Geçtiğimiz ay Evrensel Kültür Merkezi'nce
düzenlenen "Ortadoğu'daki Emperyalist Saldırılara
Karşı Halkların Direnişi Konferansı"na katılmak
için İstanbul’a gelen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
(FHKC) Politbüro Üyesi ve Uluslararası İlişkiler
Sorumlusu Ahmed Davud El Mrgy ile bir röportaj
yaptık. Okurlarımızın ilgisini çekeceğini umarak
yayınlıyoruz.
SB: Filistin’de
son durumu buradan takip etmeye çalışıyoruz ama
tahmin edebileceğiniz gibi bu pek kolay değil;
çünkü her şey çok hızlı gelişiyor. İşin biraz
başına dönersek, El-Fetih ve Hamas arasındaki
çatışmanın kökeni nedir? El-Fetih ayrıcalıklarını
bırakmak mı istemiyor ya da Hamas bir diktatörlük
mü yaratmak istiyor? Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
olanları nasıl yorumluyor?
A. Davud El Mrgy: İlk başta söylemeliyim ki, biz
HAMAS’ın çoğunluk almasını demokratik bir seçimde
halkın teveccühü olarak kabul ediyoruz. Halk böyle
layık gördü ve HAMAS’ı seçti. Her ne kadar HAMAS
ile ideolojik olarak zıt kutuplarda olsak da Filistin’de
tamamen demokratik bir seçim olduğunu söylemek
zorundayız. Ve bu sağlıklı bir adımdır. İlerisini
görmemiz gerekiyorsa ve demokratik bir toplum
yaratmak istiyorsak bu ilk adım büyüktür, buna
saygı duymak zorundayız. Dünya emperyalizmi bu
kez HAMAS’ı kabul etmedi, tamam ama yarın sosyalist,
demokrat bir yönetim konusunda da emperyalistler
aynı tavrı sergilemeye devam edecekler. Bizim
amacımız zaten
yıllardan beri budur; bir toplumun kendi önderlerini
demokratik olarak seçme hakkı vardır ve bunu Filistin’de
sağlamamız gerekiyor.
SB: Arap ülkelerinde pek
görülmeyen bir şey...
A. Davud El Mrgy: Hiçbir yerde görülmüyor ki.
Burada ilk başta partilerin içinde demokratikleşme
süreci yaşanmıyor; diktatör rejimlerde nasıl demokrasi
bulacaksın ki. Arap ülkelerinde ve dünyada, hiç
abartmıyorum, iç işleyişini demokrasi mekanizması
üzerine kuran ve uygulayan bir tek Halk Cephesi’ni
görüyorum. Dünyada bir devrimin, bir örgütün,
bir cephenin ilk kez bir genel başkanı aday olmayıp,
yoldaşları yeni bir lider seçmeye yöneltti. O
da George Habbaş’tır. Abartmıyorum, bölgede ve
Arap ülkelerinde bazı komünist partilerde bazı
adamlar 60 yıldan beri genel başkanlık yapıyor.
Adam 90 yaşına gelmiş, bunamış… Artık gelenek
olmuş, başkan oluyor, ölünceye kadar, artık tanrı.
Bu hem partilere, hem sistemlere ihanet ve onların
gelişmesini engelliyor. Filistin’deki yaşanan
tecrübeler gerçekten de takdir edilmesi gereken
bir tecrübedir.
Şu anda son olayları oturup düşünmemiz gerekiyor?
Niye böyle olduk? Şu anda Filistin’deki iç çatışmaları,
çoğu Arap rejimleri başka türlü gösteriyor; “işte
demokrasi ortada, Filistinliler birbirlerine öldürüyor!”
Yani kendi halklarını baskı altında tutmak için
Filistin’i örnek gösteriyor. Biz demokrasi geleneğine
karşı değiliz. Bir hata olarak görmüyoruz. Hata
buradan kaynaklanmıyor. Hata, elindeki gücü, iktidarı
öbürlerine vermemek, onun başarısını hazmedememekten
kaynaklanıyor. O yüzden söylediğiniz doğrudur.
El-Fetih, 40 yıldır Filistin halkını idare ediyor,
bu 40 yıllık bürokratik gücün karşı tarafa verilmesini
hazmedemediler ve kabul etmediler.
