“Diyelim ki, kapitalist bir ülkedesiniz; ya da
hayali bir yer olmasın, Türkiye’desiniz diyelim
ve sağlık bakanı olmuşsunuz. İsterseniz yalnızca
bakan olmayın, başbakan olun, böylesi daha iyi.
Başbakan olun ve bu ülkedeki doktorlardan 25 binini,
dünyanın başka köşelerine, ciddi parasal özendiriciler
olmaksızın sadece oradaki insanlara yardım için
göndermeyi bir deneyin. Hadi 25 binden vazgeçtik,
10 bin olsun; bir deneyin bakalım! Hatta başka
ülkeleri bırakın, aynı doktorları kendi coğrafyanızın
uzak köşelerine göndermeyi bir deneyin!
Sonra bir de, 11 milyon nüfusu olan (yani aşağı
yukarı İstanbul kadar) bir ülke düşünün. 80 bin
civarında doktoru olsun bu ülkenin ve bunların
25 binine yakınını 63 ayrı ülkeye göndermiş olsun...
Hiç akıllıca değil, öyle mi?
Hiç “verimli” ve “kârlı” değil!
Hatta akıl alır gibi değil!
***
Küba’dan söz ediyoruz. Küçük bir ülkeden.
Bu küçük ülke, 1959’dan bu yana sosyalizm adına
pek çok şey yaptı belki; yoğun bir ablukaya karşı
direndi, başka yerlerde bayraklar indirilirken
tersine sosyalizmin bayrağını yükseklere çekti,
katılımcı-enternasyonalist bir yönetim tarzından
çok somut örnekler verdi… Ama belki de en önemlisi,
Küba’nın tıp alanında yaptıklarıydı. Belki yüzeysel
bir bakışla bunun önemi anlaşılmayabilir ve sosyalist
ülkelerin zaten sağlık alanında yetkin oldukları
söylenerek bu tablo sıradan bir şeymiş gibi algılanabilir.
Ama daha derinlikli bir yerden, bugün artık çökmüş
bulunan reel sosyalist deneyimin değerlendirilmesi
üzerinden bakıldığında, Küba’nın yaptığı şeyin
olağanüstü niteliği ve yeni bir sosyalizm anlayışına
nasıl ışık tuttuğu anlaşılabilir. Çünkü bu, yalnızca
bir sosyalist ülkenin kendi yurttaşlarına daha
iyi sağlık hizmeti sağlaması, daha büyük hastaneler
kurması, vb. değildir. Sosyalizm de zaten yalnızca
yurttaşların yaşam standardının yükseltilmesi,
ya da yalnızca süper üretim teknikleri, yukarıya
doğru tırmanan istatistik çizgileri değildir.
Ama eğer binlerce doktor, (öğretmenleri, diğer
uzmanları saymıyoruz) eline çantasını alıp Venezüella’nın
ya da Bolivya’nın, Pakistan’ın en yoksul mahalle
ve köylerine doğru tereddütsüz biçimde yola çıkabiliyorsa,
bu, kuşkusuz yeni bir tutumun ve aktif bir devrimci
enternasyonalizmin ciddi işaretleridir.
Küba Ne Yaptı?
Aslında, çok yalın bir şeydi Küba’nın yaptığı…
Türkiye’den, yoksul insanların hastanelerde rehin
kaldığı bir neoliberal cehennemden bakınca anlamak
zor görünüyor ama bir yandan da çok kolay. Kapitalizm
ne yapıyorsa onun tersini yaptı Küba. Bütün sağlık
sisteminin eksenine kâr hırsını değil, olması
gereken şeyi, insan sağlığını koydu. Bu belki
de aslında şu içi boşaltılmış ünlü Hipokrat tutumunun
yeniden ayakları üzerine dikilmesidir.
Sonuç, bugünden bakınca mucize gibi geliyor. Örneğin,
devrim öncesinde 58 olan ortalama yaşam beklentisinin
2000’ler yılında 78’e yükselmesi böyle bir şey.
