2006'nın Nisan ayını dünyadaki ve coğrafyamızdaki
direnişlerle karşılıyoruz.
Yeniden Paris, Yeniden Direniş
Paris yine direnişlerle sarsılıyor. Öğrenci gençliğin
neo liberal yeni iş yasası düzenlemelerine karşı
direnişi işçi sınıfıyla birleşerek milyonlarca
emekçinin gösterilerine ve genel greve dönüşüp
tüm Fransa'ya yayıldı. Geçtiğimiz aylarda Paris'in
varoşlarında ağırlıklı olarak göçmen gençliğin
başlattığı ve hemen hemen tüm büyük kentlerdeki
varoşlara yayılan yıkıcı isyanın ardından gelen
bu yeni ve daha büyük, daha somut hedeflere sahip
olan dalga Fransa'da içten içe büyüyen nesnel
devrimci dinamikleri ortaya koyuyor. Hiç kuşkusuz
her iki hareketin de önderliği devrimci amaçlara
sahip değil. Hatta göçmen gençliğin eylemleri
esas olarak bir önderlikten yoksun, kendiliğinden
gelişen oldukça yıkıcı bir öfke patlaması olarak
gelişti. Öğrenci gençliğin tüm emekçi kesimlere
yayılan ve çatışmalarla yürüyen direnişi ise reform
talepleri ekseninde yürüyor ve sol liberal partilerin
önderliği almak için eylemlere deyim yerindeyse
abandığı görülüyor. Kısacası, sürece devrimci
sosyalist bir hareket önderlik yapmıyor. Bu sürecin
en önemli yanlarından biridir. Fakat üst üste
gelen bu büyük direniş dalgaları sadece devrimci
önderlik yoksunluğu ve reform taleplerine sahip
olması bağlamında ele alınamaz. Burada görülmesi
gereken ana unsur, neoliberal emperyalist politikalara
karşı gelişen ve sık aralıklarla patlamaya başlayan
büyük direniş dalgalarının varlığıdır. Fransa'da
gelişen direnişlerin yanı sıra, İngiltere'de mart
sonunda yerel yönetim emekçilerinin gerçekleştirdiği
ve İngiltere'de son on yılların en büyük grevi
olarak nitelenen direnişi de bu bağlamda ele almak
gerekiyor. Neoliberal emperyalist politikalara
karşı 1999'da başlayan ve büyük küreselleşme karşıtı
direnişlerin, ardından bunlarla bütünleşen emperyalist
savaş ve işgal karşıtı direnişlerin yarattığı
birikimin hiç kuşkusuz bu süreçlerde önemli bir
payı var. Son 7-8 yıl içinde gerçekleşen büyük
eylemlilikler ve direnişler dünya çapında rüzgarı
yavaş yavaş direnişten yana çevirmeye başlamıştır.
Savaş terminolojisi ile ifade edecek olursak,
yıllardır emperyalist düşman saflarını döven direniş
dalgalarının açtığı yarıklardan yeni direniş dalgaları
akmaktadır. Üstelik bu büyük direnişler küreselleşme
karşıtı hareketin önemli eksikliklerinden biri
olan yerellerde, yani tek tek ülkelerde neoliberal
politikaların somut görünümlerine karşı mücadeleyi
geliştirememe sorununa da belli ölçülerde yanıt
olmaktadır. Genel küreselleşme karşıtı eylemler
tek tek ülkelerdeki büyük direnişlerle kendiliğinden
bir devamlılığa kavuşmaktadır.
