Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

45. Sayı - Kasım 2006

Parti ve Kültür:
Duruş ve Yöneliş

Bugün, Devrimci Sosyalist hareketin önünde iç içe geçmiş bir dizi irili ufaklı sorun bulunmaktadır. Bu sorunları kolaylık olsun diye tasnif edersek, ideolojik-teorik, politik-pratik ve örgütsel sorunlar olduğunu ifade etmek mümkündür. İdeolojik-teorik alanda, devrimci yenilenme ekseninde yeniden inşa sürecimizin en başında temel hedef olarak ifade ettiğimiz, manifesto ve program çalışması gelmektedir. Bu süreçte bu sorunun en temel bazı başlıkları üzerinden almış olduğumuz mesafeyi somut bir program ve manifesto belgesi ile sonuçlandırmak hedeftir. Bu, ideolojik-teorik sorunun katılımcı ve parti içi demokrasinin en gelişmiş örneği ile somutlanması hiç şüphesiz aynı zamanda örgütsel ve politik bir sorundur. Ancak bugün daha çok örgütsel, politik-pratik sorunlar, tartışmalarımızın merkezi yerinde durmaktadır ve içinden geçtiğimiz süreçte en çok bu eksenli sorunlar, siyasal ve pratik gündemimizi meşgul etmektedir. Kadro sorunu, kitle ve kitle çizgisi sorunu, çevre ilişkileri ve bu ilişkilerin partileşmesi, devrimci ve militan bir hatta bütünlüklü politik mücadele sorunları, iç işleyiş ve sorunları, politik kültür ve tarz sorunları, ittifak ve birlik sorunları, devrimimizin enternasyonal karakteri ve somut adımlar sorunu gibi bir dizi sorun ilk akla gelenlerdir. Tüm bunlar yakıcı, birbirini besleyen ve etkileyen sorunlardır.
Tartıştığımız bu sorunlar bize özgü müdür?
Hayır... Hem evrensel düzeyde, hem de TDH-devrimci hareketi kuşatan sorunlar düzeyinde, ele alıp tartıştığımız, çözümü için çalıştığımız her bir sorunun bu evrensel ve genel düzey ile güçlü bağları vardır. Yani sosyalizmin kendi tarihinde biriken sorunlarının devamı olarak, 1990’larda yaşadığı tarihsel kırılma ve geriye düşüş, bununla birlikte TDH’nin son 25 yılda yaşadığı sorunlar ve politik özne olmaktan uzak konumu, tüm bu sorunlar için güçlü bir kaynak oluşturmaktadır. Bu kaynaktan ve yeni sömürge toplumsal ilişkilerden beslenen bu sorunlar, bize özgü, bizim parti tarihimize özgü sorunlarla yeniden ilişki kurmakta ve siyasal sürecimizde karşımıza çıkmaktadır. Her bir alt başlıkta, her bir sorun, aynı zamanda evrensel ve TDH düzeyinde sorunların yansımasıdır. Örneğin kadro sorunu, sadece bize özgü değil, devrim iddiasına sahip her politik yapının en temel sorunlarından biridir. Ama biz, her bir sorunu bu genele bağlamak ve çözümün kendi dışımızdan gelmesini beklemek lüksüne sahip değiliz. Pasif bir tutumla, her şeyi nesnellikle açıklamak, kendiliğindenciliğe teslim olmak bizim işimiz değildir. Biz her bir sorunun genel yanının olduğunu biliriz ama tüm bu sorunları kendimize dert edinir ve kendi siyasal ve örgütsel sürecimizde çözüm üretiriz. Bunun için tartışırız, bunun için tüm bu tartışmaları bir temel politikaya dönüştürür, bu taktik politika üzerinden örgütlü biçimde mücadele ederiz. Sorunların genel ve nesnel boyutunu kavrarız, ama “akıntıya karşı” da olsa bu sorunlara çözüm gücü olma iradesi gösteririz. Sorunların “basit ve bir çırpıda” çözülemeyeceğini biliriz ama devrimin ve devrimciliğin bunlarla mücadele etmek olduğunu biliriz. Bunun için, çözüm güçü için, kolektif bir bilinç ve irade önemlidir ve buradan hareketle sorunlara çözüm için talip oluruz.
Tartıştık ve çok zorlanacağımızı bilerek sorunları aşmayı önümüze koyduk. Bu tartışmaların toplamı, bir anlamda nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi bilme sorunudur. Bunun için hem sorunları kavramada, hem de çözmede devrimci duruş ve stratejik yönelim bizim temel zeminimizdir.

