Şiddetin tarihi insanlık tarihi ile başlar. Genel
olarak şiddet ‘sert müdahale’; bir tarafın öteki
bir tarafı sindirmek, baskılamak, egemenlik altına
almak veya yok etmek için uygulana gelmiştir.
Şiddet; bireysel şiddet, sınıfsal şiddet, askeri
şiddet, faşist şiddet, devrimci şiddet… olarak
ayrılabilir. Dünya toplumunun iki temel sınıfa
bölünmüş olduğu günümüz kapitalist dünyasında
şiddet, egemen güçlerce ezilen sınıfa ve ezilen
halklara ekonomik, kültürel, askeri, vb. olarak
uygulanmaktadır. Bunun dışında aile içi şiddet,
okullarda müdür-öğretmenlerin uyguladıkları şiddet,
öğrencilerin birbirlerine uyguladıkları şiddet,
erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddet, vb.
göze çarpmaktadır.
Okullar Kan Revan
Konumuz açısından biz son dönemlerde okullarda
ve özel olarak liselerde meydana gelen ve burjuva
basına sıklıkla çıkmaya başlayan şiddet üzerine
duracağız.
Bu konuda çalışma yapan Yardımcı Doç. Dr. Metin
Pişkin’in araştırmasına göre, bugün erkeklerin
yüzde 62.6’sı, kızların yüzde 59.8’i ‘şiddet zevklidir’
demekte, öğrencilerin yüzde 20.5’i bu konudaki
soruyu ‘şiddet gördüm’, yüzde 28’i ‘şiddet uyguladım’
diye yanıtlamaktadır.
Araştırmaya göre, kurbanların yüzde 29.7’si erkek,
yüzde 11.8’si kız. Zorbaların ise yüzde 38.9’u
erkek, yüzde 18’i kızdır. Lise 1’de kurbanların
oranı yüzde 26.6, zorbaların yüzde 25.5 iken lise
3’te bu oranlar yüzde 14’e yüzde 33.1 oluyor.
(Kaynak: A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Rehberlik
ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Yardımcı Doç. Dr. Metin Pişkin’in araştırması
)
Disiplinli Okullar…
Resmi açıklamalara göre Türkiye’de okullarda,
geçen eğitim-öğretim yılının son 1,5 ayı ile bu
yıl 2 bin 474 olay meydana geldi. Olayların 47’si
ateşli, kesici, delici aletler ve silahla yaralama
olarak gerçekleşirken, 9’u ölümle sonuçlandı.
Bu iki açıklama şiddetin ve şiddet eğiliminin
ulaştığı noktayı ifade ediyor. Buna karşın Milli
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bu konuda “Bizim çocuklarımız
çok daha efendidir, çok daha disiplinlidir. Öğretmenlerimiz
ABD’ye gidecek. Bu sadece İngilizce öğrenmek için
değil. ABD liselerinde öğretmenlik yapmak, gardiyanlık
yapmaktan daha zordur. Orada lisede öğretmen bulamıyorlar”
diyerek resmi politikanın ne olduğunu ifade etti.
Yani öğretmenlerimizin ‘disiplini’ sayesinde bizim
çocuklarımız çok akıllı(!) ve ABD’de okullar kışla
düzeni gibi işliyor. Bizim öğretmenlerimiz gardiyanlığa
alışık olduğu için ABD’de istihdam edilecekler.
Her gün öğrencilere uyguladıkları kışla disiplini
ve şiddeti öğrencileri uysallaştırmakta ve onları
akıllı(!), uslu(!) yapmaktadır.
Liseli çağındaki gençlerde artan şiddet eğiliminin
önü bizzat sistem tarafından açılmaktadır. İşsiz,
geleceğinden bihaber, umutsuz ve çaresiz olan
gençler kendilerine bir çıkış yolu ararken, kendilerini
ifade biçimi olarak şiddete “amaçsız ve hedefsiz”
şiddete başvurmaktadır. Televizyonda izlediği
‘ağır abi’lere öykünmekte, onlar gibi olmak istemektedir.
Sıklıkla duyduğumuz çeteler arası hakimiyet kavgaları
artık okul koridorlarına inmiştir. Medya patronları
ve yapım şirketleri nerdeyse her gün yeni bir
mafya dizisini yayına koymakta ‘reytingi yüksek’
diyerek asıl niyetlerini gizlemektedirler.
Asıl niyet dediğimiz gibi gençlerin yozlaştırılması,
amaçsız ve hedefsiz bir rotaya sokulması ve pasifize
edilmesidir. Hiyerarşi içerisinde “güçlü”ye tapma,
kendinden güçsüze her türlü baskıyı, şiddeti uygulayıp
kendine taptırma amaçlanmaktadır. Bu da kapitalizmin
işleyiş mantığına uygundur. Ayrıca, buna paralel
olarak okullarda uyuşturucu dağıtımının yapılması
ve kullanımının hızla artması özellikle başlama
yaşının giderek düşmesi gözden kaçmayan bir olgudur.
