Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

T. Ermutlu

Son birkaç ayın basınını takip eden herkesin gözüne çarpan olgulardan biri, derin ekonomik krize karşın devletin büyük silahlanma projelerini adım adım devreye soktuğudur. Geçtiğimiz aylarda maliyeti 600 milyon doları aşan ve sayısı bine yaklaşan tankın modernizasyonu için İsrail ile anlaşma imzalanırken, Haziran ayı içinde de ABD'li Boeing firmasıyla da 4 erken uyarı uçağı AWACS için maliyeti 1,1 milyar dolarlık bir başka anlaşma imzalandı.
Aslında Oligarşinin silahlanma projeleri bunlarla sınırlı değil. Yüzlerce saldırı helikopterinin, askeri uyduların, savaş gemilerinin, denizaltıların, yeni tankların ve zırhlı personel taşıyıcıların, özel savaş silahlarının alınması vb. pek çok proje sırada bekliyor.
Yaşanan ağır ekonomik krizin etkisiyle milyonlar işsizlikle, açlık sınırında bir yoksullukla boğuşurken, tüm temel alt yapı projeleri durdurulurken, eğitim, sağlık ve tüm kamusal hizmetler birer birer özelleştirilip devre dışı bırakılırken, ülke insanın yaşamına hiç bir katkı sunmayan bu projelerin birer birer devreye sokulması ne anlam taşıyor. Böylesine büyük silahlanma projeleri elbette ki, TC'nin kendi başına giriştiği, kendine dönük güvenlik risklerinden kaynaklanan girişimler değil. Oligarşinin kapsamlı silahlanma projeleri 1990 sonrası değişen dünya dengeleri ve buna bağlı oluşan yeni güç ilişkileri içinde kendi rolünü emperyalist güçlerle birlikte tanımlama çabalarından bağımsız olarak ele alınamaz. Yeni güç ilişkileri ve dengeler, yeni dost-düşman tanımlarını, yeni güvenlik stratejilerini ve buna uygun bir askeri örgütlenme ve silahlanmayı beraberinde getiriyor.
1990 dönemeci sonrası süreç, Oligarşinin dünyadaki gelişmelerle bağlantılı olarak devletin uluslararası planda oynayacağı rolü yeniden tanımladığı ve bu rol temelinde devleti yeniden organize ettiği bir süreç olarak gelişmektedir. Bu süreç aynı zamanda tümüyle ABD emperyalizminin doğrudan denetimi ve yönlendirmesi, istekleri temelinde gelişmektedir. ABD emperyalizmi 'yeni dünya düzeni' politikalarında Türkiye'yi stratejik bir bölgesel müttefik olarak tanımlıyor. Bunun anlamı, Türkiye'nin Balkanlardan Çin'in Uygur bölgesine değin uzanan coğrafyada, esas olarak da Ortadoğu'da ABD'nin öncü kuvveti olarak konumlanmasıdır. Bu konumlanışa uygun askeri roller daha 1990 sonrası sürecin başlarından itibaren TC’ye verilmeye başlanmıştır. Somali Saldırısı, Körfez savaşı, Bosna Savaşı, Kosova Saldırısı, Afganistan Saldırısı bu saldırgan görevler zincirinin başlıca halkaları durumundadır. Hiç kuşkusuz, askeri görevler sadece bunlarla sınırlı değildir. Kuzey Afrika’dan, Balkanlara, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya’ya uzanan coğrafyada pek çok yeni-sömürge ülkenin ordularının, özellikle kontr-gerilla birimlerinin eğitimini TC ordusu yapmaktadır. İstihbarat, özel operasyonlar vb. pek çok askeri faaliyet ise ayrıca yürütülmektedir. Bunların yanı sıra, emekçilerin devrimci silahlı güçlerini bastırmaya dönük hazırlıklar yapılmakta buna uygun yapısal, teknik hazırlık ve faaliyetler yürütülmektedir.
Hiç kuşkusuz, bu ve daha büyük operasyonların yerine getirilmesi buna uygun örgütlenmeyi ve silahlanmayı zorunlu kılmaktadır. Artık 1990 öncesinden farklı olarak sürekli iç ve dış askeri operasyonlar yürüten, bu amaçla büyük askeri güçleri sürekli hareketli kılması gereken bir ordu söz konusu. Dışarıda ABD emperyalizminin yanında düşük ve orta yoğunlukta/büyüklükte savaşlar yürüten, büyük savaşlara da hazır, içeride ise devrimci güçlere karşı düşük ve orta yoğunlukta savaşlar için hazırlanmış bir askeri güç yaratılması hedeflenmektedir. İçerideki ve dışarıdaki görevlerin niteliği ordunun esas olarak bir özel savaş ordusu yani kontr-gerilla ve yardımcı işgal ordusu olarak düzenlenmekte olduğunu gösteriyor. Bu amaçla Ordu birkaç on yılı bulacak ve maliyeti bugünkü hesaplarla 150 milyar doları bulan kapsamlı bir silahlanmayı planlamış durumda. İşte, tank modernizasyonu anlaşmaları, AWACS uçakları alımları tamda bu ABD emperyalizminin TC’ye ve ordusuna verdiği bu yeni görevlerle bağlantılı olarak gündeme gelmektedir. Onlarca yıl içinde alınan tankları bir-iki yıl gibi kısa bir sürede modernize etme ihtiyacı ve dünyada çok az sayıda ülkede bulunan AWACS uçaklarının alımı bu yeni askeri düzenlenişin, emperyalizmin ve oligarşinin halklarımıza, bölge ve dünya halklarına dönük yeni saldırı hazırlıklarının birer parçası olarak gündeme gelmektedir.
