Hani
hep söylenir, ayın karanlık yüzü vardır. Karanlık
ve bilinmeyen, görülemeyen bir yüz…
Düzenin de karanlık bir yüzü var. Işıklı vitrinlerin,
şatafatla ilan edilen borsa rakamlarının,
“ekonominin büyüme hızı” üzerine yapılan güleryüzlü
açıklamaların ötesinde, arka sokakların yüzünden
söz ediyoruz. Çamurdan, kuytuluklardan söz
ediyoruz, yok sayılan, düzen temsilcilerinin
ve onların yönlendirdiği orta sınıfların da
görmezden geldiği kör bir bölgeden söz ediyoruz.
Hani turizm turlarına katılan insanlar vardır;
çok şey bilen rehberleri onları koyun sürüsü
gibi güder, tarihi mekanlara, büyük caddelere,
otellere sürükler peşinden. Ama asla ara sokaklara,
karanlık kuytuluklara girmezler. Çoğu zaman
bizim toplumumuzun insanları da böyledir;
kendi ülkelerinde turist gibidirler.
Çukuru, uçurum insanlarını görmek istemezler;
gazetelerin üçüncü sayfalarında iç parçalayan
öyküler okuduklarında da bunun nasıl genel
bir şey olduğunu, bu korkunç öykülerin kahramanlarının
nasıl her gün kapitalist sistem tarafından
üretildiğini anlamak istemezler.
Çocuklar, yaşlılar, kadınlar, engelliler,
evsizler, alkolikler, uyuşturucu kullanıcıları,
fahişeler, sokak çocukları, çeteler… Yeni-sömürge
kapitalizmi, özelikle de yeni süreçteki neoliberal
işleyiş dibe itmiştir onları, onlar için para
harcamak gereksizdir! Düzen için onlar “ölü
yatırım”dır!
Bu sayımızdan itibaren, düzenin yarattığı
arka sokaklara, yalnızca ara sıra rakamlarla
ifade edilip geçiştirilen bir dünyanın derinliklerine
yöneleceğiz. Bir dizi halinde sürecek olan
bu bölümde her ay bir başka konuyu ele alacak
ve inceleyeceğiz.
Eğer benzetmek gerekirse bu, klasik turizm
rehberlerinin yaptığının tam tersini yapmak,
gezinin yönünü değiştirmek anlamına geliyor.
Evet, artık turumuza başlayabiliriz… |
Çaresizlik İçinde Bir Tutunma: Alkolizm
Herkes bilir, ilkokullarda hep kampanyalar yürütülür.
Sigaraya, alkole, uyuşturucuya karşı… İkide birde
"Yeşilay" denilen ne idüğü belirsiz
kurum için, nereye harcandığı asla bilinmeyen
paralar toplanır. Ana slogan ise hiç değişmez:
Alkol kötülüklerin anasıdır! Ama bir sürü anlamsız
nutuktan sonra her şey okulda kalır. İlkokulda
okuyan çocuğun abisi ve babası, akşamları karşılıklı
kadeh tokuştururlar. Hele bir de ev ortamı kalabalıksa,
o çocuk da babasının övünme duygusunun tatminine
kurban gider, bir yudum içirilir, ailece kahkaha
basılır. Zaten iş ortaokula, liseye geldiğinde
çoğu zaman içki kapasitesi bakımından öğrenci
öğretmenini yaya bırakır! Yani her şey komiktir,
tümüyle anlamsızdır…
Evet, uyuşturucu, alkol, sigara kötülüklerin anasıdır.
Ama insan vücudunda tahribatlar yaratan ve ölüme
kadar götüren bu maddelerin anası kimdir? Bu maddelerle
insanların zehirlenmesinden kim sorumludur? İnsanları
hayatları uğruna kimin cepleri dolmaktadır? İnsanlar
neden düğünde bayramda içilen birkaç kadehin ötesinde
bir yere kayarak bağımlı hale gelirler? Böylece
doldurdukları boşluk nasıl bir şeydir?