Uluslararası örgütlerin bu konularda çok açık
ölçütleri var ve bunlardan en önemlisi de canlı
doğumda bebek ölüm oranıdır. Ve Küba’da bu oran
1959’da binde 60 iken 2003 yılının sonunda binde
6,3 düzeyine inmiş durumda.
Küba’nın kişi başına yıllık milli geliri 1700
dolar; ABD’ninki ise 39 bin dolar… Ve buna karşın
Küba, bebek ölümlerinin azaltılmasında ABD’den
çok daha iyi durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nün
program üstüne program yaptığı konuların çoğu
Küba’da tarihe karışmış halde. Basit görünebilir
belki ama örneğin 13 hastalığın tümüyle aşılama
sistemi altına alınması Küba’nın çoktan başardığı
bir iş. 184 kişiye bir doktorun düştüğü bu ülke,
kişi başına doktor sayısı bakımından da bugün
dünyada ilk sırayı alıyor.
Anne ölümleri ise 1960’da on binde 118.2 iken,
1989’da 29.2’dir. Akut ishale bağlı ölümler aynı
sürede 57.3’ den 2.7’ ye, bulaşıcı ve paraziter
hastalıklara bağlı ölümler 94.4’den 8.6’ya düşürülmüştür.
Kronik hastalıklara bağlı ölümlerden 1972-88 arasında
kalp hastalıkları (196.2’ den 176.4’e), kanserler
(122.6’ dan 114’ e), damar hastalıkları (71.1’
den 59.7’ye), pnömoni ve enfluenza (45.2’den 33.8’e),
böbrek hastalıkları (10.8’ den 7.2’ye) kadar geriletilmiştir.
Henüz elli yıl bile değil! Ama devrimden bu yana
sağlanan gelişme olağanüstüdür. Bu haliyle Küba,
Güney ve Orta Amerika’nın sağlık ölçütleri bakımından
en iyi durumda olan ülkesidir.
Sosyalist ve İnsancıl Bir Sağlık Sistemi İçin
Eğitim
Bütün bunlar kuşkusuz, devrimin sağlık alanına
verdiği önemin göstergeleridir ve son derece sınırlı
olan kaynakların nereye akıtıldığı ile ilgilidir.
1959’da Küba’da topu topu bir tane tıp fakültesi,
çoğu özel çalışan 6 bin doktor ve tamamen yetersiz
20 hastane vardır.
Bugün ise Küba’da 22 Tıp Fakültesi ve bunun yanında
halk sağlığı okulları vardır ve doktor sayısı
80 bini aşmış durumdadır. 11 milyon nüfusu olan
bir ülkede toplam 450 bine yakın olan sağlık görevlilerinin
yarıya yakını aile hekimi, 90 bine yakını hemşire,
50 bini sağlık teknisyenidir. Yüzlerce hastane,
doğumevi, huzurevi ve bakım evlerinin yanında
ülkede yaklaşık 15 bin aile hekimliği ofisi bulunmaktadır.
Yani yükselen sağlık göstergelerinin arkasında
tümüyle devrim ve onun somut tercihleri vardır.
Üstelik bu sağlık eğitimi, artık bütün uluslararası
kuruluşların kabul ettiği gibi dünyadaki en iyi
eğitimlerinden biridir ve her yıl binlerce öğrenci
Küba’da tıp eğitimi almak için Havana’ya gelmektedir.
Halk İçin Sağlık ve Aile Hekimliği
Ama bütün bunların ötesinde asıl önemli olan,
Küba’daki sağlık sisteminin işleyiş biçimidir.
Bu sistem esas olarak 40 bine yakın aile hekimi
ve binlerce yerel poliklinik üzerine kuruludur.
Bugün Küba’da kişiler sağlık hizmetinden yararlanmak
için araştırma enstitüleri dışında aile doktorlarına,
polikliniklere, hastanelere doğrudan başvurabilirler.
Her polikliniğin bir bölgesi vardır. Bölge içinde
aile hekimleri toplum ile iç içe ve sıcak bir
ilişki içinde beraber çalıştıklarından, doğrudan
diğer kurumlara başvurma yolunun açık olmasına
rağmen başvurular daha çok aile hekimlerine yapılmaktadır.
Aile hekimliği uygulamasında rekabet veya ödüllendirme
yoktur. Kişinin aile hekimini seçme hakkı vardır.
Ancak bölgelere atanan hekimler devamlı olarak
halkla beraber olduğundan, bir bağ oluşmaktadır.
Yerel polikliniğin 2,5 km çapında bir sorumluluk
alanı vardır. Bu sorumluluk alanında 60’dan fazla
aile doktoru hizmet vermektedir. Yakın olması
nedeniyle aile doktorları tercih edilmektedir.
Poliklinikte aile doktorları tarafından istenilen
tetkikleri yapılmakta, uzman konsültasyonları
ve çeşitli tedaviler yapılmaktadır. Aynı zamanda
hemşire ve sağlık teknisyeni eğitimleri de buralarda
yapılmakta, uzman hekimler poliklinikte hizmet
vermenin yanında aile doktorlarının ofislerine
giderek ihtiyaca göre hasta muayene etmekte ve
böylece aile doktorlarının eğitiminin devamlılığı
da sağlanmaktadır. Aile hekiminin yaklaşık 500
kişilik listesi vardır. Gebelerin ve bebeklerin
takibine özel önem verilmekte ve sık sık ev ziyaretleri
yapılmaktadır. Hastaneye sevklerde hastalar ile
beraber gerekirse hastaneye gidilmektedir. Hastaneden
geri bildirimler ise düzenli şekilde yapılmaktadır.
Kısacası Küba, sağlık hizmetinin ilk aşamasını
tümüyle yerelleştirerek büyük araştırma hastanelerini
daha çok büyük operasyonlar için kullanabilir
hale getirmiştir.
Hasta Olmama Hakkı ve İnsani Gelişme Düzeyi
Ayrıca Küba, sağlığı ilgilendiren bazı alanlara
önceden müdahale etmekte ve böylece hastalıkların
artışını kontrol altına almaktadır. Örneğin, bugün
kentlerde nüfusun tamamına yakını, kırlarda ise
% 85’i temiz içme suyuna ulaşabilmektedir. Bu
oran 1953’ de sadece % 35’ti. Bugün Küba, verem
aşısında % 99, DBT’de %100, Polio’da %93, Kızamık’ta
%94’lük aşılama oranlarına sahiptir. Küba’nın
sağlık başarısının arkasındaki bir başka etmen
de, beslenmeye, özellikle de çocuk ve anne beslenmesine
önem vermesidir. Ayrıca Küba, özellikle kadınların
eğitimine ağırlık vererek, sağlık da dahil, bir
çok konuda aşamalar kaydetmiştir. Okuryazarlık
oranı Küba’ da, erkekler için %96 ve kadınlar
için % 95’tir. İlkokula kayıt oranı % 99, beşinci
sınıfa kadar okuma oranı % 94, orta öğretime kaydolma
oranı ise % 79’dur.
Birleşmiş Milletler’in, 2005 İnsani Gelişme Raporu’na
göre Küba bugün “insani gelişme düzeyi bakımından”
en üst noktalardadır.
Ancak, ülkelerin mutlak insani gelişme puanlarından
daha önemlisi, ülkenin bu puana göre dünya ülkeleri
arasındaki sırası ile kişi başı ulusal gelire
göre sırası arasındaki farktır. Örneğin, ABD’nin
insani gelişmedeki konumu, 177 dünya ülkesi arasında,
ulusal gelirdeki konumundan altı basamak (fark
-6) daha geridedir. Bu, ABD’nin ulusal gelirini
insani gelişme, refah için kullanmadığını gösteren
bir ölçüttür. Küba’da ise gelirine göre insani
gelişme puanı en yüksek olan ülkedir. Küba insani
gelişmede, gelirdeki sıralamasının tam 40 basamak
üstünde (+ 40 puan) yer alır. Bu konumuyla dünyada
177 ülke arasında birincidir.
Yani Küba, yalnızca hastalıklara müdahale alanında
değil, hastalıkları önleme ve toplum sağlığını
koruma alanında da büyük devrimci başarılara imza
atmış durumdadır.
