Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

42. Sayı - Haziran 2006

Bir ay sürecek olan futbol “şöleni” 9 Haziran’da 70 bin kişi kapasiteli Allianz Arena’da oynanan Almanya Porto Riko maçı ile başladı. İlki 1930 yılında düzenlenen Dünya Kupasını Brezilya 5; İtalya ve Almanya 3; Arjantin ve Uruguay 2’şer; İngiltere ve Fransa birer kez kazandı. Futbolseverler için yaptığımız bu kısa bilgilendirmeden sonra asıl meseleye dönebiliriz.
Emperyalist-kapitalist döneme belki damgasını vuran en önemli olgulardan birisi de futbol “oyunudur”. Futbolu İngilizlerin bulduğu söylense de Çinlilerin daha önce davrandığına dair rivayetler de yok değildir. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle daha derli toplu hale getirilen futbol, bir dönemden sonra farklı noktalara evrilmeye başlamıştır. İnsan kişiliğinden tutalım yaşamın en derin nüfuzuna müdahale etme hakkını kendinde gören kapitalizm, futbolu da es geçmemiştir. Ve futbol farklı evrelerden geçerek, olması gereken aşamaya yani “sektörel” bir güç haline gelmiştir. Dünyanın herhangi bir yerindeki (sokakta çocukların oynadığı oyun hariç!) bir futbol müsabakası, öncesiyle, sonrasıyla kapital ilişkilerle donatılmıştır. Futbolseverlerin her zaman övündüğü amatör ruh, kendini “profesyonel” futbol anlayışının kollarına bırakmıştır.

Dünya Kupası’nın Anlamı
17 defa düzenlenen ve 18’incisi yapılacak olan dünya kupasına bu çerçeveden baktığımızda, taşların yerli yerine oturduğu görülecektir. İlki 1930 yılında Uruguay’da yapılan Dünya Kupası, dört yılda bir yapılmaktadır. FIFA tarafından organize edilen Dünya kupası her yapılışında milyarlarca insanı kendisine bağlar. FIFA’nın bu organizasyonu niye yaptığından ziyade sonucuna bakmak daha doğru olur. Gerek dünya kupasına katılmak için oynanan eleme maçları, gerekse turnuvanın kendisi hitap ettiği kitle açısından dudak uçuklatıcıdır. Milyonlarca insanın aynı zamanda bir meseleye odaklanması es geçilecek bir şey değildir. Futbolun doğası gereği, basit, herkesin anlayabilecek yapısının olması önemli etkendir. Rakamlar bile bize bu ilginin büyüklüğünü göstermektedir, 17 kez düzenlenen Dünya Kupası’ndaki 644 maçı, toplamda 27 milyon 768 bin 280 kişi (maç başına ortalama 43 bin 118 kişi) takip etmiştir. En çok izlenen Dünya Kupası 3,5 milyon kişiyle (ortalama 68 bin 991 kişi) ABD-94 olmuştur. Brezilya-1950 ise 60 bin 773 kişilik ortalamasıyla 2. sırayı elde etmiştir. Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası’nı milyarlarca kişinin televizyon başından, 3 milyona yakın taraftarın da statlarda izleyeceği belirtilmektedir. Dünya Kupası’nın bir diğer cazip gelen tarafı ise, mücadele eden takımların ulusal kimliklerini ortaya koymalarıdır. İnsanların milli duygularıyla beraber kazanma arzuları, başarılı olma istekleri ortaya çıkar. Bütün ülke maçlara kilitlenir. Kimi zaman milliyetçi duygular da ön plana çıkar. Yıllardır böyle süregelmiştir. Özellikle son yapılan 3-4 dünya kupası, bu saydıklarımıza daha farklı unsurlar da eklenerek daha farklı bir noktada durmaktadır.