Nereden Geldik?
Devrimci Sosyalizm, bir tarihsel sürecin ürünüdür. Bu tarihsel süreç yaklaşık 35 yıllık bir dönemii kapsar. devrimci yenilenme ve yeniden inşa sürecimiz, 12 eylül yenilgisinden, en son Kürt devrimci hareketinin İmralı'da düzen içi hale getirilerek yenilmesine, TDH'nin 19 Aralık ve ÖO süreciyle son noktası konulan bir dönemine kadar uzanan yenilgi ve tıkanmalara karşı (ve tabii ki, 1990 kırılmasına karşı), bu tarihsel birikimimiz üzerinden verilen yanıttır ve tarihimizin önemli bir halkasını oluşturur. Devrimci Sosyalist hareket, genel tıkanma dinamiklerini kendi bünyesinde yaşamış ve içsel olan yenilenme dinamiklerini bu süreçte bütünsel bir proje ile önüne koymuştur. Yeniden inşa sürecimizin hemen öncesindeki süreç, içinden geçilen yeni tarihsel sürecin şu veya bu ölçüde kavrandığı ama bütünsel ele alınamadığı, politik açıdan oldukça geri noktalara gerileyip hiç bir düzeyde ciddi mücadelenin örgütlenemediği, örgütsel açıdan “örgütlü örgütsüzlük” olarak tanımlanan, bir birbirinden kopuk ve sistematik olmayan ilişkilere dönüştüğü bir süreçtir.
Siyasal ve ideolojik mücadele için, bu mücadelenin asgari zeminini oluşturacak düzenli bir politik yayın organından bile uzak olunduğu, hatta bir yayının çok fazla ayakta kalamayacağı yönünde güçlü düşüncelerin ve kırılma noktalarının olduğu bir süreç. Yani aslında doğal bir tasfiye süreci ve ideolojik bir grup olmaktan bile uzak, diri bazı kadro ve ilişkilerle sürece tutunma söz konusudur. TDH’ne sinen tıkanma devrimci sosyalist harekette kendine özgü biçim almakta, toplamında ideolojik, politik ve örgütsel kriz üretmektedir.
Bu süreç, kolay bir mantıkla, bazı ilişkilerin toparlanması ile aşılabilir miydi?
Hayır. Elbette, devrimci yenilenme eksenindeki yeniden inşa süreci, ilk başta bazı ilişkileri toparlayacaktı, Ama kendini bununla sınırlayan bakış açısı yol alamazdı. Belki bu gerileyen sürece karşı ilk tepki olurdu, ama Devrimci Sosyalist Hareketi de içine alan genel tıkanma ve içe kapanmayı aşamazdı. Her şeyden önce, her siyasal ve örgütsel toparlanma güçlü ideolojik arka plana sahip olmak, geleceği bunun üzerinden kurmak zorundadır. Bu öncelikle, Lenin’in yöntemi ile ifade edersek, ML ve onun temel ilkelerine bağlı kalarak, yaşanılan tarihsel süreci ve bu sürecin ilişki ve çelişkilerini anlama ve buradan sonuçlar çıkarma işidir. Tarihimiz ve siyasal-ideolojik çizgimiz, bu temelde mantalitemiz bize büyük güç vermiştir. Yaşanılan süreci bütünsel ele almak ve devrimimiz için temel sonuçlar çıkarmak, bu sonuçları günlük mücadelede somutlamak ana hedefler olarak konulmuştur. Sadece bu değil, bu teorik-ideolojik görev, yeniden inşa gibi örgütsel ve politik görevleri içermek zorundadır. Bir yandan, her adım parti mantalitesi ile örgütlü güce dönüşüp yaşamda karşılık bulacak, bu oldukça geri bir noktadan mücadele içinde inşa edilecek, diğer yandan içinden geçilen yeni tarihsel sürecin çözümlenmeleri yapılacak ve tüm bunlar devrimci halk hareketinin yaratılması ve politikleşmiş askeri mücadelenin bu ülkede bir daha zaafa uğramayacak biçimde ayakları üzerine dikilecektir. İşte ana stratejik yönelim, yeniden inşa sürecimizde budur.
