Düşünce Özgürlüğü Düşüncesine
Postal Engeli!..
Düşünce
Özgürlüğü için İnsan Hakları Derneği tarafından
gerçekleştirilmek istenilen yürüyüşe polis engeli.
TMY yasalarıyla birlikte düşünceye saldıran devletin
politikalarına karşı insan hakları savunucuları
7 Ekim 2006 Cumartesi günü saat 13:00'de Taksim
Tramvay Durağı’nda toplandılar.
301. maddenin ve düşünceye engel koyan bütün maddelerin
kaldırılması talebiyle Tramvay Durağı’ndan Galatasaray
Postanesi’ne kadar yürümek isteyen insan hakları
savunucuları polis tarafından engellendiler.
Yürümek için ısrarcı davranan İHD üyeleri, bir
çatışmanın yaşanmayacağı, bu yürüyüşün anayasal
bir hak olduğunu söylemeleri, hatta yürüyüşe izin
verilmiyorsa hepsinin gözaltına alınmasını istedikleri
halde, önlerine konulan polis barikat açılmadı,
gözaltına alınmadılar.
Polisin önünde basın açıklamalarını yapan insan
hakları savunucuları, 301. maddenin ve düşünce
özgürlüğünü engelleyen tüm maddelerin iptal edilmesini,
bütün insanların bu çağ dışı yasaya hayır demesi
gerektiğine değindiler.
Antakya Eğitim-Sen; Eğitime
Bütçe İstiyoruz!..
23 Eylül 2006 Cumartesi günü saat 12:00 itibariyle,
Antakya Ulus Meydanı’nda Eğitim-Sen üye ve yöneticileri
tarafından bir basın açıklaması düzenlendi. Açıklamanın
ardından masa kurularak ajitasyon eşliğinde "Bütçeden
Eğitime Yeterli Kaynak, Okuluma Ödenek İstiyorum"
kampanyası için imza istendi.
Basın açıklamasında; "Eğitim insanın insanca
yetiştirilmesi sürecidir. Bireyin fiziksel veya
içsel etkinlikler sonucu güç oluşturabilmesi ya
da davranış geliştirebilmesi için planlı, programlı
eğitimden geçmesi gerekir, günümüzde ‘eğitim hakkı’nı
temel bir insan hakkı olarak tanımlamak mümkündür.
Günümüz çağdaş dünyasında eğitim ve sağlık hakkı;
yaşama ve barınma hakkı gibi en temel haklardandır.
Bu nedenle vatandaşlarına hizmet sunmak üzere,
vergi toplayan devlet eğitim hakkının kullandırılması
için birinci elden sorumludur. Devlet yetkilileri
rantiyeciye, hortumcuya, savaşa kaynak ayıracağına
eğitime kaynak ayırmalıdır.
AKP hükümeti, devlet okulları için kaynak ayırmayarak,
devlet okullarında eğitim ve öğretimi kalitesizleştirmek
istemekte ve özel okullara gerekçe hazırlamaktadır.
Devlet okullarına kaynak ayrılmazken özel okullarda
okuyan her öğrenci için 1000 ytl ödemenin yolları
aranmaktadır.
Biz eğitimsen olarak ‘okuluma ödenek istiyorum’
kampanyasını başlatırken tek başımıza başaramayacağımızın
bilincindeydik. Ancak inatçı ve kararlı bir biçimde,
halkımızla, demokratik çevrelerle birlikte mutlaka
başaracağımızın bilinmesini istiyoruz." dendi.
"Savaşa Değil, Eğitime Bütçe" sloganın
sık sık atıldığı açıklamaya Eğitim-Sen dışında
Antakya Sosyalist Barikat, BDSP, HÖC, Alınteri,
Partizan ve ESP destek verdi.