Yaşasın Futbol, Yaşasın Tekeller!
Bugünlerde Almanya abluka altında. Her taraf polis kaynıyor. Güvenlik önlemleri had safhaya ulaşmış durumda. Şöyle ki; oteller tel örgülerle sarılmış, bomba ihbarları için robot bomba birimleri ile ambulanslar teyakkuz halinde. Polis ve istihbarat birimlerinin yanında ordu her türlü olaya müdahale etmeye hazır hale getirilmiş durumda. Almanya tarihinde ilk defa başka ülkelerden gelen polisler de Almanya sokaklarında devriye geziyor. Bütün bunlardan ayrı olarak Alman hava kuvvetleri ise uçaklarla yapılacak saldırıları önlemek amacıyla devriye uçuşları yapacak… Bütün bunlar ne zirveye hazırlık ne de, bir ülkenin başbakanı Almanya’yı ziyareti için yapılıyor. Dünyanın en büyük organizasyonu olarak addedilen dünya kupasına yönelik çalışmalardan birkaçı. FIFA’nın düzenlediği Dünya Kupasına yapılan hazırlıklarını birkaçından bahsediyoruz. “İkinci vatanımızda” bunlar olurken, ülkemizde de boyalı basın hummalı bir çalışma yürütmüştü. Bir ay boyunca sağ gösterip sol vurulmaya çalışıldı. İnsanların kafası Baykal-Tayyip kliğinin çatışmaları ile meşgul edilmeye çalışılırken, borsa ve diğer suni gündem maddelerinin hayatımızdaki “önemi” üzerine spekülasyonlar yapıldı. Tüm bunların yanında boyalı basın her geçen gün dozajını artırdığı dünya kupası haberlerini de birinci sayfadan ek vermeye kadar taşıdı. Her dünya kupası haberinin yanına bir reklam sıkıştırarak paraya para denmedi. Her defasında Türkiye’nin bu turnuvada olmayışı kederli kederli (!) vurgulansa da, insanlar olaya motive edilmeliydi.
Ve 9 Haziran’da FIFA’nın organize ettiği Dünya Kupası başladı. Milyarlarca insan, 30 gün boyunca ekran karşısına kilitlenip kalacak. Günde 2 veya 3 maç oynanıyor. Futbol kalitesi anlamında çeşitli yorumlar yapılıyor. Bazıları abartılıyor, bazıları küçümsenerek yerden yere vuruluyor. Elbette masum! bir şekilde düşünürsek, tartışılabilir bunlar. Fakat bu büyük organizasyon düzenlenmesinin amaçlarından birisi oynanan maçlar veya seyircilerin aldığı zevk değildir. Asıl maç başka sahalarda oynamakta, şampiyonlar başkaları olmaktadır.

Nike, Adidas ve Diğerleri…
Ortaya attığımız bu iddiayı rakamlarla güçlendirdiğimizde ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Spor sektörünün iki büyük tekeli Nike ve Adidas, dünya kupası parsasından kâr koparabilmek için birbirlerini yediler. Nike, Dünya Kupası başlayana kadar 100 milyon doların üzerinde, Adidas ise 200 milyon doların üzerinde harcama yaptı. 60 yıl önce Alman Adi Dassler tarafından kurulan Nike, kendi evinde olmanın verdiği avantajları kullanmak istiyor. Adidas ise, geçen yıl Reebok’ı alarak, kârını yüzde 25 artırmıştı. Adidas, Almanya’da düzenlenen turnuva hariç, önümüzdeki 8 yıl boyunca Dünya Kupası’nın sponsoru olmak için 350 milyon dolar ödeyecek. Almanya’da yapılacak olan maçlarda Adidas’ın “Team Sprit” adını verdiği toplar kullanılacak. Tekelci medyanın öve öve bitiremediği bu topların 150 ile 130 dolar arasında değişen fiyatlarla 10 milyon adet satıldığı belirtilmektedir.
Fakat rakamlar Adidas’ın son yıllarda pazar payından eksilme olduğunu gösteriyor. Bu payın iki ortağı var; Nike ve Puma… 1986 Dünya Kupası’na katılan takımların yüzde 80’i Adidas giyerken, Portekiz’deki son Avrupa Şampiyonası’nda bu oran yüzde 30’a geriledi. Yani Portekiz’deki 16 ülkeden sadece 5’i (İspanya, Almanya, Fransa, Letonya ve Yunanistan) Adidas formalarıyla mücadele etti.
Adidas’ın en büyük rakiplerinden Nike ise, Almanya’daki maçlarda Adidas’ın kalesini gollerle doldurmuş durumda! 2002’de piyasadaki en büyük rakibinin 9-8 gerisinde kalan Nike’ın, Alman markasının doğduğu topraklarda bu defa 8-6’lık üstünlüğü söz konusu olacak. Alman patentli Puma ise, 2006 Dünya Kupası’nda tam 11 ülkeyi giydirecek. Bu sayının 2002’de 4 olduğunu hatırlatırsak, Puma’nın 4 yılda ne kadar büyük bir gelişme kaydettiği daha açık görülecek.
Puma, özellikle Afrika Kıtası’ndaki ülkelere yaptığı yatırımla öne çıkıyor. Almanya’da 5 Afrika ülkesi, Puma formaları giyecek. Öte yandan, Yunanistan, Romanya, Danimarka, G. Afrika ve Çin gibi takımların da “turnuvaya” katılmaması Adidas için kâr oranlarının düşmesine sebep oldu. Fakat, 1970 yılından bu yana Dünya Kupası’nda söz sahibi olan Adidas, 2010 yılında G. Afrika’da ve 2014 yılında yapılacak olan Dünya Kupası maçlarında, 290 milyon euroluk bir anlaşmaya imza attı bile!
Bakın bu firmalar, ülkelere ne kadar para ödüyor; Umbro, 9 yıllık bir süre için İngiltere ile 150 milyon euroluk bir anlaşma yaptı. Nike da Brezilya ile 10 yıllığına 200 milyon euroluk bir sponsorluk anlaşması yaptı. Adidas ise Fransa’ya her yıl 12 milyon euro ödüyor. Adidas’ın kaleleri Almanya, Fransa, Arjantin ve İspanya, Nike’ın ise Brezilya, Hollanda, ABD, Meksika.

