Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

46. Sayı - Aralık 2006

Dünyanın gündemini uzun süredir işgal eden nükleer bomba meselesinin en son durağı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ydi. Kendilerini dünyanın efendileri zanneden ve başını ABD’nin çektiği emperyalist haydutlar yine ortalığı karıştırıp, açıklama üzerine açıklama yaptılar. Dünyanın tehlike içinde olduğunu, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti gibi “terörist” ülkelerin ellerinde bulunan nükleer bombaların, insanlık için tehdit oluşturduğu üzerine söylevler verdiler. Zaten bu açıklamalar, ABD’nin Irak’a saldırı bahanesi yapılmış, arkasından İran hedef tahtasına oturtulmuştu. Şimdi de Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti…
Herkesin bildiği gibi Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, geçtiğimiz Ekim ayında bir açıklama yaparak nükleer deneme yaptığını açıklamıştı. Bunun üzerine başlayan tartışmalar uzayıp gitmiş ve ortaya iki sonuç çıkmıştı: Birincisi, nükleer bomba (insanlığa faydası sonuna kadar tartışılabilir) sadece emperyalistlerin tahakkümünde değildir, ikincisi ise, dünyadaki her şey emperyalistlerin denetiminde değildir.

Kore’nin İkiye Bölünüşü
Bütün bu tartışmalar vesilesiyle Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni tanıyalım.
Kore, Asya kıtasının kuzey doğusunda uzunluğu 1000 km ve en dar noktada genişliği 216 km olan bir yarımadadır. Yüzde 70’i dağlarla kaplı olan Kore, dünyanın coğrafi olarak en dağlık bölgeleri arasındadır.
1945 yılından bu yana Kore Cumhuriyeti (Güney Kore)ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 222,154 km2 (yaklaşık İngiltere kadar), Güney Kore’nin yüzölçümü ise 99,154 km2’dir.
İdari olarak ülke 9 eyalete, bu eyaletler de 72 ile ve 93 ilçeye ve ayrıca 5 metropolitan şehre ve başkente ayrılmıştır.
Yakın tarihe baktığımızda, Kore toprakları her zaman işgalci ülkelerin saldırılarına açık olmuştur. Özellikle ABD ve Japonya’nın Kore halkı üzerindeki baskı ve şiddeti tarihe kara lekeler halinde düşmüştür.
Kore’de ilk devletin MÖ 2333 yılında Çason halkı lideri Tangun tarafından kurulduğu bilinmekte olup, MÖ 13. asırda bölgede Puyi ve Koguryya (Kore)kabileleri birlikte hüküm sürmüşler, daha sonra kuzeyde Kogurya, güneyde Pekçe hanedanları egemenliklerini pekiştirmişlerdir. MS 1. asırda Kogurya Hanedanı ülkede mutlak egemenlik kurmuş, MS 313’de Çinlileri Kore Yarımadası’ndan çıkarmışlardır.
Japonya Çin’e karşı kendisini desteklemediği gerekçesi ile 1590 yılında Kore’yi işgal etmiş, bazı Avrupa ülkeleri ile birlikte Japonya, Kore’den limanlarını ticarete açmasını istemiş ve 1876 yılında baskılara dayanamayan Kore kapılarını Japon ticaretine açmıştır.
1884 yılında ABD’nin Kore’de yaptığı darbe ile 2. Dünya Savaşı’na kadar sürecek bir Japon işgali söz konusudur. 1896’da Kore halkı, Bağımsızlar Birliği altında Japonlara karşı bir direniş örgütler.
1904-1905 savaşında Rus-Japon savaşı sırasında, Kore halkı Japon saldırılarına hemen cevap veremez ve Japon askerleri Kore topraklarına girer. 1910 yılında artık Kore toprakları Japonlar tarafından ilhak edilmiştir. Katı bir sömürge yönetimi kuran Japonlar, Kore halkı üzerinde asimilasyona girişir. Japonlar, ülkenin ekonomisini tamamen ele geçirmek isterken, diğer taraftan da Kore topraklarını Japonlara satar. Bu baskıya karşı Kore halkı tepki gösterir ve 2 milyona yakın kişi sokaklara dökülür. Bu tepki eylemleri şiddetli bir şekilde bastırılırken, aynı yıl Bağımsızlık Hareketi diye kendilerini adlandıranlar, Şanghay’da geçici bir hükümet oluşturur. Japonlara karşı örgütlenme çalışmaları hızlanır, aydınlardan oluşan Yeni Kadro adlı bir grup, birçok eyleme öncülük eder.
1937 yılında Japonya Çin’e saldırır. Bu arada Japonlar, Kore halkına uyguladığı baskıyı, 2. Dünya Savaşı’nda ulusal kimliği yok etmeye kadar götürür. Dernek, dergi, gazeteler kapatılır, Kore halkına Japon dini dayatılır ve halk Japon isimleri almaya zorlanır. Yüz binlerce genç, cephelerde savaşmaya, maden, fabrika ve askeri tesislerde çalışmaya mecbur edilir. Şanghay Japonların eline geçtikten sonra, Geçici hükümeti Chongquin’a taşıyan ulusal hareket 1942’de Japonya’ya savaş açar.
2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın yenilmesinden sonra, Kore’de 36 yıllık Japon işgali sona erer. Bu tarihe kadar Kore, Japonya’nın atadığı yüksek rütbeli subayların başında olduğu bir hükümet tarafından yönetiliyordu. Baskıcı bir rejimle yönetilen Kore’de dernekler kapatılıyor, toplantı ve Kore dilinde yayın yapan gazeteler yasaklanıyordu. Dahası 1938 yılından itibaren Kore dilinde eğitim yasaklanmıştı.

