İşte yeni bir yıldayız! 2006 öyle çok da öyle
büyük gürültüler, kıyametler kopmadan gelip ömrümüzden
bir yılı daha bitirdi… Belki hatırlanacaktır,
2000 yılına girerken ne büyük laflar edilmişti,
“yeni bin yılın başlangıcında” ne kadar büyük
umutlardan dem vurulmuştu!
Şimdilerde artık böyle kocaman laflar edilmiyor.
Hiçbir hükümet görevlisi çıkıp 2006’nın muazzam
gelişmeleri getireceğini, çok güzel günler yaşayacağımızı
söylemedi, söyleyemedi. Zaten bunları söyleyecek
yüzü yok hiçbirinin.
Yine şamatası bol ama içi boş yeni yıl kutlamaları
izledik televizyonlardan. Değiştirmekten yorulduğumuz
kanallarda “büyük şöhretler” resmigeçit yaptı.
Komik olduklarını iddia edenler bizi güldürmeyi
denediler. Asıl dizginsiz şımarıklık ve eğlence
çılgınlıkları biz yoksulların kapısından bile
geçemediği mekânlarda yaşandı ama onlar bizi de
aptal kutularının (televizyonların) başında teselli
etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Birçoğumuz, “olsun” dedik, “bir günlük beylik
beyliktir!” Nasıl olsa ertesi gün yine iş ya da
işsizlik maceramız başlayacaktı. Nasıl olsa yine
ertesi gün sokaklarda sürtmeye ya da makinelerin
başında terlemeye başlayacak, yine akşam eve götürmemiz
gereken ekmeğin peşine düşecektik. “Felekten bir
gece çalmak” dedikleri işte böyle bir şeydi! Belki
çerezlerimiz vardı biraz, biraz içkimiz vardı,
aldık elimize kumanda aletini küçük krallığımızdan
renkli dünyaları izledik; belki de sokaklara attık
kendimizi, insanların hızlı yasaların yavaş hareket
ettiği bir gecede “felek” dedikleri her kimse
onu aradık!
Herkes kendine göre kendi dünyasındaydı gece boyunca…
En tepedekiler, tekelci şirketlerin yöneticileri
zaten böyle “halk işi” eğlencelerle ilgili değillerdi.
Onlar zenginlerin çok bilinen eğlence mekânlarına
bile çok fazla uğramazlar, hatta böylesi gecelerde
Türkiye toprakları bile dar gelir onlara, alıp
başlarını dünyanın başka köşelerine giderler.
Biraz alttakiler ve onların zenginlikten bunalmış
çocukları, kadınları ise şımarıklığın en üst seviyesinin
yaşandığı eğlence yerlerine doluştular. Bizim
aylarca çalışıp kazandığımız para miktarlarını
bir gecede masaya bırakıp gittiler. Bazıları ise
“Anavatan”ın kanalizasyon çukuru haline gelmiş
olan şu “Yavru vatan”da, yani Kıbrıs’ta kumar
makinelerinin başına çöktüler!
Ve sonra biraz daha alttakiler… Büyüklerin işlerini
gören, onların kabından yemek yiyen ve böylece
kendini onların dünyasına ait zanneden hanımlar,
beyler… Yine varoş çocuklarından yakındılar. Gece
boyunca yoksul mahallelerinden gelip bolca alkolle
yüklendikten sonra büyük kentlerin yüksek kaldırımlarını
dolduran varoş çocukları yine ortalığı cehenneme
çevirdiler. Onlar yüzünden hiçbir şeyin tadı kalmadı
kent meydanlarında! Henüz araba yakmaya başlamadılar
gerçi ama eğlenmek için boş bir caddeye hasret
kalan hanımlar beyler yine de bu durumdan çok
rahatsız oldular. “Eğitim şart” iki yüzlülüğünü
sürdürdüler utanmadan.
