Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

44. Sayı - Eylül 2006

“Diyelim ki, kapitalist bir ülkedesiniz; ya da hayali bir yer olmasın, Türkiye’desiniz diyelim ve sağlık bakanı olmuşsunuz. İsterseniz yalnızca bakan olmayın, başbakan olun, böylesi daha iyi. Başbakan olun ve bu ülkedeki doktorlardan 25 binini, dünyanın başka köşelerine, ciddi parasal özendiriciler olmaksızın sadece oradaki insanlara yardım için göndermeyi bir deneyin. Hadi 25 binden vazgeçtik, 10 bin olsun; bir deneyin bakalım! Hatta başka ülkeleri bırakın, aynı doktorları kendi coğrafyanızın uzak köşelerine göndermeyi bir deneyin!
Sonra bir de, 11 milyon nüfusu olan (yani aşağı yukarı İstanbul kadar) bir ülke düşünün. 80 bin civarında doktoru olsun bu ülkenin ve bunların 25 binine yakınını 63 ayrı ülkeye göndermiş olsun...
Hiç akıllıca değil, öyle mi?
Hiç “verimli” ve “kârlı” değil!
Hatta akıl alır gibi değil!

***
Küba’dan söz ediyoruz. Küçük bir ülkeden.
Bu küçük ülke, 1959’dan bu yana sosyalizm adına pek çok şey yaptı belki; yoğun bir ablukaya karşı direndi, başka yerlerde bayraklar indirilirken tersine sosyalizmin bayrağını yükseklere çekti, katılımcı-enternasyonalist bir yönetim tarzından çok somut örnekler verdi… Ama belki de en önemlisi, Küba’nın tıp alanında yaptıklarıydı. Belki yüzeysel bir bakışla bunun önemi anlaşılmayabilir ve sosyalist ülkelerin zaten sağlık alanında yetkin oldukları söylenerek bu tablo sıradan bir şeymiş gibi algılanabilir.
Ama daha derinlikli bir yerden, bugün artık çökmüş bulunan reel sosyalist deneyimin değerlendirilmesi üzerinden bakıldığında, Küba’nın yaptığı şeyin olağanüstü niteliği ve yeni bir sosyalizm anlayışına nasıl ışık tuttuğu anlaşılabilir. Çünkü bu, yalnızca bir sosyalist ülkenin kendi yurttaşlarına daha iyi sağlık hizmeti sağlaması, daha büyük hastaneler kurması, vb. değildir. Sosyalizm de zaten yalnızca yurttaşların yaşam standardının yükseltilmesi, ya da yalnızca süper üretim teknikleri, yukarıya doğru tırmanan istatistik çizgileri değildir. Ama eğer binlerce doktor, (öğretmenleri, diğer uzmanları saymıyoruz) eline çantasını alıp Venezüella’nın ya da Bolivya’nın, Pakistan’ın en yoksul mahalle ve köylerine doğru tereddütsüz biçimde yola çıkabiliyorsa, bu, kuşkusuz yeni bir tutumun ve aktif bir devrimci enternasyonalizmin ciddi işaretleridir.

Küba Ne Yaptı?
Aslında, çok yalın bir şeydi Küba’nın yaptığı… Türkiye’den, yoksul insanların hastanelerde rehin kaldığı bir neoliberal cehennemden bakınca anlamak zor görünüyor ama bir yandan da çok kolay. Kapitalizm ne yapıyorsa onun tersini yaptı Küba. Bütün sağlık sisteminin eksenine kâr hırsını değil, olması gereken şeyi, insan sağlığını koydu. Bu belki de aslında şu içi boşaltılmış ünlü Hipokrat tutumunun yeniden ayakları üzerine dikilmesidir.
Sonuç, bugünden bakınca mucize gibi geliyor. Örneğin, devrim öncesinde 58 olan ortalama yaşam beklentisinin 2000’ler yılında 78’e yükselmesi böyle bir şey. Uluslararası örgütlerin bu konularda çok açık ölçütleri var ve bunlardan en önemlisi de canlı doğumda bebek ölüm oranıdır. Ve Küba’da bu oran 1959’da binde 60 iken 2003 yılının sonunda binde 6,3 düzeyine inmiş durumda.
Küba’nın kişi başına yıllık milli geliri 1700 dolar; ABD’ninki ise 39 bin dolar… Ve buna karşın Küba, bebek ölümlerinin azaltılmasında ABD’den çok daha iyi durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nün program üstüne program yaptığı konuların çoğu Küba’da tarihe karışmış halde. Basit görünebilir belki ama örneğin 13 hastalığın tümüyle aşılama sistemi altına alınması Küba’nın çoktan başardığı bir iş. 184 kişiye bir doktorun düştüğü bu ülke, kişi başına doktor sayısı bakımından da bugün dünyada ilk sırayı alıyor.
Anne ölümleri ise 1960’da on binde 118.2 iken, 1989’da 29.2’dir. Akut ishale bağlı ölümler aynı sürede 57.3’ den 2.7’ ye, bulaşıcı ve paraziter hastalıklara bağlı ölümler 94.4’den 8.6’ya düşürülmüştür. Kronik hastalıklara bağlı ölümlerden 1972-88 arasında kalp hastalıkları (196.2’ den 176.4’e), kanserler (122.6’ dan 114’ e), damar hastalıkları (71.1’ den 59.7’ye), pnömoni ve enfluenza (45.2’den 33.8’e), böbrek hastalıkları (10.8’ den 7.2’ye) kadar geriletilmiştir.
Henüz elli yıl bile değil! Ama devrimden bu yana sağlanan gelişme olağanüstüdür. Bu haliyle Küba, Güney ve Orta Amerika’nın sağlık ölçütleri bakımından en iyi durumda olan ülkesidir.

Sosyalist ve İnsancıl Bir Sağlık Sistemi İçin Eğitim
Bütün bunlar kuşkusuz, devrimin sağlık alanına verdiği önemin göstergeleridir ve son derece sınırlı olan kaynakların nereye akıtıldığı ile ilgilidir.
1959’da Küba’da topu topu bir tane tıp fakültesi, çoğu özel çalışan 6 bin doktor ve tamamen yetersiz 20 hastane vardır.
Bugün ise Küba’da 22 Tıp Fakültesi ve bunun yanında halk sağlığı okulları vardır ve doktor sayısı 80 bini aşmış durumdadır. 11 milyon nüfusu olan bir ülkede toplam 450 bine yakın olan sağlık görevlilerinin yarıya yakını aile hekimi, 90 bine yakını hemşire, 50 bini sağlık teknisyenidir. Yüzlerce hastane, doğumevi, huzurevi ve bakım evlerinin yanında ülkede yaklaşık 15 bin aile hekimliği ofisi bulunmaktadır.
Yani yükselen sağlık göstergelerinin arkasında tümüyle devrim ve onun somut tercihleri vardır. Üstelik bu sağlık eğitimi, artık bütün uluslararası kuruluşların kabul ettiği gibi dünyadaki en iyi eğitimlerinden biridir ve her yıl binlerce öğrenci Küba’da tıp eğitimi almak için Havana’ya gelmektedir.

