Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

46. Sayı - Aralık 2006

Şiddetin tarihi insanlık tarihi ile başlar. Genel olarak şiddet ‘sert müdahale’; bir tarafın öteki bir tarafı sindirmek, baskılamak, egemenlik altına almak veya yok etmek için uygulana gelmiştir. Şiddet; bireysel şiddet, sınıfsal şiddet, askeri şiddet, faşist şiddet, devrimci şiddet… olarak ayrılabilir. Dünya toplumunun iki temel sınıfa bölünmüş olduğu günümüz kapitalist dünyasında şiddet, egemen güçlerce ezilen sınıfa ve ezilen halklara ekonomik, kültürel, askeri, vb. olarak uygulanmaktadır. Bunun dışında aile içi şiddet, okullarda müdür-öğretmenlerin uyguladıkları şiddet, öğrencilerin birbirlerine uyguladıkları şiddet, erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddet, vb. göze çarpmaktadır.

Okullar Kan Revan
Konumuz açısından biz son dönemlerde okullarda ve özel olarak liselerde meydana gelen ve burjuva basına sıklıkla çıkmaya başlayan şiddet üzerine duracağız.
Bu konuda çalışma yapan Yardımcı Doç. Dr. Metin Pişkin’in araştırmasına göre, bugün erkeklerin yüzde 62.6’sı, kızların yüzde 59.8’i ‘şiddet zevklidir’ demekte, öğrencilerin yüzde 20.5’i bu konudaki soruyu ‘şiddet gördüm’, yüzde 28’i ‘şiddet uyguladım’ diye yanıtlamaktadır.
Araştırmaya göre, kurbanların yüzde 29.7’si erkek, yüzde 11.8’si kız. Zorbaların ise yüzde 38.9’u erkek, yüzde 18’i kızdır. Lise 1’de kurbanların oranı yüzde 26.6, zorbaların yüzde 25.5 iken lise 3’te bu oranlar yüzde 14’e yüzde 33.1 oluyor. (Kaynak: A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Metin Pişkin’in araştırması )

Disiplinli Okullar…
Resmi açıklamalara göre Türkiye’de okullarda, geçen eğitim-öğretim yılının son 1,5 ayı ile bu yıl 2 bin 474 olay meydana geldi. Olayların 47’si ateşli, kesici, delici aletler ve silahla yaralama olarak gerçekleşirken, 9’u ölümle sonuçlandı. Bu iki açıklama şiddetin ve şiddet eğiliminin ulaştığı noktayı ifade ediyor. Buna karşın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bu konuda “Bizim çocuklarımız çok daha efendidir, çok daha disiplinlidir. Öğretmenlerimiz ABD’ye gidecek. Bu sadece İngilizce öğrenmek için değil. ABD liselerinde öğretmenlik yapmak, gardiyanlık yapmaktan daha zordur. Orada lisede öğretmen bulamıyorlar” diyerek resmi politikanın ne olduğunu ifade etti. Yani öğretmenlerimizin ‘disiplini’ sayesinde bizim çocuklarımız çok akıllı(!) ve ABD’de okullar kışla düzeni gibi işliyor. Bizim öğretmenlerimiz gardiyanlığa alışık olduğu için ABD’de istihdam edilecekler. Her gün öğrencilere uyguladıkları kışla disiplini ve şiddeti öğrencileri uysallaştırmakta ve onları akıllı(!), uslu(!) yapmaktadır.
Liseli çağındaki gençlerde artan şiddet eğiliminin önü bizzat sistem tarafından açılmaktadır. İşsiz, geleceğinden bihaber, umutsuz ve çaresiz olan gençler kendilerine bir çıkış yolu ararken, kendilerini ifade biçimi olarak şiddete “amaçsız ve hedefsiz” şiddete başvurmaktadır. Televizyonda izlediği ‘ağır abi’lere öykünmekte, onlar gibi olmak istemektedir. Sıklıkla duyduğumuz çeteler arası hakimiyet kavgaları artık okul koridorlarına inmiştir. Medya patronları ve yapım şirketleri nerdeyse her gün yeni bir mafya dizisini yayına koymakta ‘reytingi yüksek’ diyerek asıl niyetlerini gizlemektedirler.
Asıl niyet dediğimiz gibi gençlerin yozlaştırılması, amaçsız ve hedefsiz bir rotaya sokulması ve pasifize edilmesidir. Hiyerarşi içerisinde “güçlü”ye tapma, kendinden güçsüze her türlü baskıyı, şiddeti uygulayıp kendine taptırma amaçlanmaktadır. Bu da kapitalizmin işleyiş mantığına uygundur. Ayrıca, buna paralel olarak okullarda uyuşturucu dağıtımının yapılması ve kullanımının hızla artması özellikle başlama yaşının giderek düşmesi gözden kaçmayan bir olgudur. (Yeşilay’ın, Sağlık Bakanlığı’nın, muhtelif kuruluşların yaptığı araştırmalara göre; sigaraya başlama yaşı: 10, alkole başlama yaşı : 11, uyuşturucuya başlama yaşı: 12’dir.
Bu durum elbette devlet tarafından bilerek, istenerek oluşturulan bir durumdur. Hemen her mahallede bir çete oluşmakta, giderek bölge çetelerine ve en büyük çeteye devletin kendisine bağlı olarak çalışmaktadır. Uyuşturucu maddeler her sokak başında ekmek peynir gibi satılmaktadır. Ve bu devasa pazarın sistemden bağımsız olduğunu düşünmek olsa olsa hayal aleminde yaşamak olur.