(Yeşilay’ın, Sağlık Bakanlığı’nın, muhtelif kuruluşların
yaptığı araştırmalara göre; sigaraya başlama yaşı:
10, alkole başlama yaşı : 11, uyuşturucuya başlama
yaşı: 12’dir.
Bu durum elbette devlet tarafından bilerek, istenerek
oluşturulan bir durumdur. Hemen her mahallede
bir çete oluşmakta, giderek bölge çetelerine ve
en büyük çeteye devletin kendisine bağlı olarak
çalışmaktadır. Uyuşturucu maddeler her sokak başında
ekmek peynir gibi satılmaktadır. Ve bu devasa
pazarın sistemden bağımsız olduğunu düşünmek olsa
olsa hayal aleminde yaşamak olur.
Şiddetin zemini: OKS, ÖSS, KPSS….
Öğrenciler henüz çocukluk yıllarında sınavlara
sokulmakta, hayatının bir sınav olduğu öğretilmekte,
kazanmak için başkalarının kaybedeceği beyinlerine
kazınmaktadır. Henüz küçük yaşlardan itibaren
verilen bu mantık çocuğun ruh halini bozmakta,
içine kapanmasını, asosyal olmasını ve dışındaki,
yara yakın çevresindeki insanların dışında kalanlara
tepkiyle (rakip gözüyle) bakmasını sağlamaktadır.
Bu rakiplik okullara giriş sınavlarında, kız erkek
ilişkilerinde, derslerde ve ders dışı ortamlarda
devam etmekte bireyler birbirine düşman edilmektedir.
Diplomalı İşsizlik...
Okul bitirmenin iş bulmaya yetmediğini, kendisini
bekleyenin diplomalı işsizlik olduğunu, iş bulsa
bile sefalet koşullarında çalışacağını bilmesi
ve kendisine sürekli empoze edilen ‘zengin, güçlü
ve rakipsiz ol’ mantığına hapsolması sonucu zengin
olmanın kısa yollarına başvurması şiddeti doğurmaktadır.
Geçenlerde gazetelerde çıkan bir ilan her şeyi
gözler önüne sermektedir. Haberde “belediyede
çalışacak kamyon şoförleri alınacaktır. Öncelik
hukuk mezunlarına verilecektir” bu konuda başka
söze ne hacet! Yine eğitimin paralı olması, parası
kadar okunabilmesi öğrencilerde tepki uyandırmakta
fakat bu tepkiler şiddetin önünün açılması ile
başka kenelerle akıtılmaktadır.
Okulda gördüğü eğitim-öğrenimin yaşamla bağlantısının
olmaması, gereksiz ve yanlış bilgilerle dolu olması
öğrencinin boşluğa düşmesini sağlamaktadır. Sistem,
oluşabilecek tepkilerin içini boşaltmak için çeşitli
kanallar yaratmaktadır. Çeteleşme bunlardan biridir.
Sistem açısından şu nettir: “devrimci olmasın
da ne olursa olsun!”
Medyanın Etkisi
Öte yandan, televizyondaki hemen her program
şiddet içeriklidir. Kadın programı diye tabir
edilen saçmalıklardan insanların umutlarını sömüren
yarışma programlarına, çizgi filmlerden en uysal
sinema filmlerine, haber programlarına, dizilere
kadar yayınlanan her program şiddeti dolaylı dolaysız
övmekte önünü açmaktadır. “haklıdan yana” “ezilenden
yana” mafya tiplemeleri yaratılarak gençlerin
önüne idol konulmaktadır. Sabah Gazetesi’nde çıkan
haber bu açıdan önemlidir. “İstanbul Levent’te
bir ilköğretim okulunda korkunç olay. 8’inci sınıf
öğrencisi C.B. bir tartışmada iki yaş büyük sınıf
arkadaşı F.C.’yi bıçakla kalbinden yaraladı. Ameliyat
edilen F.C. komada. Olayın tanığı bir öğrenci
C.B. için şöyle konuştu: “Ben Polat Alemdar’ım,
diye gezerdi. Okulda popüler olmak isterdi. Evinde
çeşitli silahları vardı. Cebinde kelebek bıçak
taşırdı.”
Normal yaşamı içerisinde kendini bir hiç olarak
gören, görmeleri sağlanan gençler bir grup içerisinde
kaybolmayı, ya da öne çıkmayı amaçlayarak çetelere
girmektedirler. Pısırık, kendine güvensiz, kendini
ifade edemeyen bireyler grup içerisinde canavara
dönüşebilmektedirler.
