Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

36. Sayı - Aralık 2005

Gün geçmiyor ki, ülkemizde yoksullara, emekçilere karşı, bir saldırı paketi Meclis koridorunda pişirilip bir gecede onaylanmasın. Ülkeyi yöneten işbirlikçiler, emperyalistlerden aldıkları emirleri kelime bile sektirmeden yerine getiriyorlar. Şimdiye kadar yaptıkları yasaları kendileri çıkarmamış gibi, daha beterlerini çıkarmaya devam ediyorlar.
Son aylarda yoğunlaşan Terörle Mücadele Yasası'nı değiştirme hazırlıkları da yukarıda bahsettiğimiz atmosfer içinde sürdürülüyor. Yeni değişikliklerle ilgili olarak okurlaımızı bilgilendirmek için Çağdaş Hukukçular Derneği Mevzuat Komisyonu Üyesi Av. Hakan Karadağ’la yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz.

SB: Egemen sınıflar tarih boyunca kendilerini korumak için yasalar çıkardılar, komünizme karşı, ayaklanmaya karşı, vs... Ama “terör” kavramının hukuk metinlerine girişi nispeten yakın bir olgu. Bu aşamaya hangi ihtiyaçların sonucunda gelindi? Ayrıca bu kavram hukukta bir yere oturuyor mu?

Av. Hakan Karadağ: Aslında bu kavram, hukukçular açısından bir yere oturmuyor. Bugüne kadar yerel ya da uluslararası hukukçuların veya yerel hukuk belgelerinin üzerinde birleştiği bir terör tanımı yok. Sorunlardan birisi de bu aslında. Örneğin bir hırsızlık, adam öldürme suçu tanımı vardır. Kast unsuru vardır. Öldürme fiilinde kişinin kastına, yani iç dünyasında hangi amacı gerçekleştirmek istediğine ve bunun dış dünyasına nasıl yansıdığına ve sonucuna bakılır. Örneğin hırsızlık kavramı da insanlık kültürüyle, yani ahlakla, dinle beslenmiştir ama terör konusunda, hukukçuların, siyaset bilimcilerinin, tarihçilerin üzerinde anlaştığı bir tanım yok. Hani şöyle bir şey söylenir, “Türkiye’nin teröristi, Hollanda’nın dostu” diye ama Türkiye’nin katili Hollanda’nın da katili ya da Türkiye’nin hırsızı Hollanda’nın da hırsızıdır, değişmez. Terör konusunda temel sorun bu noktada çıkıyor. O yüzden hukukçular terörün tanımını yaparken, yaptırıma bağlanmış bir ceza kavramını yorumlama ihtiyacını duyduklarında en dar yorumu yaparlar, yapmalıdırlar. O yorumları ceza hukukunun genel prensibi açısından da genişletemezsiniz. Eğer tereddüt var ise, en dar tanıma bakarsınız. Bunu kişi aleyhine yorumla genişletemezsiniz. Oysa terör noktasında sınırlar yorumlarla aleyhe genişletiliyor.

SB: Peki 1991’de terör kavramı metinlere nasıl girdi?