Alkol Nedir?
Aslında kimyada birçok çeşidi olan alkol türleri
içinden içilen cinsi etil alkol veya etanoldür.
İçildikten sonra % 10'u mideden emilen alkolün
kalan bölümü ise ise bağırsaktan kana geçer. İçindeki
atkif maddeler merkezi sinir sisteminde depresan
etki gösterir. %0.05 kan seviyesinde, düşünce,
yargılama ve bastırma kalkar. %0.1 seviyesinde
istemli motor hareketler zayıflar, %0.2 seviyesinde
bütün motor alan baskılanır, %0.3 seviyesinde
uykuya meyil gelişir, %0.4-0.5 noktasına gelindiğinde
ise sonuç koma halidir.
Daha yüksek seviyelerde ölüm kesin gibidir. Ayrıca
alkol, karaciğerde yağ ve proteinlerin birikmesine
ve karaciğer büyümesine yol açar. Yemek borusu
iltihabı, gastrit, aklorhidri ve gastrik ülser,
pankreatit, pankreas yetmezliği ve kanseri , yiyeceklerin
yetersiz sindirimi, bazı vitamin ve amino asitlerin
emilme kapasitesini azaltması sindirim sistemi
üzerine etkileridir.
Alkol Alışkanlığı Hastalık mıdır?
Evet, alkol alışkanlığı hastalıktır. Alkolizm,
öteden beri bir davranışsal bozukluk olarak tanımlanmaktadır
ve tekrarlayıcı olarak fazla miktarda alınan alkole
bağlı problemler gelişmesi anlamına gelir. Bunun
kabulü de yine eskiye dayanır. Roma imparatorluğu
döneminde filozof Seneca, alkolizmi akıl hastalığı
olarak tanımlamıştır. Alkol ve diğer madde bağımlılarının
teşhisi, insanda oluşan kontrol kaybı, aile ve
sosyal sorunlar gibi davranışlar, uykusuzluk,
karaciğerde görülen rahatsızlıklara bakılarak
yapılır.
Alkol kullanımının insanlar üzerindeki etkileri
değişiktir. Gençlerde bu etki kendini psikiyatrik
bozukluklar, davranış bozuklukları, sosyal hayata
uyum sağlayamama olarak dışa vurur. Alkol vb.
maddelerin kullanma yaşı ne kadar erken başlarsa,
vucütta yarattığı tahribatın süresi de o kadar
uzun olur. Bu, kişinin hayatına, bakışlarının
kötümser, mutsuz, yararsızlık ve amaçsızlık olarak
yansır.
Bilim adamları, madde kullanımında arkadaş baskısı
veya etkisinin önemli olduğunu belirtmektedir.
Ancak bu "arkadaş faktörü" aslında abartılıdır
da; çünkü bu faktör bir boşluk üzerinde iş görmez.
Ekonomik sıkıntılardan hayatın anlamsızlaştığı
yabancılaşma ortamlarına ve genel olarak boşluk
duygusuna dek bir dizi etken süreci belirler,
böylece "birkaç kadeh"ten öteye, akşamcılığa,
oradan da sistemli biçimde alkol tüketmeye doğru
yol alınır.
Alkolizm: Yayılan Bir Olgu…
Ülkemizde alkolizm hızla artmaktadır. Bu, aslında
günlük hayatta çok fazla fark edemediğimiz bir
olgudur; çünkü hayatımızın bir evresinde bir kez
bile olsa hepimiz bir parça alkol almışızdır ve
bunun nasıl bir bağımlılık haline geldiğini kavramamız
zordur. Ayrıca neredeyse insanlığın tarihi kadar
eski bir tarihe sahip olan "içki"nin
muhtemelen kısa sürede de ortadan silinip gitmeyeceği
kestirilebilir. Ama burada sözünü ettiğimiz şey,
günümüze ait toplumsal-kültürel bir olgu olarak
alkol bağımlılığıdır. Örneğin Roma İmparatorluğu
döneminde de çok içki içildiğinden söz edilebilir,
ama bu sözünü ettiğimiz olgu ile aynı şey değildir.
