Bir ay sürecek olan futbol “şöleni” 9 Haziran’da
70 bin kişi kapasiteli Allianz Arena’da oynanan
Almanya Porto Riko maçı ile başladı. İlki 1930
yılında düzenlenen Dünya Kupasını Brezilya 5;
İtalya ve Almanya 3; Arjantin ve Uruguay 2’şer;
İngiltere ve Fransa birer kez kazandı. Futbolseverler
için yaptığımız bu kısa bilgilendirmeden sonra
asıl meseleye dönebiliriz.
Emperyalist-kapitalist döneme belki damgasını
vuran en önemli olgulardan birisi de futbol “oyunudur”.
Futbolu İngilizlerin bulduğu söylense de Çinlilerin
daha önce davrandığına dair rivayetler de yok
değildir. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle
daha derli toplu hale getirilen futbol, bir dönemden
sonra farklı noktalara evrilmeye başlamıştır.
İnsan kişiliğinden tutalım yaşamın en derin nüfuzuna
müdahale etme hakkını kendinde gören kapitalizm,
futbolu da es geçmemiştir. Ve futbol farklı evrelerden
geçerek, olması gereken aşamaya yani “sektörel”
bir güç haline gelmiştir. Dünyanın herhangi bir
yerindeki (sokakta çocukların oynadığı oyun hariç!)
bir futbol müsabakası, öncesiyle, sonrasıyla kapital
ilişkilerle donatılmıştır. Futbolseverlerin her
zaman övündüğü amatör ruh, kendini “profesyonel”
futbol anlayışının kollarına bırakmıştır.
Dünya Kupası’nın Anlamı
17 defa düzenlenen ve 18’incisi yapılacak olan
dünya kupasına bu çerçeveden baktığımızda, taşların
yerli yerine oturduğu görülecektir. İlki 1930
yılında Uruguay’da yapılan Dünya Kupası, dört
yılda bir yapılmaktadır. FIFA tarafından organize
edilen Dünya kupası her yapılışında milyarlarca
insanı kendisine bağlar. FIFA’nın bu organizasyonu
niye yaptığından ziyade sonucuna bakmak daha doğru
olur. Gerek dünya kupasına katılmak için oynanan
eleme maçları, gerekse turnuvanın kendisi hitap
ettiği kitle açısından dudak uçuklatıcıdır. Milyonlarca
insanın aynı zamanda bir meseleye odaklanması
es geçilecek bir şey değildir. Futbolun doğası
gereği, basit, herkesin anlayabilecek yapısının
olması önemli etkendir. Rakamlar bile bize bu
ilginin büyüklüğünü göstermektedir, 17 kez düzenlenen
Dünya Kupası’ndaki 644 maçı, toplamda 27 milyon
768 bin 280 kişi (maç başına ortalama 43 bin 118
kişi) takip etmiştir. En çok izlenen Dünya Kupası
3,5 milyon kişiyle (ortalama 68 bin 991 kişi)
ABD-94 olmuştur. Brezilya-1950 ise 60 bin 773
kişilik ortalamasıyla 2. sırayı elde etmiştir.
Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası’nı milyarlarca
kişinin televizyon başından, 3 milyona yakın taraftarın
da statlarda izleyeceği belirtilmektedir. Dünya
Kupası’nın bir diğer cazip gelen tarafı ise, mücadele
eden takımların ulusal kimliklerini ortaya koymalarıdır.
İnsanların milli duygularıyla beraber kazanma
arzuları, başarılı olma istekleri ortaya çıkar.
Bütün ülke maçlara kilitlenir. Kimi zaman milliyetçi
duygular da ön plana çıkar. Yıllardır böyle süregelmiştir.
Özellikle son yapılan 3-4 dünya kupası, bu saydıklarımıza
daha farklı unsurlar da eklenerek daha farklı
bir noktada durmaktadır.
Yaşasın Futbol, Yaşasın Tekeller!