Adana’da Sendikal İnisiyatif
Platformu; YÖK Kaldırılsın
Adana’da Sendikal İnisiyatif Platformu;
basın açıklaması yaparak, eğitim sistemini eleştirerek,
YÖK’ün kaldırılmasını talep etti. Yapılan basın
açıklamasnda; “Sermayenin; 12 Eylül yasaları ve
Dünya Ticaret Örgütü'ne üyelikle birlikte imzalanan
GATS anlaşmalarıyla birlikte, eğitimin hak olmaktan
çıkarılarak alınıp satılan bir metaya dönüştürme
girişimleri, yüksek öğretimde YÖK'le cisimleşmiştir.
YÖK, öğrenci gençlik üzerinde sallanan bir kılıç
olmuş, her türlü demokratik girişim ve hak arama
eylemi polisin de desteği alınarak yok edilmeye
çalışılmıştır.
İşçi emekçi çocuklarına okul kapıları kapatılırken,
paran kadar oku anlayışı hakim kılınmaya çalışılmıştır.
Bunun bir sonucu olarak; 2006-2007 öğretim yılında
da birçok üniversitede farklı metotlar ve araçlar
kullanılarak öğrenciler üzerindeki sömürü arttırılarak
sürmekte, üniversite bütçeleri öğrencilerden elde
edilecek karlar üzerinden hesaplanmaktadır. Bu
da öğrencilerin haklı tepkilerine yol açmaktadır.
Biz Sendikal İnisiyatif Platformu olarak; öğrencilerin
eğitimin ticarileşmesinin bir ürünü olan yemekhane
zamlarına karşı başlatmış oldukları meşru direnişleri
karşısında uygulanan bu şiddeti kınıyor ve taleplerini
talebimiz kabul ediyoruz.
(...)
Sendikal İnisiyatif Platformu olarak; gençliğin
sorunlarını biz kamu emekçilerinden bağımsız çözülemeyeceğine
olan inancımızla birlikte;
*Eğitimin ticarileştirilmesinin durdurulması ve
bu amaca dönük yapılan tüm uygulamaların geri
çekilmesi,
*Üniversite sermaye işbirliğine son verilmesi,
*YÖK'ün kaldırılması,
*Demokratik, parasız, bilimsel anadilde, nitelikli
ve kamusal eğitimin sağlanması, taleplerini haykırmak
ve kazanabilmek için; birleşik, militan bir 6
Kasım'da alanlarda olmamız gerektiğine inanıyor
ve tüm kamu emekçilerini bu zorlu süreçte öğrenci
gençlikle omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.
‘Eğitimin ticarileştirilmesine son’, ‘Yaşasın
parasız, bilimsel, demokratik, anadilde eğitim’,
‘12 Eylül ürünü YÖK kaldırılsın” dendi.
Attınız, Ama Çadırımızla
Kapınızdayız!...
Yaz
döneminde açılan soruşturmalarla 12 öğrencinin
atıldığı, 40'ın üzerinde öğrencinin ise iki yıla
kadar varan uzaklaştırma cezası aldığı İstanbul
Üniversitesi'nde mücadele, "Cezalarla Eğitim
Hakkımız Engellenemez" sloganıyla sürüyor.
Mücadele, Öğrenci Kolektiflerinin ilk atılmanın
duyurulmasından bir hafta sonra başlattığı çadır
kurma eylemiyle başladı ve bu eylem sonrasında
ortaklaştırıldı. Her gün üniversite önünde yapılan
çadır kurma eylemlerine, polis ve zabıta saldırarak,
öğrencilerin cezaların geri çekilmesi için gerçekleştirdikleri
eylemi engellemeye çalıştılar.
Okulların açılmasıyla birlikte ortaklaşan mücadele,
okuldan atılan tüm öğrencilerin katılımıyla ve
öğrencilere verilen desteklerle yapılmaya başlandı.
İstanbul Üniversitesi'nin açılış gününde okuldan
atılan 7 öğrenci kendisini üniversite girişine
zincirledi. Yaklaşık 15 dakika süren eylemin sonunda,
polisin saldırısı sonucu eylemi gerçekleştirenlerin
tümü gözaltına alındı.