Tabi ki, ABD emperyalizmi bu görevler için harekete geçirdiği TC ordusunun silahlanma giderlerini ise halklarımızın sırtından karşılamayı, böylece silah tekelleri için yeni pazar alanları açmayı kısacası bir taşla birkaç kuş birden vurmayı hedefliyor. Tankların modernizasyonu anlaşması sürecinde bu durum çok daha açık biçimde ortaya çıktı. İflasın eşiğinde olan siyonist İsrail’in askeri firmasına Filistin halkı acımasızca katledilirken adeta katliam ödülü olarak tank ihalesi verilerek ödüllendirildi ve iflastan kurtarıldı. AWACS uçaklarını üreten ve bu alanda tekel olan Boeing firmasının elde ettiği kâr ise yüzlerce milyon doları aşan ölçülerdedir.
Peki kaybeden kimdir? Halklarımız bugün acil olarak neyi gereksiniyor? Tankları, savaş uçaklarını mı, yeni savaş hazırlıklarını, savaşları mı? Kaybeden elbette ki, emekçi halklarımızdır.
Herşeyden önce, kaybedeceğimiz gençlerimizdir, geleceğimizdir. Emperyalistlerin ve Oligarşinin çıkarları için çeşitli ülkelerde savaşların içine atılan emekçi gençlerdir. Tanımadıkları ve asla düşman olmadıkları topraklarda bu ülkelerin insanları ile savaşa gönderilmektedir emekçi gençliği. Yeni savaşlara hazırlanmaktadır halk gençliği; böylece emperyalistlerin başka ülkelerin halkları üzerinde salladıkları kılıçlar haline gelmekte, başka ülkeleri işgal eden kontr-gerilla faaliyeti yürüten ve dünya ezilenleri nezdinde onursuz işgalci maşalar konumuna düşmektedirler.
Kaybettiğimiz ekmeğimizdir, işimizdir, en hayati gereksinmelerimizdir. Kim ödeyecek bu tankların, uçakların parasını, tabi ki halk ödeyecek. Halktan alınan vergilerle ödenecek. İşsizliğin milyonlarca insanı sefil hale getirdiği, insanların aşevlerinin önünde kuyruklar oluşturduğu, bedava bir torba un için, bulgur için izdihamların yaşandığı, insanların birbirini ezdiği, onursuzluğa itildiği, açlıktan ölümlerin yaşandığı, yoksulluğun yarattığı her türden sağlık, eğitim, barınma problemlerinin, ahlaki yozlaşmanın en tepe noktalarına vardığı, daha üç yıl önce 40 bin insanımızı depremde yitirdiğimiz ve bunların yaralarının sarılmadığı, nüfusun yüzde 95’inin can güvenliğini tehdit eden deprem araştırmaları ve uyarı sistemleri için birkaç milyon doların bile çok görüldüğü bir ülkede 2 milyar dolara yakın bir parayı bir çırpıda emperyalistlerin güvenliği için silaha yatırmak halkın ekmeğine, işine, aşına, sağlığına, eğitimine, her türden moral değerine karşı saldırıdan başka bir şey değildir. Tanklar, savaş uçakları, saldırı helikopterleri, savaş gemileri ekmek üretmez, sağlık hizmeti üretmez, eğitim olanakları üretmez, iş alanları açmaz. Yapacakları tek şey yıkımdır; halkın cebinden alınacak vergilerle halkı yıkıma uğratmak, bunları kullanarak haklarını arayan işçilere, emekçilere, devrimcilere saldırarak, dünya halklarına, komşumuz olan halklara, saldırarak halklarımızı, emekçi dünya halklarını yıkıma uğratmak, evet yapacakları tek şey budur.
IMF’ye, emperyalist tekellere, ülkedeki tefeci bankalara ödenen milyarlarca dolar faizler, hortumcuların batırdığı bankalar için ödenen 50 milyar dolar, tekellere sağlanan milyarlarca dolar hep bu yıkım projelerinin birer parçasıdır.
Elbette biliyoruz ki, tüm sınıflı toplumlar gibi, emperyalist sistemin kendisi bir bütün olarak sömürü, soygun ve emekçilerin yıkımı üzerine kuruludur. Savaş ve silahlanma projeleri ise sistemin emekçilere dönük sömürü ve yıkım projelerinin en sivri, en saldırgan boyutlarıdır; emekçilerden hem canları, hem de ceplerindeki zaten insanca yaşamaya yetmeyen gelirleri istenmektedir.
Hiç kuşkusuz, bunlar karşısında her an rastlamakta olduğumuz sızlanmalar hiçbir anlam ifade etmez. Örgütlenmek, bulunduğumuz her noktada emekçilerin öfkesinin bilinçli ifadesi olmak, emekçilere örgütlenmeleri için değişik biçimler altında basitten karmaşığa kanallar açmak, bu temelde örgütlü davranışı geliştirmek, her talebi sokağa taşımaya dönük faaliyet yürütmek, böylece emekçilerin kendi kaderlerini devrimci temelde kendi ellerine almalarını sağlamak; görevimiz budur.

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul