Bugün, Devrimci Sosyalist hareketin önünde iç
içe geçmiş bir dizi irili ufaklı sorun bulunmaktadır.
Bu sorunları kolaylık olsun diye tasnif edersek,
ideolojik-teorik, politik-pratik ve örgütsel sorunlar
olduğunu ifade etmek mümkündür. İdeolojik-teorik
alanda, devrimci yenilenme ekseninde yeniden inşa
sürecimizin en başında temel hedef olarak ifade
ettiğimiz, manifesto ve program çalışması gelmektedir.
Bu süreçte bu sorunun en temel bazı başlıkları
üzerinden almış olduğumuz mesafeyi somut bir program
ve manifesto belgesi ile sonuçlandırmak hedeftir.
Bu, ideolojik-teorik sorunun katılımcı ve parti
içi demokrasinin en gelişmiş örneği ile somutlanması
hiç şüphesiz aynı zamanda örgütsel ve politik
bir sorundur. Ancak bugün daha çok örgütsel, politik-pratik
sorunlar, tartışmalarımızın merkezi yerinde durmaktadır
ve içinden geçtiğimiz süreçte en çok bu eksenli
sorunlar, siyasal ve pratik gündemimizi meşgul
etmektedir. Kadro sorunu, kitle ve kitle çizgisi
sorunu, çevre ilişkileri ve bu ilişkilerin partileşmesi,
devrimci ve militan bir hatta bütünlüklü politik
mücadele sorunları, iç işleyiş ve sorunları, politik
kültür ve tarz sorunları, ittifak ve birlik sorunları,
devrimimizin enternasyonal karakteri ve somut
adımlar sorunu gibi bir dizi sorun ilk akla gelenlerdir.
Tüm bunlar yakıcı, birbirini besleyen ve etkileyen
sorunlardır.
Tartıştığımız bu sorunlar bize özgü müdür?
Hayır... Hem evrensel düzeyde, hem de TDH-devrimci
hareketi kuşatan sorunlar düzeyinde, ele alıp
tartıştığımız, çözümü için çalıştığımız her bir
sorunun bu evrensel ve genel düzey ile güçlü bağları
vardır. Yani sosyalizmin kendi tarihinde biriken
sorunlarının devamı olarak, 1990’larda yaşadığı
tarihsel kırılma ve geriye düşüş, bununla birlikte
TDH’nin son 25 yılda yaşadığı sorunlar ve politik
özne olmaktan uzak konumu, tüm bu sorunlar için
güçlü bir kaynak oluşturmaktadır. Bu kaynaktan
ve yeni sömürge toplumsal ilişkilerden beslenen
bu sorunlar, bize özgü, bizim parti tarihimize
özgü sorunlarla yeniden ilişki kurmakta ve siyasal
sürecimizde karşımıza çıkmaktadır. Her bir alt
başlıkta, her bir sorun, aynı zamanda evrensel
ve TDH düzeyinde sorunların yansımasıdır. Örneğin
kadro sorunu, sadece bize özgü değil, devrim iddiasına
sahip her politik yapının en temel sorunlarından
biridir. Ama biz, her bir sorunu bu genele bağlamak
ve çözümün kendi dışımızdan gelmesini beklemek
lüksüne sahip değiliz. Pasif bir tutumla, her
şeyi nesnellikle açıklamak, kendiliğindenciliğe
teslim olmak bizim işimiz değildir. Biz her bir
sorunun genel yanının olduğunu biliriz ama tüm
bu sorunları kendimize dert edinir ve kendi siyasal
ve örgütsel sürecimizde çözüm üretiriz. Bunun
için tartışırız, bunun için tüm bu tartışmaları
bir temel politikaya dönüştürür, bu taktik politika
üzerinden örgütlü biçimde mücadele ederiz. Sorunların
genel ve nesnel boyutunu kavrarız, ama “akıntıya
karşı” da olsa bu sorunlara çözüm gücü olma iradesi
gösteririz. Sorunların “basit ve bir çırpıda”
çözülemeyeceğini biliriz ama devrimin ve devrimciliğin
bunlarla mücadele etmek olduğunu biliriz. Bunun
için, çözüm güçü için, kolektif bir bilinç ve
irade önemlidir ve buradan hareketle sorunlara
çözüm için talip oluruz.
Tartıştık ve çok zorlanacağımızı bilerek sorunları
aşmayı önümüze koyduk. Bu tartışmaların toplamı,
bir anlamda nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi
bilme sorunudur. Bunun için hem sorunları kavramada,
hem de çözmede devrimci duruş ve stratejik yönelim
bizim temel zeminimizdir.