En komiği ve en utanmazca olanı ise her zamanki
gibi devlet yöneticilerinin yaptıklarıydı. Onlar
her yılbaşında kendilerine iki hedef belirlerler:
Düşkünler evi ve çocuk yurtları! Sistemin yok
saydığı bu insan toplulukları, yani yaşlılar ve
kimsesiz çocuklar, bayramlarda seyranlarda birden
önem kazanır. Koltuğunu korumak isteyen akıllı
her yurt yöneticisi bu durumu önceden tahmin ettiği
için bütün binalar paspaslanır, temizlenir, pırıl
pırıl yapılır, yemekler birden güzelleşir, hemşireler
kibar, yöneticiler şefkatli olurlar… Bakanlar,
valiler ve bütün diğer gerekli gereksiz şahıslar
topluluğu gelip yaşlılarla oturur, çocuklarla
fotoğraflar çektirilir, evlenmek isteyen hafif
bunamış bir yaşlı amca varsa örneğin televizyoncular
için bulunmaz nimettir. O gece bulunmuş bir bebek
varsa yine işe yarar, yürek burkmak için birebir
sahnelerdir hepsi…
Hiç konuşmasalar iyi… Ama bir de konuşur bu “büyük”
adamlar! Kendileri de tek bir kelimesine inanmazlar
ama yine de konuşurlar. Her on kişiden birinin
işsiz olduğu bir ülkede “işlerin iyiye gittiğinden”
söz ederler, bir hafta önce belirledikleri 380
liralık asgari ücretin sağlığa yararlarını anlatırlar!
“Yeni yılın herkese mutluluk ve huzur getirmesini”
dileyip bitirirler sözlerini her zaman…
Yalnızca Türkiye’de olsa iyi… Halkla alay etmek
bütün dünyada zalim yöneticilerin bir geleneğidir.
Bush bile o günü boş geçirmez. Bütün dünyayı kana
bulayan ABD emperyalizminin bu en küstah temsilcisi,
hiç utanmadan barış, demokrasi ve özgürlükten
söz eder yılbaşı akşamında. O kadar da değil hatta,
bir de bu kan emicilerin dalkavukluk ödülü almış
soytarıları vardır. Sözde Afrikalı çocuklara yardım
etmek isteyen, yoksulların ve açların gözyaşları
üzerinden şöhret sağlayan bu pörsümüş rock yıldızları,
açlığı ve yoksulluğu yaratan insanlık düşmanı
zalimlerle aynı masalarda oturmayı marifet zannederler.
Kendi Safımızda, Kendi Bayrağımız Altında!
Bizler bu taraftayız… Kendi tarafımızda, kendi
safımızda… Yalanlara karnımız tok. Sopa da artık
eskisi gibi korkutmuyor bizi…
Bizler, emeğiyle, alınteriyle hayatlarını kazananlarız.
Çoğumuz, alınterimizi bile akıtma olanağından
yoksunuz ve sokaklardayız.
Bizler, dünyanın dört bir köşesinde açlıkla, yoksullukla,
artık hiç de “doğal” sayılamayacak felaketlerle
boğuşan milyarlarca insanız. “Büyük İnsanlık”
demişti bize Nazım, sokağımızda fener, soframızda
ekmek yok! Biz Endenozya’dayız, Somali’deyiz,
Afganistan’dayız… Halepçe’nin dumanı daha üstümüzden
kalkmadı, Bağdat’ta açlık ve ilaçsızlıktan ölen
bebekler de bizimdir. Duvar kenarında oğlunu Siyonist
kurşunlardan korumaya çalışan o Filistinli baba
biziz, kirli bir savaşta yitirdiği oğlunun hesabını
Bush’tan soran Amerikalı anne de biziz… Vietnam’dan
geliyoruz, Kamboçya’dan, Kore’den, Angola’dan
Guatemala’dan geliyoruz. Özel Birlikler’i, Ölüm
Mangaları’nı iyi tanıyoruz. Biz onlarla Maraş’ta
tanıştık aynı yıllarda, Çorum’da, Sivas’ta tanıştık…
“Büyük İnsanlık” diyor bize Nazım… Dünyanın onda
dokuzu biziz, hatta daha fazlası… Topu topu yüz
yüz elli adamın serveti, bizim tümümüzün cebindeki
paradan daha fazla! Bizim soframızda süt olmadığı
için, bizim bebeklerimiz açlıktan, büyüklerimiz
salgın hastalıklardan öldüğü için onların servetleri
bu kadar büyük, binalar bu kadar kocaman. Madem
ki bu kadar zenginler, neden servetlerinin birazcığını
bize ayırmıyorlar, demiyoruz. Saf değiliz biz!
Onlar paralarını böyle işlere çarçur etmedikleri
için kasaları bu kadar dolu çünkü.