İlaç Tekellerine Kesin Tavır
Diğer yandan Küba, bütün dünyanın baş belası olan
ilaç tekellerinin soygununa karşı da en ciddi
adımları atan ülkedir.
Örneğin Tıp Kurumu Başkanı Mehmet Altınok’un verdiği
bilgiye göre, 2004 yılında Türkiye’nin ilaç ve
diğer eczacılık ürünleri ithalatı 2.5 milyar dolara
ulaşmıştır. İlaç alanındaki ticaret açığı ise
2 milyar dolardır ve uluslararası ilaç şirketleri
Türkiye’deki ilaç pazarının yüzde 60’ından fazlasını
elinde tutmaktadır. Uluslararası şirketlerin “patent”,
“veri koruması” ve “veri imtiyazı” gibi dayatmaları
nedeniyle Türkiye, ilaç sektöründe büyük zarara
uğramakta, bu şirketlerin pazarladığı ilaçlar
“fikri mülkiyet haklarıyla korunan ithal ürün”
olmalarının etkisiyle çok pahalıya satılmaktadır.
Oysa Küba ve başka bazı ülkeler, uzun süredir
bu son derece pahalı ilaçları artık kendi ülkelerinde
üretmekte ve tekellerin bağımlılığını kırmaktadırlar.
Öyle ki, böylece aynı ilaçlar tekel fiyatlarının
onda biri gibi maliyetlere üretilebilmektedir.
Örneğin Hepatit B aşısının serbest piyasa fiyatı
17 dolar iken, Küba gibi ülkelerde aynı aşının
maliyeti 70 sente dek düşmektedir. Bütün bu örnekler,
bir yandan ilaç tekellerinin olağanüstü kâr oranlarını
gözler önüne sererken, diğer yandan Küba’nın seçtiği
yolun ne kadar doğru olduğunu göstermektedir.
Küba: Kocaman Bir Tıp Fakültesi…
Tıp eğitimi, bugün Küba’nın ciddi biçimde şöhret
sahibi olduğu bir alandır. 2005’te toplam 83 ülkeden
12 bini aşkın öğrenci Küba’da tıp eğitimi görmektedir.
Bunların 5.500’ü Güney Amerika’dan, 3.244’ü Orta
Amerika ülkelerinden, 489’u ABD, Porto Riko ve
Meksika’dan, 1.039’u Karayip Adaları’ndan, 777’si
Afrika’dan ve kalanı Asya ve Avrupa’dandır. Venezüella
ve Bolivya gibi özel durumları dışta tutarsak
sadece bilinen tıp eğitimi anlamında her yıl Küba
tıp fakülteleri 2 bin mezun vererek ülkelerine
yollamaktadır.
Ama yalnızca eğitim de değil, gönüllü Kübalı doktorlar
bugün dünyada bir efsane gibidir. 1963-2004 arasında
70 binden fazla Küba sağlık görevlisi 70 ülkede
çalışmıştır.
Buna karşın, Fidel’in bir konuşmasında değindiği
gibi, kapitalist ülkeler de “Küba’nın yaptığının
aynısını yapmaktadır ama tam tersini. Üçüncü Dünya
ülkeleri için doktor yetiştirmemekte, bu ülkelerin
yetiştirdiği kişileri ellerinden almaktadırlar.”
Örneğin Harvard Üniversitesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün
bir raporu, fakir ülkelerdeki doktorların zengin
ülkelerce nasıl kaçırıldığını gözler önüne sermektedir.
Rapora göre Avusturya’daki doktorların yüzde %
5’i göçmen nüfustandır. Bu oran, Fransa’da % 6,
Almanya ve Danimarka’da % 7, Norveç’te %15, Avustralya’da
%22, Amerika Birleşik Devletleri’nde %24, Kanada’da
% 26 ve İngiltere’de %32’dir. Yani emperyalist
ülkeler, yoksul ülkelerdeki binlerce doktoru kendi
ülkelerine çekerek aslında böylece milyarlarca
dolarlık bir transfer sağlamaktadırlar.