Halk İçin Sağlık ve Aile Hekimliği
Ama bütün bunların ötesinde asıl önemli olan, Küba’daki sağlık sisteminin işleyiş biçimidir. Bu sistem esas olarak 40 bine yakın aile hekimi ve binlerce yerel poliklinik üzerine kuruludur.
Bugün Küba’da kişiler sağlık hizmetinden yararlanmak için araştırma enstitüleri dışında aile doktorlarına, polikliniklere, hastanelere doğrudan başvurabilirler. Her polikliniğin bir bölgesi vardır. Bölge içinde aile hekimleri toplum ile iç içe ve sıcak bir ilişki içinde beraber çalıştıklarından, doğrudan diğer kurumlara başvurma yolunun açık olmasına rağmen başvurular daha çok aile hekimlerine yapılmaktadır.
Aile hekimliği uygulamasında rekabet veya ödüllendirme yoktur. Kişinin aile hekimini seçme hakkı vardır. Ancak bölgelere atanan hekimler devamlı olarak halkla beraber olduğundan, bir bağ oluşmaktadır.
Yerel polikliniğin 2,5 km çapında bir sorumluluk alanı vardır. Bu sorumluluk alanında 60’dan fazla aile doktoru hizmet vermektedir. Yakın olması nedeniyle aile doktorları tercih edilmektedir. Poliklinikte aile doktorları tarafından istenilen tetkikleri yapılmakta, uzman konsültasyonları ve çeşitli tedaviler yapılmaktadır. Aynı zamanda hemşire ve sağlık teknisyeni eğitimleri de buralarda yapılmakta, uzman hekimler poliklinikte hizmet vermenin yanında aile doktorlarının ofislerine giderek ihtiyaca göre hasta muayene etmekte ve böylece aile doktorlarının eğitiminin devamlılığı da sağlanmaktadır. Aile hekiminin yaklaşık 500 kişilik listesi vardır. Gebelerin ve bebeklerin takibine özel önem verilmekte ve sık sık ev ziyaretleri yapılmaktadır. Hastaneye sevklerde hastalar ile beraber gerekirse hastaneye gidilmektedir. Hastaneden geri bildirimler ise düzenli şekilde yapılmaktadır.
Kısacası Küba, sağlık hizmetinin ilk aşamasını tümüyle yerelleştirerek büyük araştırma hastanelerini daha çok büyük operasyonlar için kullanabilir hale getirmiştir.

Hasta Olmama Hakkı ve İnsani Gelişme Düzeyi
Ayrıca Küba, sağlığı ilgilendiren bazı alanlara önceden müdahale etmekte ve böylece hastalıkların artışını kontrol altına almaktadır. Örneğin, bugün kentlerde nüfusun tamamına yakını, kırlarda ise % 85’i temiz içme suyuna ulaşabilmektedir. Bu oran 1953’ de sadece % 35’ti. Bugün Küba, verem aşısında % 99, DBT’de %100, Polio’da %93, Kızamık’ta %94’lük aşılama oranlarına sahiptir. Küba’nın sağlık başarısının arkasındaki bir başka etmen de, beslenmeye, özellikle de çocuk ve anne beslenmesine önem vermesidir. Ayrıca Küba, özellikle kadınların eğitimine ağırlık vererek, sağlık da dahil, bir çok konuda aşamalar kaydetmiştir. Okuryazarlık oranı Küba’ da, erkekler için %96 ve kadınlar için % 95’tir. İlkokula kayıt oranı % 99, beşinci sınıfa kadar okuma oranı % 94, orta öğretime kaydolma oranı ise % 79’dur.
Birleşmiş Milletler’in, 2005 İnsani Gelişme Raporu’na göre Küba bugün “insani gelişme düzeyi bakımından” en üst noktalardadır.
Ancak, ülkelerin mutlak insani gelişme puanlarından daha önemlisi, ülkenin bu puana göre dünya ülkeleri arasındaki sırası ile kişi başı ulusal gelire göre sırası arasındaki farktır. Örneğin, ABD’nin insani gelişmedeki konumu, 177 dünya ülkesi arasında, ulusal gelirdeki konumundan altı basamak (fark -6) daha geridedir. Bu, ABD’nin ulusal gelirini insani gelişme, refah için kullanmadığını gösteren bir ölçüttür. Küba’da ise gelirine göre insani gelişme puanı en yüksek olan ülkedir. Küba insani gelişmede, gelirdeki sıralamasının tam 40 basamak üstünde (+ 40 puan) yer alır. Bu konumuyla dünyada 177 ülke arasında birincidir.
Yani Küba, yalnızca hastalıklara müdahale alanında değil, hastalıkları önleme ve toplum sağlığını koruma alanında da büyük devrimci başarılara imza atmış durumdadır.

