Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

39. Sayı - Mart 2006

Amerikan Provokasyonu;
Karikatür Krizi…

Dünya halkları ve proletaryası emperyalizmin her gün güncelleşen yeni ve yoğun saldırılarıyla boğuşuyor. Özellikle ABD emperyalizmi dünya politikasındaki ağırlığını korumak ve inisiyatif gücünü sağlamlaştırmak için sürekli yeni saldırılar ve sorunlar yaratıyor. Her sıkışmasını, yeni bir saldırıyla, yeni bir sorun ve kriz alanı yaratarak savuşturmaya, hegemonyasını bu yoldan korumaya çalışıyor. Kuşkusuz, ABD emperyalizminin saldırganlığının ardında salt sıkışmışlık yok. Bunun yanı sıra ve esas olarak bu saldırganlık emperyalist-kapitalist dünya sistemine önderlik planlarının pratik görünümleridir.
Son bir ayın en önemli gündem maddelerinden biri olan karikatür krizi tam da bu noktada anlam kazanıyor. Danimarka’da sağcı bir gazetede yayınlanan Hz. Muhammed’in karikatürleri kesinlikle sıradan yayın faaliyetinin ürünü olarak görülemez. İsa’ya ilişkin karikatürleri bir yıl önce Hıristiyanları inciteceği gerekçesiyle yayınlamayan gazetenin, Muhammed’i vahşi bir saldırgan olarak lanse eden karikatürleri yayınlaması ve bunun Müslümanlar arasında yol açacağı infiali tahmin etmemesi mümkün değildir. Sadece bu da değil. Bunu tahmin etmiştir ancak sağcı ve İslam’ı aşağılayan bir gazetedir, bunun sonuçlarını tahmin etmiş olsa bile yayınlamıştır da denilemez. Bu sağcı bir gazetenin hezeyanı olarak da görülemez. Öyle olsa, bu gazete ve bunun arkasında duran siyasal güçler, ortaya çıkan tepkinin ardından yüz kez özür dilerlerdi. Ancak süreç öyle gelişmemiştir. Emperyalistler adeta bu kışkırtmanın arkasında durmuşlar, yaşanan çatışmaların büyümesini istemişlerdir.
Bu krizin arkasında ABD emperyalizminin olduğundan kuşku duyulamaz. ABD emperyalizmi bu kriz yoluyla birincisi, Ortadoğu’da ve Müslümanların yaşadığı bütün coğrafyalarda kendisine yönelen büyük tepkiyi kısmen de olsa AB emperyalizmine yöneltmek istemiştir. İkincisi, bu yoldan medeniyetler çatışması ve “barbar Müslümanlar” söylemini Avrupa’ya taşımayı kolaylaştırmak istemiştir. Üçüncüsü, C. Rice’ın dışişleri bakanı olmasıyla birlikte gündemleşen, AB ile zayıflayan bağları güçlendirme, Ortadoğu konusunda AB ile yaşanan çelişkileri azaltma politikasını pratik ve duygusal olarak yollardan somutlaştırma imkanı yaratmıştır. Avrupa’da özellikle sağcı gazeteler (ki bunların tümü ABD ile iyi ilişkileri savunan gazetelerdir) karikatürleri yayınlarken, ABD’de de bilindiği kadarıyla neredeyse hiçbir gazetenin bu karikatürleri yayınlamaması her halde bir tesadüf ya da Amerikan gazetelerinin sağ duyusu olarak açıklanamaz. Karşımızda duran medyanın büyük bir politik ve moral provokasyon amacıyla ABD emperyalizmi tarafından parlak biçimde kullanılmasıdır.
Öte yandan, provokasyonun Ortadoğu’da ki gerici yönetimlerin işine gelen bir yanı da bulunuyor. Gerici-faşist yönetimler bu provokasyon yoluyla içte biriken büyük öfke dinamiklerini AB emperyalizmine tepki yoluyla boşaltma imkanı bulmuşlardır.
Bunun yanı sıra, provokasyon aynı zamanda emperyalizmin hedef tahtasına çaktığı Ortadoğu halklarını duygusal ve moral açıdan ezme operasyonudur. Verilen mesaj açıktır; tüm değerlerinizi ayaklar altına alır, ezeriz. Değerlerinizi, kültürünüzü, en saygın saydığınız şeyleri ezmekte tereddüt etmeyeceğiz.
Son olarak provokasyon bir başka işlev daha görmüştür. Provokasyon emperyalist-kapitalist sistemin çelişkilerinin odak noktasında olan Ortadoğu’da toplumsal muhalefetin biçimlenişine emperyalistlerin doğrudan müdahalesi olarak da görülmelidir. ABD emperyalizmi için için kaynayan Ortadoğu’da muhalefetin devrimci ve sol kanallar yerine çeşitli renklerdeki İslamcı hareketler etrafında biçimlenmesini özellikle istemektedir. Dinsel doğmalara ve kutsal sayılan kişilere saldırıların en geniş emekçi kitlelerin bu değerleri doğrudan sahiplenen İslamcı hareketlere kaymasını sağlayacağı açıktır. İslamcı hareketlerin İslam coğrafyası dışında güçlü müttefikler bulamayacağı, dünyanın geri kalanında gelişen emekçi hareketleriyle bütünleşemeyeceği, bu yoldan Ortadoğu’daki muhalefetin kendi dar sınırları içine hapsedilebileceği hesap edilmektedir.
Provokasyona ilişkin yapılan değerlendirmelerde ifade edilen basın özgürlüğü, gerici İslamcı hareketler vb. vurgular ise palavradan ve sorunu bulanıklaştırma çabasından başka bir şey değildir.
Karikatür krizinin arkasında ilk elde görülebilecek noktalar bunlardır. Devrimci sosyalist pratik politika açısından güncel olarak öne çıkarılması gereken nokta ise emperyalistlerin halklarımıza dönük aşağılama politikasının bir parçası olan bu provokasyona karşı, islamcılarla aynı saflara düşme kaygısı taşımadan net bir karşı duruş gelişmektir.

