Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

37. Sayı - Ocak 2006

Hani hep söylenir, ayın karanlık yüzü vardır. Karanlık ve bilinmeyen, görülemeyen bir yüz…
Düzenin de karanlık bir yüzü var. Işıklı vitrinlerin, şatafatla ilan edilen borsa rakamlarının, “ekonominin büyüme hızı” üzerine yapılan güleryüzlü açıklamaların ötesinde, arka sokakların yüzünden söz ediyoruz. Çamurdan, kuytuluklardan söz ediyoruz, yok sayılan, düzen temsilcilerinin ve onların yönlendirdiği orta sınıfların da görmezden geldiği kör bir bölgeden söz ediyoruz. Hani turizm turlarına katılan insanlar vardır; çok şey bilen rehberleri onları koyun sürüsü gibi güder, tarihi mekanlara, büyük caddelere, otellere sürükler peşinden. Ama asla ara sokaklara, karanlık kuytuluklara girmezler. Çoğu zaman bizim toplumumuzun insanları da böyledir; kendi ülkelerinde turist gibidirler.
Çukuru, uçurum insanlarını görmek istemezler; gazetelerin üçüncü sayfalarında iç parçalayan öyküler okuduklarında da bunun nasıl genel bir şey olduğunu, bu korkunç öykülerin kahramanlarının nasıl her gün kapitalist sistem tarafından üretildiğini anlamak istemezler.
Çocuklar, yaşlılar, kadınlar, engelliler, evsizler, alkolikler, uyuşturucu kullanıcıları, fahişeler, sokak çocukları, çeteler… Yeni-sömürge kapitalizmi, özelikle de yeni süreçteki neoliberal işleyiş dibe itmiştir onları, onlar için para harcamak gereksizdir! Düzen için onlar “ölü yatırım”dır!
Bu sayımızdan itibaren, düzenin yarattığı arka sokaklara, yalnızca ara sıra rakamlarla ifade edilip geçiştirilen bir dünyanın derinliklerine yöneleceğiz. Bir dizi halinde sürecek olan bu bölümde her ay bir başka konuyu ele alacak ve inceleyeceğiz.
Eğer benzetmek gerekirse bu, klasik turizm rehberlerinin yaptığının tam tersini yapmak, gezinin yönünü değiştirmek anlamına geliyor.
Evet, artık turumuza başlayabiliriz…

Çaresizlik İçinde Bir Tutunma: Alkolizm
Herkes bilir, ilkokullarda hep kampanyalar yürütülür. Sigaraya, alkole, uyuşturucuya karşı… İkide birde "Yeşilay" denilen ne idüğü belirsiz kurum için, nereye harcandığı asla bilinmeyen paralar toplanır. Ana slogan ise hiç değişmez: Alkol kötülüklerin anasıdır! Ama bir sürü anlamsız nutuktan sonra her şey okulda kalır. İlkokulda okuyan çocuğun abisi ve babası, akşamları karşılıklı kadeh tokuştururlar. Hele bir de ev ortamı kalabalıksa, o çocuk da babasının övünme duygusunun tatminine kurban gider, bir yudum içirilir, ailece kahkaha basılır. Zaten iş ortaokula, liseye geldiğinde çoğu zaman içki kapasitesi bakımından öğrenci öğretmenini yaya bırakır! Yani her şey komiktir, tümüyle anlamsızdır…
Evet, uyuşturucu, alkol, sigara kötülüklerin anasıdır. Ama insan vücudunda tahribatlar yaratan ve ölüme kadar götüren bu maddelerin anası kimdir? Bu maddelerle insanların zehirlenmesinden kim sorumludur? İnsanları hayatları uğruna kimin cepleri dolmaktadır? İnsanlar neden düğünde bayramda içilen birkaç kadehin ötesinde bir yere kayarak bağımlı hale gelirler? Böylece doldurdukları boşluk nasıl bir şeydir?

Alkol Nedir?
Aslında kimyada birçok çeşidi olan alkol türleri içinden içilen cinsi etil alkol veya etanoldür. İçildikten sonra % 10'u mideden emilen alkolün kalan bölümü ise ise bağırsaktan kana geçer. İçindeki atkif maddeler merkezi sinir sisteminde depresan etki gösterir. %0.05 kan seviyesinde, düşünce, yargılama ve bastırma kalkar. %0.1 seviyesinde istemli motor hareketler zayıflar, %0.2 seviyesinde bütün motor alan baskılanır, %0.3 seviyesinde uykuya meyil gelişir, %0.4-0.5 noktasına gelindiğinde ise sonuç koma halidir.
Daha yüksek seviyelerde ölüm kesin gibidir. Ayrıca alkol, karaciğerde yağ ve proteinlerin birikmesine ve karaciğer büyümesine yol açar. Yemek borusu iltihabı, gastrit, aklorhidri ve gastrik ülser, pankreatit, pankreas yetmezliği ve kanseri , yiyeceklerin yetersiz sindirimi, bazı vitamin ve amino asitlerin emilme kapasitesini azaltması sindirim sistemi üzerine etkileridir.