Tam da bu noktada iki önemli belirsizlik ve sorun
bulunmaktadır. Birincisi, neoliberal emperyalist
saldırıya karşı gelişen küreselleşme karşıtı eylemler
olarak tanımlanan genel eylemliliklerle, neo liberal
politikaların tek tek ülkelerde ortaya çıkan saldırılarına
ve sonuçlarına karşı Fransa'da, İngiltere'de ve
zaman zaman da İtalya ve Almanya gibi kapitalist
anayurtlarda ortaya çıkan büyük direniş dalgalarının
henüz birleşmemiş olmasıdır. Genel küreselleşme
karşıtı hareket ile tek tek ülkelerde somut saldırılar
karşısında ortaya çıkan direnişler tek bir kanalda
değil, ayrı yarı kanallarda akmaktadır. Her iki
hareketin de kitlesi kimi farklılıklar bulunmasına
karşın esasta aynıdır. Ancak örgütsel açıdan,
talepler açısından önemli bir açı farkı bulunmaktadır.
Genel küreselleşme karşıtı hareket ile tek tek
ülkelerde gelişen neoliberalizme karşı direnişin
birleşmesi dünya çapında bugüne değin yaratılmış
tüm uluslararası direnişlerden çok daha büyük
bir direniş dalgasının yaratılması anlamına gelecektir.
Bunun koşulları gelişen yeni direnişlerle birlikte
giderek daha fazla olgunlaşmaktadır. Bu bağlamda
ana sorun ve belirsizlik bunun hangi yollardan,
hangi araçlarla gerçekleştirileceği ve böylesi
bir iradenin yakın süreçte ortaya çıkıp çıkmayacağıdır.
İşte bu noktada yeniden önderlik sorununa dönüp
bakmak zorunludur. Küreselleşme karşıtı genel
direnişler ve tek tek ülkelerdeki direnişler yeni
bir militan genç emekçi kuşağı yaratmaktadır.
Proletarya ve emekçi sınıflar büyük kitleler halinde
yeniden sokağı kazanmaktır. Bugünkü önderliğin
niteliği ne olursa olsun, bunlar giderek büyüyen
nesnel devrimci dinamikleri göstermektedir. Yeni
bir devrimci sosyalist hareketin içinde mayalanacağı
zeminlerin olağanüstü ölçülerde büyüdüğünü ortaya
koymaktadır. Özcesi, gelişen direnişler devrimci
yenilenme eksenli bir devrimci sosyalist yükseliş
için gerekli mücadele zeminlerini sunmaktadır.
Tüm devrimci güçlerin bütün önyargılardan arınarak
yeni tarihsel sürecin ortaya çıkardığı bu mücadele
dinamiklerini kucaklayacak, devrimci yenilenme
eksenli bir çizgiyi geliştirmesi giderek daha
yakıcı bir sorun haline gelmektedir. Küreselleşme
karşıtı genel direniş ile tek tek ülkelerdeki
anti-neoliberal direnişlerin birleşik hale gelmesi
sorununun çözümleri de burada saklıdır. Bu sorunun
önünü açacak olan da esasen bu kanallar içinde
gelişecek devrimci sosyalist hareketler olabilir.
Bunun için gerekli olan enternasyonalist ve mücadeleci
dinamik esas olarak Marksist-Leninist çizgide
bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz, bu sorunun güçlü
çözümlerini dünyanın her yanında bir anda ve çok
kısa sürede göremeyeceğiz. Ancak gelişen direnişlere
bu perspektifle bakarak ilerlemek zorundayız.
Diyarbakır; Serhildan Jiyane
Kürt coğrafyası serhildanlarla ayağa kalkıyor.
Kürt ulusunun ulusal demokratik özlemlerini şiddet
temelinde bastırmaya çalışan oligarşinin, İmralı
süreciyle bunun derinleştirme çabaları başta Diyarbakır
olmak üzere tüm Kürt coğrafyasında gelişen serhildanlara
çarptı. Serhildanlara katılan onbinlerce yurtsever
temel ulusal demokratik talepleri güçlü biçimde
yeniden gündemleştirdi. Kürt ulusal hareketinin
İmralı süreciyle birlikte girdiği tasfiyeci rotayı
manivela yapıp, sorunu bir yandan şiddet politikalarını
devam ettirerek, bir yandan da zamana yayarak
çürütmeyi hedefleyen oligarşi bu politikanın sınırlarına
varmış bulunuyor. Kuşkusuz oligaşinin hiç başarı
elde etmediği söylenemez ve bu noktadaki imkanları
tümüyle tükenmiş de değil. Özellikle İmralı süreciyle
birlikte Kürt ulusal hareketinin içine girdiği
politik belirsizlikler, eksen kaymaları, temel
ulusal demokratik taleplerin gündemden düşürülmesi
oligarşinin önemli kazanımlarıdır. Bu bağlamda,
PKK'nin savaşı yeniden başlatması başta ulusların
kendi kaderlerini tayin hakkı olmak üzere temel
ulusal demokratik hakların berrak biçimde başat
hedefler olarak konulması temelinde olmamıştır.
PKK siyasal-programatik açıdan bir ulusal hareketin
gerileyebileceği en dip noktaya değin geriletilmiştir.
Gelinen noktada bundan ötesi kendi varlığına son
vermesidir. Ancak oligarşi bu gerilemenin de etkisiyle
tüm sınırları zorlamıştır, zorlamaktadır. PKK'nin
savaşı yeniden başlatması tam da bu noktada anlam
kazanmaktadır. PKK'nin dışarıdaki önderliği kendi
elleriyle yok olma seçeneğini ret etmiştir. Talepler
bağlamında hala geri bir noktada bulunulmasına
karşın, bu noktayı koruma, örgütsel ve pratik
konumlanışını sağlamlaştırma ve bu zemin üzerinden
yeniden bir atak geliştirme söz konusudur. Savaşta
gerillanın geliştirdiği taktikte kısmi değişiklikler
olmasına rağmen, gelişen bu yeni atak politika
tarzı, gerilla tarzı, vb. pek çok açıdan PKK'nin
1990'ların ikinci yarısından itibaren yapmaya
başladığı tıkanma tespitlerini aşan, ön açıcı
olan nitelikte değildir. Gerilla tarzı da, politika
yapma tarzı ve araçları da esas olarak geçmişteki
tarzın aşağı yukarı benzeridir. Askeri-pratik
alanda ve diğer pratik politika alanlarında inisiyatifin
Öcalan'dan, alanlardaki önderlere geçmiş olması
daha derli-toplu bir gerilla çalışmasının, serhildan
örgütlenmesinin geliştiğini göstermesine karşın
yaklaşım ve genel tarzda büyük bir değişikliğin
olduğundan söz edilemez. Kaldı ki, PKK'nin İmralı
açılımları temelinde belirlenen yeni çizgisinin
sistem içi niteliği gerillada olsun, pratik politikanın
diğer alanlarında olsun daha iddialı ve büyük
açılımların yapılmasına da izin vermeyen niteliktedir.
Gerillada, pratik politikanın bütün alanlarında
büyük ve iddialı pratik çıkışlar ancak büyük iddialar
ve hedefler ortaya konulması durumunda mümkündür.
İmralı ise esas olarak iddia ve hedef kaybıdır.
Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı temelinde
tutarlı bir ulusal kurtuluşçuluktan postmodern
milliyetçiliğe kayıştır.
Bunlar PKK bağlamında birer vakadır. Ancak PKK'nin
attığı bütün bu adımların hem yurtsever Kürt emekçileri
üzerinde derin sonuçları bulunmaktadır, hem de
oligarşinin kendi iç politik süreçlerini derinden
etkilemektedir.
Yurtsever Kürt emekçileri İmralı sürecinin ardından
yaşanan büyük iddia ve hedef kaybıyla birlikte
yaşanan iç çözülmelerden ve kafa karışıklığından,
hareketin geri çekilmesinden derin biçimde etkilendi.