En Büyük Rant Alanı: Naklen Yayın
70 milyar dolar değerinde olduğu söylenen Dünya Kupası’nın bir rant alanı ise, naklen yayın gelirleri. Şu anda bu parsayı Alman Kirch Grubu’nun elinde bulunduruyor. 2002 ve 2006 Dünya Kupası yayın haklarını satın alan Kirch Grubu maçlar için 2.5 milyar dolar ödedi.
12 kentte yapılacak ve toplam 64 karşılaşmanın oynanacağı statların hazır hale getirilebilmesi için, bazı eksikliklerin tamamlanabilmesi ve güvenlik için yapılan harcamaların toplamı 242 milyon Euro’ya ulaşmış durumda. İngiltere’de maçların yayın hakkını elinde bulunduran Sky TV bu amaçla 299 Sterlin’den decoder satmaya başladı… İngiltere’de en az 4,5 milyon kişinin decoder alacağı tahmin ediliyor. Bunun SKY TV’ye sağlayacağı gelirin ise 1,3 milyar Sterlin’e yani 2,4 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Dünya Kupası golleri mobil telefonlar aracılığıyla da izlenebilecek… Bu teknolojik yeniliğin mobil telefon sektörüne yaklaşık 6.5 milyar dolarlık bir gelir etkisi yaratacağı ifade ediliyor. Burada Türkiye için bir parantez açmak gerekirse, Dünya Kupası yayın haklarını satın alan Merkez ATV-Kanal 1, deyim yerindeyse ofsaytta kaldı. Türkiye Milli takımının da “turnuvaya” katılacağını hesaplayan, ATV, FIFA’ya 10 milyon dolar ödemişti. Milli takım Almanya 2006’ya gidemeyince, yayınlar Kanal 1’e kaydırıldı.
FIFA, 2006 Dünya Kupası yayın hakları satışından 1,3 milyar dolar gelir elde ettiği belirtiliyor. Bu gelirin yaklaşık 850 milyon dolarlık kısmı Avrupa’dan geliyor. 64 maçın 56’sı 187 ülke televizyonu tarafından canlı yayınlanacak. FIFA, her maç günü yaklaşık 231 milyon dolar hâsılat elde etmeyi bekliyor. 2006 Dünya Kupası’nda gruplardan çıkamayan takımlar turnuvaya katılım payı olarak sadece 4,5 milyon dolar almakla yetinirken; kupayı kaldırma başarısı gösteren takım ise toplam 49 milyon 365 bin doların sahibi olacak…
Almanya, bu organizasyondan yaklaşık 5 milyar euronun üzerinde bir gelire ulaşmayı hedefliyor. Almanlar, 3.5 milyon ilave turist, 560 ilave konaklama tesisi, 76 bin birinci sınıf yatak, 50 bin kişiye ilave istihdam, milli gelire binde 20 ilave katkı, 643 milyon dolar sponsorluk geliri, forma ve diğer ürünlerin satışlarından 1 milyar euroluk bir gelir bekliyorlar…

