Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

37. Sayı - Ocak 2006

Bir adım ileri beş adım geri… Neredeyse yirmi yıldır bu böyle sürüyor; bir gün biri çıkıyor “Kürt realitesini tanıyoruz” diyor, bir gürültü, bir kavga… Ya da bir başkası, “acaba federasyon olur mu?” diye ortalığa bir şey atıyor, yine tencereler tavalar havada uçuşuyor, kavga bittiğinde de aslında cümlenin kendisi unutulmuş oluyor.
Ve nihayet şu “kimlik” meselesi. Bu kez Tayyip şansını deniyor ve “üst kimlik-alt kimlik”, “Türkiye vatandaşlığı” gibi lafları şöyle bir ortalığa atıp geri çekiliyor. Hepsi o kadar! Laf ortaya atılıp da bundan somut bir siyasi sonuç çıkmıyor aslında; başbakan yalnızca Kürtlerin kendi kimliklerinin de var olduğunu kabul ederek lütuf yapmış oluyor! O bunu yaparken de özel timciler bölgeye taşınıyor, operasyonlar büyüyor, “Mutkili Ali Başçavuş” da bombalarını sıraya diziyor, defterindeki isimlere bakıp kırmızı kalemle işaretler koyuyor.
Öte yandan “Ne mozayiği ulan” diye haykırıyor Baykal: “Mermeriz biz mermer!” İsimleri karıştırıyor olabiliriz belki, bu lafı Türkeş söylemişti evet ama gericilik zaten birbirine karışan, birbiriyle akrabalık ilişkileri olan bir şey. Ve tabii eski operasyoncu Ağar da boş geçmiyor tartışmayı; o da “mermercilik” mesleğine el atıyor; bu yüzden olsa gerek Şemdinli’de başı sıkışan bombacının aklına ilk onun telefon numarası geliyor.
“Üst kimlik” olur mu, “alt kimlik” nedir? İnsan bir yandan TC vatandaşı olsa, öte yandan da evinde barkında arada bir üç kelime Kürtçe konuşsa fena mı olur, vs. vs… Bunları hep kendileri tartışıyorlar. Kürt halkının fikrini soran yok. Bölgedeki bütün baskı güçlerini, JİTEM’ini, MİT’ini geriye çeksen de ortaya bir sandık koysan, insanlara “siz nasıl yaşamak istiyorsunuz” diye sorsan, belki bu anlaşılabilir bir şey olur; ama böyle bir fikir bile tüyleri diken diken etmeye yetiyor. Bu yazının yazıldığı gün dünyanın küçücük bir köşesinde, tsunami olmasa kimsenin adını duymayacağı bir yer olan Aceh’te törenler düzenleniyor, Endonezya askeri birlikleri bando-mızıka eşliğinde bölgeden çekiliyorlar ve göründüğü kadarıyla kıyamet de kopmuyor! Türkiye’de ise Kürdün Kürt olup olmadığı, onun dilinin bir lehçe olup olmadığı, vs. tartışılıyor, daha doğrusu tartışılamıyor…

