Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

37. Sayı - Ocak 2006

İşte yeni bir yıldayız! 2006 öyle çok da öyle büyük gürültüler, kıyametler kopmadan gelip ömrümüzden bir yılı daha bitirdi… Belki hatırlanacaktır, 2000 yılına girerken ne büyük laflar edilmişti, “yeni bin yılın başlangıcında” ne kadar büyük umutlardan dem vurulmuştu!
Şimdilerde artık böyle kocaman laflar edilmiyor. Hiçbir hükümet görevlisi çıkıp 2006’nın muazzam gelişmeleri getireceğini, çok güzel günler yaşayacağımızı söylemedi, söyleyemedi. Zaten bunları söyleyecek yüzü yok hiçbirinin.
Yine şamatası bol ama içi boş yeni yıl kutlamaları izledik televizyonlardan. Değiştirmekten yorulduğumuz kanallarda “büyük şöhretler” resmigeçit yaptı. Komik olduklarını iddia edenler bizi güldürmeyi denediler. Asıl dizginsiz şımarıklık ve eğlence çılgınlıkları biz yoksulların kapısından bile geçemediği mekânlarda yaşandı ama onlar bizi de aptal kutularının (televizyonların) başında teselli etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Birçoğumuz, “olsun” dedik, “bir günlük beylik beyliktir!” Nasıl olsa ertesi gün yine iş ya da işsizlik maceramız başlayacaktı. Nasıl olsa yine ertesi gün sokaklarda sürtmeye ya da makinelerin başında terlemeye başlayacak, yine akşam eve götürmemiz gereken ekmeğin peşine düşecektik. “Felekten bir gece çalmak” dedikleri işte böyle bir şeydi! Belki çerezlerimiz vardı biraz, biraz içkimiz vardı, aldık elimize kumanda aletini küçük krallığımızdan renkli dünyaları izledik; belki de sokaklara attık kendimizi, insanların hızlı yasaların yavaş hareket ettiği bir gecede “felek” dedikleri her kimse onu aradık!
Herkes kendine göre kendi dünyasındaydı gece boyunca… En tepedekiler, tekelci şirketlerin yöneticileri zaten böyle “halk işi” eğlencelerle ilgili değillerdi. Onlar zenginlerin çok bilinen eğlence mekânlarına bile çok fazla uğramazlar, hatta böylesi gecelerde Türkiye toprakları bile dar gelir onlara, alıp başlarını dünyanın başka köşelerine giderler.
Biraz alttakiler ve onların zenginlikten bunalmış çocukları, kadınları ise şımarıklığın en üst seviyesinin yaşandığı eğlence yerlerine doluştular. Bizim aylarca çalışıp kazandığımız para miktarlarını bir gecede masaya bırakıp gittiler. Bazıları ise “Anavatan”ın kanalizasyon çukuru haline gelmiş olan şu “Yavru vatan”da, yani Kıbrıs’ta kumar makinelerinin başına çöktüler!
Ve sonra biraz daha alttakiler… Büyüklerin işlerini gören, onların kabından yemek yiyen ve böylece kendini onların dünyasına ait zanneden hanımlar, beyler… Yine varoş çocuklarından yakındılar. Gece boyunca yoksul mahallelerinden gelip bolca alkolle yüklendikten sonra büyük kentlerin yüksek kaldırımlarını dolduran varoş çocukları yine ortalığı cehenneme çevirdiler. Onlar yüzünden hiçbir şeyin tadı kalmadı kent meydanlarında! Henüz araba yakmaya başlamadılar gerçi ama eğlenmek için boş bir caddeye hasret kalan hanımlar beyler yine de bu durumdan çok rahatsız oldular. “Eğitim şart” iki yüzlülüğünü sürdürdüler utanmadan.
En komiği ve en utanmazca olanı ise her zamanki gibi devlet yöneticilerinin yaptıklarıydı. Onlar her yılbaşında kendilerine iki hedef belirlerler: Düşkünler evi ve çocuk yurtları! Sistemin yok saydığı bu insan toplulukları, yani yaşlılar ve kimsesiz çocuklar, bayramlarda seyranlarda birden önem kazanır. Koltuğunu korumak isteyen akıllı her yurt yöneticisi bu durumu önceden tahmin ettiği için bütün binalar paspaslanır, temizlenir, pırıl pırıl yapılır, yemekler birden güzelleşir, hemşireler kibar, yöneticiler şefkatli olurlar… Bakanlar, valiler ve bütün diğer gerekli gereksiz şahıslar topluluğu gelip yaşlılarla oturur, çocuklarla fotoğraflar çektirilir, evlenmek isteyen hafif bunamış bir yaşlı amca varsa örneğin televizyoncular için bulunmaz nimettir. O gece bulunmuş bir bebek varsa yine işe yarar, yürek burkmak için birebir sahnelerdir hepsi…
Hiç konuşmasalar iyi… Ama bir de konuşur bu “büyük” adamlar! Kendileri de tek bir kelimesine inanmazlar ama yine de konuşurlar. Her on kişiden birinin işsiz olduğu bir ülkede “işlerin iyiye gittiğinden” söz ederler, bir hafta önce belirledikleri 380 liralık asgari ücretin sağlığa yararlarını anlatırlar! “Yeni yılın herkese mutluluk ve huzur getirmesini” dileyip bitirirler sözlerini her zaman…
Yalnızca Türkiye’de olsa iyi… Halkla alay etmek bütün dünyada zalim yöneticilerin bir geleneğidir. Bush bile o günü boş geçirmez. Bütün dünyayı kana bulayan ABD emperyalizminin bu en küstah temsilcisi, hiç utanmadan barış, demokrasi ve özgürlükten söz eder yılbaşı akşamında. O kadar da değil hatta, bir de bu kan emicilerin dalkavukluk ödülü almış soytarıları vardır. Sözde Afrikalı çocuklara yardım etmek isteyen, yoksulların ve açların gözyaşları üzerinden şöhret sağlayan bu pörsümüş rock yıldızları, açlığı ve yoksulluğu yaratan insanlık düşmanı zalimlerle aynı masalarda oturmayı marifet zannederler.