Av. H. Karadağ: 91’e gelinceye kadar bir 12 Eylül var. 1980 ile 90 arasını anlamak gerekiyor. Bunlardan birincisi, yüzbinlerin hapishanelere konulduğu, milyonlarca insanın gözaltında işkencelerden geçirildiği bir devredir. Bu anlamda da o darbenin etkisiyle 1980-1985 arası demokratik veya toplumsal kurtuluş hareketlerinin belli oranda kendini bulma sürecidir. 1985’lerden sonra muhalefet hareketi gerek üniversitelerde, gerek 80’lerin sonunda bahar eylemleriyle işçi sınıfının hareketliliği bir toparlanma, derlenme dönemine girer. Uluslararası konjonktürde ise, 80’lerin sonuna gelirken “yeni dünya düzeni” kavramı ortaya çıkar, soğuk savaş denilen dönemin bitişi, reel sosyalizmden geri dönüşler… Yani dengelerde sarsılmalar var. 90’lar ise yerel ayakta da, uluslararası alanda da aslında özellikle devrimci toplumsal muhalefetin yükselişe geçtiği bir dönem.
Bu dönemde bir defa hapishaneler ciddi bir sorundu. 1991’deki 3713 Sayılı TMY’nın anlamlarından biri de aslında daha sonra 19 Aralık’la uygulanacak olan projenin genel çerçevesiyle hayata geçirilmesiydi. Ancak, özellikle 1985-90 /1990-95 arası süreci iki dönem olarak ele aldığımızda bir tarafta Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin, siyasal şiddet eylemlerinin yükselişe geçtiği bir dönem vardır. İkincisi, içerdeki direniş de buna bir engeldir. Üçüncüsü, dışarıda sadece Kürt ulusal hareketi ile sınırlı olmayan devrimci örgütlerin de siyasi şiddetinin belki de doruğu yaşanmaktadır. Bu üç temel süreç ve bunların etrafında şekillenen demokratik muhalefet yüzünden merkezi ve kapsamlı bir programla çıkamıyorlardı ortaya. Aslında bir projeleri hep vardı. Eskişehir tabutlukları, TMY’deki tecride, izolasyona, ilişkin düzenleme... Ama merkezi ve kapsamlı bir plan değildi bu. Bu anlamda, biz hapishaneleri boşaltalım ve programımızı gerçekleştirelim düşüncesi vardı ama tam uygulanamadı.
İkincisi, bu dönem çok sayıda derginin, gazetenin çıktığı bir dönemdi ve oraya da bir çeki düzen vermek istediler. 141, 142 kaldırıldı ama her zaman olduğu gibi hak ve özgürlükler alanında lehine bir düzenleme yapar iken, bir taraftan daha ağır hükümler getirildi.
Nihayetinde 91’den sonra Eskişehir’e sevkler gündeme geldi ama bunda da başarılı olamadılar. Oltan Sungurlu, Cemil Çiçek, Mehmet Ağar... Bunların hepsi aslında kendilerine dikte edilmiş bir hapishane programını hayata geçirmek için bir güvenle geldiler ama başarılı olamadılar. Ancak, devrimci şiddet eylemlerinin gerilemesi, Kürt Ulusal Hareketi’nin gerilla savaşı pratiğinin seyrelmesi ve basının toplumun büyük bir kesimini Avrupa Birliği konusunda ajite etme süreci geliştiğinde, durum değişti ve 2000’lere gelindiğinde, bir operasyonla hapishaneler siyasetinde merkezi kararlar hayata geçirilmeye başlandı.

SB: Bugüne geldiğimizde, TMY ve TCK, onlar açısından oldukça “sağlam” görünüyor. Buna rağmen yeni değişikliklere neden ihtiyaç duyuyorlar?

