Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

37. Sayı - Ocak 2006

Bugünlerde Latin Amerika yeni bir sarsıntı yaşıyor. ABD'nin "arka bahçesi"nde emperyalistlerin hiç istemediği otlar bitiyor, eski ayrık otları ise köklerini sağlamlaştırıyor. En son olarak Arjantin'deki büyük halk gösterilerinde kendisini ortaya koyan anti-emperyalist dalga, kıtadaki hemen her seçimde mutlaka sola yönelik sonuçlar yaratıyor. Halk kitleleri belki bazen yanılıyorlar, bazen seçtikleri partiler neoliberalizme karşı sağlam bir duruş göstermiyorlar ve düşkırıklıklarına yol açıyorlar ama ne olursa olsun, şöyle ya da böyle en azından bir ABD karşıtı dalga Latin Amerika topraklarında kendisine yol arıyor. Aralık ayının sonlarında Bolivya'da yapılan Devlet Başkanlığı ve parlamento seçimlerinde Sosyalizme Doğru Hareket Partisi'nin lideri Evo Morales'in ezici bir seçim zaferi kazanması bunun en açık örneklerinden biriydi.
Ondan hemen önce ise Venezuela’da 4 Aralık 2005'te yapılan parlamento seçimlerinde Başkan Chavez'in partisi Beşinci Cumhuriyet Hareketi (Movement of the Fifth Republic) sandalyelerin %68'ini kazandı. Amerikancı muhalefetin boykot ettiği seçimlerde böylece diğer Chavez yanlısı partilerle birlikte meclisin tamamı sol tarafından oluşturuldu.
Önümüzdeki günlerde Nikaragua'da da benzeri bir tablonun yaşanmasının yüksek bir ihtimal olduğu belirtiliyor. Sandinistlerin yeniden iktidara dönüşü anlamına gelecek olan bu durum da ABD için ciddi bir sıkıntı oluşturuyor.
Bütün bunların sosyalizm için ne anlam ifade ettiği tabii ki ciddi biçimde tartışılabilir; ama işin bir başka cephesinde, 1990'lardan beri solun üzerine beton attıklarını ve neoliberalizmin artık tek seçenek olduğunu ısrarla tekrarlayanlar açısından durumun pek hoş olmadığı kesindir. Kolombiya'da yükselen gerilla mücadelesinden Meksika'daki EZLN direnişine, Şili, Arjantin, Brezilya, El Salvador, Peru, Uruguay, vb. gibi ülkelerde yükselen halk hareketlerine dek ortadaki manzara, ciddi bir kaynaşmayı işaret etmektedir ve birbirine çok benzemeyen bütün bu direniş unsurları emperyalizm açısından sıkıntı kaynağıdır.

Evo Morales: Yeni Bir Chavez mi?
Bolivya'da ilk kez bir yerli, yani Amerika kıtasının gerçek sahibi olan Kızılderili halktan biri devlet başkanı seçildi. %51"lik bir sonuçla seçimleri kazanan Morales, yoksul bir yerli ailesinden geliyor. Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) partisinin lideri olan Morales, geçtiğimiz ayaklanmalar yılı içersinde çok eleştirilen liderlerden biri olmasına karşın yine de halk tarafından seçildi. Morales, seçimlerin hemen ardından bir basın konferansı düzenleyerek zaferini ilan ederken ABD'nin halkın kararına saygı göstermesini isteyerek, başeğme siyasetlerinin ve itaat zamanının artık sona erdiğini söyledi.
ABD Devlet bakanı Condoleezza Rice'ın Bolivya hükümetinin demokratikliğini sorgulayan sözlerine karşılık MAS lideri, iç ve dış problemleri konuşma yoluyla çözmek isteyen Bolivya halkının bağımsız iradesine saygıya çağırdı ve eğer ABD diplomasiye uyarsa, kendi hükümetinin de uyacağını belirtti. Konuşmasını "Huaiñuchum yanquis"ı (Kahrolsun Yankiler) sloganıyla bitiren Morales, bu sloganın bir mücadele, direniş, bir onur ve bağımsızlık savunması olduğunu söyledi. Morales, "Bu slogan aynı zamanda açlık siyasetlerini, korkunç yoksulluğu kazıyarak yoketmemiz gereken itaati reddeden ve Bolivyalılara onur getiren bir slogandır" dedi.