Kendi Safımızda, Kendi Bayrağımız Altında!
Bizler bu taraftayız… Kendi tarafımızda, kendi safımızda… Yalanlara karnımız tok. Sopa da artık eskisi gibi korkutmuyor bizi…
Bizler, emeğiyle, alınteriyle hayatlarını kazananlarız. Çoğumuz, alınterimizi bile akıtma olanağından yoksunuz ve sokaklardayız.
Bizler, dünyanın dört bir köşesinde açlıkla, yoksullukla, artık hiç de “doğal” sayılamayacak felaketlerle boğuşan milyarlarca insanız. “Büyük İnsanlık” demişti bize Nazım, sokağımızda fener, soframızda ekmek yok! Biz Endenozya’dayız, Somali’deyiz, Afganistan’dayız… Halepçe’nin dumanı daha üstümüzden kalkmadı, Bağdat’ta açlık ve ilaçsızlıktan ölen bebekler de bizimdir. Duvar kenarında oğlunu Siyonist kurşunlardan korumaya çalışan o Filistinli baba biziz, kirli bir savaşta yitirdiği oğlunun hesabını Bush’tan soran Amerikalı anne de biziz… Vietnam’dan geliyoruz, Kamboçya’dan, Kore’den, Angola’dan Guatemala’dan geliyoruz. Özel Birlikler’i, Ölüm Mangaları’nı iyi tanıyoruz. Biz onlarla Maraş’ta tanıştık aynı yıllarda, Çorum’da, Sivas’ta tanıştık…
“Büyük İnsanlık” diyor bize Nazım… Dünyanın onda dokuzu biziz, hatta daha fazlası… Topu topu yüz yüz elli adamın serveti, bizim tümümüzün cebindeki paradan daha fazla! Bizim soframızda süt olmadığı için, bizim bebeklerimiz açlıktan, büyüklerimiz salgın hastalıklardan öldüğü için onların servetleri bu kadar büyük, binalar bu kadar kocaman. Madem ki bu kadar zenginler, neden servetlerinin birazcığını bize ayırmıyorlar, demiyoruz. Saf değiliz biz! Onlar paralarını böyle işlere çarçur etmedikleri için kasaları bu kadar dolu çünkü.
“Büyük İnsanlık” diyor bize Nazım… Biz olmadan dünyanın dönmesi mümkün değil. Biz olmadan makineler çalışmaz, araçlar durur, pompalar tıkanır, ışıklar yanmaz olur... Ama biz dipteyiz yine de ve onlar, yaşamın yeniden üretilmesi için küçük parmaklarını oynatmayanlar, ta en yukarılardan, kulelerden bakıyorlar bize…