Av. H. Karadağ: Öncelikle yeni taslağa bütünlüklü bir yerden bakmalı ve muhalefet vurgularını ona göre yapmalıyız. Örneğin Ceza İnfaz Kanunu’nda tek tip elbise vurgusu çok ağırlıktaydı ve bu bana göre doğru değildi. Asıl vurgunun disiplin cezaları yönünde yapılması gerekiyordu. Çünkü TTE konusunda 84 sürecinden kaynaklanan toplumsal bir duyarlılık var, onu öne çıkarıp sonra geri çekiyorlar. SSK yasasında, İş Kanunu’nda, Ceza İnfaz Kanunu’nda, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, taslaklara benim şartlı refleks normları dediğim normları koyuyorlar. SSK yasasında, mezarda emeklilik idi. Güçlü bir muhalefet olunca “kademeli geçiş”le yumuşatıldı. Biz emekli yaşı bu kadar geç mi olur derken, esas olarak insanlar sağlık güvencesinden yoksun hale getirildiler. İş Yasası değişikliklerinde kaç kişinin çalıştığı yerlerde yasanın uygulanacağı konusu tartışılırken, insanlar işsiz bırakıldı. Yani, toplumsal duyarlılığın en yüksek olduğu normları taslaklara koyuyorlar, muhalefet vurgusunu ve eylemini oraya yönlendiriyorlar ve bir anda onu geri çektiklerinde muhalefet dibe vuruyor, yasa bir gecede çıkıyor.
Şimdi TMY değişiklikleri konusunda da komisyonumuzda muhalefet ve karşı propagandayı bütünlüklü yapmak konusunda uyarıcı olmaya çalıştım.
En belirgin noktalardan birisi, silah kullanma yetkisi! Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nda, Jandarma Teşkilatı Kanunu’nda, Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda ve nihayet Polis Vezife Selayet Kanunu’nda, silahın kullanılabilme koşullarının çerçevesi çizilmiş. Aynı zamanda uluslararası hukuk açısından da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlarda da, silahın hangi noktalara, hangi koşullarda kullanılacağı konusu belirlenmiş. Prensip şudur: 1- Kendisine fiili bir saldırı olacak. 2- Bu saldırı ateşli silahla olacak. 3- Bu ateşli silahla yapılan saldırı polisin ya da görevlinin kendisine veya bir diğer kişiye yönelmiş olacak, bunun kendisinin silah kullanmaktan başka, bu saldırıyı önlemesi mümkün olmayacak ve silah kullanmaya başladığında da saldırıyı önleyebilecek en alt basamaktan başlayıp, kademeli oranda artan şiddette kullanacak. Yani görevli, saldırıyı önce beden gücüyle önleyecek, sonra copuna başvuracak, sonra silahına başvuracak… Silahı da artan şiddetle ve saldırıyla oranlı olarak kullanacak; uyarıda bulunacak, sonra uyarı ateşi yapacak ve sonra hayati tehlike arzetmeyecek bölgeye ateş edecek. Oysa tasarı ne diyor: “teslim ol emrine itaat etmeyerek silah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde …” Peki teşebbüs nedir? Adli öldürme olaylarında çok karşılaşırız. Bana çok ağır küfür etti, der ağır tahrik indirimini elde edebilmek için. “Ben ona yönelince elini beline doğru attı. Ben de her zaman üzerimde taşıdığım (taammüdden, tasarımlamadan kurtulmak için) silahımla rasgele ateş ettim (kasttan kurtulmak için). Tam bir klişedir bu. Oysa ölenin ne silahı vardır, ne küfür etmiştir. Öldüren de onu öldürmek için silah satın almıştır, adamın evinin yolunu öğrenmiş, karanlığı beklemiştir, vs. vs…
Neyi çağrıştırıyor bu? Hemen İngiltere’ye gidelim, sırt çantalı bir Brezilya’lı gencin metroda İngiliz polisi tarafından öldürülmesi. Eyüp Beyaz olayı, Bağcılar’da Atilla Geçmiş’in öldürülmesi… Van, Mardin, Batman da birer birer öldürüyorlar insanları…

Gülsuyu'nda
TMY Karşıtı Panel!..
.
TMY tasarısında yapılacak değişiklikler hakkında Gülsuyu'nda bir panel yapıldı.
21 Kasım 2005 Pazartesi günü saat 19:00'da Gülsuyu Pir Sultan Abdal Kültür Derneği'nde yapılan panele İHD ve TUYAP'tan birer konuşmacı katıldı.
Panelde İHD adına yapılan konuşmada, yeni TMY tasarısında bulunanlar ayrıntılı bir şekilde anlatıldı. TUYAP adına katılan konuşmacı ise yeni TMY tasarısı ve CİK'in hapishanelerdeki etkilerini paylaştı.
Sonuç olarak konuşmacılar bu tasarının bir bölümünü öne çıkararak mücadele yürütmektense, toptan bir karşı çıkışın gerekli olduğuna dikkat çektiler.
İkinci bölümde panele soru cevap şeklinde devam edildi ve yapılan tartışmaların ardından sonlandırıldı.

 

SB: Bizde polisin adam öldürmeden dolayı hüküm giydiği bir olaya pek fazla rastlanmaz. Buna rağmen garanti yaratmak istiyorlar.

Av. H. Karadağ: Ben başka bir garanti söyleyeyim. Emekli polisler de aynı imkânlarla silah kullanabilecek. Garantinin garantisi. Adam komşusunu, alacaklısını öldürecek, diyecek ki, ben daha önce terörle mücadelede görev almış bir polis olarak beni öldüreceğinden şüphelendim...

SB: Tasarı başka neler getiriyor?