İlaç Tekellerine Kesin Tavır
Diğer yandan Küba, bütün dünyanın baş belası olan ilaç tekellerinin soygununa karşı da en ciddi adımları atan ülkedir.
Örneğin Tıp Kurumu Başkanı Mehmet Altınok’un verdiği bilgiye göre, 2004 yılında Türkiye’nin ilaç ve diğer eczacılık ürünleri ithalatı 2.5 milyar dolara ulaşmıştır. İlaç alanındaki ticaret açığı ise 2 milyar dolardır ve uluslararası ilaç şirketleri Türkiye’deki ilaç pazarının yüzde 60’ından fazlasını elinde tutmaktadır. Uluslararası şirketlerin “patent”, “veri koruması” ve “veri imtiyazı” gibi dayatmaları nedeniyle Türkiye, ilaç sektöründe büyük zarara uğramakta, bu şirketlerin pazarladığı ilaçlar “fikri mülkiyet haklarıyla korunan ithal ürün” olmalarının etkisiyle çok pahalıya satılmaktadır.
Oysa Küba ve başka bazı ülkeler, uzun süredir bu son derece pahalı ilaçları artık kendi ülkelerinde üretmekte ve tekellerin bağımlılığını kırmaktadırlar. Öyle ki, böylece aynı ilaçlar tekel fiyatlarının onda biri gibi maliyetlere üretilebilmektedir. Örneğin Hepatit B aşısının serbest piyasa fiyatı 17 dolar iken, Küba gibi ülkelerde aynı aşının maliyeti 70 sente dek düşmektedir. Bütün bu örnekler, bir yandan ilaç tekellerinin olağanüstü kâr oranlarını gözler önüne sererken, diğer yandan Küba’nın seçtiği yolun ne kadar doğru olduğunu göstermektedir.

Küba: Kocaman Bir Tıp Fakültesi…
Tıp eğitimi, bugün Küba’nın ciddi biçimde şöhret sahibi olduğu bir alandır. 2005’te toplam 83 ülkeden 12 bini aşkın öğrenci Küba’da tıp eğitimi görmektedir. Bunların 5.500’ü Güney Amerika’dan, 3.244’ü Orta Amerika ülkelerinden, 489’u ABD, Porto Riko ve Meksika’dan, 1.039’u Karayip Adaları’ndan, 777’si Afrika’dan ve kalanı Asya ve Avrupa’dandır. Venezüella ve Bolivya gibi özel durumları dışta tutarsak sadece bilinen tıp eğitimi anlamında her yıl Küba tıp fakülteleri 2 bin mezun vererek ülkelerine yollamaktadır.
Ama yalnızca eğitim de değil, gönüllü Kübalı doktorlar bugün dünyada bir efsane gibidir. 1963-2004 arasında 70 binden fazla Küba sağlık görevlisi 70 ülkede çalışmıştır.
Buna karşın, Fidel’in bir konuşmasında değindiği gibi, kapitalist ülkeler de “Küba’nın yaptığının aynısını yapmaktadır ama tam tersini. Üçüncü Dünya ülkeleri için doktor yetiştirmemekte, bu ülkelerin yetiştirdiği kişileri ellerinden almaktadırlar.”
Örneğin Harvard Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün bir raporu, fakir ülkelerdeki doktorların zengin ülkelerce nasıl kaçırıldığını gözler önüne sermektedir. Rapora göre Avusturya’daki doktorların yüzde % 5’i göçmen nüfustandır. Bu oran, Fransa’da % 6, Almanya ve Danimarka’da % 7, Norveç’te %15, Avustralya’da %22, Amerika Birleşik Devletleri’nde %24, Kanada’da % 26 ve İngiltere’de %32’dir. Yani emperyalist ülkeler, yoksul ülkelerdeki binlerce doktoru kendi ülkelerine çekerek aslında böylece milyarlarca dolarlık bir transfer sağlamaktadırlar.

