Genelkurmay Başkanlığı, aylar öncesinden, “terörle
mücadelede topyekün mücadele” diyerek, yeni bir
“topyekün imha” konseptinin başlayacağını ilan
etmişti. İşte Şemdinli, Yüksekova, Silopi ve Hakkâri’de
yaşanan “bombalama” eylemlerinin ve katliamlarının
gerisinde yatan budur. Yani, Genelkurmay’ın “topyekün
imha” konsepti...
Kontrgerilla Şemdinli’de
Yakayı Ele Verdi
Bilindiği üzere, özgücüne güvenemeyen ve bu anlamda
“çözüm”ü, düzen içi iyileştirmelerde arayan yanlış
bir “önderlik çizgisi”ne rağmen, Kürt halkı mücadelesini
yükseltmeye devam ediyor. Kürt bölgesinin birçok
yerinde binlerce-onbinlerce kişinin katıldığı
yeni serhıldanlarla radikal kitle çizgisini ivmelendiren
Kürt halkı, bir kez daha devletin bildik politikalarına
maruz kalıyor. Peki, “nedir devletin politikası?”
diye sorulacak olursa; yanıtı üç kelimeyle özetlemek
olası: “İnkâr, tenkil, tehcir!” Yani; Kürt ulusal
varlığının reddedilmesiyle örtüşen “inkâr” ve
bunun yaşamsal kılınması için başvurulan “imha”
ve “zorunlu göç” uygulamaları devletin seksen
yıllık politikasının izdüşümüdür.
Kürt coğrafyasında, halkın gelişen mücadelesini
sindirmek için, JİTEM’le harekete geçen sömürgeci
faşist devlet, bilindiği üzere Şemdinli’de yakayı
ele verdi. 1986 yılında JİTEM adıyla kurulan ve
başvurduğu katliamlar, köy yakmalar/boşaltmalar,
işkenceler, gözaltı kayıpları vb. alçakça politikaları
nedeniyle kitleler nezdinde deşifre olduğu için
adı değiştirilerek JİT (Jandarma İstihbarat Teşkilatı)
olarak adlandırılan kontrgerilla örgütlenmesi,
9 Kasım’da Şemdinli’deki bombalama olayıyla suçüstü
yakalandı.
9 Kasım 2005 günü eski PKK tutsaklarından Seferi
Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’ne el bombalarıyla
saldırı yapan JİT elemanları, Şemdinli halkının
kararlılığıyla yakalandı. Böylece bir süredir
Hakkâri, Şemdinli, Yüksekova, Silopi vb. yerlerde
gerçekleştirilen birçok bombalama olayının da
adresi açığa çıktı. JİT elemanı Başçavuş A. Kaya’nın
başını çektiği ve Astsubay Özcan İldeniz (her
ikisi de, Hakkâri Valisi Erdoğan Gürbüz’ün korumalığını
yapmıştır.) uzman çavuş Tanju Çavuş ve PKK itirafçısı
Veysel Ateş’ten oluşan kontrgerilla timinin halk
tarafından yakalanması, devletin bölgedeki politikalarını
da gün yüzüne çıkardı. Eski PKK itirafçıları,
korucular, polis ve jandarma güçlerinin bileşkesinden
oluşan kontrgerilla örgütü JİT’in, bölgedeki bombalama
olaylarının ve katliamlarının tertipleyicisi olduğu
gerçeği, burjuva basın da bile yazılıp çizildi,
konuşuldu.
“İz”ler Devleti Gösteriyor
Bölgedeki son olaylarda, bu defa “at izi ile it
izi” birbirine karıştırılmadı. Yaşanılan gerçekler,
her iki “iz”in sahibinin de sömürgeci faşist devlet
olduğunu işaret ediyor. Özcesi aşağıda aktaracağımız
eylemlerin sahibi kontrgerilladır JİT’tir, enelkurmaydır.
- 15 Temmuz 2005’te, Hakkari merkezde özel bir
taksiye bomba konularak iki kişinin yaralanması,
- 1 Eylül 2005’te, Hakkari merkezde özel bir taksiye
bomba konularak iki kişinin yaralanması
- 10 Eylül 2005 günü, Hakkari milletvekili F.
Öztunç’un ağabeyi H. Öztunç’un evine bomba atılması.