Bugünlerde Almanya abluka altında. Her taraf polis
kaynıyor. Güvenlik önlemleri had safhaya ulaşmış
durumda. Şöyle ki; oteller tel örgülerle sarılmış,
bomba ihbarları için robot bomba birimleri ile
ambulanslar teyakkuz halinde. Polis ve istihbarat
birimlerinin yanında ordu her türlü olaya müdahale
etmeye hazır hale getirilmiş durumda. Almanya
tarihinde ilk defa başka ülkelerden gelen polisler
de Almanya sokaklarında devriye geziyor. Bütün
bunlardan ayrı olarak Alman hava kuvvetleri ise
uçaklarla yapılacak saldırıları önlemek amacıyla
devriye uçuşları yapacak… Bütün bunlar ne zirveye
hazırlık ne de, bir ülkenin başbakanı Almanya’yı
ziyareti için yapılıyor. Dünyanın en büyük organizasyonu
olarak addedilen dünya kupasına yönelik çalışmalardan
birkaçı. FIFA’nın düzenlediği Dünya Kupasına yapılan
hazırlıklarını birkaçından bahsediyoruz. “İkinci
vatanımızda” bunlar olurken, ülkemizde de boyalı
basın hummalı bir çalışma yürütmüştü. Bir ay boyunca
sağ gösterip sol vurulmaya çalışıldı. İnsanların
kafası Baykal-Tayyip kliğinin çatışmaları ile
meşgul edilmeye çalışılırken, borsa ve diğer suni
gündem maddelerinin hayatımızdaki “önemi” üzerine
spekülasyonlar yapıldı. Tüm bunların yanında boyalı
basın her geçen gün dozajını artırdığı dünya kupası
haberlerini de birinci sayfadan ek vermeye kadar
taşıdı. Her dünya kupası haberinin yanına bir
reklam sıkıştırarak paraya para denmedi. Her defasında
Türkiye’nin bu turnuvada olmayışı kederli kederli
(!) vurgulansa da, insanlar olaya motive edilmeliydi.
Ve 9 Haziran’da FIFA’nın organize ettiği Dünya
Kupası başladı. Milyarlarca insan, 30 gün boyunca
ekran karşısına kilitlenip kalacak. Günde 2 veya
3 maç oynanıyor. Futbol kalitesi anlamında çeşitli
yorumlar yapılıyor. Bazıları abartılıyor, bazıları
küçümsenerek yerden yere vuruluyor. Elbette masum!
bir şekilde düşünürsek, tartışılabilir bunlar.
Fakat bu büyük organizasyon düzenlenmesinin amaçlarından
birisi oynanan maçlar veya seyircilerin aldığı
zevk değildir. Asıl maç başka sahalarda oynamakta,
şampiyonlar başkaları olmaktadır.
Nike, Adidas ve Diğerleri…
Ortaya attığımız bu iddiayı rakamlarla güçlendirdiğimizde
ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Spor sektörünün iki büyük tekeli Nike ve Adidas,
dünya kupası parsasından kâr koparabilmek için
birbirlerini yediler. Nike, Dünya Kupası başlayana
kadar 100 milyon doların üzerinde, Adidas ise
200 milyon doların üzerinde harcama yaptı. 60
yıl önce Alman Adi Dassler tarafından kurulan
Nike, kendi evinde olmanın verdiği avantajları
kullanmak istiyor. Adidas ise, geçen yıl Reebok’ı
alarak, kârını yüzde 25 artırmıştı. Adidas, Almanya’da
düzenlenen turnuva hariç, önümüzdeki 8 yıl boyunca
Dünya Kupası’nın sponsoru olmak için 350 milyon
dolar ödeyecek. Almanya’da yapılacak olan maçlarda
Adidas’ın “Team Sprit” adını verdiği toplar kullanılacak.
Tekelci medyanın öve öve bitiremediği bu topların
150 ile 130 dolar arasında değişen fiyatlarla
10 milyon adet satıldığı belirtilmektedir.
Fakat rakamlar Adidas’ın son yıllarda pazar payından
eksilme olduğunu gösteriyor. Bu payın iki ortağı
var; Nike ve Puma… 1986 Dünya Kupası’na katılan
takımların yüzde 80’i Adidas giyerken, Portekiz’deki
son Avrupa Şampiyonası’nda bu oran yüzde 30’a
geriledi. Yani Portekiz’deki 16 ülkeden sadece
5’i (İspanya, Almanya, Fransa, Letonya ve Yunanistan)
Adidas formalarıyla mücadele etti.
Adidas’ın en büyük rakiplerinden Nike ise, Almanya’daki
maçlarda Adidas’ın kalesini gollerle doldurmuş
durumda! 2002’de piyasadaki en büyük rakibinin
9-8 gerisinde kalan Nike’ın, Alman markasının
doğduğu topraklarda bu defa 8-6’lık üstünlüğü
söz konusu olacak. Alman patentli Puma ise, 2006
Dünya Kupası’nda tam 11 ülkeyi giydirecek. Bu
sayının 2002’de 4 olduğunu hatırlatırsak, Puma’nın
4 yılda ne kadar büyük bir gelişme kaydettiği
daha açık görülecek.