Hamas Neyi Gösteriyor?
Karikatür provokasyonu ile Hamas’ın Filistin’de seçimlere kazanması üst üste düştü. Hamas Filistin’deki ulusal mücadelenin bir bileşenidir. Aynı zamanda sağcı bir partidir ve emekçi Filistin halkının ve proletaryasının sınıf çıkarlarını savunmamaktadır. Kuracağı düzenin de mevcut düzenin çok ilerisinde olmayacağı açıktır. Zamanla işbirlikçilik kulvarına girmesi de beklenmelidir. Bu bağlamda, proletaryanın enternasyonal kurtuluş mücadelesinin bir müttefiki değildir. Bu üç olgu yan yanadır.
Ancak seçim sonuçları sadece bu bağlam içinde değerlendirilemez. Filistin ulusal kurtuluş mücadelesinin yegane aktörü Hamas değildir. El Fetih ve devrimci güçlerde söz konusudur. Hamas, El Fetih’in yozlaşmış ve işbirlikçi yönetim yapısına karşı birikmiş öfkeyi ve mücadele dinamiklerini arkasına almıştır. Hamas’ın seçimleri kazanması sadece İslamcı, sağcı ve orta sınıf bir hareketin seçimleri kazanması olarak değerlendirilemez. Böylesi bir değerlendirme tam da emperyalistlerin yaymaya çalıştığı korkunç Müslümanlar imajının ve ülkemizdeki gerici laisizmin tuzağına düşmek olur. Hamas, İslamcı olduğu kadar, tüm tutarsızlıklarına ve işbirlikçilik eğilimine karşın, emperyalizme ve siyonizme rağmen bağımsız bir Filistin hedefine yani ulusal kurtuluşçu hedeflere de sahiptir. Diğer yandan, kesinlikle onaylamayacağız sivillere dönük eylemler vb. faaliyetler yürütmesine karşın Siyonizm karşısında direnişçidir. Hamas tam da bu özellikleriyle ve devrimci Filistin hareketlerinin bir dizi nedenden ötürü zayıflamasının da etkisiyle Filistin’in emekçi halklarının desteğini almıştır.
Ve bu tablo içinde en değerli unsur Filistin halkının özlemidir, Filistin halkının verdiği, vermek istediği mesajdır. Filistin halkı Hamas’a oy verirken işbirlikçilere karşı direnişçiliğe oy vermiştir. Yozlaşmış yönetime karşı asgari ölçüde de olsa düzgün bir yönetim kurabileceğine inandıklarına oy vermiştir. Hamas bu talepleri karşılayabilecek midir? Orta ve uzun vade de bakıldığında elbette hayır… Bu taleplerin gerçek karşılığı olan devrimci güçlerin seçimlerde ciddi bir başarı elde edememeleri ise ayrı bir sorundur ve yanıtını yine o güçler daha sağlıklı bir biçimde vereceklerdir.
Devrimci sosyalizm Filistin’deki seçim sonuçlarına ve Hamas’a bu perspektiften bakıyor ve seçimlerde en yüksek oyu Hamas aldı, öyleyse saygı gösterin biçimindeki burjuva demokrasiciliğinin aptalca söylemlerine elbette itibar etmiyor. Seçim sonuçlarındaki oy oranlarına değil, seçim sonuçlarında ortaya çıkan arzu ve iradenin ne olduğuna bakarız. Bu da açıktır; yozlaşmanın ve işbirlikçiliğin reddi…
Emperyalistlerin seçim sonuçlarının ardından Hamas’a aldığı tavır tam da bunu göstermektedir. Burjuva demokrasiciliğinin seçim oyununda sınıfta kalmışlardır. Onların mantığı içinde seçimi kazanan meşrudur. Ancak onlarda esas olarak oy oranları üzerinden değil, bu oyların sınıf çıkarları açısından anlamı üzerinden sonuçlara bakıyorlar. Ve onlarda aynı sonucu çıkarıyorlar; Filistin halkı işbirlikçiliği ret etmiştir. Kurdukları yozlaşmış yönetimi ret etmiştir. Bu nedenle sonuç ne olursa olsun hemen değersizleştirmişlerdir.
Hamas daha şimdiden prese alınmıştır. Yardımlar kesilmekte, siyasal baskılar sağnak halinde püskürtülmektedir. Hamas yöneticilerinin Türkiye ziyareti öyle basında yazılıp çizildiği gibi, Hamas destek değildir. ABD elçiliğinin yaptığı “ziyaretten haberimiz vardı, önemli olan verilen mesajdır” açıklaması işin kaynağına ve hedefine işaret etmektedir. Tayyip Erdoğan’ın AKP Meclis Grubun’da Hamas ziyareti ile ilgili sözleri aslında bu açıklamayı milimi milimine tamamlamaktadır; “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi bize özelllikle Ortadoğu’da büyük görevler veriyor. Bu görevi bir kenara koyamayız…” Her şey yeterince açık. Ortada ne İslam kardeşliği var, ne Filistin halkına sevgi vb… Bu ziyaret yoluyla Hamas’ın Türkiye eliyle “ılımlı İslam” projesine dahil edilmesi için ilk adım atılmıştır. Tabii bu ziyaret karşısında Türkiye’de gösterilen tepkiler oldukça öğreticidir. Sözde anti-emperyalistler, ABD karşıtları aniden ABD, İsrail ve AB ile olan ilişkilerin bozulacağından, Türkiye’nin dış ilişkilerindeki dengelerde kaymaların olacağından, vb.. söz etmeye başladılar. Öfkeli tepkiler, alaycı yaklaşımlar, laisizm için yapılan sahte gösteriler birbirini izledi. Aslında bu durum tipik bir takkenin düşüp kelin görünmesi durumuydu. Bu sahte anti-emperyalistlerin, anti-Amerikancıların, dengeci politikacıların, ABD ve İsrail ile ilişkilerin milim bozulma ihtimaline dahi tahammülleri olmadığı ortaya çıktı. Onların anti-emperyalistlikleri esas olarak emekçi halkın emperyalizme karşı biriken öfkesini sistem sınırları içinde tutmak için var…