Kore’de Silahlı Mücadele
1920’li yıllarda silahlı mücadele kitleselleşmeye başlamıştı. Ekim Devrimi’nin estirdiği rüzgar, Kore’de yankısını gösteriyordu. 1920’de Seul’lu işçilerin de katılımıyla Kore Yardımlaşma Derneği kuruldu. 17 Nisan 1926 Seul’de örgütlenen Komünist Partisi, 1928’e kadar Japon polisinin dört kez kitlesel tutuklamaya girişmesi üzerine, 400’den fazla üyesini kaybetti ve hizipçilik nedeniyle güçten düştüğünden, Komintern’in talebi üzerine 1928’de kendisini feshetti. 1931 yılında Kim İl Sung önderliğinde gerilla hareketi başlatıldı. 1937 Çin-Japon ve özellikle II. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra Japonların giderek artan operasyonları sonucu, Kim İl Sung’un da aralarında bulunduğu çok sayıda direnişçi SSCB içlerine doğru çekilmek zorunda kaldı.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, 2. Dünya Savaşı’nda Japonya yenilmişti. 1945 yılında Sovyetler Birliği Japonya’ya savaş ilan etti ve Kore’ye girdi. Bununla birlikte Kore’deki Japon işgali sona ermişti. İlerleyen aylarda ABD Kore’nin güneyini işgal etmesiyle, Kore ikiye bölünmüş oluyordu. Bölünmeden sonra sanayinin yüzde 65’i Kuzey’de, yüzde 35’i Güney’de kaldı. Buna karşılık da tarımsal alanların yüzde 63’ü güneydeydi.