Öğrencilerin haklı mücadelesine destek veren Eğitim-Sen
üyeleri ve öğretim görevlileri de, Mesut Parlak'ın
saldırısından nasibini aldı. İ.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesinde öğretim görevlisi iki kişiye eyleme
katıldıkları, açıklama yapana megafon tuttukları,
amiri aleyhinde slogan atılırken engel olmadıkları
gerekçesi ile üç yıl kıdem durdurma cezası verildi.
Mücadelelerinde haklı olan İstanbul Üniversitesi
öğrencileri, 5 Ekim 2006 Perşembe gününe kadar
çadır kurma eylemlerini sürdürdüler. Mücadelenin
son bulmadığına, bu okulda siyasetin son bulmayacağına
değinen öğrenciler mücadelelerini farklı araçlarla
her gün üniversitenin önünde sürdüreceklerini
belirttiler.
Eğitim Hakkımız Engellenemez!
Üniversite öğrencileri, soruşturmalara, uzaklaştırmalara,
atılmalara, özelleştirmelere, asker göndermeye,
paralı eğiteme, emperyalist işgale karşı mücadelelerini
yükselerek sürdürüyorlar.
Ülkede öğrenciler üzerinde yapılan baskılara karşı
seslerini yükseltmek için 13 Ekim 2006 Perşembe
günü Beyazıt meydanı otobüs duraklarında toplanan
öğrenciler, kitle örgütleri, partiler ve sendikalar
İstanbul Üniversitesi Merkez Kampus önünde basın
açıklaması yaptılar.
Otobüs duraklarında başlayan eylemde "Söz,
Eylem, Örgütlenme Hakkımız Engellenemez/Üniversite
Öğrencileri", "Soruşturmalar, Cezalar
Geri Çekilsin, Eğitim Hakkımız Engellenemez/Üniversite
Öğrencileri" pankartları açıldı ve "Paralı
Eğiteme Karşı Baş(ını) Kaldır", "Soruşturmalara
Karşı Baş(ını) Kaldır", "Geleceksizliğe
Karşı Baş(ını) Kaldır" gibi dövizler taşındı.
Duraklardan merkez kampuse kadar gerçekleştirilen
yürüyüşte "Eğitim Hakkımız Engellenemez",
"Tüccar Rektör Üniversiteden Defol",
"Soruşturmalar Geri Çekilsin" gibi sloganlar
atıldı.
Sakarya Öğrenci Derneği'nin de eylem alanına gelerek,
pankartını açtığı eyleme, bir çok aydın ve kurum
temsilcisi de destek verdi. Halk Kültür Merkezleri'nin
de destek verdiği eylemde, öğrenciler adına bir
basın açıklaması yapıldı.
Açıklamada; "Hangi günün sabahına uyanacağımıza
karar vermek istediğimiz için susmuyoruz. Gözyaşları
ile sulanmış bir Filistin'in, çocukları bile hedef
olan bir Diyarbakır'ın, umutları bombalarla dağıtılmış
Afgan Halkı'nın, elli yıldır neyin bedelini anlamayan
Beyrut'un, mafyaya peşkeş çekilmiş sokakların
ve ya çocuklarıyla tek vücut daha güzel bir dünya
için ağlayan tutsak analarının olduğu bir dünyaya
artık uyanmak istemiyoruz. İşte bu yüzden susmuyoruz.
Kimseyi kimseye şikayet etmiyoruz, sızlanmıyoruz,
kimseden demokrasi veya hukukta dilenmiyoruz,
biz sadece buradan herkese susmayacağımızı ilan
ediyoruz" denildi.
Metin Kahraman ve İlkay Akkaya'nın ezgileriyle
katıldığı açıklama sonrasında, aydınlardan bir
kısmı Merkez Kampüs'e girdiler. Yine öğrencilerin
alınmadığı merkez kampuse bazı aydınlarda giremedi.
Aydınların merkez kampusten çıktıktan sonra yaptıkları
açıklamanın ardından, öğrencilerin çektiği halaylarla
birlikte eyleme son verildi.