SB: Oraya gelmeden önce,
şunu sorayım: HAMAS’ın seçilmiş olması netice
itibariyle meşrudur diyorsunuz. Peki seçilme sebebi
nedir? Direniş yanlısı olması mı, halkın içerisindeki
çalışma yöntemleri mi?
A. Davud El Mrgy: HAMAS’ın kazanmasının üç sebebi
vardır. Özellikle Filistin yönetimi ve onun başındaki
El-Fetih önderliği, toplumsal olaylarda ve toplumsal
davranışlarda büyük olumsuzluklar yaratmıştı.
Özellikle yolsuzluk, rüşvet, alabildiğince artmıştı.
İkincisi de halkın büyük bir çoğunluğu, 13 yıllık
icraatı ve yaptığı anlaşmalardan sonra bir tutum
aldı. Örneğin Oslo anlaşması bunların başında
gelir… Filistin çıkarlarını değil daha çok İsrail’in
çıkarlarını gözetti bu anlaşma. En önemli sebeplerden
bir tanesi de Filistin yönetiminin İsrail’e karşı
yapılan silahlı mücadeleyi engellemek istemesinden
kaynaklanıyor. Sokaktaki insan HAMAS’ı nasıl değerlendirdi?
Yolsuzluğa bulaşmamış, temiz. İkincisi, silahlı
mücadeleyi yürütmektedir; üçüncüsü Allah korkuları
vardır, Müslüman adamlardır… Bu dediğim HAMAS’ın
iktidarından öncesidir. Bir buçuk senedir HAMAS
iktidardır. Şu anda durum bunun tam tersidir.
Şu anda sokaktaki adamlar HAMAS’a da küfrediyorlar.
SB: Biz biraz şunu anlamak
istiyoruz. HAMAS’ın Filistin halkı içerisinde
tutunmasında Arap ülkelerinden gelen paranın da
etkisi var, tamam ama bunun örgütlenme biçimiyle
de bir ilgisi var mı? Cephe’nin yapamadığı, onların
yaptığı ne var? Ne yapıyorlar, nasıl örgütleniyorlar?
A. Davud El Mrgy: HAMAS gökten zembille inmiş
bir parti değil. HAMAS on yıllardır süren bir
çizginin devamı, o da Filistin’de olan, Arap ülkelerinde
olan Müslüman Kardeşler’in bir uzantısıdır. Ayrıca,
HAMAS, İsrail’e karşı silahlı mücadeleye başlamadan
önce çok zayıftı. Halk içerisine yayılmamıştı.
SB: İsrail’in desteklediği
söyleniyor hatta, ilk başta.
A. Davud El Mrgy: HAMAS bize karşı Batı Şeria’da
ve Gazze’de eylem yapıyordu, İsrail askerleri
onlara bir şey demiyordu. Birinci intifadanın
ikinci yılında HAMAS durumu iyi değerlendirip
kendi adıyla, HAMAS olarak ortaya çıkmıştı. Camiler
çok iyi kullandığı açık alanlardır. Camileri çok
iyi kullandı. Ayrıca, HAMAS o zaman gerici Körfez
rejimlerine elini uzattı ve o eller hiç boş dönmedi…
Milyonlarca dolarla döndü. Oysa Sovyetler Birliği
çöktükten sonra bugüne kadar bizim bütün kaynaklarımız
kesilmiştir ve halen dünyanın hiçbir yerinden
destek alamıyoruz. Biliyorsunuz, bir silahlı eylem
yapmanın on binlerce dolar maliyeti var. Şu anda
ne silah alabilecek gücümüz var, ne de şehit olan
birinin ailesine, çocuklarına bakabilecek yeterli
gücümüz var. Şu anda Cephe, en çok tutuklusu olan
örgüttür. İsrail’de tam bin yüz tutuklumuz vardır.
Şu anda bütün örgütlerin genel sekreterleri ve
başkanları Filistin’dedir. Yani ne zaman Cephe
tehlikeli olmaya başladı, o zaman Abu Ali Mustafa
bombayla öldürüldü, daha sonra Ahmed Saadat da
tutuklandı... Yani, HAMAS’a sunulan olanakların
yüzde biri bize sunulsaydı şu anda bulunduğumuz
yerin çok çok ilerisinde olurduk. Şu anda HAMAS’ın
10 bin tane silahlı adamı vardır ve bunların hepsi
maaş alıyor. Bizim de binlerce kadromuz var, silahlı
mücadeleye, tugaylarımıza katılmak istiyorlar;
özellikle Abu Ali Mustafa Tugaylarına, ama onları
barındıracak, silahlandıracak paramız olmadığı
için alamıyoruz. Şu anda binyüz tutuklumuz var.