Hidrokarbonları ve doğal kaynakları devlet mülkiyetinde kamulaştırma ve bunları çokuluslu şirketlere veren anlaşmaları kaldırma sözleri vererek seçilen Morales, konuşmasında şirketlerle görüşmek için kapıyı açık bıraktı ve petrol kaçıran ve başka suçlar işleyen şirketleri atacağını ve kontratlarını derhal lağvedeceğini söyledi. Evo Morales, aynı konuşmasında şirketlerin yatırımlarını geri alabilmeleri ve kâr edebilmeleri için yeni şartlar altında çalışacağını ve Latin Amerika'nın enerji projesi PETROAMERICA'yı öne çıkaran bölgesel devlet işletmeleriyle işbirliğini destekleyeceğini de söyledi.
Sağlık için koka yapraklarının yararlı olduğunu savunan Morales, Birleşmiş Milletler yasak maddeler listesinden kokayı çıkararak bunun uluslararası alanda yasallaşmasına çalışacağını söyleyerek, "salt Coca Cola'nın yasallığı olmaz ki" dedi. Ve yine MAS lideri, narkotiklerle mücadelenin artık ABD'nin Bolivya gibi ülkelerin üzerinde tahakküm ve askeri üsler kurmak için jeopolitik çıkarlarına bir bahane olarak kullanmasının kabul edilemeyeceğini de söyledi. Morales, Bolivya'da ABD'nin Narkotik Acentasının bulunması ve bu ABD acentasının Bolivya ordusunun mensuplarının ve polisinin üzerinde bulunması konusunda da, bunun kabul edilemeyeceğini, ancak, yabancı askeri müdahale olmadan narkotik ticaretiyle mücadele edeceğini de söyledi.
MAS'ın "10 Emir" diye bilinen programı da aşağı yukarı bu vaatleri içeriyor. MAS'ın zaferine karşı ABD'nin ilk tepkisi ise beklendiği gibi büyük bir hoşnutsuzluktu. Seçimler üzerine değerlendirme yapan ABD Dışişleri Bakanı C. Rice, daha ilk günden Morales yönetiminin demokratik olmayacağı belirlemesini yaptı bile. Siyasi tarihi boyunca tam 188 kez askeri darbe yaşamış olan Bolivya'da (ki bu darbelerin çoğunun arkasında ABD vardır) halkın kendi oylarıyla içlerinden birini başkan seçmesi Rice'a göre "demokratik olmayan bir durum"dur!

Venezuela: Chavez'e Tam Destek
Aralık ayının başında Venezuela'da yapılan seçimler ise Chavez'in ABD karşıtı politikaları için bir referandum anlamına geldi. Amerikancı muhalefetin protesto ettiği seçimlerde Chavez, oylarını artırdı ve halkın desteğini yeniden arkasında buldu. Amerikancı muhalefetin boykotunun asıl amacı ise seçimlere katılma oranını düşürerek hükümetin meşruluğunu tartışmalı hale getirmek ve gelecekteki bir müdahalenin zeminlerini döşemekti.
Öte yandan, seçimlerin en göze çarpıcı yanı seçmen katılımının arasındaki kutuplaşmaydı: Seçkin sınıf ve yüksek-orta sınıf mahallelerinde katılım oranı %10'un altındayken, yoksul ve sıradan halkın yaşadığı bölgelerde, BBC haberine göre, sandıkların önünde oy kullanmak için bekleyen uzun kuyruklar vardı. Oy kullananların çoğunun yoksul olduğu ve bunların %90'ının Chavez'in partisine oy verip Chavez yanlısı bir yasama meclisi seçtiği seçimlerden sonra, artık mecliste ciddi bir muhalefet de kalmamış durumda. Bu ise Chavez'in daha atak davranmasının yolunu açıyor.
Bilindiği gibi, Nisan 2002'de ABD destekli askeri darbe, Chavez'e bağlı askerlerin desteklediği halk ayaklanması sonucu yenilmişti. Daha sonra, Aralık 2002'den Şubat 2003'e kadar Devlet Petrol Şirketi- PDVS'de ABD destekli görevliler ve yardımcıları ülkeyi geçici olarak felç eden lokavt ilan etmişler ve bu lokavt da Chavez'e bağlı işçiler ve mühendisler tarafından sona erdirilmişti.