Terörist Devletin Operasyonlarını
Örgütlenerek Boşa Çıkaralım
Geçtiğimiz ayın önemli gündemlerinden biri
oligarşinin ESP’ye yönelik yaptığı operasyondu.
Türkiye çapında ESP çevresinin bütün kurumlarına
yönelik yapılan operasyonda 45 kişi tutuklanarak
cezaevine konuldu. Başta İstanbul İstanbul Valisi
Muammer Güler olmak üzere, tekelci medya, daha
ilk andan itibaren “MLKP”nin bitirilmesinden dem
vurmaya başladı. Sadece MLKP’nin bitirilmesinden
değil, operasyona hazırlık süreçleri ve operasyon
anı da cilalanıp komuoyuna sunuldu. Televizyonlar,
MLKP’nin yaptığı eylemleri sayarak, insanların
kafalarında “terörist örgüt” imajı yaratmaya çalıştılar.
Gerek Emniyet Müdürü’nün düzenlediği basın açıklaması,
gerekse medyanın operasyon üzerine yazdıkları,
bizlere hiç de yabancı değildi. Bu tür söylemler
yıllardır bu operasyonların kabak tadı veren soslarından
başka bir şey değildi. Topluma gözdağı verme,
devletin “yüceliğini” gösterme mahiyetindeki bu
cümleler tam bir kandırmacadaydı.
Aslında operasyonun gösterdiği tek gerçek vardı;
terörist, devletin kendisiydi. Kurumların basılmasından,
insanların gözaltına alınış biçimine kadar terör
ortamı yaratmaktan başka bir anlama gelmiyordu.
Bunların gösterdiği gibi, oligarşi sınıf düşmanlığından
zerre kadar geri adım atmamıştır. Bu düzen devam
ettiği sürece de atmayacaktır.
Evet, oligarşinin görevi kendi düşmanlarını sindirmek,
güçlendirmemektir. Bunu yaparken de her yolu meşru
görmektedir. Çıkarılan yasalar da bu amacına hizmet
etmektedir. Toplumun gözünde meşruiyetini ancak
böyle araçlarla sağlamaktadır.
Dediğimiz gibi sindirmeye, gözdağı vermeye yönelik
bu operasyonlar, geçmişte olduğu gibi, bundan
sonra da bir sonuca ulaşamayacaktır. Baskının,
sömürünün olduğu her dönem, bu baskıya karşı sesler
de olacaktır. Bu sesler ne operasyonlarla susturulabilir,
ne de yok etmeyle. Devrimci hareketin tarihi nice
katliamlarla doludur. Fakat bir o kadar da direniş
boy vermiştir bu topraklarda. Her türlü zulme
karşı devrimci damar asla kurutulamamıştır. Bundan
sonra böyle olacaktır. Bugün ESP çevresine yapılan
operasyonunun bizlere gösterdiği tek gerçek, mücadelenin
çıtasını yükseltmektir. Daha fazla örgütlülük,
daha fazla emekçi sınıfa gitmedir. İnsanlara devlet
terörizmini anlatmaktır. Bunları yaparsak, ESP
operasyonun boşa çıkarır, insanların yarınına
umut olabiliriz.
DEVRİMCİ
GÜÇLER BASKIYLA SİNDİRİLEMEZ
Devletin Atılım Gazetesi ve ESP çevresine
karşı giriştiği saldırı bir çok yerde devrimci
güçler tarafından protesto edildi ve Atılım’la
dayanışma eylemleri gerçekleştirildi.
Kayseri, Ankara, Antakya, Adana, İskenderun, İzmir,
Diyarbakır, Malatya, Eskişehir gibi birçok kentte
ve İstanbul’da Tuzla, Kartal, Gülsuyu, Gazi ve
aşağı yukarı bütün yerellerde yapılan eylemler
hep aynı mesajı verdi: Devrimci Güçler Baskıyla
Sindirilemez!
Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim
Çiçek ile Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü
Füsun Erdoğan'ın da tutuklandığı ilk saldırı dalgasından
bir süre sonra, 21 Eylül’de başlayan baskınlar,
hemen ertesi günü 22 Eylül’de İHD'de, aralarında
Halk Kültür Merkezleri’nin olduğu birçok kurum,
kuruluş ve aydın tarafından protesto edildi.
Taksim’de Protesto
23 Eylül 2006 günü ise gözaltı saldırısı Taksim
tramvay durağında yapılan bir eylemle protesto
edildi. Sloganlar eşliğinde başlayan eylem ESP'den
bir temsilcinin okuduğu basın açıklaması ile devam
etti. Yapılan açıklamada faşist devletin baskı,
gözaltı ve tutuklama terörünün devrimcileri yıldıramayacağı
vurgulandı. Ayrıca eyleme katılmak için gelen
bir ESP’linin de polis tarafından göz altına alınması
kınandı. HKM emekçilerinin de destek verdiği eyleme
birçok devrimci-demokrat kurum katıldı. Eylemde
sık sık "Baskılar Bizi Yıldıramaz",
"Yaşasın Devrimci Dayanışma", "Sosyalist
Basın Susturulamaz" sloganları haykırıldı.
Antakya ve Adana’da Protestolar
Atılım’a yapılan saldırı Antakya ve Adana’da birçok
eylemle protesto edildi. 23 Eylül 2006 günü 12.30’da
Antakya Ulus Meydanı'nda bir araya gelen Antakya
Sosyalist Barikat, HÖC, Alınteri, BDSP, Partizan,
ESP ve gözaltında bulunanların yakınları basın
açıklaması düzenlediler. Açıklamadan önce 5 dakika
oturma eylemi yaparak göz altıları protesto eden
kitle, alkışlarla ve sloganlarla eylemini başlattı.
Açıklamada sık sık, "Devrimci Basın Susturulamaz",
"Sosyalist Basın Susturulamaz", "Yaşasın
Devrimci Dayanışma", "Gözaltılar Serbest
Bırakılsın" ve Birlik-Mücadele-Zafer"
sloganları atıldı.
Aynı gün saat 12.30'da İHD Adana Şubesi önünde
biraraya gelen kurumlar adına yapılan açıklamada
ise son dönemde estirilen terörle birlikte çıkarılan
TMY'nin aslında Toplumla Mücadele Yasası olduğu,
devletin yaklaşık 100 devrimciyi gözaltına aldığı,
en basit savunma hakkının bile hiçe sayıldığı
belirtildi. Saldırılara karşı tüm güçlerin ortak
ve birleşik bir mücadele yürütmesi gerektiği vurgulandı.
Adana EKD adına yapılan konuşmada Şakirpaşa EKD'nin
basıldığı ve temsilcisinin de gözaltına alındığı
belirtilerek EKD temsilcisinin derhal serbest
bırakılması istendi. Eyleme İHD, KSK, EMEP, DTP,
ÖDP, SDP, Halkevleri, Alınteri, DHP, Partizan,
BDSP, İşçi Mücadelesi, THAYD-DER, ÇHKM, DGD'li
Öğrenciler de destek verdi.
25 Eylül’de Mahkemede
25 Eylül 2006 günü tutuklananlara destek vermek,
saldırılara sessiz kalmamak için ESP’liler ve
devrimci gruplar Beşiktaş Ağır Ceza Mahkemesi’nin
önünde toplandılar. Basın açıklamasına bir çok
devrimci demokrat kurum da katılarak destek verdi.
Burada ilk açıklama Atılım Gazetesi adına yapıldı.
