Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

39. Sayı - Mart 2006

“Gelecek yaza kadar oraya buraya dağılmış köyler kalmayacak, yalnızca kompleksler olacak. Tıpkı tavuğun civcivlerini kanatlarının altına koyması gibi halkı komplekslere yerleştireceğiz ve gözümüz üzerlerinde olacak. (...) Şu andan itibaren köylüler orada yaşamayı sürdürdüğü müddetçe onlara un, şeker, gaz, su ya da elektrik vermeyeceğim. Yakına gelsinler ki beni duysunlar... (...) Hiçbir şey bilmeyen eşekler gibi orada yaşamalarına neden izin vereyim ki?”
Saddam’ın azılı katillerinden Ali Hasan El Mecid (Kimyasal Ali) 15 Nisan 1988 günü böyle söylüyordu... Oysa “yakınıma gelsinler” dediklerinden beşbinden fazlasını, üç-dört hafta önce yok etmişti bile. Onların artık ne una, ne de gaz ve şekere ihtiyacı vardı...
Aradan 18 yıl geçti... Şimdi Saddam diktatörlüğü yok ve bu kez binlerce Iraklı çocuk Amerikan işgalcileri tarafından katlediliyor.
Ama yine de Halepçe, adeta bir suç anıtı gibi orada, dimdik duruyor. Bundan 18 yıl önce, 16 Mart 1988’de Saddam ordusu, Güney Kürdistan’daki Halepçe kasabasına kimyasal ölüm yağdırmış ve çoğunluğu kadın ve çocuklar olmak üzere beşbinden fazla Kürdü katletmişti. Henüz yaşamamış çocuklar ve onları ölümden korumak için kollarının arasına almış kadınlar... Fotoğraflar bugün hâlâ canlı kanıtlar gibi yüzümüze çarpıyor.
Ve bütün bunlar olurken bölgede bulunan diğer devletler, özellikle Kürdistan’ı sömürgeleştirenler, olayı tamamen görmezden geldiler. Sanki yanıbaşlarında yaşanan bir soykırım değildi. Ve “Ey Türk Birinci Vazifen İnkâr Etmektir” ilkesi de tüm geçerliliği ile Türkiye’de uygulandı. Bir halkın katliamı, soykırımı hiç hatırlanmadı. Hatırlanan; savaştan kendilerinin, emperyalist efendilerinin kasalarına girecek paylar, “vatanın bölünmez bütünlüğü”(!), plazaların camlarında yapılan kanlı pazarlıklardı. İşgal altındaki Türkiye’nin yönetici denilen tüm asalaklarının düşündükleri sadece buydu...
Artık Saddam yok. Ama bundan 18 yıl önce gülümseyişleriyle yaşamı tutacak kadar büyük olan, küçücük çocuklar da yok... Ve şimdi Halepçe’nin yanıbaşında, Irak’ta emperyalizmin açık işgali altına yitirilen binlerce çocuk gülümseyişi de, annelerinin feryatları arasında bu dünyadan çekip gidiyor.
Çok değil yakın zaman önce gazeteler şu haberi küçücük puntolarla verdiler: “Hollanda’da bir mahkeme, Irak’ın Halepçe köyünde 1988’te binlerce Kürdün öldürülmesinin bir ‘soykırım’ olduğuna hükmetti.” Bu hükmün verilmesi için 18 yıl geçmesi gerekiyordu...
Ve ekliyor gazete haberi: “karar, Saddam Hüseyin rejimine zehirli gaz satan Hollandalı işadamı Frans van Anraat’ın yargılandığı davada alındı.” Evet Frans van Anraat Hollanda’da bir mahkemede yargılandı. Burjuvaların adeleti ancak bu kadar olur dedirtecek bir ceza aldı ve 15 yıl hapse mahkum edildi. Yani 5 binden fazla kişiye öldürmenin ve bunu sadece para kazanmak için yapmanın sonucu verilen ceza, sadece 15 yıl oldu. Bir tarafta yaşamını yitiren 5 bin Kürt vatandaşı, bir tarafta ise sadece 15 yıl hapis...
Gazete kupürleri her zaman soğuk haberler yazar ve bunun adı tarafsız gazeteciliktir. Oysa “Güçlüyle güçsüz arasındaki çelişkiye kayıtsız kalmak tarafsızlık değil, güçlünün yanında olmaktır.” (Paulo Freiere) Tarafsız apoletli basın tam da bu söylenileni yaptı. Ve bir soykırımı, dünyada mizanpaj ödülleri kazandıracak derecede soğuk haberlerle yayınladılar gazetelerinde... Böylelikle hem emperyalist efendiler hem de ABD’nin gizli işgali altındaki Türkiye’yi yöneten yerli işbirlikçi uşakları kızdırılmadı. Zaten hep efendilerin dediği gibi, yanı başımızda da sömürge bir yer ve orada yaşayan bir halk yoktu ki!

Halepçe’nin Acısı,
Kawa’nın İsyan Ateşiyle Birleşiyor...