Kurtlar Vadisi ve Yalancı Pehlivanlar
Bu tablonun benzeri aslında bir başka olgu da daha ortaya çıkıyor; izleyici rekorları kıran “Kurtlar Vadisi Irak” filmiyle… Halka karşı geliştirilen tüm saldırıların mimarı ve uygulayıcısı olan Kontrgerilla elemanlarına efendileri tarafından çuval geçirilmesinin intikamı beyaz perde de alınıyor. M. Ağar’ın dediği gibi, halk deşarj ediliyor. Üstelik de en yalancı, en zararsız yoldan…
Faşist harekete yalancı kahramanlar yoluyla gaz veriliyor. İyi Amerikalılara dokunulmadan, kötü Amerikalı cezalandırılıyor. Hesap kapatılıyor. Hiç Irak’a gitmeye gerek yok. Amerikan askerleri, subayları, ajanları topraklarımızı postallarıyla her gün çiğniyor. Daha birkaç gün önce uçak gemileri Marmaris’e yanaştı ve bölgeyi bir anda fuhuş merkezi haline getirdi. İncirlik yanı başımızda, Antakya, İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da Nato merkezleri ve ABD üsleri yanı başımızda… İntikam mı istiyorsunuz, buyurun… Tık yok… Atatürkçü Düşünce Derneklerinde, Ülkü Ocaklarında, dergi bürolarında bolca lafazanlık var… Sahte Amerikan karşıtlığı var, ancak Amerikan varlığına karşı tek bir pratik tepki yok… Olamaz da… Onların ideolü haline gelen Polat Alemdar gibi çeteci-ajan karışımı serseri tiplemeleri ise gerçek hayatta başka işler karıştırıyorlar. Ankara’da yapılan bir operasyonda yakalanan çeteciler tam da Polat Alemdar’ın ikizi gibiler. Küre operasyonu olarak nitelenen operasyonda kimler yok ki; kontrgerillacı nam-ı diğer Özel Harp Dairesinde görevli yüzbaşı, Eminiyet Genel Müdür eski vekili, özel güvenlik şirketi sahibi, türkücü İ. Tatlıses vb… Meşhur DGM savcısı Nuh Mete Yüksel’de fonda yer alıyor. Yaptıkları işler ise tam da faşistlere, çetecilere, Polat Alemdar bozuntularına layık işler; haraç alma, işyerlerine el koyma, porno görüntüler çekme ve bunlarla şantaj yapma vb… Beyaz perdede cengaver, gerçek yaşamda iğrenç işlerle iştigal eden çeteciler…