Ayrıca üst sınıflarda da aşırı zenginliğin yarattığı
kendine özgün nedenlerden ötürü sık görülen alkol-uyuşturucu
bağımlılığı bizi ilgilendirmiyor. Biz, burada,
bağımlılaşarak toplum dışına itilen, sistem tarafından
da uçuruma yuvarlanan ve bu arada kendi bütünlüğü
parçalanan, kendi kişiliğine, sınıfına yabancılaşan
emekçi insanlardan söz ediyoruz. Emekçi mahallelerinde
hızla yaygınlaştırılan birahaneler, polisin kollaması
altında çalışan uyuşturucu satıcıları, artık rastlantısal
şeyler olmaktan çıkmış ve bugün emekçi sınıflara
karşı bir savaş biçimi haline gelmiştir. Bu, artık
"düğün içkisi"nin ötesinde bir şeydir;
sözünü ettiğimiz şey, bir vakitler mahallelerde
nadir görülen (ve herkesin biraz ayıplayıp, biraz
da hoş gördüğü) "içkici" tipinden öte,
hızla yayılan bir çürüme biçimidir.
1983 yılında alkolizm tedavisi için birkaç yerde
kurulan AMATEM'e o yıllarda madde bağımlılığı
nedeniyle başvuranların sayısı 78 iken, 2004 yılında
bu rakam 6221'e ulaşmıştır. 1990 yılında alkol
kullanımı tedavisi için başvuran hasta sayısı
3510 iken, 2004 yılında 8710'a yükselmiştir. Ve
bilindiği gibi bu, buzdağının yalnızca görülen
kısmıdır; çünkü bütün bu rakamlar tedavi için
başvuranları ifade etmektedir. Oysa Türkiye'de
alkol tüketimi her yıl hiç durmaksızın artmaktadır.
1997'de 885 milyon litre olan alkollü içki tüketimi,
2001'de 952 milyon litredir. Kişi başına düşen
alkollü içki miktarı ise 1970'te 1 litre iken,
1990'ların sonunda 15 litreye varmıştır.
Daha geniş bir pencereden bakarsak eğer, 1939
yılında Türkiye nüfusu 17 milyon 369 bin iken,
içki imalâtı 16 milyon 251 bin litredir. 1997
yılında ise nüfus 65 milyon olurken içki imalâtının
885 milyona çıkışının anlamı açıktır.
Buna karşın alkolle ilgili tedavi merkezleri tam
anlamıyla yerinde saymaktadır. Bu, tamamen sistemin
mantığıyla ilgilidir. Kapitalizmin ana ilkesi,
insana değil, paraya, kâra yatırımdır. Kapitalizm
her zaman insanları muhtaç durumda bırakır. Bunun
sebebi ise basittir, hasta tekrar kendisine sermaye
olarak dönsün istemektedir.
Sonuç olarak, sistemin derinleştirdiği insanlık
dramlarından biri olan alkolizm, emekçilerin hayatını
sakatlayan bir felaket olarak yaygınlaşmakta,
özellikle de genç emekçilerin geleceklerini sakatlamaktadır.
Bu ise, bir dizi başka çürüme unsuru ile birlikte
sorunu devrimci çalışmanın gündemine taşımaktadır.
Emekçi mahallelerde yürütülen devrimci çalışma,
özellikle devlet tarafından yaygınlaştırılan alkolizm
ve tüm madde bağımlılıklarını da hedeflemeli,
bir yandan bu bağımlılıkları yaygınlaştıran odaklara
karşı tavizsiz bir mücadele geliştirilirken, diğer
yandan da emekçiler arasında aydınlatıcı çalışmalara
ağırlık verilmelidir. Bireyciliğin yerine toplumsal
hareketi, hayattan kaçışın yerine ona mücadeleci
bir biçimde sımsıkı sarılmayı inşa eden Halk kültür
Merkezleri, bu çalışmanın başlıca unsurlarından
biridir.
|