Puma, özellikle Afrika Kıtası’ndaki ülkelere yaptığı
yatırımla öne çıkıyor. Almanya’da 5 Afrika ülkesi,
Puma formaları giyecek. Öte yandan, Yunanistan,
Romanya, Danimarka, G. Afrika ve Çin gibi takımların
da “turnuvaya” katılmaması Adidas için kâr oranlarının
düşmesine sebep oldu. Fakat, 1970 yılından bu
yana Dünya Kupası’nda söz sahibi olan Adidas,
2010 yılında G. Afrika’da ve 2014 yılında yapılacak
olan Dünya Kupası maçlarında, 290 milyon euroluk
bir anlaşmaya imza attı bile!
Bakın bu firmalar, ülkelere ne kadar para ödüyor;
Umbro, 9 yıllık bir süre için İngiltere ile 150
milyon euroluk bir anlaşma yaptı. Nike da Brezilya
ile 10 yıllığına 200 milyon euroluk bir sponsorluk
anlaşması yaptı. Adidas ise Fransa’ya her yıl
12 milyon euro ödüyor. Adidas’ın kaleleri Almanya,
Fransa, Arjantin ve İspanya, Nike’ın ise Brezilya,
Hollanda, ABD, Meksika.
En Büyük Rant Alanı: Naklen Yayın
70 milyar dolar değerinde olduğu söylenen Dünya
Kupası’nın bir rant alanı ise, naklen yayın gelirleri.
Şu anda bu parsayı Alman Kirch Grubu’nun elinde
bulunduruyor. 2002 ve 2006 Dünya Kupası yayın
haklarını satın alan Kirch Grubu maçlar için 2.5
milyar dolar ödedi.
12 kentte yapılacak ve toplam 64 karşılaşmanın
oynanacağı statların hazır hale getirilebilmesi
için, bazı eksikliklerin tamamlanabilmesi ve güvenlik
için yapılan harcamaların toplamı 242 milyon Euro’ya
ulaşmış durumda. İngiltere’de maçların yayın hakkını
elinde bulunduran Sky TV bu amaçla 299 Sterlin’den
decoder satmaya başladı… İngiltere’de en az 4,5
milyon kişinin decoder alacağı tahmin ediliyor.
Bunun SKY TV’ye sağlayacağı gelirin ise 1,3 milyar
Sterlin’e yani 2,4 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
Dünya Kupası golleri mobil telefonlar aracılığıyla
da izlenebilecek… Bu teknolojik yeniliğin mobil
telefon sektörüne yaklaşık 6.5 milyar dolarlık
bir gelir etkisi yaratacağı ifade ediliyor. Burada
Türkiye için bir parantez açmak gerekirse, Dünya
Kupası yayın haklarını satın alan Merkez ATV-Kanal
1, deyim yerindeyse ofsaytta kaldı. Türkiye Milli
takımının da “turnuvaya” katılacağını hesaplayan,
ATV, FIFA’ya 10 milyon dolar ödemişti. Milli takım
Almanya 2006’ya gidemeyince, yayınlar Kanal 1’e
kaydırıldı.
FIFA, 2006 Dünya Kupası yayın hakları satışından
1,3 milyar dolar gelir elde ettiği belirtiliyor.
Bu gelirin yaklaşık 850 milyon dolarlık kısmı
Avrupa’dan geliyor. 64 maçın 56’sı 187 ülke televizyonu
tarafından canlı yayınlanacak. FIFA, her maç günü
yaklaşık 231 milyon dolar hâsılat elde etmeyi
bekliyor. 2006 Dünya Kupası’nda gruplardan çıkamayan
takımlar turnuvaya katılım payı olarak sadece
4,5 milyon dolar almakla yetinirken; kupayı kaldırma
başarısı gösteren takım ise toplam 49 milyon 365
bin doların sahibi olacak…
Almanya, bu organizasyondan yaklaşık 5 milyar
euronun üzerinde bir gelire ulaşmayı hedefliyor.