Kendi Yılımız Kendi Yüzyılımız…
Bu bizim yeni yılımız… Sabahları servis arabalarına doldurulup atölyelere fabrikalara götürülenlerin yeni yılı; parası yok diye elindeki dikişler sökülüp alınan emekçilerin, hastane kapılarında ilaçsızlıktan bebesini yitiren babaların yeni yılı…
Kayıt parası ödeyemediği için en kütü sınıflarda okutulan, karanlık sokaklarda “koyun koyuna” yatan uçurum çocuklarının yeni yılı… Bir yandan yetiştirme yurtlarında tecavüze uğrayıp dövülen, bir yandan da uyuşturucuyla, alkolle zehirlenen, çetelerin oyuncağı yapılan gencecik insanlarımızın yeni yılı…
Hem işte hem evde sömürülen, kesintisiz olarak şiddete uğrayan ve üstüne üstlük bir de namus cinayetleriyle öldürülmesi “normal” sayılan kadınlarımızın yeni yılı…
Cesetleri kepçeyle kireç kuyularına atılan, kulaklarından kolye yapılan özgürlük savaşçılarının, köyleri yakılıp yıkılmış, ocakları söndürülmüş, metropollere sürgün edilmiş Kürt halkının yeni yılı…
Evleri başlarına yıkılan, barikatlarda yaşamlarını savunan gecekonducuların yeni yılı…
Hem ticarethaneye hem de kışlaya benzetilen okullarda beyinleri gerici saçmalıklarla doldurulan liselilerin, faşist yönetime bir parçacık isyan ettiklerinde bile tutuklanıp hapishanelere doldurulan üniversitelilerin yeni yılı…

Güneşli Aydınlık Bir Gelecek İçin…
Her yeni yıl, umuttur… Geleceğe yönelik bir adımdır…
Umutlarımız hiç tükenmedi, tükenmeyecek. İnsanlık şimdi, yeniden ve bu kez ağır ama sağlam adımlarla yeni binyılın özgürlük ufkuna doğru yürüyor…
2006 yılbaşında Kolombiya gerillaları, dağlarda yeni ateşler yakıyorlar! Filistin’de Siyonistlere, Irak’ta işgalci Amerikan askerlerine karşı yeni bombaların fitili ateşleniyor. Dünyanın en tepe noktasında Nepal’de gerillaların iktidar yürüyüşü devam ederken burada Şemdinli’de Kürt halkı bir haftalığına da olsa şehirlerini katliamcılardan temizlemenin haklı gururunu yaşıyor.
Yeni yıl, umuttur… Geleceği kazanma iradesidir…2005’te Bush’u apar topar kovalayan Arjantin halkı yeni yılda yeni sürprizlere hazırlanıyor. Güney-Kore’li emekçiler ve öğrenciler, polis barikatlarını aşmak için yeni yollar araştırıyor, Paris’in ve tüm Avrupa kentlerinin varoşları şimdilik geriye çekilseler de neler yapabileceklerini, hangi taşları yerinden oynatabileceklerini son aylarda öğrendiler. Öte yanda, ABD için ciddi bir “baş belası” haline gelen Chavez, yeni adımlara hazırlanıyor ve Bolivarcı komiteler bir saldırıya karşı kendilerini güçlendiriyorlar. Ve bu arada Bolivya’da yeni bir güç, Morales’in önderliğinde iktidar sürecine başlamış durumda… Ve en önemlisi, her yanında Che’nin ayak izleriyle Küba, bir onur anıtı gibi dimdik ayakta duruyor.

Yeni yıl umuttur… Bu Bizim Yeni Yılımız…
10 yıl öncesinde değiliz artık. Şımarık soytarıların kafamızı şişirdiği bir dönem kapanıyor ve halkların öfkeli haykırışları derinden derinden, uğultular halinde geliyor. Bu bizim yeni yılımız… Devrimci sosyalizm şehitlerinden aldığı güçle her gün kendini yeniden üretiyor ve adımlarına yeni adımlar ekliyor. Kitlelerin içinde kök salmak, bu köklerden aldığımız güçle çürümüş düzenin temellerine vurmak başlıca görevlerimizdir.
Parti, devrim ve sosyalizm…
Yeni yılda, kendi bayraklarımız altında daha güçlü bir ses olabilmek için ilerliyoruz.
2006, emekçi halklarımıza ve bütün dünya halklarına kutlu olsun!

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19