Kuzey Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin İlanı
Koreli komünistlerin önderi Hyon Jun-Hyok’un 28 Eylül 1945 yılında Sovyet yetkilileri ile yaptığı görüşmeden dönerken öldürülmesinden sonra, Kim İl Sung önderliğe getirildi. 10 Kasım 1945’te komünist parti yeniden kuruldu.
3 Kasım 1945’de yapılan genel seçimlere Ulusal Demokratik Cephe’nin hazırladığı tek liste katıldı. Yüzde 99.6 katılımın gösterildiği seçimlerde 453’ü kadın, 3459 delege belirlendi. Mart-Ağustos 1946 arasında birçok reform gerçekleştirildi. 5 Mart’ta tarım reformu, 24 Haziran’da iş kanunu, 30 Temmuz’da cinsiyetlerin eşitliği kanunu, 10 Ağustos’ta sanayinin, ulaşımın, bankaların vb. ulusallaştırılmasının kanunu çıkarıldı. Köylü ailelerinin yüzde 76’sına toprak dağıtıldı, büyük toprak sahiplerinin çoğu güneye kaçtılar. İş kanunuyla 8 saatlik iş günü kabul edildi, çocukların çalışması yasaklandı, çalışanlara fazla mesai ücreti, yıllık izin, sosyal sigorta gibi haklar sağlandı. Ülkeye Japonların hakim olduğu zaman sanayi sermayesinin yüzde 5’i Korelilerin elindeyken, 1947’de sanayi üretiminin yüzde 80.2’si devlet işletmeleri tarafından gerçekleştiriliyordu. Tüm bu reformları eğitim alanındaki atılım ve okuma-yazma kampanyaları izledi.
15 Ağustos 1948’de Güney Kore resmen kurulmuş ve ABD’nin desteklediği Syngmen Rhee Cumhurbaşkanı olmuştur. 9 Eylül 1948’de de kuzeyde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kurulmuş ve Kim İl Sung başbakanlığa getirilmiştir.
25 Haziran 1950’de ise emperyalistlerin kışkırtmasıyla Güney Kore ile Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti savaşa girdi. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Seul’u ele geçirerek, ABD’ye rağmen Naktong ırmağına kadar ilerledi. Bu kez emperyalistler, BM Kuvvetleri adı (Türkiye’de emperyalistlerle birlikte bu savaşta yer aldı) altında Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne girdi ve bu kez Çin savaşa müdahale ederek bütün dengeleri değiştirdi. 1952 ilkbaharında kuzeyde kararlı bir cephe oluşturuldu ve emperyalistler yenildi.
Bu süreci Kim İl Sung önderliğinde, komünist partinin Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde sosyalizmin inşası süreci izleyecekti. Bir taraftan ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerinin saldırıları sürerken, komünist partisi içinde de oportünistlere karşı mücadele devam etti. “Parti içinde ideolojik cephede verilen başlıca mücadeleler, klikçiliğe karşı ve parti birliğini güçlendirmek için mücadele, dogmatizme karşı Juche’yi (kendi gücüne güven ilkesi) yerleştirmek için mücadele ve modern revizyonizme karşı, Marksizmin Leninizmin arılığını korumak için verilen mücadeleydi” (Kore Devrimi Üzerine, Kim İl Sung, sf.13)
1950’li ve 60’lı yıllarda Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin iktisadi gelişimi kapitalist Güney Kore’yi geride bırakmıştı. Güney Kore çok gerilerdeyken Kuzey’de 1968 yılında bütün evlere elektrik veriliyordu. Yetmişli yıllarda Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yurttaşları güneydeki komşularına oranla çok daha yüksek bir yaşam düzeyinin tadını çıkarıyorlardı; güneydeki yaygın yoksulluk ve konut bulamama gibi sorunlara karşılık Kuzeyde ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetleri veriliyordu. Barınma neredeyse ücretsizdi. İhtiyaç maddelerinin fiyatı düşüktü