- 15 Eylül 2005 tarihinde, Yüksekova’da Zagros
iş Merkezi’ne bomba atılarak bir kişinin yaralanması
- 3 Ekim 2005 günü, Gemlik’e gidecek Van Gölü
Turizm’e ait otobüsün bombalanarak kullanılamaz
hale getirilmesi,
- 11 Ekim 2005’te Hakkari’de iki aracın bombalanması
- 12 Ekim 2005’te, Şemdinli’de bir münibüsün bombalanması
- 19 Ekim 2005’te, Yüksekova’da Zagros İş Merkezi’nin
bir kez daha bombalanması
- 20 Ekim 2005’te, Yüksekova’da bir lokantanın
bombalanması
- 28 Ekim 2005’te, Yüksekova’da Zagros İş Merkezi’nin
üçüncü kez bombalanması
- 2 Kasım 2005’te, Şemdinli’de çarşıya konulan
bombanın patlaması sonucu 22 kişinin yaralanması
ve bombalanan alanın harabeye döndürülmesi (Ülkede
Özgür Gündem, 12 Kasım 2005)
Bütün bu bombalama olaylarının ve birçok infazın
sahibi kontr-gerilla çeteleri; Şemdinli olayının
karanlıkta kalması için, göstermelik bir hukuki
soruşturmaya bile tahammül edemiyor, hukuk camiasına
gözdağı vermekten çekinmiyorlar. İşte 10 Kasım
2005 tarihinde, Silopi’de Cumhuriyet Başsavcısı
Talip Demirözen’in, kaymakamlık binasında bulunan
makam aracının altına bomba koyulmasının nedeni.
Keza, olayların devlet dışı güçlerce yapıldığı
imajını vermek için, 20 Kasım 2005’te Silopi Emniyet
Müdürlüğü binası, kontr-gerilla çeteleri tarafından
bombalandı. Her iki olayın faili olarak, JİT elemanı
olduklarını söyleyen ve olaylarda şoförlük yapan
Ata Kaçar, korucu Sabri Binzat, PKK itirafçıları
Osman Akdemir ve Cevher Bodur ile Murat Komak
tutuklandı. (Ülkede Özgür Gündem, 26 Kasım 2005)
Umut Kitabevi’nin bombalanmasında kullanılan ve
başçavuş A. Kaya’ya ait oldukları bildirilen 30
AK 933 plakalı araçta ele geçirilen silahlar,
bombalar, çeşitli isim ve krokilerin de yer aldığı
ajanda, Irak Türkmen Cephesi ve Pakistan kimlikleri,
Jandarma Genel Komutanlığı’nca verilen ve olayda
yakalanan astsubaylara ait olan “görevlidir” kimlikleri,
JİT faaliyetinin “lokal” değil merkezi bir planlama
ile yürütüldüğünü gösteriyor. Sözün özü, tüm bunların
ortaya koyduğu gerçek odur ki; bölgede gerçekleştirilen
kontr-gerilla faaliyetlerindeki “iz”ler, Ankara’yı
işaret etmektedir...
Planlama ve Uygulama
Görüldüğü üzere, bölgedeki bombalama olaylarının,
katliamların ve yaratılmak istenilen provokasyon
ortamının gerisinde sömürgeci faşist devlet ve
bunun kurumları bulunmaktadır. Aşağıdaki aktarımlarımız,
olayların gerisinde devletin olduğu gerçeğini
bir kez daha gözler önüne serecektir.
Şemdinli’de bombalama anında halk tarafından yakalanan
JİT elemanı Başçavuş Ali Kaya için, aynı gün KKK
Orgeneral Yaşar Büyükanıt; “O’nu iyi tanırım.
İyi çocuktur” (Milliyet, 15 Kasım 2005) diye demeç
vererek, olayın perde arkasında Genelkurmay’ın
olduğu gerçeğini açıkça ifade etmiştir.
1988’de Diyarbakır’da JİT’te sorgulama görevinde
bulunan ve “Mutki’li Ali” olarak bilinen Başçavuş
Ali Kaya’nın, birçok Kürt işadamının sorgulanmasında
ve Güney Kürdistan’daki kontr-gerilla faaliyetlerinde
bulunduğu, ayrıca kendisine ait araçta bulunan
ajandasında; direkt olarak Jandarma Genel Komutanlığı’na
bağlı çalıştığ” basında yer aldı. “Bizi kim tutuklayabilir”
diyen A. Kaya, Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın kendisini
sahiplenen demeci sonrasında serbest bırakılmıştır.
Daha sonra devlet, kamuoyunda yükselen tepkileri
dindirmek amacıyla Şemdinli olaylarının yürütücüsü
Ali Kaya’yı olaydan 19 gün sonra tutuklamak zorunda
kaldı. Kuşkusuz kamuoyu tepkisi yatışınca salıverilecek
olan Ali Kaya eski görevine geri dönecektir
Umut Kitabevi’nin bombalanmasında kullanılan ve
halk tarafından ele geçirildikten sonra kuşatılan
30 AK 933 plakalı aracın Başçavuş Ali Kaya’ya
ait olduğu ortaya çıktı. “Suç delili” olan bu
araca, savcılıkça yapılan keşif anında, aralarındaki
CHP Milletvekili Esat Canan’ın da bulunduğu kitleye
otomatik tüfeklerle ateş açıldı ve bir kişi yaşamını
yitirdi. Saldırı, keşifi engellemek ve “delilleri
karartmak” amacıyla gerçekleştirildi.
Şemdinli olayları esnasında bazı polislerin, kontr-gerilla
şeflerinden olan ve şimdilerde DYP Genel Başkanlığı’nı
yürüten eski polis müdürü Mehmet Ağar’ı arayarak
yardım istemelerinin nedeni açıktır. Elbette bu
yardım istemi, suçüstü yakalanan kontr-gerillanın
aklanması için yapılan bir başvurudur.