Av. H. Karadağ: Basına yeni suçlar getiriyor öncelikle. Bazıları şaka gibi geliyor. TMY’nın 6. maddesine yaptıkları ekte diyor ki; “terör örgütlerinin bildiri ve açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara veyahut örgütü veya örgüt yöneticisini veya üyelerini kamuoyuna hoş göstermeye yönelik yayın yapanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” Son bölüm çok önemli; çünkü burada “övme” değil yeni bir şey, “hoş gösterme” getiriliyor. Ve tabii şu da önemli: artık para değil hapis cezası getiriliyor.
Şimdi “hoş göstermek” kavramını açmak gerekiyor. Öncelikle “hoş gösterme”nin etki uyandırıp uyandırmadığını, suçun oluşup oluşmadığını nasıl tespit edeceğiz?
Örneğin dolandırıcılıkta, birisi hile ile sizi kandırmaya çalışır ve siz hileyi yemezseniz suç oluşmaz. Suçun oluşması için sizi aldatmasından doğacak sonucu da elde etmesi gerekiyor. Peki “hoş göstermek” derken bunu nasıl tayin edeceksiniz? Mesela burjuva basında örgüt önderlerinin en kötü, en çirkin fotoğrafları basılır. Ama siz güzel, tıraşlı bir fotoğrafını bastınız. Ne olacak? İş buraya kadar gider. İfrada kaçmak konusunda bizim soruşturma makamlarımızın şöhreti hayli yüksektir!
Bir başka yeni suç, yasanın 7. maddesi, sekizinci fıkrasının devamında ekleniyor: “Terör örgütünün meşru amaçlar için çalıştığı, amaçları doğrultusunda gerçekleştirilen fiillerin haklı olduğu veya en azından mazur karşılanması gerektiği yönünde kanaat oluşturmaya yönelik faaliyette bulunan kişi, örgüt üyesi olup olmadığına bakılmaksızın altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” İlk bölümler hep vardı, tamam, F Tipleri sürecinde tutuklananlara, yardım-yataklıktan, TCK’nın 169. maddesinden dava açıyorlardı. Diyorlardı ki, “ölüm orucu örgütün amacı yönünde yaptığı eylemdir, sen de “ölümleri durdurun” eylemlerine katılmakla örgütün amacını, haklı, meşru, en azından mazur göstermeye yönelik faaliyette bulundun.”
Şimdi “kanaat oluşturmaya yönelik faaliyet” getiriliyor. Yani kanaat, iknadan geliyor, ikna etmeye çalışmak bir suç oluyor. Böylece kanaat oluşturmak ve hoşgöstermek suçları yeni getirilmiş oluyor. Bir üçüncü yeni suç, “örgütün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması veya bu işaret ve amblemlerin üzerinde bulunduğu üniformayı andırır giysiler giyilmesi veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen ya da kısmen kapatılması…” şeklinde.
Bizde biliyorsunuz, iddianame yazıldıysa siz suçlusunuz, mahkumsunuzdur artık. Siz yargılama süresince suçsuz olduğunuzu ispat etmek için uğraşırsınız. Aslında genel hukuk ilkesi tersi yönündedir, kişi suçsuzluğunu ispatla yükümlendirilemez. Temel hukuk prensibine göre iddia eden ispat eder. Ama düşünün, gelecek yılın Mart ayında, Irak’ın işgalinin 3. yıldönümünde bir miting düzenlenecek. Hava soğuk, boğazlı kazağınızı giydiniz, atkınızı boğazınıza sardınız, gittiniz ve gözaltına alındınız. Nasıl ispat edeceksiniz? Şaka gibi diyoruz ya, işte böyle…
İster basın yoluyla olsun, ister sesli-görüntülü-eylemli olsun, aslında bütün hedef demokratik muhalefeti sessizleştirmek. Ceza tehdidiyle, silah kullanma yetkisi açısından öldürme tehdidi ile gazetenizi kapatma tehdidiyle, sizi hapishaneye, hücreye kapatma tehdidiyle…

SB: Peki bütün bunlarla bir şeye mi hazırlanıyorlar? Yani metinlerin ötesinde, hedefleri ne?

TMY karşıtı Eylemler...