Atılım gazetesinin açıklamasın ardından sırasıyla
Güneş Ajans, Özgür Radyo, Dayanışma Gazetesi,
TGDP, BEKSAV, Disk-Limter-İş, SGDF, Tekstil-Sen,
Sinan Gerçek'in annesi Yıldız Gerçek tarafından
yaşanılan saldırılara ilişkin olarak açıklamalar
yapıldı. Yapılan bu açıklamaların ardından eyleme
destek veren HKM, SDP, Partizan, SODAP, HÖC, EHP,
TÖP, Devrimci Hareket, Alınteri, BDSP, Alınteri,
Haber-Sen, Odak adına da yapılan konuşmalarda
açıklamaya destek mesajları verildi ve saldırılar
kınandı. Basın açıklamasının ardından Vardiya
Müzik Topluluğu kısa bir müzik dinletisi verildi
ve halaylar çekildi. Eylemin sonunda Disk-Limter-İş
Eğitim Uzmanı Kamber Saygılı ile bir kişi gözaltına
alındı
Halkların Kardeşlik İnisiyatifi: Yaşasın Devrimci
Dayanışma!
Öte yandan, Halkların Kardeşlik İnisiyatifi de
saldırıyı kınamak için 26 Eylül 2006 Salı günü
saat 20.00'de Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya
geldi.
"İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği İçin
Mücadele Eden Ezilenlerin Sosyalist Platformuna
Yönelik Saldırılara Son Verilsin" pankartının
açıldığı eylemde sık sık "Yaşasın Devrimci
Dayanışma" sloganı atıldı.
Halkların Kardeşlik İnisiyatifi adına yapılan
basın açıklamasında, inisiyatif olarak bu saldırıyı
ESP nezdinde tüm halklara yapılmış bir saldırı
olarak gördüklerini, ESP ile dayanışma içinde
olmayı sürdüreceklerine yer verildi. Açıklamaya
sloganlarla son verildi.
Halkların Kardeşlik İnisiyatifi bileşenleri, ayrıca
7 Ekim 2006 Cumartesi günü de Taksim Gezi Parkı'nda
bir araya gelerek bir basın açıklaması yaptılar.
Kaldıraç Dergisi ve Demokratik Toplum Partisi
İstanbul İl yönetiminin de katılarak destek verdiği
basın açıklamasında "Linçlere, Şovenizme,
Kürt Halkı'na Yönelik Operasyonlara Artık Yeter/Halkların
Kardeşlik İnisiyatifi" pankartı ve bir çok
döviz taşındı. Oturma eylemi olarak başlayan basın
açıklamasında, ırkçı saldırılara, yükseltilmeye
çalışılan şovenizme, TMY saldırılarına, Kürt halkına,
devrimcilere-demokratlara yönelik linç girişimlerine,
Kürt halkına uygulanan inkar ve imha politikalarına,
sınır içi-sınır dışı operasyonlara artık yeter
denildi.
Tutuklananlar Serbest Bırakılsın: TMY’ye Hayır!
7 Ekim 2006 Cumartesi günü bir başka eylem de
saat 17:00'de Taksim Tramvay Durağı’ndaydı.
Aralarında HKM’nin de bulunduğu çok sayıda devrimci
kurum tarafından yapılan basın açıklamasında iki
pankart açıldı.
Toplumla mücadele yasasının tüm uygulamalarına
karşı hep birlikte bir karşı duruşun belirtildiği
basın metninde, ESP başta olmak üzere diğer devrimci
kurumlarının her zaman yanında olmaya devam edileceği
belirtildi. Basın açıklamasının ardından flamalar
ve pankartlar kapatılarak Taksim ESP'nin önüne
doğru sloganlarla bir yürüyüş gerçekleştirildi.
"Yaşasın Devrimci Dayanışma" sloganlarıyla
yapılan yürüyüş, ESP önünde yapılan kısa konuşmaların
ardından sonlandırıldı.
Türkiye’de, Kürt illerinde ve yurtdışında yapılan
ESP ile dayanışma eylemleri oligarşinin saldırılarına
karşı toplu bir duruş açısından geleceğe yönelik
önemli dersler ve gelenekler yarattı. Devrimci
dayanışmanın mümkün ve gerekli olduğu, bir kez
daha bu olayla kanıtlanmış oldu.