Şiddetin zemini: OKS, ÖSS, KPSS….
Öğrenciler henüz çocukluk yıllarında sınavlara sokulmakta, hayatının bir sınav olduğu öğretilmekte, kazanmak için başkalarının kaybedeceği beyinlerine kazınmaktadır. Henüz küçük yaşlardan itibaren verilen bu mantık çocuğun ruh halini bozmakta, içine kapanmasını, asosyal olmasını ve dışındaki, yara yakın çevresindeki insanların dışında kalanlara tepkiyle (rakip gözüyle) bakmasını sağlamaktadır. Bu rakiplik okullara giriş sınavlarında, kız erkek ilişkilerinde, derslerde ve ders dışı ortamlarda devam etmekte bireyler birbirine düşman edilmektedir.

Diplomalı İşsizlik...
Okul bitirmenin iş bulmaya yetmediğini, kendisini bekleyenin diplomalı işsizlik olduğunu, iş bulsa bile sefalet koşullarında çalışacağını bilmesi ve kendisine sürekli empoze edilen ‘zengin, güçlü ve rakipsiz ol’ mantığına hapsolması sonucu zengin olmanın kısa yollarına başvurması şiddeti doğurmaktadır. Geçenlerde gazetelerde çıkan bir ilan her şeyi gözler önüne sermektedir. Haberde “belediyede çalışacak kamyon şoförleri alınacaktır. Öncelik hukuk mezunlarına verilecektir” bu konuda başka söze ne hacet! Yine eğitimin paralı olması, parası kadar okunabilmesi öğrencilerde tepki uyandırmakta fakat bu tepkiler şiddetin önünün açılması ile başka kenelerle akıtılmaktadır.
Okulda gördüğü eğitim-öğrenimin yaşamla bağlantısının olmaması, gereksiz ve yanlış bilgilerle dolu olması öğrencinin boşluğa düşmesini sağlamaktadır. Sistem, oluşabilecek tepkilerin içini boşaltmak için çeşitli kanallar yaratmaktadır. Çeteleşme bunlardan biridir. Sistem açısından şu nettir: “devrimci olmasın da ne olursa olsun!”

Medyanın Etkisi
Öte yandan, televizyondaki hemen her program şiddet içeriklidir. Kadın programı diye tabir edilen saçmalıklardan insanların umutlarını sömüren yarışma programlarına, çizgi filmlerden en uysal sinema filmlerine, haber programlarına, dizilere kadar yayınlanan her program şiddeti dolaylı dolaysız övmekte önünü açmaktadır. “haklıdan yana” “ezilenden yana” mafya tiplemeleri yaratılarak gençlerin önüne idol konulmaktadır. Sabah Gazetesi’nde çıkan haber bu açıdan önemlidir. “İstanbul Levent’te bir ilköğretim okulunda korkunç olay. 8’inci sınıf öğrencisi C.B. bir tartışmada iki yaş büyük sınıf arkadaşı F.C.’yi bıçakla kalbinden yaraladı. Ameliyat edilen F.C. komada. Olayın tanığı bir öğrenci C.B. için şöyle konuştu: “Ben Polat Alemdar’ım, diye gezerdi. Okulda popüler olmak isterdi. Evinde çeşitli silahları vardı. Cebinde kelebek bıçak taşırdı.”
Normal yaşamı içerisinde kendini bir hiç olarak gören, görmeleri sağlanan gençler bir grup içerisinde kaybolmayı, ya da öne çıkmayı amaçlayarak çetelere girmektedirler. Pısırık, kendine güvensiz, kendini ifade edemeyen bireyler grup içerisinde canavara dönüşebilmektedirler.