Bütün bu süreçler sırasında ABD yönetiminin milyonlarca doları "muhalefet"e akıtması da bir işe yaramamış, her şeye karşın petrol üretiminin verdiği gücü de arkasına alan Chavez, geri adım atmaksızın ABD karşıtı politikalarına devam etmişti.
En son seçimlerde ise ABD, kendi yandaşı partilere "seçimi boykot etme" taktiğini dayattı. Bu taktik, esas olarak Chavez'i "azınlığın diktatörü" konumuna düşürmeyi hedefliyordu; uzun vadede bu politikanın hedefi, bir askeri müdahalenin koşullarını oluşturmaktı. Ancak böylece seçim-dışı kalan sağ partiler, ciddi bir moral bozukluğuna uğradılar ve güçlerini yitirmeye başladılar.
Bütün bunlar, ABD yönetiminin "bir an önce Chavez'i devirme" hevesinin sonuçlarıydı. ABD, uzun süreli bir muhalefet hareketi ile Chavez'in yıpratılmasını bekleyecek sabra sahip değildi; çünkü hem Küba-Venezuela ilişkisi, hem Chavez'in gitgide radikalleşen çizgisi geri dönülemez bir biçimde Latin Amerika'nın tablosunu değiştiriyordu. En kötüsü de Chavez-Fidel ikilisinin bölgenin bütünü için bir örnek teşkil etmesiydi. Gerçekten de bir uçtan bir uca Latin Amerika toprakları uzun süredir bu örnekleri izliyor ve ABD politikaları Arjantin zirvesinde olduğu gibi uygulanamaz hale geliyor.
Ancak, Washington'un "hemen devirme" taktiğinin bir hezimete yol açması şimdi daha büyük bir olasılık. Seçimleri "boykot" eden muhalefetin sokağa inip ülkede karışıklık çıkarması mümkün belki, ama karşı tarafın da "elleri armut toplamıyor." Chavez'i destekeyen partilerin yerel örgütleri, yoksul mahallelerdeki örgütlenmeler bu sokak hareketlerine karşılık verebilme gücüne sahipler. Allende benzeri bir duruma düşmemek için kitleler arasında da silahlı güçler oluşturulduğu bilinmeyen şey değil. Ayrıca Latin Amerika ortamında Soros tipi çalışmalar da çok verimli olmuyor. Çünkü bu kez sokaklara yoksullar hakim görünüyor. Üstelik muhalefetin ABD'den para aldığının açıkça kanıtlanmış olması da orta sınıflar arasındaki meşruiyetini zedelemiş durumda. ABD ve işbirlikçilerinin kontra tipi cinayetler yolunu denemeleri halinde ise halkın tepkisinin ne olacağını şimdiden kestirmek mümkün.
Sonuçta ABD, "boykot taktiği" ile birlikte Venezuela'daki müttefiklerini eritmiş durumda ve artık geriye tek bir yol kalıyor. Chavez'i Saddam'a benzeterek bir askeri savaş planı hazırlamak. Bunu yapmak ise yüzlerce faktörden ötürü pek kolay bir iş değil.
Buna karşın Chavez cephesi, çok sayıda farklı eğilimden oluşuyor. Sosyal demokratlardan marksistlere kadar bir dizi eğilim örgütsel yapılarıyla bu cephede yer alıyor ve kendi aralarında da tartışıp sürtüşüyorlar. Pragmatik ve yapıştırıcı tavrıyla Chavez bütün bunların ortasında duruyor ve devamlılığı sağlıyor. Sendikalar, mahalle kooperatifleri, köylü hareketleri, ve sol gruplar, kamulaştırma ve tolumsallaştırmaların hızlanmasını talep ediyorlar ve bunun için çaba gösteriyorlar. Temelde bu kitleselliğe dayanan Chavez ise daha temkinli yollardan ilerliyor.