Hazırlıkları süren TMY tasarısına karşı eylemler sürüyor!...
Kasım ayı ortalarında TMY Tasarısı Karşıtı Birlik tarafından düzenlenen AKP Fatih ilçe binası önündeki basın açıklaması ve Taksim’de gerçekleştirilen gösteri ve bildiri dağıtımından sonra yerellerde de çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi.
23 Kasım 2005 Çarşamba günü saat 19:00'da İstanbul/Gülsuyu'nda bir araya gelen Maltepe TMY Karşıtı Birlik üyeleri "Tüm Anti Demokratik Yasalar Geri Çekilsin/Maltepe TMY Karşıtı Birlik" pankartı açtılar.
Halk Kültür Merkezleri'nin de katıldığı eylemde Gülsuyu As Kıraathanesi önünden Heykel'e kadar yüründü. Yürüyüş esnasında sık sık "Terörle Mücadele Yasası Geri Çekilsin", "Baskılar Bizi Yıldıramaz", "Yaşasın Devrimci Dayanışma" sloganları atıldı.

 

Av. H. Karadağ: Burada bir vurgu yapmak istiyorum. Yürürlükteki yasanın 1. maddesine bir ikinci fıkra eklemişler. Şöyle: “Bir yabancı devleti yahut uluslararası bir kuruluşu, herhangi bir işlemi yapmaya yahut yapmamaya zorlamak yahut ülkenin veya uluslararası kuruluşun temel, anayasal, siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal yapısını bozmak, yahut bu yapıyı ciddi şekilde istikrarsız kılmak amacıyla girişilen her türlü suç teşkil eden eylemler de terör sayılır.” Örneğin siz şu an Irak’taki gayri-meşru olan hükümete ilişkin ve ABD ile ilgili Türkiye’de bir eylem yaptınız. Tasarı sadece yabancı devletlere karşı değil, uluslararası kuruluşlara karşı da diyor. Örneğin, NATO’ya karşı bir eylem yaptınız. Bu da terörizm sayılır, diyor. Yani, Türkiye’de Filistin İntifadası’nın, Irak direnişinin yanında olduğunu söylediğiniz, Nepal Devrimi’ni selamlıyoruz dediğinizde de yapacağınız bir eylem terörizm sayılacak.
“Yapıp yapmamaya zorlamak” derken, ilk akla gelen uçak kaçırma, gemi kaçırmadır (gerçi kimin kaçırdığı da önemli, Çeçenseniz durum değişir, cezaevinden de çıkıp gidersiniz!) ya da siz buradan bağırıyorsunuz, “ey Irak halkı yanınızdayız, direnişe devam” diye. Irak’taki direnişçiler de biliyorsunuz şu andaki gayri-meşru, kukla hükümetin siyasi, hukuki, anayasal, ekonomik ve sosyal yapısını bozmak için uğraşıyorlar, vs… Bunlar kapsam içine giriyor.
Yani bugün Terörle Mücadele Kanun Tasarısı, tam anlamıyla emperyalist kavram, süreç ve pratiklere uyumlu hale getiriliyor. Bu yasa İngilizlerinkini aşan bir yasa olacak. Çünkü her zaman taklit aslından kötüdür. Ama önemli olan şu: emperyalist kavram ve pratikler, yani “önleyici vuruş”, “önleyici arama”, vb. yasa metni haline geliyor. Örneğin Irak’a silah aramak için giriyorsunuz; bunu bir ev gibi düşünün, eve girip arıyorsunuz bu arada çocukları öldürüyor, adamın kardeşlerini hapsediyorsunuz ve sonra da çıkıp gitmiyor, eve yerleşiyorsunuz. Tablo böyle. Bu tam olarak bir özel savaşa hazırlıktır, tam olarak krizin derinleşme noktalarına hazırlıktır, bunun için şimdiden hazırlık yapıyorlar. Ve tabii atlanmamalı, tasarı mülteci haklarını da vuruyor; normal iltica işlemlerini rafa kaldırıp “terör” bahanesiyle insanları yargılamayı getiriyor.
Tasarı ayrıca örgüt tanımının sınırlarını da değiştiriyor. Üç kişi iken, bu yasayla ikiye düşürülüyor, yani iki kişi bir araya gelince örgüt olabiliyor. Bir diğer husus ise şu; sözü edilen yeni suçlar, dernek, vakıf, siyasi parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya yan kuruluşlarına ait bina, lokal ve büro eklentileri veya öğretim kurumlarında, öğrenci yurtlarına ve bunların eklentilerinde işlenirse, “cezaların iki katı hükmü olunur” deniliyor. Yani yarı oranında artırılır da değil, iki katına çıkarılıyor.
Ayrıca, yürürlükte olmayan eski TCK’ye gönderme yapan tasarı, örgüt tanımı açısından “teşekkül, cemiyet” gibi kurumları da kapsıyor. Yani, silah unsuru neredeyse terör tanımının içerisinden çıkarılmış durumda. Teşekkül dendiğinde ise benim aklıma platformlar geliyor, “cemiyet”in karşılığı ise dernektir. Yani örneğin Çağdaş Hukukçular Derneği…
Kısacası, örgüt teriminin sınırları, eski ve yürürlülükte olmayan bir yasaya gönderme yaparak, herkesi kapsayacak biçimde oluşturulmaya çalışılıyor.
Kısa kısa özet yaparsak, başka neler var… Örneğin, “örgütsüz terör” var. Örgüt üyesi olmasan dahi, örgüt üyesi gibi terör suçundan cezalandırılabiliyorsun. Ayrıca yeni TCK’de belirlenmiş alt ve üst ceza sınırları bu tasarı ile rahatlıkla aşabilecek duruma geliyor. İki kat ceza düzenlemesi getiriliyor. Savunma, sanık hakları bakımından, birincisi, gözaltından itibaren 12 saat aileye haber vermeyebiliyorlar. İkincisi, yirmi dört saat avukat görüşünü engelleyebiliyorlar. Devlet gerekli gördüğü takdirde, soruşturmaya yasak koyabiliyor. Belgelerden ve soruşturma içeriğinden bilgi alınamayabiliyor. Cezaevleri de düzenlenmiş. Özel Ceza İnfaz Kurumları kurulmasından bahsediliyor. Ayrıca muhbirlere ödül meselesi var.
Hepsinden önemlisi de, “önleyici tedbirler” başlığı altında düzenleme var. Sesli, elektronik ve telefon iletişimini bölgesel olarak gerekli gördüklerinde kesebilecekler. Aynı zamanda bir bölgeye giriş-çıkışlar yasaklanabilecek. Bu bir mahalle ya da kent olabilir. Yani örneğin beni arıyorlarsa bütün bir semti cezalandıracaklar! Bu yönüyle de tasarı, esas olarak tüm ülkeyi “olağanüstü hal” rejimine sokarken, diğer yandan da önceki olağanüstü hal uygulamalarını da aşan tedbirlerini ve yeni suç tiplerini getiriyor.