Bu açıdan, gelinen aşamada, bu süreçte en temel ön açılımlar yapılmış, bunlar üzerinden sık sık ifade ettiğimiz gibi ilk elden bütünlüklü ideolojik-politik belge olması açısından manifesto ve program sorunu hedef olarak belirlenmiştir. Örgütsel açıdan yıpranan ve bozulan her ilişki ele alınmış, onarılmış, örgütlü sürecin bir parçası haline getirilmiş, dahası yeni ve genç güçlerle buluşulup ilk ve önemli açılımlar yapılmıştır. En temel organlar ve işleyiş yeniden kurgulanmış ve adım adım sürece egemen olup yön vermiş, parti işleyişi açısından en temel ilkeler yeniden somut biçim almıştır. Bir bütünlük içinde bazı temel unsurları eksik olsa da, politik alanda daha derli toplu bir süreç başlamış ve bunun üzerinden yol alınmış ve politik alanda bir mevzi tutulmuştur. Giderek zayıflayan ve bozulan, herkesin anladığı kadar olan ve o anlayışla yeni biçim kazanan politik tarz ve kültür, süreçle bir parti tarzı ve kültürüne dönüşmüştür. Her alanda yeni bir başlangıç, tüm tarihimizin derslerini de içeren bir mantık sürecimize giderek egemen olmuş, elbette bazı eksiklerine karşı küçümsenemeyecek mesafeler alınmıştır.
Bu bir anlamda yolu düzleme işidir. Çünkü, eğer bir “tıkanma”dan veya kapsamlı bir “kriz”den söz ediyorsak ve bunun evrensel ve yerel boyutları varsa, o halde “sıfırdan” değil, çok kez biriken sorunlar üzerinden “eksi” noktalardan başlamak zorunlu olur. Aslında yeniden inşa sürecimiz bir anlamda budur. “Eksileri” düzeltip, ”artıları” çoğaltma işidir ve ilk elden bunların yapılmasına başlanmıştır. Ama bununla yetinme değil, bunun üzerinden ML yeniden üretimi gibi devasa görevleri de içeren, yeni tarihsel sürecin Parti ve Cephe’sini yaratma ve buradan devrime yürüme bu sürecin ana mantığıdır. Bu doğrultuda küçük ama siyasal ve tarihsel değeri anlamlı bazı eşikler aşılmış ve devrimci yenilenme ekseninde yeniden inşa sürecimiz geriye dönüşsüz bir aşamaya ulaşmıştır.

Nerede Duruyoruz?
Gelinen aşamada, bu süreçte temel taktik politikamızın ana yönelimini ifade eden, yeniden inşa sürecimizin hemen başında tanımladığımız tüm hedeflere ulaştığımız söylenebilir mi?
Bu sorunun yanıtı, hayırdır. Yukarıda ifade ettik, bu hedeflere ulaşmak için hala alınması gerekli mesafeler vardır ve buna ulaşmak bir çırpıda, “tek vuruşla” mümkün değildir. Kapsamlı ve zor bir süreç olduğu, olacağı açıktır. Bunları yaşayarak ve bir dizi eksiklikle boğuşarak, dahası bu süreçte bazı hatalar da yaparak, bunu bir kez daha öğrendik. Ama ifade ettiğimiz gibi, ilk ve önemli mesafeleri aldık, bazı eşikleri atladık ama tam hedefe ulaşamadık. Şimdi durduğumuz yer burasıdır. Herhangi soyut bir sorun yada sorunlar üzerinden değil, bizzat yaşayarak, mücadele ederek, her aşamayı yeniden ve yeniden tartışarak sürecimizde ortaya çıkan somut sorunlar üzerinden, yeniden inşa sürecinin ana, stratejik hedefine yönelme; bunun için biriken güç üzerinden hedefe ulaşma... Yani bir anlamda alınan mesafeler üzerinden yeniden inşa sürecinin ana hedeflerine ulaşmada bir “ara evre”de bulunmaktayız.

Nereye Yöneliyoruz?
