Hani direnişler vardır, destanlar misali yazılan...
Anlatmakla bitmez. Tarihin bağrından kopup gelir
bu direnişler ve gün geçtikçe insanlığa malolurlar.
İnsanlığın temsilcisi olurlar zamanla. Dünyanın
herhangi bir yerinde bir kalkışma olsa, örnek
gösterilirler. Diktatörlükler herhangi bir yerde
insanlığa karşı savaş açsa yine bu direnişler
örnek gösterilir. Bu destanlar tabii ki her zaman
büyük katliamları da bize anımsatır ama asıl mesele
buradadır zaten: Teslim olmak veya olmamak...
Direnmek veya direnmemek... Bütün bunların arkasında
yatan tek gerçek ise, davaya, davanın haklılığına,
meşruluğuna inanıp inanmamaktır… Bütün direnişler
bu gerçeklik üzerine kuruludur. Bu gerçeklikten
sapıldığında ise tarih başka türlü yazılır. Yüzlerce
örnek bunun kanıtıdır.
İntifada kavramı Filistin tarihinde tam da bu
anlama denk düşer. Filistin halkının bitip tükenmeyen
direnişi, İntifada ile bütünleşmiş, varlığını
onda bulmuştur. Bugün, yeni doğan her Filistinli
çocuk gözlerini bu kavramla dünya açar: İntifada…
Emperyalistlerin Filistin topraklarına göz dikmesiyle
başlar Filistin halkının onurlu direnişi. Onlar
yok eder, Filistin halkı direnir… Onlar bomba
atar, taşlarla, sapanlarla, yüreğiyle karşılık
verir Filistin halkı. Onlar sürgün eder, binlerle
artar Filistin halkı.
Yıl 8 Aralık 1987… Yer Filistin… Filistinli işçileri
taşıyan bir araba bir İsrail kamyonunun çarpmasıyla
dört Filistinliye mezar olur… Dokuz Filistinli
ise yaralıdır ve Gazze Şifa Hastanesi'ne kaldırılmıştır.
Bu yıllar İslami eğilimlerin de Filistin'de güçlendiği
yıllardır. Daha ağırlıklı olarak İslami eğilimli
gençler hastane çevresine toplanmış, halka da
hastaneye toplanma çağrısı yapılmıştır. Filistin
halkı, bu çağrıya uyar. 8 Aralık sabahında Şifa
Hastanesi'nin çevresi Filistinliler tarafından
doldurulmuştur. Bir yandan da İsrail askerleri
bölgeye yığınak yapmakta ve hastanenin etrafını
kuşatmaktadır. Filistin halkı, siyonistlerin dağılma
emrini reddeder. Askerlerin halka ateş açması
ise bardağı taşıran son damladır. Halk, kurşunlara
karşı taş ve sopalarla karşılık verir ve Birinci
İntifada başlar…
Birinci İntifada, ağırlıklı olarak İslami hareketin
etkisi altındadır. Resmi Filistin yöneticilerinin
uzun süredir sergiledikleri pasif tutum, kitlelerin
tepkisini çekmekte ve Filistin halkının direnişçi
ruhuna denk düşmemektedir. Öyle ki, önceleri İsrail'in
bir anlamda himayesini gören HAMAS, bu süreçte
bir sıçrama yapmış, daha sonraki yıllarda da bu
ağırlığını korumuştur.
İntifada büyüdükçe, İsrail Siyonizminin baskısı
da artmıştır. Önce İntifada'yı durdurmak için,
toplu tutuklamalar gerçekleştirilmiş, bu sonuç
vermeyince de Filistin halkının oturduğu evler
yıkılmaya başlamıştır. Siyonizm, bununla da yetinmemiş,
"İntifada'ya katılanlara işkence edilebileceği"
yönünde yeni yasalar çıkarılmıştır.
Ancak bütün bunlara karşın Birinci İntifada, Filistin
halkının yaratıcılığının parlak örneklerini ortaya
koymuş, özellikle gençliğin ve hatta "taş
generaller" diye anılan çocukların savaşkanlıklarını
ortaya çıkarmış ve geriye büyük deneyimler ve
mücadele birikimi bırakmıştır. Yıllar sonra, 2000'lerde
Şaron'un saldırısıyla İkinci İntifada başladığında
bu dersler çok önemli bir rol oynamış, bu kez
İsraillilerin de ciddi kayıplar verdiği yeni bir
sürece girilmiştir.
Tarih bugün de devam ediyor… İsrail Siyonizmi
katliamlarına, Filistin halkı ise direnişine devam
etmektedir. ABD ve İsrail'in çeşitli dönemlerde
ortaya attığı, barış ve demokrasi palavraları,
anlaşmalar, vb. ise her yeni dönemeçte yeniden
boşa çıkıyor.
Ve her şeye karşın, tüm bu oyunların, daleverelerin
arasında, Filistin halkının, Birinci ve İkinci
İntifada süreçlerinde çizdiği direniş yolu, hala
geçerliliğini koruyor.
|