Emperyalizmin ve İşbirlikçilerinin
Yeni Saldırısı; Yeni Sosyal
Güvenlik Yasası…

Bu gelişmeler içinde tüm emekçiler açısından büyük bir tehlike neredeyse sessiz sedasız geliyor. Tehlike somut ve açık; yeni sosyal güvenlik yasası… Emekçilerin kazanılmış haklarını budayan, sağlık hakkını gasp eden yasa, tümüyle emperyalist IMF patentli ve neoliberal politikaların doğrudan ifadesi. Yeni yasa tasarısı ve yapılan hazırlıklar sağlık alanındaki kazanımların son kırıntılarının da yok edilmesini hedefliyor. Sosyal sigorta sisteminin, daha da ötesi tüm sağlık sisteminin adım adım özelleştirilmesi, sağlık çalışanlarının, sigortalıların, emeklilerin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması, parası olmayanın sağlık hizmetlerinden tümüyle mahrum kılınmasının yasal temelleri oluşturuluyor.

Halkın Talebi ve Gündemi;
Özgür Ülke, İnsanca Yaşam

Dünya proletaryası ve emekçi halkları önemli ölçüde ABD emperyalizmi tarafından biçimlendirilen saldırganlık dalgası karşısında elbette çaresiz değil. Emekçiler kimi zaman sınıf içgüdüleriyle, en basit ve temel karşıtlıklar üzerinden emperyalist-kapitalist saldırganlığa karşı politik-pratik duruşlar geliştiriyorlar. Filistin’den Latin Amerika’ya değin gelişen ulusal ve sınıfsal talepler ve bunların ifadesi olarak ortaya çıkan politik hareketler emperyalistlerin egemenlik heveslerini ciddi biçimde etkiliyor ve dünyanın biçimlendirilmesinde hesaba katılması gereken unsurlar haline geliyorlar.
Kuşkusuz, sürekli vurguladığımız gibi, bu hareketler emekçilerin taleplerinin ve gelişen mücadelelerinin henüz ilk hamleleridir. Pek çok ideolojik, politik, örgütsel ve diğer zaaflarla yüklüdürler. Ancak yol açılmaktadır. Emekçiler giderek artan ölçüde yaşadıkları yıkımların, ezilmenin kaynağının emperyalist-kapitalist sistem olduğunu, bu sistemin öncüsünün ve en saldırgan gücünün ABD emperyalizmi olduğunu günlük yaşam pratikleri içinde görmektedirler.
Devrimci sosyalizmin “Özgür Ülke, İnsanca Yaşam” şiarı ve enternasyonalist duruşu emekçilerin istemlerinin, arzularının en güçlü ifadesidir. Önümüzde bu istemlerin pratik politik mücadele içinde emekçi kitlelerle buluşturulması, somut eylemlere, örgütlenmelere dönüştürülmesi görevi bulunmaktadır.
Emperyalizme Karşı Özgür Ülke, İnsanca Yaşam kampanyası bunun güncel ifadesidir. 8 Mart’tan, Newroz’a, oradan 30 Mart’a değin uzanan tüm önemli gündem maddeleri bu şiarların hayat bulacağı zeminlerdir. Daha da ötesi her günkü pratik çalışmamızda irili ufaklı adımlarla tüm dünya emekçilerinin değişik ifadelerle sahiplenmeye başladığı bu şiarları kendi coğrafyamızda da somut mücadele gücüne dönüştürmeliyiz.



 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19