Nükleer ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin nükleer enerji meselesi ise eskilere dayanır. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin nükleer tesisleri başkent Pyongyang’ın kuzeyinde bulunan Yongbyum bölgesindedir. Aylardır, ortalığı ayağa kaldıran ABD ve diğer emperyalistler, nükleer enerjinin niye üretildiğinden bağımsız olarak, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kendilerine karşı tehdit olarak dünyaya göstermek istemektedir. Aslında emperyalistlerin bu tutumu tam bir ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin, nükleer enerji üretmesi konusunda birçok nokta belirtilebilir. Mesela, kötü giden ekonomiye, petrolün yerini tutabilecek uranyumun, eldeki kömür ve hidroelektrik güç kaynaklarına destek olması belirtilebilir. Bunun böyle olmadığını bir an için düşünürsek ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin emperyalist ülkeleri tehdit ettiği gerçeğinden yola çıksak bile, bir şey değişmez. Nasıl ki, ABD emperyalizmi kendi emperyal çıkarları için binlerce kilometre uzağındaki topraklara bomba yağdırıyorsa, buna karşı hiçbir ülke “terörist” itirazını yapmıyorsa, aynı şeyi rahatlıkla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti için de söyleyebiliriz.
Bütün bu tartışmaların ortasında KDHC, geçtiğimiz aylarda nükleer silah denemesini yaptı. KDHC yetkilileri, bu denemeyi yaparken, “Amerikanın artan düşmanca tavrını” gerekçe gösterdi. Hükümet ayrıca ABD’nin yeni yaptırımlarının KDHC’nin ekonomisini boğma ve sistemi çökertme amaçlı olduğunu da belirtti. Bunu kışkırtıcı bir eylem olarak sayan ABD emperyalizmi, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne karşılık verilmesinden dem vurdu.
KDHC’nin nükleer konusundaki adımları yeni değildir. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra ABD’nin hedeflerinden birisi haline gelen KDHC’nin her zaman nükleer konusunda çalışmaları olmuştur. 1994 yılında, KDHC, NSA’dan imzasını çekince, ABD ile anlaşma yoluna gidildi. Bu anlaşmaya göre, ABD, Japonya ve Güney Kore, Kuzey’e iki elektrik reaktörü satın alabilmesi için kredi ve borç verecek, karşılığında ise, KDHC nükleer tesislerini kapatacaktı. Ayrıca, ABD, KDHC’ne petrol verecek, ilişkileri normalleştirecekti.
Ancak ABD, verdiği sözü tutmayarak ambargoyu kaldırmadı. Tam aksine ABD bölgede uzun menzilli nükleer silahlarla tatbikat yaptı. Anlaşmanın maddelerinden biri de reaktörlerin 2003 yılında tamamlanmış olmasıydı. Fakat, reaktörlerin yapımına 2003 yılında başlandı. Washington, anlaşmayı bozarak ve bunu KDHC’nin üzerine atmak için bu ülkenin nükleer programına devam ettiğini açıkladı. Oysa bu tamamen bahaneydi. Çünkü KDHC, yaptığı açıklamada, böyle bir programının olmadığını açıklıyordu. Aynı yıl, KDHC Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasından çekildiğini açıkladı.
Bu soruna çözüm bulmak bir platform daha oluşturuldu. KDHC, Güney Kore, Rusya, ABD, Japonya ve Çin’den oluşan Altılı Görüşmeler başlatıldı. Fakat, bu Altılı Görüşmelerden bir sonuç çıkmadı.
KDHC, bu yılın yaz aylarında balistik bir deneme yaptı. Ekim ayında ise, nükleer denemesini gerçekleştirdi. Bu denemenin ardından, ABD deneme için “kışkırtıcı bir eylem” açıklamasını yaptı. ABD’nin arkasından diğer emperyalist ülkeler de KDHC’ni kınayan açıklamalar yaptı. ABD başkanı George Bush, derhal karşılık vermek gerektiğini söylerken, Güney Kore savunma bakanlığı güvenlik alarmı seviyesinin yükseltildiğini açıkladı. Japonya ise, Bakanlar Kurulu’nu olağanüstü toplantıya çağırdı. Çin ise, Kore’yi kınayarak, Kore’nin diplomatik görüşmelere geri dönmesi umudunu dile getirdi.
Yani ABD emperyalizmi ve uşakları, kuyruğuna basılmış kedi gibi havaya zıplamışlardı. KDHC’nin çıkışı belki hiçbir emperyalist ülkeyi tehdit edecek büyüklükte değildi. Fakat bu kadarı bile onlara yetti. Çünkü, bu çıkışın anlamı dünya halklarının gözünde farklıydı; KDHC, “kötü” örnek oluyordu. Çok netti aslında mesaj, bu ülke emperyalizme karşı bir duruş sergilemişti ve bu da diğer halklara güç ve moral verebilirdi. Bu durumu düşünmek bile emperyalizmin rüyalarının kabusa dönmesi için yeterliydi. Diğer taraftan ise, nükleer bomba kimin için tehditti, kimin için tehdit değildi? Fransa, İngiltere, Rusya, Çin, Pakistan, Hindistan ve Amerika’nın bekçi köpeği İsrail gibi ülkeler, yıllardır nükleer güç konumundaydı. Özellikle İsrail’e tanınan sınırsız “özgürlük” ve bu ülkenin elinde bulunan nükleer başlıklı füzeler, dünyayı yok edecek büyüklüktedir. Ama ne hikmetse bu durum bir “tehdit” oluşturmamaktadır!
Sonuçta, ortada dönen senaryo oldukça nettir! ABD emperyalizminin dünya karşısındaki “karizma”sı her geçen gün yok olmaktadır. Artık her şey ABD emperyalizminin kontrolü altında değildir. KDHC’nin “tehdit” ve “terörist” unsuru damgasını yemesinin tek sebebi budur. Çünkü o, sınırın dışına çıkmıştır. Önümüzde emperyalizmi zor günler beklemektedir. Bize ve dünya halklarına düşen ise, emperyalizmin daha da batağa batmasını sağlamak, dünya halklarının başına bela olmasının önüne tez zamanda geçmektir.


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19