Venezüela: Yoksullara Sağlık Hizmeti ve Küba
Türkiye’den bakınca rakamlar inanılmaz geliyor…
2000 yılında Venezüela ile imzaladığı anlaşmaya
göre Küba, 17 milyon yoksul Venezüelalıya bedava
sağlık hizmeti götürmeyi amaçlayan Barrio Adentro
(yoksul mahalleler için) programlarında çalışmak
üzere 20 bin doktor ve sağlık görevlisini Venezüela’ya
gönderdi. Bugün Küba Venezüella’nın 600 sağlık
kliniği, 600 rehabilitasyon ve fiziksel terapi
merkezi ve 35 tane en son tıbbi teknoloji ile
tam donatımlı hastane kurulmasına yardımcı oluyor.
Üstelik Kübalılar 40 bin yeni kadro doktor ve
5 bin hemşireyi de eğitiyorlar. Aynı zamanda,
10 bin Venezüellalı doktor ve hemşire adayı Küba’da
eğitilecek ve tahminen 100 bin Venezüellalı göz
hastalıkları tedavisi görecek. Şu anda bile binlerce
Venezüellalı Küba’da tedavi görüyor ve ücretsiz
ameliyat olabiliyor.
Ayrıca yine Küba Bolivarcı devrimin en temel dayanaklarından
olan Mission Robinson eğitim programları ile yoksul
mahallelerde 1.4 milyon kişinin okuma yazma öğrenmesine
yardımcı oluyor. Bütün bunlar sadece yardımseverlik
gösterisi değil, Bolivarcı devrimle enternasyonalist
dayanışmadır. Burada söz konusu olan şey, milyarlarca
dolardan oluşan servetinin birkaç kırıntısını
yoksulların önüne atan patron tavrı değil, yokluğu
paylaşan bir halkın soylu tutumudur. Fidel’in
sık sık söylediği gibi ABD her yana ordu gönderirken
Küba doktor göndermektedir. Ordu ölüm saçarken
tıp sağlık yaymaktadır.
Bolivya: Yerlilerin Kaderi Değişiyor
Kübalı doktorlar ordusu Bolivya’da henüz işe yeni
başlamış sayılır. Ama daha şimdiden 700 gönüllü
Kübalı doktor Bolivya’da ücretsiz muayene ve tedavilere
başlamış durumda. Bu çaba, 20 kırsal kliniği de
içeriyor. Kübalı doktorlar şu anda Bolivya’nın
9 idari bölgesinde, 180 belediyede ücretsiz sağlık
hizmeti veriyor. Mucize Operasyonu (Operation
Miracle), programının yürürlüğe girdiği Şubat
2006’dan beri özellikle Küba Tıbbının uzmanı olduğu
göz hastalıkları alanında 375 bin hasta tedavi
edildi, 7 bin 613 kişinin yeniden görmesi sağlandı.
Morales hükümeti Küba’nın yardımları ile başkent
La Paz, ve Cochabamba, Santa Cruz, Sucre, Potosí,
Copacabana şehirlerinde göz klinikleri açmayı
hedefliyor. Bu klinikler 100 bin kişiye operasyon
yapabilme kapasitesine sahip olacak. Ayrıca, 5
bin Bolivyalıya Küba’da ücretsiz olarak tıp eğitimi
görmeleri için burs veriliyor.
Pakistan: Depremin Acıları…
Bütün bunlardan daha çarpıcı olanı ise Küba’nın
Pakistan depremi sonrasında yaptıklarıdır. O süreçte
emperyalist ülkeler yardım işlerini uluslararası
kurumların sırtına yıkarak sadaka düzeyinde yardımlardan
söz ederken, depremin ardından ilk 48 saat içerisinde
Pakistan’a giden Kübalı doktorların sayısı kısa
sürede bini bulmuştur. Ve şu ana kadar, cerrahi,
ultrason, elektro kardiyografi, röntgen ve klinik
laboratuar hizmetlerini vermek üzere en modern
teknolojiyle donatılmış toplam 17 çadır hastane
kurulmuştur ve 13 tanesi daha kurulma aşamasındadır.