Biz herhangi bir ülkede herhangi bir parti değiliz. Ülkemiz, emperyalizme her alanda bağımlı, yeni sömürge bir ülkedir. Tüm yeni sömürgelerin ortak özelliklerinin yanı sıra, kendine özgü ilişkileri yaşayan ülkemizde devrim günceldir. Toplumsal tüm çelişkiler ancak devrimle çözüme kavuşur. Devrim için, nesnel açıdan bir dizi imkan, tam da bu yeni sömürgecilik içinde, emperyalizme bağımlı, kapitalist ilişkiler tarafından yaratılıyor. Ama içinden geçtiğimiz yeni tarihsel sürecin bir özelliği olarak, parçalanan iş/emek süreci, emperyalizm ve oligarşi tarafından geliştirilen siyasal, kültürel, ideolojik pasifikasyon biçimleri kitlelerin teslim alınmasından tutalım adeta “deniz” olan kitleleri çürütülmekde önemli rol oynuyor. Öncü güçlerin zayıflığı ile bu çürüme birleşince devrimin nesnel koşulları güçlü olsa da, öznel koşulları daralmaktadır. Emperyalizme bağımlı yeni sömürge ülkemizde, anti emperyalist anti-oligarşik DHD zorunlu bir duraktır. Bu stratejik hedefe ancak, devrimci irade ve politikanın somutlandığı, en yüksek biçim aldığı, Devrimci Sosyalist parti öncülüğünde, uzun süreli ve bir dizi aşamayı içen bir savaşımla ulaşılabilir. Bu stratejik çizgi, tüm mücadele biçimlerinin bütünlüklü ele alındığı, mücadelenin şehir ve kırsal alanda bütünlüklü yürütüldüğü, kitle mücadelesi ile silahlı savaşımın bir birini beslediği, ulusal ve anti-emperyalist çelişkilerin sınıfsal zeminde çözüme kavuştuğu uzun süreli bir savaştır. Biz bu politik-askeri savaşa talibiz ve devrimin bu temelde güncel, programatik, stratejik sorunlarına çözüm bulan bir partiyi inşa ediyoruz. O halde, nerede, nasıl ve ne tür özgül sorunlarla mücadele ediyor olursak olalım, elbette taktik politikamızı tam kavrayarak bu bütünsellik içinde olmak, bu stratejik ufukla hareket etmek zorundayız. Parti komplike bir aygıttır ve ülke devriminin sorunlarını, bulunduğu her aşamada asgari çözüm üretmek zorundadır. Bu anlamda parti, hiç bir zaman tek bir alan, araç ve ilişki biçimi ile kendini sınırlamaz. Parti, işbölümü, uzmanlaşma ve örgütler toplamı olarak, bir siyasal çizgi üzerinden sorunlara çözüm üretir. İster açık, ister özgür alan olsun, ister işçi sınıfı içinde çalışmalarda, ister diğer halk sınıfları içindeki çalışmalarda olsun, ister politik mücadelenin barışçıl biçimleri, ister politik mücadelenin en üst biçimini örgütlemede olsun, ister kitle çalışması ister kadro çalışmasında olsun vb.. nerede ve nasıl olursa olsun, her bir çalışma ve mücadelenin bu bütünlükle bağını kurmak parti çalışmasında esas olandır. Bu bütünlüğü dikkate almayan, devrimin programsal sorunları ve temel stratejisine bağlı olarak güncel ve taktiksel politikalar üretmeyen bir parti, ne kadar “yenilenmeci” ve “devrimci” olursa olsun asıl hedeflerine ulaşamaz. Bu bütünlüğü dikkate alamayan bir kadro veya bir alansal parti çalışması devrimci yenilenmeyi eksen alan bir partinin kadrosu veya o partinin bir çalışama alanı olma onurunu yaşayamaz. Bunu parti saflarına yönelik bir uyarı olarak da okumak mümkündür. Çünkü, stratejiden yoksun bir bakış açısı veya taktik politika ya da bir iç tartışma ve çözüm arayışı gerçek hedefine ulaşamaz. TDH aslında gelinen aşamada bunun ağır sonuçlarını yaşamaktadır ve devrimci sosyalist harekette bu sonuçlardan şu ya da bu oranda etkilenmektedir.

Neden?
Bu sonucun, ya da stratejiden yoksun taktik politikaların, dönemsel açılımların vb. hedefe yürümede bir engel veya sürtünme noktası oluşturduğu açıktır. Çünkü;
a) Yukarıda geçerken ifade ettiğimiz gibi, ülkemiz emperyalizme bağımlı yeni sömürge ülkedir. Yeni tarihsel sürecin temel olgularından bir olan, neo liberal politikalar ve emek sürecinin parçalanması, bunun üzerinde emekçi sınıfların kitle kültürü ve postmodern kültürle sakatlanması, parçalı ve bütünden kopuk düşünmenin toplumsal zeminini yaratmaktadır. Bunu oligarşinin bir dizi pasifikasyon araçlarını devreye sokarak kitleleri teslim alma çabasını da eklersek bu zeminin önemini ve nesnel karakterini çok daha iyi kavrarız.
b) Bu zeminden beslenerek, bir tarihsel süreci işaret etmek açısından 12 Eylül yenilgisinden bu yana, zaman zaman devrimci ve sol hareket toparlana eğilimi içinde olsa da aslında yenilgi süreci, sosyalizmin genel yenilgisi ile birleşerek süreklileşmiştir. Bu yenilgi ortamı, sol ve devrimci harakette devrim sorununun “tali” veya “uzak geleceğin” sorunu haline dönüşmesine yol açmıştır.
c) Bununla ilişkili olarak, devrimci ve sol hareketin gündeminden devrim sorunu ve bu temeldeki alt başlıklar giderek uzaklaşmış, bunun yerine, 1980’lerden bu yana “demokrasi”, ”birlik”, “sosyalizm”, ”sol içi çatışma”, ”Kürt ulusal sorunu ve en son biçimiyle demokratik cumhuriyet” vb. almıştır. Elbette bu tartışmalarında bir nesnel zemini var ve kendi içinde bunlar yanlış da değildir. Hatta örneğin, bir dönem oldukça güncel olan ve aslında bitmemiş bir tartışma olarak, sosyalizm sorunları bir zorunluluk ve oldukça da yararlıdır. Aynı biçimde Kürt ulusal sorunu önemlidir ve ayrıştırıcı bir karaktere sahiptir. Altını çizmek istediğimiz konu tüm bunların devrim sorunundan kopuk ve uzak ele alınmasıdır, devrimin programatik ve stratejik sorunlarının bu ara başlıkların gölgesinde kalmasıdır. Bunun bir zayıflık olarak karşımıza çıkmasıdır. Dahası sol ve devrimci harekette strateji üzerine sınırlı tartışmada da sorun, bir “askeri” sorun olarak algılanmış, politik karakteri arka planda kalmıştır.
d) Devrimci sosyalist hareketin tarihinde bu tartışma ve açılımlar vardır. Ama daha yakın bir geçmiş açısından, yeniden inşa sürecimizde de bu tartışmaların zayıf kaldığı bir gerçektir. Zira bu süreçte daha çok yeni tarihsel süreç ve bu üst başlık altında bir dizi sorun gündemimizde olsa da, devrim ve sosyalizm sorunları kendi içinde zayıf kalmıştır. Bunun anlaşılır nedenleri vardır; olumsuz bir süreçte, tıkanmaya karşı bir başkaldırı olarak ortaya konan devrimci yenilenme ve inşa süreci doğal olarak somut pratik olgularla adımlanmaktadır. Ama bu anlaşılsa da bir zayıf nokta olarak devrimin programı ve stratejisi sorunlarının tekrardan ve geliştirilerek ele alınması zorunludur. Bugün bu sürecin, yeniden inşa sürecimizin yapıcıları devrimci kurtuluşçu bir çok yoldaşımız bu zayıflığı şu veya bu oranda yaşamaktadır.
Tüm bunları aşmak mümkün. Yeniden inşa sürecimizin, devrimin güncelliği içinde, bütünsel politik-askeri strateji içinde bir yeri vardır. İdeolojik-teorik alanda, yeni tarihsel süreçte, devrimin tüm sorunlarını bütünlüklü ele alan bir yol kılavuzuna, manifesto ve programa ulaşmak; politik alanda devrimci halk hareketini ve politikleşmiş askeri savaşı örgütlemek; örgütsel alanda mevcut birikimiz üzerinden daha ileri mevziler tutarak proletaryanın gerçek partisine ulaşmak yeniden inşa sürecimizin, bu taktik sürecin stratejik hedefleridir. Bu hedefler devrim programı ve stratejik çizgi ile kopmaz ilişki içindedir. Sürecimizi ele aldık, her önemli dönemeçte yeniden ele alacağız. Kendi gerçeğimize ve eksiklerimize, hatalarımıza güçlü eleştiriler yaptık ve bunu somut bir iradeye dönüştürdük. Büyük sıçramalar olmasa da, akıntıya karşı yürüsek de, almış olduğumuz mesafeleri sağlamlaştırmak, kolektif akıl ve güçle bu hedefe ulaşmak, bunun için daha güçlü adımlar atmak zorunlu.
Günün görevi budur. Bir yerde duruyoruz. Duruşumuz devrimci, devrimciliğimiz sosyalisttir. Buradan yeniden inşa sürecimizin hedeflerine yürüyoruz.
Akıl ve bileşik gücümüzle...

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19