Hepsi de evli barklı adamlar. Düşün, dışarıdaki
ailelere her ay 100 dolar vereceksin. Hesaplayın
yani. Şu anda Filistin kurtuluş örgütlerinden
abartmıyorum, bir tek Cephe’nin maddi kaynakları
yok. HAMAS bütün İslam ülkelerinden; El Fetih,
Avrupa ve Amerika’dan; Filistin Halk Cephesi Genel
Komutanlığı Suriye’den; Demokratik Cephe Filistin
yönetiminden, İslami Cihad örgütü İran’dan...
O yüzden Cepheyi genişletebilmek için şu anda
içinde bulunduğumuz maddi kaosu aşmaya, maddi
olanaklar ve kaynaklara ihtiyacımız var. Biz Ortadoğu’da
hiçbir dikta rejiminden destek beklemiyoruz. Bizim
en büyük desteğimiz bölgedeki halklar ve yapılanmalardır.
SB: Peki, Cephe şu andaki
çatışma ortamını önlemek için ne yapıyor şimdi?
A. Davud El Mrgy: Biz ancak iki şekilde eylem
yapabiliriz. Birincisi, sokak ve halkı devreye
sokarak protestolar yapabiliriz. Protestolar ve
açlık grevleri… Ama maalesef daha dün Filistin
bayrağı dışında hiçbir örgüt bayrağı taşamayan
bir kitle protesto için yürüdü ve o sivil kitleye
iki taraftan da taciz ateşi açıldı, sonuçta insanlar
öldü. O yüzden bugün yapılması gereken ve Cephe’nin
de katılacağı büyük bir protesto eylemi çatışan
iki tarafın kararıyla engellendi ve sokağa çıkma
yasağı ilan edildi.
İkincisi ise, taraflar arasında diyalogla uzlaşma
ve ulusal bir cepheye ikna etme çabalarıdır. Bunu
da sürdürüyoruz şu anda. Bu uzlaşma ve diyalog
sonucu bir ulusal cepheyi, ulusal bir hükümeti
kurmak. Bu ulusal hükümet herkesi kapsayacak.
Meclis içindekileri ve meclis dışındakileri de...
Ayrıca, iç çatışmaya zemin hazırlayacak konumları
da ortadan kaldırmalıyız.
Biz üçüncü taraftayız. Hiç kimse ile değiliz,
biz halkın yanındayız. Biz üçüncü taraftayız ve
başka seçeneğimiz yok. Biz, bağımsız kişilerle,
sol örgütlerle ve yurtsever şahsiyetlerle birlikte
bir cephe oluşturmaya çalışıyoruz. Geçen çatışmalarda
bazen iki tarafın arasında silahlı yoldaşlarımız
oluyordu. Ama bu kez adamlar çok farklı geldiler
ve artık orada ortada olmaya gerek kalmadı. Yani
ağır silahlarla geliyorlar. Ayrıca ben iyimser
değilim bu konuda, çatışmaları oluşturan sebepler
halen devam etmektedir. Onlar ortadan kaldırılmadan
bu çatışma bitmez.
SB: Mekke Anlaşması niye
yetmedi? Yani yapısal bir bozukluk mu var anlaşmada?
A. Davud El Mrgy: Mekke anlaşmasının en olumsuz
tarafı çatışan iki taraf arasında yetkilerin bölüştürülmesinden
ibaret olmasıdır. İkincisi, anlaşmanın yapıldığız
yer zaten sorun. Anlaşma Suudi Arabistan’ın denetimi
altında yapılıyor ki, bir Suudi yönetiminin bölge
halkları için olumlu bir şey yaptığına hiçbir
zaman rastlanılmamıştır. Suudiler hep emperyalizm
için arabuluculuk yapmıştır. Birisi ona dayatır,
o da gelir söyler, o kadar. Suudi yönetimi, ABD’den
gelen yeşil ışıkla geçici bir çözüm bulma çabasında.