Almanlar, 3.5 milyon ilave turist, 560 ilave konaklama
tesisi, 76 bin birinci sınıf yatak, 50 bin kişiye
ilave istihdam, milli gelire binde 20 ilave katkı,
643 milyon dolar sponsorluk geliri, forma ve diğer
ürünlerin satışlarından 1 milyar euroluk bir gelir
bekliyorlar…
Kupa’nın Gizli Sponsoru: Fuhuş
Bu başdöndürücü rakamlar, futbolsever arkadaşların
midesini bulandırsa da, kapitalizmin futbol yasaları
böyle işliyor. Bu kadar saydıklarımızın yanında
Dünya Kupası’nın işlediği insanlık suçlarından
fuhuşu da yazmadan geçmeyelim. Ortalıkta dolaşan
gerçekliğe göre, Alman devletinin bilgisi dahilinde
40 bin ile 60 bin arası kadın Doğu Avrupa ve Balkanlar’dan
ülkeye giriş yapmış durumda. Bu da şu anlama gelmektedir;
fuhuş bu Dünya Kupası’nda, FIFA’nın gizli sponsoru
niteliğini taşımaktadır! Berlin, Köln ve Dortmund
başta olmak üzere, 12 şehire binlerce kadın getirilmiştir.
Geçenlerde Avrupa Ezilen Göçmenler Federasyonu
(AvEG-Kon) Kadın Komisyonu yaptığı açıklamada
şöyle diyordu: “Göçmenler için sınırlarından kuş
uçurtmayan Avrupa devletleri, bu ‘büyük organizasyona’
kapılarını açıyorlar. 2002 yılında yasallaştırılan
fuhuş seköründen Almanya’nın, yılda 1.6 milyar
dolar ‘gelir’ elde ettiğini öğrenen Avrupa burjuvazisi,
hızla harekete geçerek kadın ticaretini yasallaştırma
telaşına düştü. Yani Dünya Kupası maçları, kadın
ticaretine toplumsal meşruiyet sağlanması amacıyla
kullanılmaktadır. Avrupa Birliği nezdinde Almanya,
dünya kupası maçları için ‘uluslararası kadın
ticaretine’ yeşil ışık yakarak öncülük yapmaktadır…
Kadın ticarethanelerine dönüşen oteller önünde
fiili protesto barikatları kurmaya, Alman Büyükelçiliklerine,
AKMP ve Dünya Kupası organizatörü FIFA’ya protesto
faksları göndermeye, gösteriler düzenlemeye çağırıyoruz.
Birleşik gücümüzle, binlerce kadının cinsel köleler
haline getirilmesini önleyebiliriz. Yeter ki isteyelim”.
Çarka Çomak Sokmak…
Bir tarafta zenginler için stadyumlardaki localara
kurulan VIP’ler, kulüplerin borsadaki işlemleri,
sponsor firmalar, televizyonlardan alınan yayın
hakkı ücretleri, takımların logosunu taşıyan forma,
kaşkol, kasket, eşofmanları ve minik bir servet
oluşturan kombine biletleriyle bir futbol ekonomisi,
bahis oyunun başını tutan para babaları, diğer
tarafta ise, her gün bilboardlarda gözümüze çarpan
Afrika’da açlıktan ölümler, kapitalizmin insanlığın
başına açtığı felaketler, küçük bir örnek olarak
sponsor logosunu taşıyan topların dikilmesinde
Pakistan’da çalıştırılan çocukların sömürüsü...
Elbette futbol her şeyiyle hayatımızda. Biz istesek
de istemesek de bu çark dönüyor. Hepimizin çocukluktan
kalma damgasını yediğimiz bir takımımız var. Futbolla
ilgisi olmayan insanın bile kendisini yeri geldiğinde
o renkleri tuttuğunu biliyoruz. Peki, bu kadar
laf saydıktan, dünya kupasında neler döndüğünü
anlattıktan sonra, maç izlemeyecek miyiz? Hiç
kimsenin futbol keyfini kaçıracak değiliz. Fakat,
yapılan bu dev organizasyon, bize kapitalizmin
çıplak yüzünü göstermektedir. Bütün oyun gözümüzün
önünde oynanmaktadır. Ronaldinho’nun estetik harikası
numaraları, hakemin verdiği yanlış kararlar, spikerin
saçma yorumları hiçbirisi yukarıda saydığımız
gerçekliği değiştirmeyecektir. Dünya Kupasının
bitiminde, tekeller, bir sonraki organizasyonun
hazırlıklarına başlayacaklardır. Bize düşen en
büyük taktik ise, futbol deyimleriyle söylersek
eğer, savunma oyunundan sıyrılarak, bir an önce
kapitalizmin kalelerine karşı atağa geçmektir.
|