Bir ülkeyi istemekten, ne anlama geldiğini bir
türlü netleşmeyen dil ve kültürel haklar, konfederalizm
vb. söylemlere geçiş, barış söylemleri vb. karmaşayı
daha da büyüten faktörler oldu. Fakat genel olarak
denilebilir ki, bu karmaşadan daha çok yurtsever
hareketin kadroları, aydın kesimler vb. daha fazla
etkilendi. Fakat geniş yurtsever kesimler ile
İmralı çizgisi arasında da ilginç bir açı farkı
oluştu. Bir yandan, Öcalan'ın on yıllar içinde
yaratılan kişi kültünün etkisiyle Öcalan kimliğine
dönük bağlılık sürerken, diğer yandan Öcalan'ın
İmralı çizgisi geniş yurtsever emekçi kesimler
içinde derinlik kazanamadı. İmralı çizgisine rağmen
geniş yurtsever kesimlerde Kürtlerin bir vatanı
olduğu, bunun dört devlet tarafından sömürgeleştirildiği,
kendi devletini özgürce kurma hakkı olduğu vb.
yönündeki temel ulusal demokratik bilinç varlığını
güçlü biçimde korudu. Geniş emekçi kesimler açısından
İmralı da formüle edilen stratejik düşünceler
adeta içgüdüsel biçimde "taktik" düşünceler
olarak algılandı. İmralı'da strateji değişti,
ancak geniş emekçi kesimlerin ulusal varlığa,
ülkelerine ve ulusal kurtuluşun hedeflerine ilişkin
düşüncelerinde büyük değişimler oluşmadı. Geniş
yurtsever emekçi kesimler bütün varlıklarına derinden
işlemiş olan ulusal demokratik talepleri içten
içe korurken, bir yandan da İmralı'nın tezlerini
kafa karışıklığı içinde "taktik" açılım
diyerek, düşünce dünyalarına eklemlediler.
Bunun en somut ifadesi geçen yıl Batman'da diğer
kentlerde yaşanan gösterilerde "Burası Kürdistan,
Türkiye Değil", "Gerilla vuruyor Kürdistanı
Kuruyor" sloganlarında buldu. Bunlar İmralı'nın
sloganları değil. Bunlar yurtsever Kürt emekçilerinin
yukarıda belirttiğimiz bilinç durumunun ifadesidir.
Savaşın büyümesi geniş yurtsever emekçi kesimlerdeki
dinamizmi de büyütüyor. Şemdinli'deki kontrgerilla
bombası oligarşinin elinde patladı ve güçlü bir
direniş dalgası yarattı. Bugün Diyarbakır'da,
Batman'da, Kızıltepe'de gerçekleşen ve daha pek
çok Kürt kentine yayılan serhildanlar da dinamizmin
yeni adımlarla büyümesi anlamını taşıyor. 14 gerillanın
kimyasal silahlarla katledilmesi, Kürt ulusunun
yurtsever emekçi kesimlerinde birikmiş olan öfkenin
patlamasına yol açtı. Onbinlerin sokağa inişi
İmralı çizgisini makul göstermek için yoruldu
denilen yurtsever emekçilerin gerçek durumunu
resmediyor. Sayısı on'a yaklaşan ölümlere, yüzlerce
yaralıya, yüzlerce gözaltı ve tutuklamaya karşın,
gösteriler yayıldı. Vahşi saldırılarda ölenlerin
yarıya yakına küçük çocuklar. Yaralıların önemli
bir bölümü gögüs bölgesinden yara almış durumda.
Özellikle Diyarbakır'da gösterilerin ve direnişin
çapı 1991'deki Vedat Aydın'ın cenaze törenindeki
saldırılara ve buna karşı gelişen direnişlerin
çapıyla karşılaştırılabilecek denli büyük.