SB: Bu yasa tasarısına karşı ne yapılabilir?

Av. H. Karadağ: Çağdaş Hukukçular Derneği olarak biz, bir çalışma yürütüyoruz. Temel sorunumuz insanları bilgilendirebilmek.
İkincisi bu yasa, sözü ve eylemi aslında yok etmeye çalışıyor. O yüzden de öncelik bugüne kadar ki, söz ve eylemimizi bir kat daha artırmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bir kat daha yüksek sesle bağırmamız gerekiyor. Yetmediğinde daha yüksek sesle bağıracağız. Daha yüksek sesle sözümüzü söyleyeceğiz, daha yüksek sesle eylemimizi yapacağız. Eylemsiz olmuyor, olmaz. Bu yasa her nasılsa bu haliyle çıkarsa, bu yasanın uygulanmaması için, yine sözü ve eylemi yükseltebildiğimiz kadar yükseltmemiz gerekiyor. Derneğimiz de böyle bir çalışma içerisinde. Terörle Mücadele Kanunu’na karşı oluşturulmuş bir platform var. ÇHD de bu platformun bir bileşeni. Bundan sonra da hem o platform içerisindeki birlik çalışmasında hem de kendi özel çalışmasında yasanın geçmemesi, uygulanmaması için elinden geleni yapacaktır.

SB : Teşekkür ediyoruz…


 



 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19