‘Bir Kurucu Kadro: Ulaş Bardakçı
Hepimiz sıkıyönetim mahkemesindeki o müthiş kucaklaşmayı,
Mahir'le Ulaş'ın sarmaş dolaş olmasını unutamayız
ve bunun çok özel bir yoldaşlık ilişkisi, sımsıcak
bir kardeşlik duygusu olduğunu daha ilk anda anlarız…
Ulaş Bardakçı, işte en çok o kucaklaşma üzerinden
anlaşılabilir. Partiye ve yoldaşlara bağlılık,
kesin biçimde kendisini devrim davasına adama,
hayatını bu geleceğe göre örgütleme ve tereddüt
duygusundan uzakta bir netlik… İçerde, dışarda,
firar sırasında ve sonrasında, her zaman devrimci
iyimserliğin somut bir örneğidir o. Partinin ilk
kurulduğu andan beri Ulaş vardır. Öğrenci hareketinde
de aktif olarak bulunmuştur gerçi ama o hiçbir
zaman salt öğrenci gençlik önderi gibi durmaz.
Davranışlarından, pratiğinden her zaman bir parti
atmosferi yayılır ortalığa. Parti Ulaş'la, Ulaş
Parti'yle bütünleşmiş gibidir.
Kurucu kadro olmanın, zincirin ilk halkası olmanın
temel niteliği budur. Sağlam bir parti duruşu,
yaratıcılık ve bütün yeteneklerin inşa çalışmasının
hizmetine koşulması. Kendini geliştirme, yeteneklerini
artırma, ihtiyaçları belirleyip yerine getirme
ve bütün bunların hep parti için yapma. Sonradan
parti çizgisine küfredenler dahil hiç kimsenin
anılarında Ulaş'la ilgili bir "kaypaklık",
"tembellik" iması ya da onun ağzından
aktarılmış "çok yoruldum dinleneyim"
gibi bir cümle yoktur. Onunla ilgili olarak bir
"sekterlik" hikayesi de anlatılmaz.
En kötü, en düşkün anlatıcıların çok çok diyebildikleri
şey, onun "sürecin bir noktasından sonra
üniversitelerde pek görünmediği" ve "öğrenci
hareketinden koptuğu"dur. Bunun anlamını
ise devrimci çalışma içindeki herkes bilir.
Ve yine Parti'nin her döneminde doğru yerdedir.
Kuruluş döneminde, Maltepe tünelinin içinde ve
nihayet sağ sapma belirdiğinde hep doğru tercihlerle
yürür. Mahir'in yanında olmak devrimin yanında
olmaktır onun için, devrimin yanında olmak ise
Mahir'le özdeşleşmiştir. 19 Şubat 1972'de Arnavutköy'de
şehit düştüğünde, geriye bıraktığı şey, devrimci
kadro için hep incelenmesi ve örnek alınması gereken
bir kadro tanımıdır. Daha doğrusu o, kadro nedir
sorusunun karşılığı olarak parti tarihimizde bir
yer tutar…
Devrimci Sıçramanın Örneği: Bedrettin Şınnak
Mahalleden devrimci harekete, yerellikten genel
olana olağanüstü bir geçiş…
Bazı insanlar vardır; devrimci olsunlar ya da
olmasınlar kendi çevrelerine bir güven, saygı
ve dürüstlük havası yayarlar. Bir mahalle delikanlısı,
sıradan bir emekçi olarak hayatın içinde sağlam
bir yerde dururlar. Haksızlığa karşı bir an bile
susmazlar, güçsüzün ezildiği her yerde kendi varlığını
tehlikeye atmak pahasına da olsa ortaya çıkar
ve gereğini yaparlar. Böylesi insanların devrimci
olması, hatta aktif politik kadro düzeyine yükselmesi,
yalnızca katılmış oldukları politik yapı için
değil, genel olarak devrimci hareket için bir
şanstır. Çünkü, böyle insanların varlığıyla genel
düzey yükselmiş olur. Onlar, gelip aynı dürüstlüklerini
ve sağlam karakter özelliklerini devrimci ilişkilere
de yansıtırlar; mahalle planındaki "namuslu
abi"den yoldaş kavramına geçişte de çok zorlanmazlar;
çünkü çıkarsız ve dürüst tutum onların emekçi
yapısında zaten vardır.
Bedrettin'i az çok tanıyan herkes, ondan yayılan
bu "sağlamlık" havasının tanığıdır.