Gelişen direnişler oligarşi içi çelişki ve çatışmaları
da kaçınılmaz biçimde derinden etkiliyor. Geçen
yıl Newroz'unun ardından Genelkurmayın "bayrak
provakasyonu"yla startı verilen hükümeti
geriletme, mevzi kazanma süreci -Şemdinli bombasının
ellerinde patlamasıyla kısa süre aksamış olsa
da- sürüyor. Hükümetin ülkeyi yönetemediği, "istikrar"ı
koruyamadığı havası Kürt coğrafyasında yaratılan
provakasyonlarla, özellikle orta sınıflar üzerinden
geniş kesimlere yayılmaya çalışılıyor. Genelkurmay
AB sürecinde ve genel olarak kaybettiği mevzileri,
statüleri bu yoldan almaya çalışıyor. Bu çatışmada
her iki kesim içinde en önemli dış müttefik ABD
ve onun tutumu da konjonktürdeki değişimlere bağlı
olarak farklılaşıyor. Gelinen noktada hükümetin
ciddi mevzi kaybettiği, attığı adımların arkasında
duramadığı görülüyor. Şemdinli iddianamesinde
Büyükanıt'ın suçlanması, -ki belirtilenler buzdağının
sadece görünen kısmıdır- ve ardından genelkurmaydan
gelen basınç üzerine savcı hakkında suçlayıcı
dosya hazırlanmasına değin varan geri adım atılması
bunun somut göstergesidir. Öte yandan, hükümetin
genelkurmay eliyle yükseltilen faşist milliyetçilik
dalgası karşısında politik olarak da gerilediği,
giderek sahte uzlaşmacı, ılımlı görüntüyü terk
ederek faşist milliyetçi söyleme kaydığı, bu atmosferden
pay kapmaya çalıştığı da görülüyor. Diyarbakır
serhildanı karşısında Tayyip Erdoğan'ın "Güvenlik
güçleri kadın da olsa, çocuk da olsa, eğer terörün
maşası haline gelmişse gerekli müdahale neyse
onu yapacaktır" sözleri aslında uzlaşmacı,
ılımlı hava vermeye çalışan ve Kürt oylarına da
talip olan AKP'nin gerçek yüzünü gösteriyor. "Güvenlik
güçleri"nin çocuklara müdahalesi açıktır;
çocukları öldürmekteler. Diyarbakır'da öldürülenlerin
yarı yakını 7 yaşında, 8 yaşında, 10 yaşında çocuklardır.
PKK için çocuk katili lafını ağızlarına dolayanlar;
açıkça çocukları öldüreceklerini ilan ediyorlar.
Çocuk katilleri göğüslerini gere gere bu işe devam
edeceklerini söylüyorlar.
AB uyum yasalarının, çocuk hakları sözleşmelerinin
TC'deki sınırı ve anlamı budur. Serhildan'ın açığa
çıkardığı bir gerçek de budur. AB ve demokratikleşme
söylemlerinin Kürt hareketi ve sol hareket içindeki
uzantılarının da herhalde bundan alacağı bir ders
olmalıdır.
Devrimci sosyalizmin baştan itibaren Kürt ulusunun
ulusal demokratik hakları konusunda tutumu nettir.
Sorunun çözüm zeminini ulusların kendi kaderini
tayin hakkı ilkesinin uygulanmasında gördüğünü
ifade etmiştir. Bunun dışındaki tüm çözüm arayışları
geçicidir, avutmaya, sorunu sürüncemede bırakmaya
dönüktür. Devrimci sosyalizm yurtsever Kürt emekçilerinin
taşıdığı dinamikler konusunda da nettir. Kürt
emekçileri yorgun değildir, temel ulusal demokratik
özlemleri konusunda kırılmış da değildir. Gelinen
noktada sorun, esas olarak önderlik sorununda
düğümlenmiştir. Serhildanlarda açıkça görülmektedir
ki, geniş emekçi kesimlerin istemleri ile ona
önderlik yapan güçlerin iddia ve hedefleri arasında
ciddi bir açı farkı vardır. Yükselen serhildanlar
dalgasının yarattığı sıcak atmosfer bu açı farkının
görülmesini engelleyebilir. Ancak gerçekte serhıldan
süreci bu açı farkını büyütecektir. Kürt coğrafyasında
devrimci sosyalist bir hareketin mayalanması için
koşullar her zamankinden daha elverişli hale gelmektedir.