Uyuşturucu ve Uyuşturulmuş Beyinler..
Çematem doktorlarının yaptığı araştırmada ki bir
cümle çok önemlidir. “Özel okullarda, ekonomik
durumu iyi aile çocuklarında uyuşturucu kullanımı
yaygındı. Ama şimdi durum çok farklı ve bu, iki
yılda değişti. Özellikle varoş kesimlerinde, yarı
kentsel alanda, tahminimizden çok yüksek oranda
madde kullanımı olduğu görülüyor. İki yıl önce
uyuşturucu kullanım yaşı 12-13 civarındaydı, şimdi
ise 10-11 civarına düştü” “Daha öncesinde biraz
daha acılarını gidermek, sorunlarını unutmak için
madde kullanan çocuk profili tamamen değişmiş
görünüyor. Şimdi eğlence için madde kullanımı
arttı”
Burada dikkat edeceğimiz nokta uyuşturucu maddelerinin
bilinçli bir tarzda emekçi mahallelere sokulduğu,
dağıtıldığı ve artık bu tür maddelerin sırf “eğlence”
amaçlı kullanılmaya başlandığı yani çürüme ve
yozlaşmanın kendini üretecek, besleyecek bir noktaya
ulaştığını göstermektedir. Yine bahsi geçen mahallelerin
sisteme muhalif bir yapısı da bulunduğu göz önüne
alındığında bunun bu mahallelerde ki devrimci
potansiyeli eritmek, ya da en azından beslendiği
zemini bozmak, diğer yandan devrimcileşebilecek
mahalle ve semtleri baştan yozlaştırmak olarak
anlamak gerekir. Sistem açısından çok büyük ve
vazgeçilemez bir pazar olan uyuşturucu en ücra
köşelere kadar girebilmekte ve gençlerin beyinlerini
uyuşturabilmektedir. Artık bu maddeler “dertleri”
unutmak için değil “zevk” için kullanılmaktadır.
Yani insan profili değiştirilmektedir.
Sonuç Yerine
1- Liselerde ve genel olarak toplumda şiddet ve
şiddet eğilimi artmaktadır. Gençler kendi başlarına
bir hiç oldukları hissi ile bir gruba girme ihtiyacı
hissetmekte, burada bir “güç” olma ve güce tapma
eğilimi göstermektedir.
2- Sistem kendi bekasını sürdürmek için gençliği
yozlaştırarak uyuşturucu, çetecilik ve porno gibi
olguları kullanarak kendi sorunlarından uzaklaştırmaktadır.
Mevcut tepkilerini bireyselleştirerek birbirlerine
rakip gözüyle bakmalarını, birbirlerine kırılmalarını,
gençliğin parçalanmasını, kendi sorunlarına sahip
çıkmamasını sağlamaktadır.
3- Çeteleşme ve şiddet gökten zembille düşmedi.
Bu durum en tepede yaşananların yansımasıdır.
En büyük çete kapitalist devletin kendisidir.
En büyük çete savaşları emeğin üzerine leş kargaları
gibi üşüşüp sömürme yarışına giren ulusal ve uluslararası
tekellerdir. Sokak aralarında yaşananlar bu durumun
yansımalarıdır.Liselerde şiddetin bitirilmesi
tek başına “şiddete hayır” söylemleri ile gerçekleşemez.
Uyuşturucu ve çeteleşmeye karşı bütünlüklü bir
mücadele verilmelidir. Bu ne hümanist yaklaşımlarla
ne de televizyonda dökülen timsah gözyaşları ile
çözümlenemez. Uyuşturucu ve çeteleşmeye, şiddete
karşı çıkmak en başta bunların kaynağı, üreticisi
olan sisteme karşı çıkmaktır. Başta da belirttik.
Biz her şiddete karşı değiliz. Emeğin özgürleşmesi
doğrultusunda, özgür bir dünyada insanca bir yaşam
talebi ile egemenlere karşı yürütülen şiddet eksenli
mücadele meşrudur. Kapitalizmin her türden saldırısına
karşı yürütülen her mücadele biçimi meşrudur.
Uyuşturucu ve çeteleşme sorunu liselerde ve mahallelerde
en başta bir “güç” olmak ile çözümlenebilir. Buna
paralel olarak gençliği bir araya getirecek ortamların
yaratılması, ailelere ulaşılması ve bu sorunla
mücadelede yoğun bir çaba gösterilmesi ile olabilir.
Unutulmamalı ki devrimci kadrolar bu emekçi mahallelerden,
emekçilerden ve emekçi gençlikten çıkacaktır.
Devrimci hareket, özelde devrimci sosyalistler
bu konuda daha hassas davranmalıdır.
|