Venezüela: Yoksullara Sağlık Hizmeti ve Küba
Türkiye’den bakınca rakamlar inanılmaz geliyor…
2000 yılında Venezüela ile imzaladığı anlaşmaya göre Küba, 17 milyon yoksul Venezüelalıya bedava sağlık hizmeti götürmeyi amaçlayan Barrio Adentro (yoksul mahalleler için) programlarında çalışmak üzere 20 bin doktor ve sağlık görevlisini Venezüela’ya gönderdi. Bugün Küba Venezüella’nın 600 sağlık kliniği, 600 rehabilitasyon ve fiziksel terapi merkezi ve 35 tane en son tıbbi teknoloji ile tam donatımlı hastane kurulmasına yardımcı oluyor. Üstelik Kübalılar 40 bin yeni kadro doktor ve 5 bin hemşireyi de eğitiyorlar. Aynı zamanda, 10 bin Venezüellalı doktor ve hemşire adayı Küba’da eğitilecek ve tahminen 100 bin Venezüellalı göz hastalıkları tedavisi görecek. Şu anda bile binlerce Venezüellalı Küba’da tedavi görüyor ve ücretsiz ameliyat olabiliyor.
Ayrıca yine Küba Bolivarcı devrimin en temel dayanaklarından olan Mission Robinson eğitim programları ile yoksul mahallelerde 1.4 milyon kişinin okuma yazma öğrenmesine yardımcı oluyor. Bütün bunlar sadece yardımseverlik gösterisi değil, Bolivarcı devrimle enternasyonalist dayanışmadır. Burada söz konusu olan şey, milyarlarca dolardan oluşan servetinin birkaç kırıntısını yoksulların önüne atan patron tavrı değil, yokluğu paylaşan bir halkın soylu tutumudur. Fidel’in sık sık söylediği gibi ABD her yana ordu gönderirken Küba doktor göndermektedir. Ordu ölüm saçarken tıp sağlık yaymaktadır.

Bolivya: Yerlilerin Kaderi Değişiyor
Kübalı doktorlar ordusu Bolivya’da henüz işe yeni başlamış sayılır. Ama daha şimdiden 700 gönüllü Kübalı doktor Bolivya’da ücretsiz muayene ve tedavilere başlamış durumda. Bu çaba, 20 kırsal kliniği de içeriyor. Kübalı doktorlar şu anda Bolivya’nın 9 idari bölgesinde, 180 belediyede ücretsiz sağlık hizmeti veriyor. Mucize Operasyonu (Operation Miracle), programının yürürlüğe girdiği Şubat 2006’dan beri özellikle Küba Tıbbının uzmanı olduğu göz hastalıkları alanında 375 bin hasta tedavi edildi, 7 bin 613 kişinin yeniden görmesi sağlandı.
Morales hükümeti Küba’nın yardımları ile başkent La Paz, ve Cochabamba, Santa Cruz, Sucre, Potosí, Copacabana şehirlerinde göz klinikleri açmayı hedefliyor. Bu klinikler 100 bin kişiye operasyon yapabilme kapasitesine sahip olacak. Ayrıca, 5 bin Bolivyalıya Küba’da ücretsiz olarak tıp eğitimi görmeleri için burs veriliyor.

Pakistan: Depremin Acıları…
Bütün bunlardan daha çarpıcı olanı ise Küba’nın Pakistan depremi sonrasında yaptıklarıdır. O süreçte emperyalist ülkeler yardım işlerini uluslararası kurumların sırtına yıkarak sadaka düzeyinde yardımlardan söz ederken, depremin ardından ilk 48 saat içerisinde Pakistan’a giden Kübalı doktorların sayısı kısa sürede bini bulmuştur. Ve şu ana kadar, cerrahi, ultrason, elektro kardiyografi, röntgen ve klinik laboratuar hizmetlerini vermek üzere en modern teknolojiyle donatılmış toplam 17 çadır hastane kurulmuştur ve 13 tanesi daha kurulma aşamasındadır.
Ayrıca Kübalı doktorların kendi müdahalelerinde kullanmaları için 100 ton ilaç, cihaz ve cerrahi materyalin yanı sıra 150 tonluk tıbbi ve hastane ekipmanı da gönderilmiştir. Sonuçta bugüne kadar Kübalı Doktor ordusu Pakistan’da 60 bin hastaya bakmış, 2 bin ameliyat gerçekleştirmiştir. Ve yine Küba, Pakistanlı gençler için tıp bursu vermeyi planlamaktadır.