Alkol Alışkanlığı Hastalık mıdır?
Evet, alkol alışkanlığı hastalıktır. Alkolizm, öteden beri bir davranışsal bozukluk olarak tanımlanmaktadır ve tekrarlayıcı olarak fazla miktarda alınan alkole bağlı problemler gelişmesi anlamına gelir. Bunun kabulü de yine eskiye dayanır. Roma imparatorluğu döneminde filozof Seneca, alkolizmi akıl hastalığı olarak tanımlamıştır. Alkol ve diğer madde bağımlılarının teşhisi, insanda oluşan kontrol kaybı, aile ve sosyal sorunlar gibi davranışlar, uykusuzluk, karaciğerde görülen rahatsızlıklara bakılarak yapılır.
Alkol kullanımının insanlar üzerindeki etkileri değişiktir. Gençlerde bu etki kendini psikiyatrik bozukluklar, davranış bozuklukları, sosyal hayata uyum sağlayamama olarak dışa vurur. Alkol vb. maddelerin kullanma yaşı ne kadar erken başlarsa, vucütta yarattığı tahribatın süresi de o kadar uzun olur. Bu, kişinin hayatına, bakışlarının kötümser, mutsuz, yararsızlık ve amaçsızlık olarak yansır.
Bilim adamları, madde kullanımında arkadaş baskısı veya etkisinin önemli olduğunu belirtmektedir. Ancak bu "arkadaş faktörü" aslında abartılıdır da; çünkü bu faktör bir boşluk üzerinde iş görmez. Ekonomik sıkıntılardan hayatın anlamsızlaştığı yabancılaşma ortamlarına ve genel olarak boşluk duygusuna dek bir dizi etken süreci belirler, böylece "birkaç kadeh"ten öteye, akşamcılığa, oradan da sistemli biçimde alkol tüketmeye doğru yol alınır.

Alkolizm: Yayılan Bir Olgu…
Ülkemizde alkolizm hızla artmaktadır. Bu, aslında günlük hayatta çok fazla fark edemediğimiz bir olgudur; çünkü hayatımızın bir evresinde bir kez bile olsa hepimiz bir parça alkol almışızdır ve bunun nasıl bir bağımlılık haline geldiğini kavramamız zordur. Ayrıca neredeyse insanlığın tarihi kadar eski bir tarihe sahip olan "içki"nin muhtemelen kısa sürede de ortadan silinip gitmeyeceği kestirilebilir. Ama burada sözünü ettiğimiz şey, günümüze ait toplumsal-kültürel bir olgu olarak alkol bağımlılığıdır. Örneğin Roma İmparatorluğu döneminde de çok içki içildiğinden söz edilebilir, ama bu sözünü ettiğimiz olgu ile aynı şey değildir. Ayrıca üst sınıflarda da aşırı zenginliğin yarattığı kendine özgün nedenlerden ötürü sık görülen alkol-uyuşturucu bağımlılığı bizi ilgilendirmiyor. Biz, burada, bağımlılaşarak toplum dışına itilen, sistem tarafından da uçuruma yuvarlanan ve bu arada kendi bütünlüğü parçalanan, kendi kişiliğine, sınıfına yabancılaşan emekçi insanlardan söz ediyoruz. Emekçi mahallelerinde hızla yaygınlaştırılan birahaneler, polisin kollaması altında çalışan uyuşturucu satıcıları, artık rastlantısal şeyler olmaktan çıkmış ve bugün emekçi sınıflara karşı bir savaş biçimi haline gelmiştir. Bu, artık "düğün içkisi"nin ötesinde bir şeydir; sözünü ettiğimiz şey, bir vakitler mahallelerde nadir görülen (ve herkesin biraz ayıplayıp, biraz da hoş gördüğü) "içkici" tipinden öte, hızla yayılan bir çürüme biçimidir.
1983 yılında alkolizm tedavisi için birkaç yerde kurulan AMATEM'e o yıllarda madde bağımlılığı nedeniyle başvuranların sayısı 78 iken, 2004 yılında bu rakam 6221'e ulaşmıştır. 1990 yılında alkol kullanımı tedavisi için başvuran hasta sayısı 3510 iken, 2004 yılında 8710'a yükselmiştir. Ve bilindiği gibi bu, buzdağının yalnızca görülen kısmıdır; çünkü bütün bu rakamlar tedavi için başvuranları ifade etmektedir. Oysa Türkiye'de alkol tüketimi her yıl hiç durmaksızın artmaktadır. 1997'de 885 milyon litre olan alkollü içki tüketimi, 2001'de 952 milyon litredir. Kişi başına düşen alkollü içki miktarı ise 1970'te 1 litre iken, 1990'ların sonunda 15 litreye varmıştır.
Daha geniş bir pencereden bakarsak eğer, 1939 yılında Türkiye nüfusu 17 milyon 369 bin iken, içki imalâtı 16 milyon 251 bin litredir. 1997 yılında ise nüfus 65 milyon olurken içki imalâtının 885 milyona çıkışının anlamı açıktır.
Buna karşın alkolle ilgili tedavi merkezleri tam anlamıyla yerinde saymaktadır. Bu, tamamen sistemin mantığıyla ilgilidir. Kapitalizmin ana ilkesi, insana değil, paraya, kâra yatırımdır. Kapitalizm her zaman insanları muhtaç durumda bırakır. Bunun sebebi ise basittir, hasta tekrar kendisine sermaye olarak dönsün istemektedir.
Sonuç olarak, sistemin derinleştirdiği insanlık dramlarından biri olan alkolizm, emekçilerin hayatını sakatlayan bir felaket olarak yaygınlaşmakta, özellikle de genç emekçilerin geleceklerini sakatlamaktadır. Bu ise, bir dizi başka çürüme unsuru ile birlikte sorunu devrimci çalışmanın gündemine taşımaktadır. Emekçi mahallelerde yürütülen devrimci çalışma, özellikle devlet tarafından yaygınlaştırılan alkolizm ve tüm madde bağımlılıklarını da hedeflemeli, bir yandan bu bağımlılıkları yaygınlaştıran odaklara karşı tavizsiz bir mücadele geliştirilirken, diğer yandan da emekçiler arasında aydınlatıcı çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bireyciliğin yerine toplumsal hareketi, hayattan kaçışın yerine ona mücadeleci bir biçimde sımsıkı sarılmayı inşa eden Halk kültür Merkezleri, bu çalışmanın başlıca unsurlarından biridir.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19