Uyuşturucu ve Uyuşturulmuş Beyinler..
Çematem doktorlarının yaptığı araştırmada ki bir cümle çok önemlidir. “Özel okullarda, ekonomik durumu iyi aile çocuklarında uyuşturucu kullanımı yaygındı. Ama şimdi durum çok farklı ve bu, iki yılda değişti. Özellikle varoş kesimlerinde, yarı kentsel alanda, tahminimizden çok yüksek oranda madde kullanımı olduğu görülüyor. İki yıl önce uyuşturucu kullanım yaşı 12-13 civarındaydı, şimdi ise 10-11 civarına düştü” “Daha öncesinde biraz daha acılarını gidermek, sorunlarını unutmak için madde kullanan çocuk profili tamamen değişmiş görünüyor. Şimdi eğlence için madde kullanımı arttı”
Burada dikkat edeceğimiz nokta uyuşturucu maddelerinin bilinçli bir tarzda emekçi mahallelere sokulduğu, dağıtıldığı ve artık bu tür maddelerin sırf “eğlence” amaçlı kullanılmaya başlandığı yani çürüme ve yozlaşmanın kendini üretecek, besleyecek bir noktaya ulaştığını göstermektedir. Yine bahsi geçen mahallelerin sisteme muhalif bir yapısı da bulunduğu göz önüne alındığında bunun bu mahallelerde ki devrimci potansiyeli eritmek, ya da en azından beslendiği zemini bozmak, diğer yandan devrimcileşebilecek mahalle ve semtleri baştan yozlaştırmak olarak anlamak gerekir. Sistem açısından çok büyük ve vazgeçilemez bir pazar olan uyuşturucu en ücra köşelere kadar girebilmekte ve gençlerin beyinlerini uyuşturabilmektedir. Artık bu maddeler “dertleri” unutmak için değil “zevk” için kullanılmaktadır. Yani insan profili değiştirilmektedir.

Sonuç Yerine
1- Liselerde ve genel olarak toplumda şiddet ve şiddet eğilimi artmaktadır. Gençler kendi başlarına bir hiç oldukları hissi ile bir gruba girme ihtiyacı hissetmekte, burada bir “güç” olma ve güce tapma eğilimi göstermektedir.
2- Sistem kendi bekasını sürdürmek için gençliği yozlaştırarak uyuşturucu, çetecilik ve porno gibi olguları kullanarak kendi sorunlarından uzaklaştırmaktadır. Mevcut tepkilerini bireyselleştirerek birbirlerine rakip gözüyle bakmalarını, birbirlerine kırılmalarını, gençliğin parçalanmasını, kendi sorunlarına sahip çıkmamasını sağlamaktadır.
3- Çeteleşme ve şiddet gökten zembille düşmedi. Bu durum en tepede yaşananların yansımasıdır. En büyük çete kapitalist devletin kendisidir. En büyük çete savaşları emeğin üzerine leş kargaları gibi üşüşüp sömürme yarışına giren ulusal ve uluslararası tekellerdir. Sokak aralarında yaşananlar bu durumun yansımalarıdır.Liselerde şiddetin bitirilmesi tek başına “şiddete hayır” söylemleri ile gerçekleşemez. Uyuşturucu ve çeteleşmeye karşı bütünlüklü bir mücadele verilmelidir. Bu ne hümanist yaklaşımlarla ne de televizyonda dökülen timsah gözyaşları ile çözümlenemez. Uyuşturucu ve çeteleşmeye, şiddete karşı çıkmak en başta bunların kaynağı, üreticisi olan sisteme karşı çıkmaktır. Başta da belirttik. Biz her şiddete karşı değiliz. Emeğin özgürleşmesi doğrultusunda, özgür bir dünyada insanca bir yaşam talebi ile egemenlere karşı yürütülen şiddet eksenli mücadele meşrudur. Kapitalizmin her türden saldırısına karşı yürütülen her mücadele biçimi meşrudur. Uyuşturucu ve çeteleşme sorunu liselerde ve mahallelerde en başta bir “güç” olmak ile çözümlenebilir. Buna paralel olarak gençliği bir araya getirecek ortamların yaratılması, ailelere ulaşılması ve bu sorunla mücadelede yoğun bir çaba gösterilmesi ile olabilir. Unutulmamalı ki devrimci kadrolar bu emekçi mahallelerden, emekçilerden ve emekçi gençlikten çıkacaktır. Devrimci hareket, özelde devrimci sosyalistler bu konuda daha hassas davranmalıdır.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19