Nereden Geldik?
Devrimci Sosyalizm, bir tarihsel sürecin ürünüdür.
Bu tarihsel süreç yaklaşık 35 yıllık bir dönemii
kapsar. devrimci yenilenme ve yeniden inşa sürecimiz,
12 eylül yenilgisinden, en son Kürt devrimci hareketinin
İmralı'da düzen içi hale getirilerek yenilmesine,
TDH'nin 19 Aralık ve ÖO süreciyle son noktası
konulan bir dönemine kadar uzanan yenilgi ve tıkanmalara
karşı (ve tabii ki, 1990 kırılmasına karşı), bu
tarihsel birikimimiz üzerinden verilen yanıttır
ve tarihimizin önemli bir halkasını oluşturur.
Devrimci Sosyalist hareket, genel tıkanma dinamiklerini
kendi bünyesinde yaşamış ve içsel olan yenilenme
dinamiklerini bu süreçte bütünsel bir proje ile
önüne koymuştur. Yeniden inşa sürecimizin hemen
öncesindeki süreç, içinden geçilen yeni tarihsel
sürecin şu veya bu ölçüde kavrandığı ama bütünsel
ele alınamadığı, politik açıdan oldukça geri noktalara
gerileyip hiç bir düzeyde ciddi mücadelenin örgütlenemediği,
örgütsel açıdan “örgütlü örgütsüzlük” olarak tanımlanan,
bir birbirinden kopuk ve sistematik olmayan ilişkilere
dönüştüğü bir süreçtir.
Siyasal ve ideolojik mücadele için, bu mücadelenin
asgari zeminini oluşturacak düzenli bir politik
yayın organından bile uzak olunduğu, hatta bir
yayının çok fazla ayakta kalamayacağı yönünde
güçlü düşüncelerin ve kırılma noktalarının olduğu
bir süreç. Yani aslında doğal bir tasfiye süreci
ve ideolojik bir grup olmaktan bile uzak, diri
bazı kadro ve ilişkilerle sürece tutunma söz konusudur.
TDH’ne sinen tıkanma devrimci sosyalist harekette
kendine özgü biçim almakta, toplamında ideolojik,
politik ve örgütsel kriz üretmektedir.
Bu süreç, kolay bir mantıkla, bazı ilişkilerin
toparlanması ile aşılabilir miydi?
Hayır. Elbette, devrimci yenilenme eksenindeki
yeniden inşa süreci, ilk başta bazı ilişkileri
toparlayacaktı, Ama kendini bununla sınırlayan
bakış açısı yol alamazdı. Belki bu gerileyen sürece
karşı ilk tepki olurdu, ama Devrimci Sosyalist
Hareketi de içine alan genel tıkanma ve içe kapanmayı
aşamazdı. Her şeyden önce, her siyasal ve örgütsel
toparlanma güçlü ideolojik arka plana sahip olmak,
geleceği bunun üzerinden kurmak zorundadır. Bu
öncelikle, Lenin’in yöntemi ile ifade edersek,
ML ve onun temel ilkelerine bağlı kalarak, yaşanılan
tarihsel süreci ve bu sürecin ilişki ve çelişkilerini
anlama ve buradan sonuçlar çıkarma işidir. Tarihimiz
ve siyasal-ideolojik çizgimiz, bu temelde mantalitemiz
bize büyük güç vermiştir. Yaşanılan süreci bütünsel
ele almak ve devrimimiz için temel sonuçlar çıkarmak,
bu sonuçları günlük mücadelede somutlamak ana
hedefler olarak konulmuştur. Sadece bu değil,
bu teorik-ideolojik görev, yeniden inşa gibi örgütsel
ve politik görevleri içermek zorundadır. Bir yandan,
her adım parti mantalitesi ile örgütlü güce dönüşüp
yaşamda karşılık bulacak, bu oldukça geri bir
noktadan mücadele içinde inşa edilecek, diğer
yandan içinden geçilen yeni tarihsel sürecin çözümlenmeleri
yapılacak ve tüm bunlar devrimci halk hareketinin
yaratılması ve politikleşmiş askeri mücadelenin
bu ülkede bir daha zaafa uğramayacak biçimde ayakları
üzerine dikilecektir. İşte ana stratejik yönelim,
yeniden inşa sürecimizde budur.
