YAZARI: Dido Sotiriyu
TÜRKÇESİ: Attila Tokatlı
YAYINEVİ: Alan Yay.
Dido Sotiriyu'nun Elektra isimli kitabını daha
önceki bir sayımızda tanıtmış ve şimdi tanıtacağımız
kitabın okunmasını önermiştik. Halen okuma girişiminde
bulunmayanlar için kitabın tanıtımını yapmak istedik.
Bu kitapta Manoli Aksiyotis isimli Anadolu Rum
köylüsünün öyküsü kendi ağzından aktarılmıştır.
1914-1918 arası Amele Taburu'nda bulunmuş, Anadolu'yu
Rum istilasıyla birlikte Elen( Helen) üniformasını
sırtlamış, esaret görmüş ve nihayet Yunanistan'da
mülteciliğin zehirli ekmeğine ortak olmuştur.
İltica ettikten sonra kırk yıl boyunca dokerlik,
sendikacılık yapmış; İkinci Dünya Savaşını izleyen
Yunan Milli Direnme Hareketine katılmıştır. Emekli
olunca da, altmış yılı aşkın yaşantısını kaleme
almıştır Manoli. Büyük bir sabırla cefa çekerek:
Çünkü, doğru dürüst okuma yazma bilmemektedir.
İki kudret vardı evde, önünde titrediğimiz! Allah
ve babam. Anadolu yaşam tarzı hüküm süren bir
kasabanın çocuğuydu Manoli. Baba yıldızlar ışırken
uyanır, küçük takkesini ve çoraplı pantolonunu
giyinir, elini yüzünü büyük bir gürültüyle yıkar,
ikonaların karşısına geçer istavroz çıkarır, biraz
közde kızarmış ekmeğini şaraba banar birkaç zeytin
ve bol küfürle yola çıkardı.
Bağları, incirleri, tütünleri, zeytinleri, pamukları,
mısırları, susamları, şarapları, iki katlı evlerinin
önünde meyve ve sebze bahçeleri, kiliseleri olan
bir hayat. Köylüleri iliğine kadar sömüren beyler
yok. Tüm dükkanlar, kahveler, iki kiliseyle üç
okul ve köyün tek Türk binası olan Zaptiye Dairesi;
defne ve mersin dallarından görünmüyor. (Bu gün
ise otellerden, pislikten ve bakımsızlıktan) Yazın
herkes yazlığına gidiyor, sonbahara doğru dönüp
büyük bir temizlik başlıyor, o kadar ki yollarda
yürümeye çekinilecek bir temizlik. Evlerin önü
rengarenk çiçeklerden geçilmiyor. (Bu gün İstanbul
ve İzmir'de bu renkleri sadece pencerelerinin
önünde sürdürüyorlar) Ürün satımı sonunda en çokta
incirden cepler doluyor ve doğru İzmir; çeyiz,
giysi vs.
Yukarıdaki yaşam çizgisi 1800'lü yılların sonunda
gelişmeye başlayan Türkleşme politikalarının pratikleri
olarak değişmeye ve içerdeki düşmanın belirlenmesi
çalışmalarına dönüşüyor. İçerdeki düşman Ermeniler
ve Rumlardır. Osmanlı, topraklarının %80'nini
kaybetmiş, dayatmalar üzerine gerçekleştirilmeye
çalışılan reformlar ve iyileştirme çalışmaları
pratikte yerini bulamamıştır. Ulusallaşmaya başlayan
Balkan'larda yenilgiler yaşanmış büyük bir Müslüman
kitle öldürülmüş ve Anadolu'ya sürülmüştür. Belirlenen
iç düşman olarak etnik bir temizliğe Ermeniler
uğramış Rumlar etnik bir temizlik görmese de yerlerinden
edilmiş, erkekleri korkunç bir yaşamın bulunduğu
Amele Taburlarında ölümüne çalıştırılmışlardır.
Kendi halkına yapılan eziyetin bir benzerini de
Yunan ordusu Anadolu'ya girdiğinde, kendileri
gerçekleştirmişlerdir. Bu romanda komünist Yunanlı
askerin diğer askerlerle olan diyalogu ve çıkarsamalarının
o dönem tarihini aydınlatacaktır. İzmir'e kadar
çekilen Yunan askerinin ve Anadolu Rumlarının
yaşadıkları, Ermeni mahallerinin yakımı, İttifak
güçlerinin tavrı bu romanın ana fikirlerini oluşturmaktadır.
Tanıtımı, kitaptan alıntı bir türkünün sözleriyle
bitiriyoruz. Yaşanmış olayların ve bir dönem için
resmi tarih dışı bir kaynak olan bu kitabın okunması
gerekliliğine inanmaktayız.
Ölüm Allah'ın emri
Allah'ın emri olsaydı yalnız
Gelsin derdim ölüme!
Yeter ki insan insandan
Gene bir insan eliyle ayrılmasın!
|