Sizin Kimliğiniz Ne?
Peki ama “kimlik” nedir? Bütün bu tartışmaları yapanların kendi kimlikleri nedir? Doğum yerini, hane no, cilt no’yu geçip daha siyasal bir zeminden bakarsak, bütün bu partilerin, bütün bu anlı şanlı liderlerin kimliği nedir? Örneğin “işbirlikçilik” bütün bu partiler için ortak bir “üst kimlik” oluşturmuyor mu? Evet, partilerin adları farklı, program dedikleri kağıt tomarları var, ayrı ayrı geleneklerden geliyorlar. Kimisi kendisine fena halde solcuyum diyor, kimisi “bin operasyon yaptım bin tane daha yaparım” diyor, bir başkası da takunyadan İtalyan ayakkabılarına terfi etmiş, ama sonuçta içlerinden bir tanesi olsun şu İncirlik üssünün arazisini on santim küçültelim diyebilir mi? İçlerinden bir tanesi, canı sıkılınca Ankara’ya gelen FBI-CIA patronlarının önüne dikilip “senin burada ne işin var?” diye sorabilir mi? İçlerinden bir tanesi, Düyunu Umumiye’den, kapitülasyonlardan beter hale gelmiş olan şu IMF-Dünya Bankası ilişkisini şu kadarcık olsun sorgulayabilir mi? Bolivya’da Evo Morales seçim kazanıyor, Türkiye’nin tekel medyasının tetkikçi gazeteleri “kokocu başkan oldu” diye manşet atıp aklınca alay ediyor; peki senin ülkendeki herhangi bir başkan, başbakan, “ben şu sektörü millileştireceğim” lafını bırak söylemeyi, evinde otururken bile aklının ucundan geçirebilir mi?
Ya da bir başka öneri: Bütün bu zümre için “hortumculuk-hırsızlık” bir “üst kimlik” değil midir? Örneğin bu her gün birbirleriyle kavga eden, birbirlerine pek düşman olan zatlar, özelleştirme konusunda ne düşünürler? Aynı kişiler, bırakın daha ötesini, “biz bütün dolaylı vergileri kaldıralım ve kim ne kazanıyorsa onun şu kadarını vergi olarak alalım” diye bir yasa çıkarabilirler mi? 200 milyar dolara yakın bir parayı son yirmi yılda batakçılara armağan edenler kimlerdir? Bolivya’nın başkanı “kokocu”dur da, Türkiye ekonomisinde uyuşturucu gelirlerinin payı ne kadardır? Sokakta yaşayan çocukların sayısı bu kişilerin hükümet olduğu dönemlerde yüzde kaç artmıştır, fuhuş yapan kadın sayısı örneğin 1960’larda da bugün olduğu kadar mıdır? İşsizlik oranı ile suç oranları arasında bir ilişki yok mudur?
Ve bu kişiler için bir “üst kimlik” önerisi olarak “Muğlalı Kimliği”nden söz edebilir miyiz? Bunlardan herhangi biri, ezberden söyledikleri “30 bin ölü” lafının dışında çukurlara gömülen, köşe başlarında kurşunlanan, özgürlük istedikleri için üzerine ateş açılan insanları tanırlar mı? AİHM olmasa bu topraklarda kaç kişinin katledildiği sorusu akıllarına gelir mi? Ya da Sevda Aydın’ı tanırlar mı, otobüs durağından bir insan nasıl kaçırılır diye akıllarından hiç geçirirler mi? Ve bütün bu kişiler, bir kez olsun, şu JİTEM nedir, MİT ne yapar sorusunu sorabilirler mi? Bir gün akıllarına esse, olmaz böyle bir şey ama, olsa, bir TMŞ hücresinin kapısından içeri şöyle bir bakmalarına izin verilir mi?
Kim bunlar? Kendi kimlikleri nedir? Ve kendi kimliklerine bakmadan nasıl, hangi hakla bir halkın kimliği üzerine gevezelik edebiliyorlar? Binlerce şehit vererek kendi varlığını savunan bir halkın “alt kimliğini-üst kimliğini” belirlemek onlara mı kalmış?
Türkiye’de herkes, kökeni ne olursa olsun başbakan bile olur diyorlar… Doğrudur! Örneğin Hindistan’ın sömürge olduğu yıllarda bir Hintli, yüzünü bin kez boyasa da İngiltere başbakanı olamazdı. Bizim karmaşık coğrafyamızda ise bu, eğer gerçekten yüzünüzü (ve ruhunuzu) beyaza boyarsanız mümkündür. Ama bu o zaman sizin kimliğiniz değildir, o yüz ve o beyin size ait değildir. Siz, başka bir şey, başka biri olmayı kabul ederek, başka bir kimlikle orada varsınızdır. Vazgeçtik Kürt’ten, siz bir sosyalist milletvekili olarak seçildiniz diyelim, daha ilk gün, “milletin bölünmezliği”ne yemin edip bir sosyalistin en temel belirlemesi olan sınıflar gerçeğini reddetmekle karşı karşıyasınız.

Açık ve Yalın Bir Söz: Ben Kürdüm
Peki nedir bu kimlik gevezeliği o zaman? Siz kimin hangi ulustan olduğunu hangi ölçüyle belirliyorsunuz? Türkiye’de öteden beri anti-komünist lafebeleri saçma bir iddia öne sürerler: “komünistler halkı sınıflara bölmek istiyorlar!” Oysa komünist düşünceye göre sınıflar zaten vardır; komünizmin yapmak istediği ise -iddia edilenin tam aksine- bu sınıfları ortadan kaldırmaktır.
Kürt meselesinde de sanki mevcut olmayan bir sorunu birileri icat etmiş gibi yaygara koparılıyor ve “eh mademki Kürtler var diyorsunuz, öyleyse onlara şöyle bir konum verelim” deniliyor. Oysa, kimsenin senden bir şey istediği yok. Kürtler var ve yüzyıllardır doğru dürüst bir devlet deneyimi, doğru dürüst bir birlik imkânına sahip olamadıkları halde, bir ulus olarak var olmayı sürdürüyorlar, neredeyse mucize denebilecek olan bu durum için de kimseden izin aldıkları yok. Var olduklarını bilmek için sabahları birbirlerine “rojbaş” demeleri yetiyor, var olduklarını bilmek için icazete ihtiyaçları yok. Dilleriyle, kültürleriyle, iyi ya da kötü bütün diğer özellikleriyle varlıklarını zaten -sana rağmen, ölümlere kıyımlara rağmen-sürdürüyorlar.
Mesele varlık meselesi değil, Kürdün nasıl yaşamak istediği, politik olarak nasıl yönetmek ya da yönetilmek istediğidir. Devrimcilerin yanıtı bu konuda çok açık ve bir su damlası kadar berrak: Onlar nasıl istiyorlarsa öyle! Yani kendi kaderini tayin hakkı... Hatta devrimciler, sosyalistler bu yaşam biçimini beğenmeseler de öyle! Kürtlerin iradesi bu konuda yeterlidir. Bu topraklarda kendisini şöyle ya da böyle solda tanımlayan ama Kürdün iradesini tanımayan, onlara yapılanları görmezlikten gelen binlerce insan yaşıyor. Ve devrimci sosyalistler, işte bu topraklarda diyorlar ki, Kürt kendine neyi istiyorsa sorunun çözümü odur! Kürde alt kimliksin demekse sadece hakarettir! Tüm uluslar eşittir, aralarında altlık üstlük sıralaması yapmak ise iğrenç bir aşağılamadır.
Ve son olarak, hatırlatılabilir: Mermercilik hayırlı bir meslek değildir. Mermerden birçok şey yapılır ama bütün bu yararlı şeylerin yanında, pek sevimli olmayan bir işe de yarar: Mezar taşı!

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19