Latin Amerika'ya Doğru
Yerden Bakmak…
Kıtadaki gelişmeler henüz tam olarak yerine oturmuş değil ve bu nedenle de kestirip atmalar için erken bir zamandayız. Örneğin Morales'in Lula'nın ılımlı-uzlaşmacı yolundan mı yoksa Chavezci bir kanaldan mı ilerleyeceği şu aşamada henüz netleşmiş değil. Morales, seçimden birkaç ay önce yaptığı röportajlarda ABD emperyalizminden korkmadığını ve neoliberalizme karşı tutumunun net olduğunu söylese de, örneğin Cochabamba (Bolivya) Fabrika İşçileri Federasyonu'nun başkanı Oscar Olivera gibi sendika liderleri, "Bu hükümetin tutumu emperyalizme karşı olacak ama sonuçta sömürgeci, kapitalist ekonomik bağımlılık ilişkilerini değiştiremeyecek" diyor ve Morales'in son süreçte eski radikal çizgisinden uzaklaştığını iddia ediyorlar. Ama öte yandan aynı sendikacı, bir ABD müdahalesi konusunda da görüşünü net olarak ifade ediyor: "MAS'ın seçilmesinin ötesinde, seçimlerin de ötesinde, seçimlerden sonra olabilecek büyük olaylara, ülkenin parçalanmasına veya Haiti benzeri istilaya hazırlandığımızı içtenlikle söylemek istiyorum. Bolivya halkı kendini koruyacak toplumsal güce sahip olduğunu defalarca kanıtladı. Emperyalistler saldırıya geçmeden önce bunu dikkate alacaklardır diye düşünüyorum."
Aynı şey, aslında Venezuela için de geçerlidir. Belli bir noktadan sonra, Chavez'in tutarlılığı-tutarsızlığı gibi tartışmaların da ötesinde artık Venezuela halkı, ülkenin sahibidir ve elinde tuttuğu gücü kullanacaktır.
Dolayısıyla, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, Latin Amerika'daki gelişmelere bakarken esas dikkate almamız gereken eğilim, kıtadaki emekçi halkların anti-emperyalist hareketinin gücü ve kararlılığı olmalıdır. Emekçi halklara, yıkım, sömürü ve onursuzluğu dayatan ABD emperyalizmi, kıtanın her köşesinden tepki almakta, kitleler bu tepkilerini şu ya da bu yolla ortaya koymaktadır. Bu dalganın bir köşede kendisini gerilla ile ifade etmesi, bir diğer köşede küçük çaplı ayaklanmalar ve sokak gösterileri yolundan yürümesi, bir başka ülkede ise halkçı bir hükümeti savunması, politik açıdan tartışılabilir, değerlendirilebilir durumlardır. Devrimci sosyalizm, bu aşamada, katı kalıplarla soruna yönelerek kestirip atan, oturduğu yerden ahkam kesen tutumları doğru bulmamakta, gelişmelere ve siyasal oluşumlara belli bir mesafeyle ama mutlaka anlamak için yaklaşmaktadır. Devrimci sosyalizmin devrim ve iktidar anlayışı bellidir; parlamentarizm ve barışçıl geçiş hayalleri ile kitlelerin uyutulmasını hiçbir biçimde doğru bulmadığımız da ortadadır. Ancak 2000'li yıllarda dünyanın özellikle sıcak bölgelerinde ortaya çıkan gelişmeleri dikkatle izlemek, bu gelişmelerin ulaşması muhtemel sonuçlarını kestirmeye çalışmak ve her şeyden önemlisi de ABD emperyalizmine karşı her kafa tutma girişimini desteklemek de bugünkü görevlerimiz arasındadır. İdeolojik mesafe ve eleştirel tutum bunun engeli değildir. Kuşkusuz burada sol gösterip sağ vuran, neoliberalizmle, emperyalizmle iç içe geçen partilerden ve hareketlerden değil, az çok dik durabilen örneklerden söz ediyoruz. Ve bunları ayırt edebilmek de sanıldığı kadar zor değildir; çünkü 2000'lerin vahşi kapitalizm koşullarında birincilerin ömrü -yalancının mumuna benzer biçimde- çok kısa sürmektedir.
Asıl önemli olan ise, başta da belirttiğimiz gibi Latin Amerika emekçi halklarının direniş gücü ve iradesidir. Bu irade, gerektiğinde, yalancı mumlarını da söndürmesini bilecektir.




 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19