1950'li yıllarda Manisa'nın Turgutlu ilçesindeki
bir "göçmen" mahallesinde dünyaya gelen
Bedrettin Şınnak, küçük yaşlardan beri emekçidir.
Yaşadığı ev, Turgutlu devrimci hareketinin tarihinde
olağanüstü öneme sahip bir mekandır. Denilebilir
ki, Şınnak Ana ve Şınnak Baba'nın evi, o süreçte
devrimci olan herkesin en az bir kez uğradığı,
sıkı tartışmaların yapıldığı bir üs gibidir. Ama
bütün bu süreçte, çok özel biri, Nurettin Gürateş
de eniştesi olarak evin hayatına dahil olduğunda
Bedrettin için bu büyük bir değişimdir.
Daha sonraları, devrimci hareketin gelişim süreçlerinde
artık o da hızla değişip gelişecek ve bir kadro
düzeyine kadar yükselecektir. Kimse bütün iyi
niteliklerini devrimci harekete katıldığı andan
itibaren kazanmaz; çoğu kez o, kendisinde var
olan iyi yönleri de oraya taşır ve bütün olgular
iç içe geçer, ortaya yeni bir kimlik çıkar. Bedrettin
için de böyledir; devrimci sosyalist hareketin
bir parti kadrosu olduğunda da o, kendi geçmişinden
getirdiği dobralığı ve cesurluğu ile vardır.
Cuntanın kasapları tarafından Adana'da işkenceye
alındığında da, düşman kısa süre sonra taş gibi
bir adamla karşı karşıya olduğunu anlar. Eğilmek
bükülmek nedir bilmeyen, sapasağlam bir devrimcidir
karşılarındaki ve artık en garantili yol onun
yok edilmesidir! Bu bile çok kolay değildir; çünkü
Bedrettin aynı zamanda son derece sağlam bir fiziki
yapıya da sahiptir. Bu yüzden olağanüstü vahşi
yöntemlere başvururlar ve sonunda amaçlarına ulaşırlar.
Yoldaşlarını satmaktansa ölümü tercih eden Bedrettin
Yoldaş, adeta bin yıl önceki isyancı adaşı Şeyh
Bedrettin gibi ölümsüzlüğe kavuşur.
Ve Ateşin Kızı: Serpil POLAT
"Size uzun yazamayacağım. Umarım bundan dolayı
kızmazsınız. Sadece şunu anlatmak istiyorum: Haklı,
meşru ve mutlaka zafere ulayacak olan halk savaşında,
Parti-Cepheyle yürümek onuruyla sizleri selamlamak
coşkusunu yaşıyorum. Bu onurun coşkusunda, ateşle
düşmana öfkemi kusacağım…"
17 Şubat 1999'da yazdığı son satırlar bunlardır
Serpil Yoldaş'ın, kendisini bir ateş topuna dönüştürmeden
önce. Devrimci Sosyalist partinin onur üyesi Serpil
Polat, o günlerde komployla yakalanıp Türkiye'ye
getirilen Abdullah Öcalan'ın tutsaklığını protesto
için kendisini ateşe verir. Bu, onun Kürt halkına
karşı yapılan saldırıya verdiği kesin ve açık
yanıttır. Aynı zamanda bir uyarıdır da Serpil'in
tavrı. "Devrimler halklaşılarak zafere ulaşır"
diye yazar son mektubunda; "Devrimci önderlerin
rolü ve önemi hayatidir. Devrimci önder Abdullah
Öcalan bu bilinçle hareket edecektir, etmelidir.
Önderlerin yok edildiği ya da çizgisinden kaydırıldığı
durumlarda yeni önderler yaratılmıştır, yaratılacaktır.
Yaşam ve savaş, bütünlüğüyle ele alınıp değerlendirilerek
yürüyüş devam edecektir."
Aynı zamanda birlik coşkusuyla doludur Serpil
yoldaş o günlerde. Hareketle bütünleşmek, yeni
bir yolda yürümek onun için heyecan vericidir.
Kabına sığmaz bir devrimci inanç, özgürlük davasına
tutkuyla bağlanma ve kendini asla sakınmama… Azıcık
yürümek, "şöyle bir denemek", "havayı
koklayıp rüzgara göre kararlar almak", "kenardan
süreci izlemek" gibi davranışlar onun semtine
bile uğramaz. Sonuna kadar ve sınırsız yürüyüş…
Bir devrimci kadroda olması gereken bu özellikler,
onda toplanmış gibidir.
Şimdi, onun zamanıdır aslında. Durmaksızın, sakınmaksızın,
coşkuyla çalışma zamanları…
|