Kupa’nın Gizli Sponsoru: Fuhuş
Bu başdöndürücü rakamlar, futbolsever arkadaşların midesini bulandırsa da, kapitalizmin futbol yasaları böyle işliyor. Bu kadar saydıklarımızın yanında Dünya Kupası’nın işlediği insanlık suçlarından fuhuşu da yazmadan geçmeyelim. Ortalıkta dolaşan gerçekliğe göre, Alman devletinin bilgisi dahilinde 40 bin ile 60 bin arası kadın Doğu Avrupa ve Balkanlar’dan ülkeye giriş yapmış durumda. Bu da şu anlama gelmektedir; fuhuş bu Dünya Kupası’nda, FIFA’nın gizli sponsoru niteliğini taşımaktadır! Berlin, Köln ve Dortmund başta olmak üzere, 12 şehire binlerce kadın getirilmiştir. Geçenlerde Avrupa Ezilen Göçmenler Federasyonu (AvEG-Kon) Kadın Komisyonu yaptığı açıklamada şöyle diyordu: “Göçmenler için sınırlarından kuş uçurtmayan Avrupa devletleri, bu ‘büyük organizasyona’ kapılarını açıyorlar. 2002 yılında yasallaştırılan fuhuş seköründen Almanya’nın, yılda 1.6 milyar dolar ‘gelir’ elde ettiğini öğrenen Avrupa burjuvazisi, hızla harekete geçerek kadın ticaretini yasallaştırma telaşına düştü. Yani Dünya Kupası maçları, kadın ticaretine toplumsal meşruiyet sağlanması amacıyla kullanılmaktadır. Avrupa Birliği nezdinde Almanya, dünya kupası maçları için ‘uluslararası kadın ticaretine’ yeşil ışık yakarak öncülük yapmaktadır… Kadın ticarethanelerine dönüşen oteller önünde fiili protesto barikatları kurmaya, Alman Büyükelçiliklerine, AKMP ve Dünya Kupası organizatörü FIFA’ya protesto faksları göndermeye, gösteriler düzenlemeye çağırıyoruz. Birleşik gücümüzle, binlerce kadının cinsel köleler haline getirilmesini önleyebiliriz. Yeter ki isteyelim”.

Çarka Çomak Sokmak…
Bir tarafta zenginler için stadyumlardaki localara kurulan VIP’ler, kulüplerin borsadaki işlemleri, sponsor firmalar, televizyonlardan alınan yayın hakkı ücretleri, takımların logosunu taşıyan forma, kaşkol, kasket, eşofmanları ve minik bir servet oluşturan kombine biletleriyle bir futbol ekonomisi, bahis oyunun başını tutan para babaları, diğer tarafta ise, her gün bilboardlarda gözümüze çarpan Afrika’da açlıktan ölümler, kapitalizmin insanlığın başına açtığı felaketler, küçük bir örnek olarak sponsor logosunu taşıyan topların dikilmesinde Pakistan’da çalıştırılan çocukların sömürüsü... Elbette futbol her şeyiyle hayatımızda. Biz istesek de istemesek de bu çark dönüyor. Hepimizin çocukluktan kalma damgasını yediğimiz bir takımımız var. Futbolla ilgisi olmayan insanın bile kendisini yeri geldiğinde o renkleri tuttuğunu biliyoruz. Peki, bu kadar laf saydıktan, dünya kupasında neler döndüğünü anlattıktan sonra, maç izlemeyecek miyiz? Hiç kimsenin futbol keyfini kaçıracak değiliz. Fakat, yapılan bu dev organizasyon, bize kapitalizmin çıplak yüzünü göstermektedir. Bütün oyun gözümüzün önünde oynanmaktadır. Ronaldinho’nun estetik harikası numaraları, hakemin verdiği yanlış kararlar, spikerin saçma yorumları hiçbirisi yukarıda saydığımız gerçekliği değiştirmeyecektir. Dünya Kupasının bitiminde, tekeller, bir sonraki organizasyonun hazırlıklarına başlayacaklardır. Bize düşen en büyük taktik ise, futbol deyimleriyle söylersek eğer, savunma oyunundan sıyrılarak, bir an önce kapitalizmin kalelerine karşı atağa geçmektir.



 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19