Bunun için Suudi Arabistan iki tarafa bu belgeyi
zorla imzalattırdı. Biz Mekke anlaşmasından hemen
önce anlaşmaya karşıydık, kurulacak olan hükümetin
içinde yer almayacağımızı söyledik. Gelip bize
katılın dediler, biz bu programın siyasi yapısı
ve siyasi çatısında olmayacağımızı söyledik. Bu
hükümetin çatısı aslında Oslo Anlaşması’dır. Biz
bu ittifakları, anlaşmaları kesinlikle kabul etmiyoruz.
Ortadaki yapmacık, suni bir ittifaktır. Kaldı
ki, kendi aralarındaki anlaşmalara bile sadık
olmadılar. Yani en çok anlaştıkları konuda bile…
Biz, yolsuzluklara bulaşmış insanları yargılayıp
hesap soracak bir hükümet istiyorduk. İkincisi,
biz Filistin halkının çıkarlarını kendisine ulusal
program yapan bir hükümet istiyorduk. Üçüncüsü,
silahlı mücadeleyi yüceltecek bir hükümet istiyorduk.
Olmadı, o yüzden Cephe katılmayı kabul etmedi.
Ayrıca şu anda Filistin’de yönetimin güvenlik
güçleri var, HAMAS’ın da güvenlik güçleri var.
Biz, bütün bu güvenlik birimlerinin bir çatıdan
emir alması gerektiğini savunuyorduk. Bunun illa
hükümet olması şart değil, bir ulusal ittifak
da olabilirdi; ama tek bir çatı… Bu önerdiğimiz
düzende herkesin kafasına göre karar almaya yetkisi
yoktu. Bakın bugün neler oluyor, kan akıyor. Biz
bu anlaşmaya ve hükümete katılsaydık, bu akan
kanda HAMAS ve El-Fetih ile ortak olurduk.
SB: Peki sizce, Amerika
ne yapmak istiyor? El-Fetih’in bu yolla yeniden
iktidar olması imkansız. O zaman ABD, bu krizin
böylece boğazlaşma ve kanla devam etmesini mi
istiyor?
A. Davud El Mrgy: ABD, Büyük Ortadoğu Projesini
büyük temeller üzerinden kuruyor. O temellerden
bir tanesi de bölgede kardeş kavgasının alevlendirilmesi,
bunu bugün Irak’ta yaşıyoruz, Filistin’de belirgin
olarak yaşamaktayız. Bu da yeni bir yöntem değil
ki. Emperyalistlerin yıllardır kullandıkları bir
yöntemdir. Böl, parçala, yönet… Emperyalistlere
verilecek en büyük hediye iç çatışmadır, iç savaştır.
Kuşkusuz Amerika da gelecekte yenilgi yaşayacaktır.
Bizim inancımız aslında yavaş yavaş pratiğe dönüşmeye
başladı. Büyük Ortadoğu Projesi de yenildi aslında.
O kadar uzak da değil, yakın, yaşayacağız biz
bunu. Ama maalesef şu anda bu fitne ve iç çatışma
bu yenilgiyi biraz erteledi. Özellikle Irak’ta,
Lübnan’da ve Filistin’de. Yoksa biz bu zaferi
yaşayacağız. Irak’ta direnişçilerle görüşüyoruz,
söylediklerine göre şu anda Irak’ın yarıdan fazlasında
Amerikan denetimi yok. ABD artık oradan çıkmak
istiyor. Ama Amerika yenilgiyi örtbas etmek için
iç savaşı her tarafa yayıyor. Yani sonuçta Ortadoğu
projesinin temeli bölünmüş olanları bölmektir,
küçük olanı daha küçültmektir.
SB: Peki bu arada Filistin’de
çatışmalar sürerken İsrail ne yapıyor?
A. Davud El Mrgy: İsrail aslında bizden çok daha
büyük bir krizin içinde. Eğer Lübnan ve Filistin’de
bizim iç çatışmalarımız olmasaydı, İsrail kendi
iç çatışmasını yaşayacaktı. Çünkü İsrail, Lübnan’da
yenildi ve hala bu yenilginin etkisini atlatamadılar.
Aslında bizim onları keyifle izlememiz gerekiyordu
ama maalesef şimdi bunu onlar yapıyor.
SB: Filistinliler bu durumda
fırsatı mı kaçırmış oluyorlar?