Halk Kültür Merkezleri Türkiye
Sosyal Forumu’ndaydı
Neoliberal
küreselleşmeye, savaşa, özelleştirmelere, yoksulluğa,
iklim değişikliğine, çevrenin yok edilmesine,
demokratik haklara saldırılara, cinsiyetçiliğe
ve ırkçılığa karşı 14 Haziran 2005'te bir basın
açıklamasıyla halklara duyurulan Türkiye Sosyal
Forumu 30 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında İstanbul'da
yapıldı.
21. Yüzyılda Sosyalizm, Kürt sorunu, haklar ve
özgürlükler mücadelesi, toprak insan ilişkileri
ve yabancılara toprak satışı, hukuk ve adalet,
emperyalist saldırganlık ve Ortadoğu'da direniş,
kadın özgürlük mücadelesi, özgür yazılım, gençlik
hareketi, sendikal hareketlenmeler, alternatif
mücadele yöntemleri, tekellerin birliği AB-devrimci
alternatif, gecekondular gibi bir çok konunun
tartışıldığı, 70'den fazla kuruluşun ortak düzenlediği
48 toplantı yapıldı.
İki gün süren Türkiye Sosyal Forumu'nda Halk Kültür
Merkezi temsilcileri iki ayrı sunum gerçekleştirdiler.
İlk gün Darphane-i Amire'de yapılan toplantılarda
17:30-19:30 saatleri arasında Küçük Salon'da gerçekleştirilen
Hukuk ve Adalet başlıklı sunuma katılan Halk Kültür
Merkezleri sözcüsü Ümit Efe, Sevim Belli, ESP
temsilcisi Ersin Sedefoğlu, HÖC temsilcisi Halil
İbrahim Şahin, Disk-Limter-İş Eğitim Uzmanı Kamber
Saygılı katıldılar. Ağırlıklı olarak terörle mücadele
yasası ve Türkiye'de yaşanılan sorunlar üzerine
yapılan konuşmalarda, Halk Kültür Merkezleri temsilcisi
"Direnme Hakkı" üzerine bir sunum yaptı.
Direnme hakkının filozofların düşüncesiyle birlikte
tarihsel bir şekillenmeye sahip olduğuna değinen
HKM sözcüsü, Halk Kültür Merkezleri'nin bu toplantıda
başkaldıranlar ve direnenler olarak konuştuğuna,
HKM olarak bütün direniş biçimlerini savunduklarına,
silahlı mücadelenin buna dahil ve önsel olduğuna,
Türkiye Sosyal Forumu'nun yayınlayacağı deklarasyonda
bütün mücadele biçimleriyle birlikte, halkların
silahlı direniş haklarına da yer verilmesi gerektiğine
değindi.
TSF'nin ikinci gününde yapılan bir çok sunumun
yanında, Halk Kültür Merkezleri temsilcisi Alev
Çevik, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu
sözcüsü Necati Abay, Mihri Belli 90 sözcüsü Sungur
Savran, HÖC temsilcisi Eyüp Baş, SDP temsilcisi
Kadir Akın, ÖMP temsilcisi Emir Şimşek, EHP temsilcisi
Özgür Sevgi Göral, Kaldıraç temsilcisi Hakan Dilmeç
tarafından "Ortadoğu'da Emperyalist Saldırganlık
ve Direniş" başlıklı sunum yapıldı. Siyonist
İsrail'in yasakları yüzünden Gazze'den çıkamayan
Meryem Abu Dagga ve devletin operasyonları sonucunda
gözaltına alındığı içinde ESP temsilcisi Figen
Yüksekdağ oturuma katılamadılar.
HKM temsilcisi konuşmasında; emperyalizmin Ortadoğu
politikasına, Siyonist İsrail'in durumuna, Filistin,
Lübnan, Irak ve Kürdistan'da yaşanılan direnişe,
Ortadoğu Devrimci Çemberi sloganın güncelliğine
değindi.
Türkiye Sosyal Forumu gerçekleştirilen bu son
oturumla birlikte sonlandırıldı.
|