“Büyük İnsanlık” diyor bize Nazım… Biz olmadan
dünyanın dönmesi mümkün değil. Biz olmadan makineler
çalışmaz, araçlar durur, pompalar tıkanır, ışıklar
yanmaz olur... Ama biz dipteyiz yine de ve onlar,
yaşamın yeniden üretilmesi için küçük parmaklarını
oynatmayanlar, ta en yukarılardan, kulelerden
bakıyorlar bize…
Kendi Yılımız Kendi Yüzyılımız…
Bu bizim yeni yılımız… Sabahları servis arabalarına
doldurulup atölyelere fabrikalara götürülenlerin
yeni yılı; parası yok diye elindeki dikişler sökülüp
alınan emekçilerin, hastane kapılarında ilaçsızlıktan
bebesini yitiren babaların yeni yılı…
Kayıt parası ödeyemediği için en kütü sınıflarda
okutulan, karanlık sokaklarda “koyun koyuna” yatan
uçurum çocuklarının yeni yılı… Bir yandan yetiştirme
yurtlarında tecavüze uğrayıp dövülen, bir yandan
da uyuşturucuyla, alkolle zehirlenen, çetelerin
oyuncağı yapılan gencecik insanlarımızın yeni
yılı…
Hem işte hem evde sömürülen, kesintisiz olarak
şiddete uğrayan ve üstüne üstlük bir de namus
cinayetleriyle öldürülmesi “normal” sayılan kadınlarımızın
yeni yılı…
Cesetleri kepçeyle kireç kuyularına atılan, kulaklarından
kolye yapılan özgürlük savaşçılarının, köyleri
yakılıp yıkılmış, ocakları söndürülmüş, metropollere
sürgün edilmiş Kürt halkının yeni yılı…
Evleri başlarına yıkılan, barikatlarda yaşamlarını
savunan gecekonducuların yeni yılı…
Hem ticarethaneye hem de kışlaya benzetilen okullarda
beyinleri gerici saçmalıklarla doldurulan liselilerin,
faşist yönetime bir parçacık isyan ettiklerinde
bile tutuklanıp hapishanelere doldurulan üniversitelilerin
yeni yılı…
Güneşli Aydınlık Bir Gelecek İçin…
Her yeni yıl, umuttur… Geleceğe yönelik bir adımdır…
Umutlarımız hiç tükenmedi, tükenmeyecek. İnsanlık
şimdi, yeniden ve bu kez ağır ama sağlam adımlarla
yeni binyılın özgürlük ufkuna doğru yürüyor…
2006 yılbaşında Kolombiya gerillaları, dağlarda
yeni ateşler yakıyorlar! Filistin’de Siyonistlere,
Irak’ta işgalci Amerikan askerlerine karşı yeni
bombaların fitili ateşleniyor. Dünyanın en tepe
noktasında Nepal’de gerillaların iktidar yürüyüşü
devam ederken burada Şemdinli’de Kürt halkı bir
haftalığına da olsa şehirlerini katliamcılardan
temizlemenin haklı gururunu yaşıyor.
Yeni yıl, umuttur… Geleceği kazanma iradesidir…2005’te
Bush’u apar topar kovalayan Arjantin halkı yeni
yılda yeni sürprizlere hazırlanıyor. Güney-Kore’li
emekçiler ve öğrenciler, polis barikatlarını aşmak
için yeni yollar araştırıyor, Paris’in ve tüm
Avrupa kentlerinin varoşları şimdilik geriye çekilseler
de neler yapabileceklerini, hangi taşları yerinden
oynatabileceklerini son aylarda öğrendiler. Öte
yanda, ABD için ciddi bir “baş belası” haline
gelen Chavez, yeni adımlara hazırlanıyor ve Bolivarcı
komiteler bir saldırıya karşı kendilerini güçlendiriyorlar.
Ve bu arada Bolivya’da yeni bir güç, Morales’in
önderliğinde iktidar sürecine başlamış durumda…
Ve en önemlisi, her yanında Che’nin ayak izleriyle
Küba, bir onur anıtı gibi dimdik ayakta duruyor.
Yeni yıl umuttur… Bu Bizim Yeni Yılımız…
10 yıl öncesinde değiliz artık. Şımarık soytarıların
kafamızı şişirdiği bir dönem kapanıyor ve halkların
öfkeli haykırışları derinden derinden, uğultular
halinde geliyor. Bu bizim yeni yılımız… Devrimci
sosyalizm şehitlerinden aldığı güçle her gün kendini
yeniden üretiyor ve adımlarına yeni adımlar ekliyor.
Kitlelerin içinde kök salmak, bu köklerden aldığımız
güçle çürümüş düzenin temellerine vurmak başlıca
görevlerimizdir.
Parti, devrim ve sosyalizm…
Yeni yılda, kendi bayraklarımız altında daha güçlü
bir ses olabilmek için ilerliyoruz.
2006, emekçi halklarımıza ve bütün dünya halklarına
kutlu olsun!
|