Sonuç: Emperyalist Sistemle Savaşmanın Bir Cephesi Olarak Tıp
Kübalı doktorların adeta bir ordu gibi dünyanın yoksul ülkelerinde yürüttükleri faaliyet tabii ki bu örneklerle sınırlı değil. Daha binlerce Kübalı doktor ve Küba eğitimli başka uluslardan doktorlar, Afrika, Asya ve Güney-Orta Amerika’da görev yapıyor.
Bütün bu olup bitenlerin anlamı çok açık. Bütün bunlar her şeyden önce Küba’nın sosyalist bir ülke olarak ayakta kalmasının bir rastlantı olmadığını gösteriyor. Çünkü Küba, sosyalizmin öncelikle insanı merkeze koyması gerektiğini, insan sağlığının da tam bu noktada olağanüstü bir öneme sahip olduğunu bize anlatıyor. Şüphesiz bütün bunların aksamasız yürüdüğünü kimse söylemiyor; ama bu kadar kısıtlı olanakları olan bir adada gerçekleştirilen olağanüstü sağlık koşulları, basit ve sıradan bir iş değildir. “İşin sırrı nedir?” diye soruyordu Fidel bir konuşmasında ve yanıtlıyordu: “Gerçek olan şu ki; insan sermayesi, maddi sermayeden çok daha önemlidir. İnsan sermayesi, sadece bilgi değil aynı zamanda -özellikle- bilinç, ahlak, dayanışma, gerçek insani duygular, özveri, kahramanlık ve çok azla çok şey yapabilme kapasitesi sağlar.”
İşte meselenin özü budur. Küba’nın yaptığı şey, yalnızca tıp alanında daha iyi teknolojiler keşfetmek, iyi tıp eğitimi vermek değil; asıl önemli olan Kübalıların düşünme ve davranış biçiminin enternasyonalizm tarafından şekillendiriliyor olması. Sosyalist ülkeleri her zaman kendi yurttaşların esaret altında tutmakla suçlayan ve bunu kanıtlamak için 1950’ler sonrasında sosyalist ülkelerdeki sanatçı ve bilim adamlarını devşirmeye çalışan CIA, bu kez eli kolu bağlı durumdadır. Binlerce doktorun herhangi bir maddi çıkar gözetmeksizin, evlerinden, memleketlerinden on binlerce kilometre uzağa böyle büyük bir gönüllülükle gitmesi, dünya tarihinde bir ilktir ve bu kararlılık, özveri karşısında neoliberalizmin sağlığı bir ticari alan olarak gören yaklaşımı ciddi yara almaktadır.
Dolayısıyla, Küba tıbbının bugün üstlendiği rol, yalnızca sağlıkla ilgili değildir. Bu olgu bize bir yandan sosyalizmin ancak insanların katılımı ve sahiplenmesiyle yaşayabileceğini göstermekte, diğer yandan ise enternasyonalizmin yeni bir tarifini yapmaktadır. Yalnızca devlet politikası ya da diplomatik adımlar değil, kitlelerin bizzat içinde aktif olarak rol aldığı devrimci bir eylem olarak enternasyonalizm…
Latin Amerika Tıp Okulu’nun geçen yılki mezuniyet töreninde şöyle diyordu Fidel: “Bu asil mesleğin yılmaz süvari sancaktarları, dünyanın tüm altınlarının, sağlığın ve hayatın gerçek bekçilerinin bilincini bükemeyeceğini göstererek, ihtiyaç duyulan her ülkeye gitmeye hazır ve daha iyi bir dünyanın mümkün olduğu inancıyla ileri!”
Küba ve Tıp… Fidel’in söyledikleri yeterince açık değil mi?


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münif Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/ No:29 Adana
Tel: (0322) 352 17 92