Tarihten bir şeyler öğrenmek ve bu öğrendiğinden
dersler çıkarmak, gerek devrimci hareket, gerekse
de kişiler için önemlidir. Her ne kadar postmodernizm
geçmişe ait olan her şeyi silmek, “dün yok, bugün
var” anlayışını beyinlere kazımak istese de, sınıf
mücadelesinin tarihi bütün çarpıcılığıyla bunun
önüne geçmektedir. Sınıfsal bellek, onlar silmeye
çalışsalar da vardır ve gelecekte olacaklar da
tarihin notlar hanesine yazılacaktır. Bu gerçeği
ne postmodernist gevezeler değiştirebilir, ne
de düne inanmayanlar…
Türkiye devrimci hareketi ve proletaryanın geçmişi
de bir çok derslerle doludur. Devrimci eylemler,
mitingler, işçi ayaklanmaları ve direnişleri,
özünde bir çok deneyim ve zenginliği barındırır.
Bu zenginlik, sadece bu eylemlerin niceliği ile
ilgili değildir; deneyimler içinden bize ışık
saçan irade, düşmana kafa tutma gibi olgular da
çok önemlidir.
İşçi sınıfının geçmişten günümüze uzanan mücadele
sürecindeki en önemli direnişlerinden biri de
31 Temmuz 1969’da yapılan Silahtarağa Demir Döküm
direnişidir.
Aslında yaşananlar 1960’lı yılların klasik durumudur.
İstanbul Silahtarağa’da bulunan Türk Demir Döküm
Fabrikası’nda çalışan işçiler, Çelik-İş sendikasından
istifa ederek DİSK’e bağlı Maden-İş’e üye olurlar.
Ve bunun doğal sonucu olarak da işverenden Maden-İş’le
ücret zammını içeren bir protokol imzalamasını
isterler. İşveren bu isteği reddeder. Artık bir
irade savaşı başlamıştır. 2500 işçinin çalıştığı
fabrikada, 1850 Maden-İş üyesi işçi işyerini işgal
eder. İşgalden önce, Çelik-İş’le işbirliği yapan
işveren, işçilere gözdağı vermek için 5 işçiyi
de işten çıkarmıştır; böylece işçileri Maden-İş’ten
istifaya zorlamaktadır. Üstelik buna karşı çıkan
işçiler de dövülmektedir.
Fabrika işgalini sürdüren işçiler ise, işverenin
Maden-İş’le görüşmesini, haksız yere işten çıkarılanların
geri alınmasını, Maden-İş üyelerine baskı yapılmayacağı
sözünün verilmesini, Çelik-İş tarafından imzalanan
toplusözleşmeye göre aldıkları ücretlerin o yıl
yayımlanan asgari ücret kararnamesine göre yeniden
ayarlanmasını ve bu isteklerinin bir protokolle
kabul edilmesini istemektedirler. Bu arada işgal
çevre fabrikalar ve halk tarafından etkin şekilde
desteklenmektedir.
İşçilerin talebine karşılık patronun yanıtı serttir:
“Talep gayri kanuni olduğu kadar, sözleşme sistemini
de alt üst edecek mahiyettedir ve kabul edilemez.”
Artık saldırı başlamıştır. 5 Ağustos’ta fabrikanın
elektrik ve suyu devlet tarafından kesilir. İşçilerin,
işveren vekili ile görüşme talebi de reddedilmiştir.
Polisin ses ve sis bombalarına karşılık işçiler
taşlarla karşılık verirler ve aileleri de direnişe
destek verince, polis geri püskürtülür. Sabah
06.30’da başlayan direniş akşam 7’ye kadar çatışmalarla
sürer. Polis müdahalesi yetersiz kaldığında ise
66. tümene bağlı 4000 jandarma fabrika önüne gelir.
Öğleye doğru ortalık kışla gibidir artık. Fabrika
10 tank ve 15 zırhlı araçla sarılmıştır! İşgalcilere
saat 24.00’e kadar süre tanınır. Sonunda bu süre
bitmeden işçiler fabrikayı boşaltma kararı alırlar.
Ama durum patronların umduğu gibi değildir. İşçiler
pes etmemiştir. 13 Ağustos’ta işverenin iş başı
yapma çağrısı reddedilir. Ve sonunda direniş tavrı
sınıfa bir kez daha kazandırır. Patron ile Maden-İş
sendikası arasında imzalanan bir ön protokolle,
işçilerin eylem sırasındaki ücretlerini almaları,
iş güvenliğinin sağlanması, ekim ayında işçi ücretlerine
zam yapılması ve eski sözleşmenin sona ereceği
tarih olan 1970’te işverenin Maden-İş sendikası
ile sözleşmeye oturması hükme bağlanır.
Böylece direniş kazanımla bitirilmiştir. Örgütlü
gücün sınıfın en büyük silahı olduğu da bir kez
daha kanıtlanmıştır.
Silahtar Demir Döküm işçilerinin direnişi, gösterdiği
kararlılık ve inatçılıkla, önümüzdeki en iyi örneklerden
biridir. Silahtar direnişini yaratan işçilerin
önünde saygıyla eğiliyor, onların gösterdiği yolda
yürümenin verdiği heyecanını yüreklerimizde paylaşıyor,
büyütüyoruz.
|