Ayrıca Kübalı doktorların kendi müdahalelerinde
kullanmaları için 100 ton ilaç, cihaz ve cerrahi
materyalin yanı sıra 150 tonluk tıbbi ve hastane
ekipmanı da gönderilmiştir. Sonuçta bugüne kadar
Kübalı Doktor ordusu Pakistan’da 60 bin hastaya
bakmış, 2 bin ameliyat gerçekleştirmiştir. Ve
yine Küba, Pakistanlı gençler için tıp bursu vermeyi
planlamaktadır.
Sonuç: Emperyalist Sistemle Savaşmanın Bir
Cephesi Olarak Tıp
Kübalı doktorların adeta bir ordu gibi dünyanın
yoksul ülkelerinde yürüttükleri faaliyet tabii
ki bu örneklerle sınırlı değil. Daha binlerce
Kübalı doktor ve Küba eğitimli başka uluslardan
doktorlar, Afrika, Asya ve Güney-Orta Amerika’da
görev yapıyor.
Bütün bu olup bitenlerin anlamı çok açık. Bütün
bunlar her şeyden önce Küba’nın sosyalist bir
ülke olarak ayakta kalmasının bir rastlantı olmadığını
gösteriyor. Çünkü Küba, sosyalizmin öncelikle
insanı merkeze koyması gerektiğini, insan sağlığının
da tam bu noktada olağanüstü bir öneme sahip olduğunu
bize anlatıyor. Şüphesiz bütün bunların aksamasız
yürüdüğünü kimse söylemiyor; ama bu kadar kısıtlı
olanakları olan bir adada gerçekleştirilen olağanüstü
sağlık koşulları, basit ve sıradan bir iş değildir.
“İşin sırrı nedir?” diye soruyordu Fidel bir konuşmasında
ve yanıtlıyordu: “Gerçek olan şu ki; insan sermayesi,
maddi sermayeden çok daha önemlidir. İnsan sermayesi,
sadece bilgi değil aynı zamanda -özellikle- bilinç,
ahlak, dayanışma, gerçek insani duygular, özveri,
kahramanlık ve çok azla çok şey yapabilme kapasitesi
sağlar.”
İşte meselenin özü budur. Küba’nın yaptığı şey,
yalnızca tıp alanında daha iyi teknolojiler keşfetmek,
iyi tıp eğitimi vermek değil; asıl önemli olan
Kübalıların düşünme ve davranış biçiminin enternasyonalizm
tarafından şekillendiriliyor olması. Sosyalist
ülkeleri her zaman kendi yurttaşların esaret altında
tutmakla suçlayan ve bunu kanıtlamak için 1950’ler
sonrasında sosyalist ülkelerdeki sanatçı ve bilim
adamlarını devşirmeye çalışan CIA, bu kez eli
kolu bağlı durumdadır. Binlerce doktorun herhangi
bir maddi çıkar gözetmeksizin, evlerinden, memleketlerinden
on binlerce kilometre uzağa böyle büyük bir gönüllülükle
gitmesi, dünya tarihinde bir ilktir ve bu kararlılık,
özveri karşısında neoliberalizmin sağlığı bir
ticari alan olarak gören yaklaşımı ciddi yara
almaktadır.
Dolayısıyla, Küba tıbbının bugün üstlendiği rol,
yalnızca sağlıkla ilgili değildir. Bu olgu bize
bir yandan sosyalizmin ancak insanların katılımı
ve sahiplenmesiyle yaşayabileceğini göstermekte,
diğer yandan ise enternasyonalizmin yeni bir tarifini
yapmaktadır. Yalnızca devlet politikası ya da
diplomatik adımlar değil, kitlelerin bizzat içinde
aktif olarak rol aldığı devrimci bir eylem olarak
enternasyonalizm…
Latin Amerika Tıp Okulu’nun geçen yılki mezuniyet
töreninde şöyle diyordu Fidel: “Bu asil mesleğin
yılmaz süvari sancaktarları, dünyanın tüm altınlarının,
sağlığın ve hayatın gerçek bekçilerinin bilincini
bükemeyeceğini göstererek, ihtiyaç duyulan her
ülkeye gitmeye hazır ve daha iyi bir dünyanın
mümkün olduğu inancıyla ileri!”
Küba ve Tıp… Fidel’in söyledikleri yeterince açık
değil mi?
|