzerinde yaşadığımız toplumsal ve kültürel ilişkiler bunları beslemektedir. Buna karşı tek seçenek, güçlü bir ideolojik yaklaşım ve bu temelde örgütsel ilişkilerin inşasıdır; olumsuz örneklerin mahkum edilip olumlu örneklerin geliştirilmesi ve bu temelde kesintisiz mücadeledir.
Bu mücadelede sosyalizm anlayışımız ve parti bilinci/sorumluluklarımız tayin edicidir. Biz eksik, hata ve yanlışlarımıza hangi sınıfın bakış açısı ile bakıp ele alacağız? Burjuvazinin dar, bencil, çıkarcı dünyasından mı yoksa proletaryanın kolektif, dayanışmacı, evrensel dünyasından mı sorunları ele alacağız. Burjuvazi sürekli “günü kurtarmayı”, rekabet içinde “alta kalanın canı çıkmasını”, “en iyi benim, benim dışımda her şey olumsuz” diyerek çarpık bir birey olmayı, özgüven zayıflığı ile birlikte güvensizliği, ötekileştirmeyi, suni düşmanlıkları pompalıyor, bunları topluma egemen kılmaya çalışıyor. Buna karşılık proletarya ise, evrensel bir sınıf olmanın sorumluluğu ile dayanışmayı, birliği, ortak sınıfsal çıkarlar için kavgayı, kolektivizmi savunuyor; dünyaya buradan bakıp, dünyayı değiştirme mücadelesi veriyor. Bundan dolayı biz; eleştiri ve özeleştiriyi parti yaşamı içinde iradi örgütlerken, buradan, yani sosyalizm anlayışımızdan bakarız, bu sorumlulukla sorunları ele alırız ve bu temelde sistemli bir mücadele içinde, eğitsel boyutları ön plana çıkaran bir yaklaşım benimseriz. Önce kendimize bakarız; kendi hata ve zaaflarımıza karşı nesnel oluruz, hiçbir bahane bulmadan bunları inceleriz, bunların kaynağını açığa çıkarırız ve aşarız. Bu aşma eyleminde, kendi iradi çabamız olur, ama bunu kolektif yaparız, yoldaşlarımızdan ve partiden destek alırız.
Burada açıklık yaşamsaldır. Kendimizi ne kendimize, ne de yoldaşlarımıza ve partiye karşı gizlemeyiz. Parti, parti platformları, kendimizi en doğrudan ifade ettiğimiz kürsüdür. Kendimize doğrudan ayna tutarız, kendimizin olumsuz yanlarını açığa çıkarırız, görmüş olduğumuz hata ve zaaflara karşı uyarıcı oluruz ve bunu en özgür biçimde parti platformlarında ifade ederiz. Açık olmak, bir zaaf değil, her devrimcinin yaşam biçimidir. Eğer bir hatamız varsa, bunu yoldaşlarımızın gözlerinin içine baka baka, tam bir samimiyetle ifade etmek, bunu aşma mücadelesinde irade ortaya koymak, yoldaşların ve partinin desteğini almaktan daha onurlu bir şey olamaz.
Burada bütünsel ve sorumlu yaklaşım da yaşamsaldır. Biz her gün kendimizi yenilerken, ideolojik düzeyimizi geliştirirken, sorunları sosyalizm ve parti çıkarları temelinde ele alırken, parçadan değil bütünden, parçanın bütünün bir unsuru olduğundan hareket etmek zorundayız. Kendimizdeki her adımın partiyi doğrudan etkilediğini bilmeli; bu sorumlulukla hareket etmeliyiz. Partideki her gelişmeyi anlamalı, kavramalı, özümsemeli, bunu örnek tutumlarla her alanda inşa etmeliyiz. Başkalarının hatası bizi büyütmez, başkasının eksikliği bize bir şey katmaz. Bütünlüğü bir yana atarak, bir kenardan yapılan homurtularla sözde “eleştiri”lerin bir gram değeri yoktur. Biz, eleştiren, eleştirdiğinin yerine yeni olanı koyan, bütünden bakan, sahip çıkan, dayanışma içinde olan, parti birliğimizi gözü gibi koruyan, örnek olan kadro ve ilişkilerle ilerleyeceğiz.
Parti; ideolojik -politik çizgi, bunun üzerinde yükselen örgütsel işleyiş ve mücadele içinde oluşan kültür ya da tarz ile bir bütündür. Yeniden inşa sürecimiz böylesi bir partinin, yani yeni tarihsel dönemin ihtiyaçlarına yanıt üreten bir partinin inşasıdır. Eleştiri ve özeleştiri, tüm bu alanları birbirine bağlayan, doğrudan kesen bir yöntemdir. Doğru bir anlayışla ele alınan eleştiri ve özeleştiri, ideolojik temelde parti işleyiş ve kültürünü zenginleştirir. Eğer bu bağlar; yani ideolojik, örgütsel ve kültürel bağlar yeterli derecede kurulamazsa, doğru bir anlayış, ne kadar doğru ve ileri düzeyde ifade edilse edilsin, bunun tüm parti saflarında nüfuz etmesi söz konusu olamaz.
Böyle bir parti için, eleştiri ve özeleştiriyi güçlü, doğru kullanalım; partiyi ve mücadeleyi büyütelim!

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19