Devrimci sosyalistler Kürt coğrafyasındaki mücadeleye
yönelişi bu bilinç temelinde olacaktır/olmalıdır.
Derbent; İnsanca Yaşam İçin Direniş
Oligarşinin emekçilerin yaşamlarına saldırısı
Derbent'te gecekondu yıkımları için atılan adımla
da kendini ortaya koydu. Derbent emekçilerinin
dernek binası gecekondu olduğu gerekçesiyle yıkıldı.
Bu aslında "Kentsel Dönüşüm Projesi"
denilen yeni kentsel rantlar yaratma, emekçileri
toprak rantı yüksek bölgelerden ve kent merkezlerinden
çıkarma projesinin Derbent'deki uygulamasının
başlangıcıydı. Derbent halkı bu saldırıya tüm
gücüyle tereddütsüz biçimde karşılık verdi. Gelişen
direniş yıkım saldırısının büyümesini engelledi.
Genciyle, yaşlısıyla, kadını, çocuğuyla direnişe
geçen Derbent çok sayıda yaralıya, gazdan zehirlenmeye
rağmen bütün gün boyu direnişi sürdürdü ve saldırıyı
püskürttü. Bölgede bulunan devrimci güçlerin yanı
sıra, başka bölgelerden Halk Kültür Merkezleri
emekçileri de derhal direnişe katıldı. Tutuklanan
5 kişiden 3'ü HKM emekçileriydi. Derbent halkı
geçen yıl direnişle kazanan Güzeltepe emekçilerinin,
Aydos halkının yolunu izleyerek oligarşinin saldırılarının
direniş duvarına çarpacağını gösterdiler. Önümüzdeki
süreç yıkım saldırılarına yenilerinin ekleneceği
bir süreç olacak. Yıkımlar ve direniş aynı madalyonun
iki yüzü haline gelmektedir. Emekçiler kendi gerçek
sorunları etrafında güçlü direnişler geliştirme
dinamiklerine sahip olduklarını geliştirdikleri
direnişlerle açık biçimde gösteriyorlar. Devrimci
sosyalistler bu dinamiği görüyorlar ve bulundukları
her alanda direnişlerin bir parçası haline geliyorlar.
Direniş Ruhuyla Birleşik,
Kitlesel, Devrimci 1 Mayıs
Dünyada ve coğrafyamızda emekçilerin emperyalistlerin
ve işbirlikçilerinin saldırılarına karşı direnişleri
giderek günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline
geliyor. Bu direniş ruhunun genelleştirilmesi,
hayatın her alanına taşınması, buradan devrimci
sosyalist mücadelenin büyütülmesi ana sorundur.
Devrimci sosyalizm bu noktada tereddütsüzdür.
Direnişin olduğu yerde olmak, yeni direnişleri
yaratmak konusunda attığımız mütevazı adımlar
geleceğin büyük savaşlarını kazanmak için kilometre
taşlarıdır. Emekçilerin gerçek sorunlarından ve
haklı taleplerinden hareket eden bir pratik çizgi
izlemek, bu temelde bir sokak hareketi haline
gelmek devrimci yenilenme sürecimizin pratik politika
alanındaki temel hedeflerinden biridir. Yaptıklarımız
yapacaklarımızın yanında henüz çok sınırlıdır,
mücadelenin bütün araç ve imkanlarını kullanmaktan
uzaktır. Ancak tüm eksikliklerimize, zayıflıklarımıza
karşın bu yolda ilerliyoruz. Bulunduğumuz her
alanda direnişlerin ana unsurlarından biri haline
geliyoruz.
1 Mayıs direniş ruhunun büyütülmesinin ana kanallarından
biri olmalıdır. 2006 1 Mayıs'ı emperyalist saldırganlığa,
şovenist saldırılara, yıkımlara, neoliberal politikalara
karşı kitlesel, birleşik ve devrimci bir karakter
kazanmalıdır. 1 Mayıs sürecinin bütün aşamalarını
bu bilinçle örmeliyiz.
|