A. Davud El Mrgy: Evet, fırsat bir sefer gelir
ve biz bunu geri teptik. Ayrıca İsrail de sorun
değil; İsrail aslında hiçbir şey değil. İsrail’in
yenilmesinden bin kat daha önemli olan, emperyalizmin
ve Amerika’nın Ortadoğu’da yenilmesi. Amerika
yenilirse İsrailliler tası tarağı toplayıp onunla
birlikte giderler. Çünkü bunun için getirildiler,
çünkü bunun için onlara devlet kurduruldu. İsrail
emperyalizmin ileri karakoludur. İsrail, son dönemlerde
bu görevi tam olarak yapamıyor. Lübnan’da tamamen
başarısız oldu İsrail. Şu anda, abartmayayım ama
İsrail’in tabutuna ilk çivi çakılmıştır. Bu, emperyalizmin
yenilgisidir, yalnızca İsrail’i değil, Türkiye’deki
sistemin, gerici Arap rejimlerinin yenilgisi demektir.
SB: Filistin solu ne durumda
şimdi?
A. Davud El Mrgy: Filistin’de şöyledir, solun
bütün türleri vardır. Salon solcuları da var,
salon demokratları da var, bir de silahlı direniş
solcuları var. Özellikle salon solcularının çoğu
Abu Mazen’e, El-Fetih’e hizmet etmektedir. Maalesef
Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi, ve Komünist
Partisi, yani Halk Partisi, ikisi hükümette bakanlık
aldılar.
SB: Mekke Anlaşması’na katıldılar
mı?
A. Davud El Mrgy: Tabii, Demokratik Cephe katıldı.
SB: Havatme de mi yani?
A. Davud El Mrgy: Evet. Şu anda FHKC, bazı bağımsız
solcular, eski teorisyenler, dernekler, kurumlar,
Filistin solunun öznesini temsil ediyor. Ama şu
anda başka çaremiz yok, Demokratik Cephe ve Halk
Partisi ile sürekli ilişki halindeyiz, ortak eylem
yapmak zorundayız, başka kimse yok çünkü.
SB: Peki 48 Filistini denilen
bölgede, yani 1948’den beri işgal altında olan
yerlerde durum nasıl? Orada da iç çatışma var
mı?
A. Davud El Mrgy: Orada da hemen hemen aynı. Ama
solun durumu orada daha iyi. Özellikle, İsrail
Komünist Partisi’nin durumu çok iyi, üyelerinin
çoğu Araptır, onların durumu iyidir ve Arap Filistin
içerisinde destekleniyor. Ayrıca 48’de ilerici
bir Arap partisi daha var. Türkçesi, Vatan Evlatları,
diye söylenebilir, çok eski bir örgüttür ve şu
anda üyelerinin büyük bir bölümü tutuklu İsrail
hapishanelerinde. FHKC de oradan çıkmıştır zaten.
Bir de Azmi Bişara’nın Ulusal Arap Birliği vardır,
o da ilericidir. Bu partilerin hepsi Araplardan
Filistinlilerden oluşturulmaktadır, hiçbir Yahudi
orada olamaz. Komünist Partisi hariç. Komünist
parti içinde hem İsrailli, hem Filistinliler var.
Ama büyük bir kısmı Filistinlilerden oluşmaktadır.
Sonuçta şu anda 48 Filistini’nde 1 milyon 300
bin Filistinli vardır, yani toplam İsrail nüfusunun
yüzde yirmisine denk düşüyor.
SB: Son olarak Cephe hala
“Tutsaklar Belgesi”nin arkasında mı?
A. Davud El Mrgy: Evet, ama onun adı artık “Tutsaklar
Belgesi” değil, “Ulusal İttifak” olarak ismini
değiştirdik.
SB: Diğerleri imzasını çekti
mi?
A. Davud El Mrgy: Öbürleri çekmedi ama El Fetih
ve HAMAS artık Mekke Anlaşması’nı bir zemin, bir
çatı olarak kabul ediyorlar. Biz ise hala söylüyoruz,
özellikle “Ulusal İttifak” anlaşması, yani eski
“Tutsaklar Belgesi” toparlayıcı olabilecek tek
belgedir.
SB: Söyleşi için teşekkür
ederiz.
A. Davud El Mrgy: Ben de teşekkür ederim.
|