Eski bir efsane diye başlarlar her zaman Newroz’u anlatmak için. Asurlu zalim kral Dehak’ın, omuzbaşlarındaki yaralarının geçmesi için öldürdüğü Kürt gençlerinden bahsederler. Ve kurtuluş sonrasında dağdaki kaçaklara haber vermek için yakılan o büyük ateşten, Demirci Kawa’dan ve kurtuluştan...
O zamandan kalmıştır Newroz ve her 21 Mart Kürt halkının özgürlüğünün simgesi olarak kutlanır. Alanlar binlerce Kürt tarafından doldurulur, ateşler yakılır, halaylar çekilir ve zılgıtlar atılır. Özgür gelecek günler için marşlar okunur. Ve işgal altındaki ülkenin özgürlük mücadelesi için yakılır Newroz ateşleri...
Şimdi zalimlerin kral diye belirlenen ünvanları yok, isimleri “işbirlikçi tekelciler” olarak değişmiş sadece. Türkiye’yi gizli işgal altına alanlar emperyalist efendiler, Kürdistan’ı ve Türkiye’yi her an sömürenlerin adı ise işbirlikçi oligarşi olmuş...
Kürt halkı önderliğinin çizgisine karşın, haklı talepleri için oligarşiye ve emperyalizme karşı savaşı sürdürüyor. Ve her 21 Mart’ta sömürge Kürdistan’da ve gizli işgal altındaki Türkiye’de yaşayan Kürtler ve bu halkın haklı taleplerinin yanında olan halklar, sadece Dehak’ın zulmünden kurtuluş için değil, gelecek özgür günlerin teminatı olarak ta sokaklara çıkmakta, acısı her an için bağrımızı yakan Halepçe için haykırmaktadır.
Bu etkinliklere neredeyse her yıl oligarşinin kolluk kuvvetleri tarafından sistematik saldırılar uygulanmaktadır. Ya geçen yıl Mersin’de ki kutlamalarda olduğu gibi bayrak saygısı naraları altında küçücük çocuklar “vatan haini”(!) ilan edilmektedir. (Oysa emperyalizmin gizli işgali altındaki bir ülkede bu saygı çoktan yitirilmiştir.) Ya da insanlar öldürülmekte, bir gözaltı ve tutuklama furyası yaşanmaktadır. 1991 yılından 2005 yılına kadar kutlanılan Newrozlarda hiç de küçümsenmeyecek kadar insan yaşamını yitirdi. Sadece 91-92 yıllarındaki kutlamalarda 125 kişi yaşamını yitirdi. 99 yılında İnsan Hakları Derneği’nin, Türkiye genelinde kutlamalar için yaptığı açıklamasında 1874 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Bu kutlamalara yönelik uygulanan polis terörünün ancak bir yıllık özeti olabilir.

Newroz Bizim Bayramımızdır...
Newroz Kürt halkının özgürlük bayramıdır. Ne faşist kontr-gerilla çetelerinin uydurması “Ergenekon Bayramı”dır, ne de Ecevit uydurduğu gibi “ilkbaharın gelmesiyle doğanın bolluk ve berekete yönelmesinden duyulan sevinç”tir.
Newroz devlet büyüklerince(!) varlığı bile kabul edilmeyen asi Kürt halkının özgür geleceğini teminatıdır.
“Her şey bitti ve bir daha olamaz” diyenler, bu günden yarını göremeyenlerdir. Plazaların camlarında oturup halkları nasıl daha fazla sömürebileceklerini düşünen emperyalist efendiler, “Ben ülkemi pazarlamakla görevliyim” diyen hizmetkârlar Newroz ateşinin yakıcılığı içinde tarihe gömüleceklerdir.
Kürt halkının militan direnişi özgür bir ülkeyi yaratacaktır. Newroz, yakılacak olan özgürlük ateşinin kıvılcımı, Halepçe’de yitirdiklerimiz ise özgür ve birleşik bir ülkenin teminatı olacaktır. Baskılar, katliamlar, soykırımlar, tutuklamalar ve gözaltılar bu mücadeleyi engelleyemeyecektir.
Emperyalist efendiler(!) bu ülkeyi işbirlikçi yönetimleri için kaç parçaya bölmüş olurlarsa olsun, Kürt halkı daha nice Serhildanlar yaratacaktır.
Kürt Halkı bir kez daha, özgür günlere olan inancıyla Newroz ateşi başında alanlarda toplanacak. HKM’ler de Newroz kutlamalarının yapıldığı her alanda Kürt Halkı ile omuz omuza olacak. Halepçe’de yitirilen beş bin insan burada yeniden canlanacak. Demirci Kawa’dan alınan özgürlük meşalesi, Halepçeli bir çocuğun gülüşü, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrim mücadelesi için, özgür ülke ve özgür halklar için yeniden canlanacak.
Ve siz! Plazaların camlarında oturan tekelci emperyalistler, efendilerinin emirlerini yerine getirerek ceplerini dolduran uşaklar, meclis kürsüsünde üretmeden yaşayan asalaklar, sahte bir bağımsızlığın teminatı olduğunu söyleyen apolet yığınları, hiçbirinize bu topraklarda bir daha şans verilmeyecek. Alanlarda gördüğünüz, geleceğe sımsıkı inancı olan o gençlerimizle yaratılacak mücadele, hepinizin bu topraklardaki varlığına son verecek.
Halepçe soykırımının öfkesi ve Newroz ateşinin tüm yakıcılığı ile Kürt halkını selamlıyoruz.

Newroz Piroz Be!..



 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19