Bu açıdan, gelinen aşamada, bu süreçte en temel
ön açılımlar yapılmış, bunlar üzerinden sık sık
ifade ettiğimiz gibi ilk elden bütünlüklü ideolojik-politik
belge olması açısından manifesto ve program sorunu
hedef olarak belirlenmiştir. Örgütsel açıdan yıpranan
ve bozulan her ilişki ele alınmış, onarılmış,
örgütlü sürecin bir parçası haline getirilmiş,
dahası yeni ve genç güçlerle buluşulup ilk ve
önemli açılımlar yapılmıştır. En temel organlar
ve işleyiş yeniden kurgulanmış ve adım adım sürece
egemen olup yön vermiş, parti işleyişi açısından
en temel ilkeler yeniden somut biçim almıştır.
Bir bütünlük içinde bazı temel unsurları eksik
olsa da, politik alanda daha derli toplu bir süreç
başlamış ve bunun üzerinden yol alınmış ve politik
alanda bir mevzi tutulmuştur. Giderek zayıflayan
ve bozulan, herkesin anladığı kadar olan ve o
anlayışla yeni biçim kazanan politik tarz ve kültür,
süreçle bir parti tarzı ve kültürüne dönüşmüştür.
Her alanda yeni bir başlangıç, tüm tarihimizin
derslerini de içeren bir mantık sürecimize giderek
egemen olmuş, elbette bazı eksiklerine karşı küçümsenemeyecek
mesafeler alınmıştır.
Bu bir anlamda yolu düzleme işidir. Çünkü, eğer
bir “tıkanma”dan veya kapsamlı bir “kriz”den söz
ediyorsak ve bunun evrensel ve yerel boyutları
varsa, o halde “sıfırdan” değil, çok kez biriken
sorunlar üzerinden “eksi” noktalardan başlamak
zorunlu olur. Aslında yeniden inşa sürecimiz bir
anlamda budur. “Eksileri” düzeltip, ”artıları”
çoğaltma işidir ve ilk elden bunların yapılmasına
başlanmıştır. Ama bununla yetinme değil, bunun
üzerinden ML yeniden üretimi gibi devasa görevleri
de içeren, yeni tarihsel sürecin Parti ve Cephe’sini
yaratma ve buradan devrime yürüme bu sürecin ana
mantığıdır. Bu doğrultuda küçük ama siyasal ve
tarihsel değeri anlamlı bazı eşikler aşılmış ve
devrimci yenilenme ekseninde yeniden inşa sürecimiz
geriye dönüşsüz bir aşamaya ulaşmıştır.
Nerede Duruyoruz?
Gelinen aşamada, bu süreçte temel taktik politikamızın
ana yönelimini ifade eden, yeniden inşa sürecimizin
hemen başında tanımladığımız tüm hedeflere ulaştığımız
söylenebilir mi?
Bu sorunun yanıtı, hayırdır. Yukarıda ifade ettik,
bu hedeflere ulaşmak için hala alınması gerekli
mesafeler vardır ve buna ulaşmak bir çırpıda,
“tek vuruşla” mümkün değildir. Kapsamlı ve zor
bir süreç olduğu, olacağı açıktır. Bunları yaşayarak
ve bir dizi eksiklikle boğuşarak, dahası bu süreçte
bazı hatalar da yaparak, bunu bir kez daha öğrendik.
Ama ifade ettiğimiz gibi, ilk ve önemli mesafeleri
aldık, bazı eşikleri atladık ama tam hedefe ulaşamadık.
Şimdi durduğumuz yer burasıdır. Herhangi soyut
bir sorun yada sorunlar üzerinden değil, bizzat
yaşayarak, mücadele ederek, her aşamayı yeniden
ve yeniden tartışarak sürecimizde ortaya çıkan
somut sorunlar üzerinden, yeniden inşa sürecinin
ana, stratejik hedefine yönelme; bunun için biriken
güç üzerinden hedefe ulaşma... Yani bir anlamda
alınan mesafeler üzerinden yeniden inşa sürecinin
ana hedeflerine ulaşmada bir “ara evre”de bulunmaktayız.
Nereye Yöneliyoruz?
Biz herhangi bir ülkede herhangi bir parti değiliz.
Ülkemiz, emperyalizme her alanda bağımlı, yeni
sömürge bir ülkedir. Tüm yeni sömürgelerin ortak
özelliklerinin yanı sıra, kendine özgü ilişkileri
yaşayan ülkemizde devrim günceldir. Toplumsal
tüm çelişkiler ancak devrimle çözüme kavuşur.
Devrim için, nesnel açıdan bir dizi imkan, tam
da bu yeni sömürgecilik içinde, emperyalizme bağımlı,
kapitalist ilişkiler tarafından yaratılıyor. Ama
içinden geçtiğimiz yeni tarihsel sürecin bir özelliği
olarak, parçalanan iş/emek süreci, emperyalizm
ve oligarşi tarafından geliştirilen siyasal, kültürel,
ideolojik pasifikasyon biçimleri kitlelerin teslim
alınmasından tutalım adeta “deniz” olan kitleleri
çürütülmekde önemli rol oynuyor. Öncü güçlerin
zayıflığı ile bu çürüme birleşince devrimin nesnel
koşulları güçlü olsa da, öznel koşulları daralmaktadır.
Emperyalizme bağımlı yeni sömürge ülkemizde, anti
emperyalist anti-oligarşik DHD zorunlu bir duraktır.
Bu stratejik hedefe ancak, devrimci irade ve politikanın
somutlandığı, en yüksek biçim aldığı, Devrimci
Sosyalist parti öncülüğünde, uzun süreli ve bir
dizi aşamayı içen bir savaşımla ulaşılabilir.
Bu stratejik çizgi, tüm mücadele biçimlerinin
bütünlüklü ele alındığı, mücadelenin şehir ve
kırsal alanda bütünlüklü yürütüldüğü, kitle mücadelesi
ile silahlı savaşımın bir birini beslediği, ulusal
ve anti-emperyalist çelişkilerin sınıfsal zeminde
çözüme kavuştuğu uzun süreli bir savaştır. Biz
bu politik-askeri savaşa talibiz ve devrimin bu
temelde güncel, programatik, stratejik sorunlarına
çözüm bulan bir partiyi inşa ediyoruz. O halde,
nerede, nasıl ve ne tür özgül sorunlarla mücadele
ediyor olursak olalım, elbette taktik politikamızı
tam kavrayarak bu bütünsellik içinde olmak, bu
stratejik ufukla hareket etmek zorundayız. Parti
komplike bir aygıttır ve ülke devriminin sorunlarını,
bulunduğu her aşamada asgari çözüm üretmek zorundadır.
Bu anlamda parti, hiç bir zaman tek bir alan,
araç ve ilişki biçimi ile kendini sınırlamaz.
Parti, işbölümü, uzmanlaşma ve örgütler toplamı
olarak, bir siyasal çizgi üzerinden sorunlara
çözüm üretir. İster açık, ister özgür alan olsun,
ister işçi sınıfı içinde çalışmalarda, ister diğer
halk sınıfları içindeki çalışmalarda olsun, ister
politik mücadelenin barışçıl biçimleri, ister
politik mücadelenin en üst biçimini örgütlemede
olsun, ister kitle çalışması ister kadro çalışmasında
olsun vb.. nerede ve nasıl olursa olsun, her bir
çalışma ve mücadelenin bu bütünlükle bağını kurmak
parti çalışmasında esas olandır. Bu bütünlüğü
dikkate almayan, devrimin programsal sorunları
ve temel stratejisine bağlı olarak güncel ve taktiksel
politikalar üretmeyen bir parti, ne kadar “yenilenmeci”
ve “devrimci” olursa olsun asıl hedeflerine ulaşamaz.
Bu bütünlüğü dikkate alamayan bir kadro veya bir
alansal parti çalışması devrimci yenilenmeyi eksen
alan bir partinin kadrosu veya o partinin bir
çalışama alanı olma onurunu yaşayamaz. Bunu parti
saflarına yönelik bir uyarı olarak da okumak mümkündür.
Çünkü, stratejiden yoksun bir bakış açısı veya
taktik politika ya da bir iç tartışma ve çözüm
arayışı gerçek hedefine ulaşamaz. TDH aslında
gelinen aşamada bunun ağır sonuçlarını yaşamaktadır
ve devrimci sosyalist harekette bu sonuçlardan
şu ya da bu oranda etkilenmektedir.
Neden?
Bu sonucun, ya da stratejiden yoksun taktik politikaların,
dönemsel açılımların vb. hedefe yürümede bir engel
veya sürtünme noktası oluşturduğu açıktır. Çünkü;
a) Yukarıda geçerken ifade ettiğimiz gibi, ülkemiz
emperyalizme bağımlı yeni sömürge ülkedir. Yeni
tarihsel sürecin temel olgularından bir olan,
neo liberal politikalar ve emek sürecinin parçalanması,
bunun üzerinde emekçi sınıfların kitle kültürü
ve postmodern kültürle sakatlanması, parçalı ve
bütünden kopuk düşünmenin toplumsal zeminini yaratmaktadır.
Bunu oligarşinin bir dizi pasifikasyon araçlarını
devreye sokarak kitleleri teslim alma çabasını
da eklersek bu zeminin önemini ve nesnel karakterini
çok daha iyi kavrarız.
b) Bu zeminden beslenerek, bir tarihsel süreci
işaret etmek açısından 12 Eylül yenilgisinden
bu yana, zaman zaman devrimci ve sol hareket toparlana
eğilimi içinde olsa da aslında yenilgi süreci,
sosyalizmin genel yenilgisi ile birleşerek süreklileşmiştir.
Bu yenilgi ortamı, sol ve devrimci harakette devrim
sorununun “tali” veya “uzak geleceğin” sorunu
haline dönüşmesine yol açmıştır.
c) Bununla ilişkili olarak, devrimci ve sol hareketin
gündeminden devrim sorunu ve bu temeldeki alt
başlıklar giderek uzaklaşmış, bunun yerine, 1980’lerden
bu yana “demokrasi”, ”birlik”, “sosyalizm”, ”sol
içi çatışma”, ”Kürt ulusal sorunu ve en son biçimiyle
demokratik cumhuriyet” vb. almıştır. Elbette bu
tartışmalarında bir nesnel zemini var ve kendi
içinde bunlar yanlış da değildir. Hatta örneğin,
bir dönem oldukça güncel olan ve aslında bitmemiş
bir tartışma olarak, sosyalizm sorunları bir zorunluluk
ve oldukça da yararlıdır. Aynı biçimde Kürt ulusal
sorunu önemlidir ve ayrıştırıcı bir karaktere
sahiptir. Altını çizmek istediğimiz konu tüm bunların
devrim sorunundan kopuk ve uzak ele alınmasıdır,
devrimin programatik ve stratejik sorunlarının
bu ara başlıkların gölgesinde kalmasıdır. Bunun
bir zayıflık olarak karşımıza çıkmasıdır. Dahası
sol ve devrimci harekette strateji üzerine sınırlı
tartışmada da sorun, bir “askeri” sorun olarak
algılanmış, politik karakteri arka planda kalmıştır.
d) Devrimci sosyalist hareketin tarihinde bu tartışma
ve açılımlar vardır. Ama daha yakın bir geçmiş
açısından, yeniden inşa sürecimizde de bu tartışmaların
zayıf kaldığı bir gerçektir. Zira bu süreçte daha
çok yeni tarihsel süreç ve bu üst başlık altında
bir dizi sorun gündemimizde olsa da, devrim ve
sosyalizm sorunları kendi içinde zayıf kalmıştır.
Bunun anlaşılır nedenleri vardır; olumsuz bir
süreçte, tıkanmaya karşı bir başkaldırı olarak
ortaya konan devrimci yenilenme ve inşa süreci
doğal olarak somut pratik olgularla adımlanmaktadır.
Ama bu anlaşılsa da bir zayıf nokta olarak devrimin
programı ve stratejisi sorunlarının tekrardan
ve geliştirilerek ele alınması zorunludur. Bugün
bu sürecin, yeniden inşa sürecimizin yapıcıları
devrimci kurtuluşçu bir çok yoldaşımız bu zayıflığı
şu veya bu oranda yaşamaktadır.
Tüm bunları aşmak mümkün. Yeniden inşa sürecimizin,
devrimin güncelliği içinde, bütünsel politik-askeri
strateji içinde bir yeri vardır. İdeolojik-teorik
alanda, yeni tarihsel süreçte, devrimin tüm sorunlarını
bütünlüklü ele alan bir yol kılavuzuna, manifesto
ve programa ulaşmak; politik alanda devrimci halk
hareketini ve politikleşmiş askeri savaşı örgütlemek;
örgütsel alanda mevcut birikimiz üzerinden daha
ileri mevziler tutarak proletaryanın gerçek partisine
ulaşmak yeniden inşa sürecimizin, bu taktik sürecin
stratejik hedefleridir. Bu hedefler devrim programı
ve stratejik çizgi ile kopmaz ilişki içindedir.
Sürecimizi ele aldık, her önemli dönemeçte yeniden
ele alacağız. Kendi gerçeğimize ve eksiklerimize,
hatalarımıza güçlü eleştiriler yaptık ve bunu
somut bir iradeye dönüştürdük. Büyük sıçramalar
olmasa da, akıntıya karşı yürüsek de, almış olduğumuz
mesafeleri sağlamlaştırmak, kolektif akıl ve güçle
bu hedefe ulaşmak, bunun için daha güçlü adımlar
atmak zorunlu.
Günün görevi budur. Bir yerde duruyoruz. Duruşumuz
devrimci, devrimciliğimiz sosyalisttir. Buradan
yeniden inşa sürecimizin hedeflerine yürüyoruz.
Akıl ve bileşik gücümüzle...
|