Bölgedeki kontr-gerilla faaliyetlerinin planlayıcılarından
olan Hakkari Valisi Erdoğan Gürbüz, JİT elemanlarını
açıkça korumuştur. Halkın istifasını istediği
ve kitlesel gösterilerde “Vali İstifa” diye slogan
attığı Vali Erdoğan Gürbüz, terfi ettirilerek
Tokat’a Vali olarak atanmıştır. “Bunu bir yükselme
olarak alabilirsiniz. Daha geniş bir ile gitme
fırsatı buldum” diyen Vali Erdoğan Gürbüz’ün bu
sözleri, bölgedeki kontr-gerilla faaliyetlerinin
ödülü olarak düşünülmelidir.
Şemdinli sanıklarının avukatı olarak görev alan
emekli Yarbay Mehmet Göçmen; “Hakkari Jandarma
Komutanı ile komutan yardımcısı beni aradılar.
Bu olayın avukatlığını üstlenmemi istediler, bende
kabul ettim.” (Evrensel, 16 Kasım 2005) sözleriyle,
olaylarda Hakkari Jandarma Komutanı’nın rolünü
açıkça ifade edebilme cüretini göstermiştir. Zaten
Mehmet Göçmen, Van’dan Hakkari’ye askeri helikopterlerle
getirilmiştir.
Silopi Cumhuriyet Başsavcısının otomobili ve Silopi
Emniyet Müdürlüğü’nü bombalamaktan sanık JİT elemanlarının,
Silopi Savcılığı’nda ifadeleri alınırken, Şırnak
Tümen Komutanı Tümgeneral Ahmet Yavuz’un Silopi
Adliyesi’ne gelmesi, olayların gerisindeki gücün
devlet olduğu gerçeğinden başka nasıl açıklanabilir?...
Evet, Şemdinli, Yüksekova, Silopi, Hakkari ve
bölgedeki bombalama olaylarının ve katliamlarının
planlayıcısı devlettir. Orgeneral Yaşar Büyükanıt,
eski polis müdürü Mehmet Ağar, Tümgeneral A. Yavuz,
Vali E. Gürbüz, emekli Yarbay Mehmet Göçmen’in
olaylardaki rolleri, bu gerçeği kanıtlamaya yetiyor.
Planın uygulayıcıları ise, PKK itirafçıları, korucular,
polis ve jandarma güçlerinin bileşkesinden oluşan
ve halk arasında JİTEM olarak da bilinen kontr-gerilla
örgütü JİT’tir...
Kürt Halkı Ayakta
“Gizli Anayasa” da denilen Milli Güvenlik Siyaset
Belgesi’nde yer alan “iç tehdit” faktörünün öne
geçmesiyle birlikte, “topyekün imha” konseptiyle
harekete geçen devlet, Dersim ve Bingöl dışında,
“Siirt-Şırnak-Hakkari” üçgenini pilot bölge olarak
seçmiştir. Devletçe, bu bölgede kontr-gerilla
faaliyetlerine ağırlık verilmekte ve Kürt halkının
“topyekün imhası”nın bölgesel denemesini bu alana
kaydırmaktadır. Peki, “neden bu üçgen seçildi”
sorusunun yanıtını özetlemek gerekiyor.
Bilindiği üzere, PKK’nin 1984 Ağustos atılımında,
Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçeleri
hedef olarak seçilmiş ve sömürgeci devletin resmi
kurumlarına yönelik askeri harekatlar gerçekleştirilmişti.
O zamandan bu zamana PKK’ye destek sunan bu bölge
halkı, reformist PKK önderliğine rağmen, radikal
kitle mücadelesini yükselterek Kürt halkına örnek
oldu. Kürt halkının “demokratik hak ve özgürlük”
istemlerinin, binlerce kişilik serhıldanlarla
dile getirildiği bu bölge, Kürt topraklarının
çeşitli parçaları arasında stratejik öneme sahiptir.
Gerillaya geçiş kolaylığı şağlayan bu alan, sömürgeci
faşist devletin askeri olarak zaaflı noktalarından
birini oluşturuyor.
İşte Hakkari merkezli bölgenin devletçe pilot
bölge olarak seçilmesinin nedeni budur. Ateşkes
döneminde kendini “tahkim” eden devlet, “topyekün
imha” konseptiyle bu bölgeye olanca gücüyle saldırarak,
bölgenin tamamen kendi kontrolüne geçmesini amaçlamaktadır.
Kontr-gerilla örgütü JİT, Şemdinli, Yüksekova,
Silopi, ve Hakkari’deki saldırılarını tamamen
bu amaca göre planlamış ve uygulamaya koymuştur.
Ancak Şemdinli olayında devlet, suçüstü yakalanmıştır.
Olayda, iki kişinin ölümü ve 13 kişinin yaralanması,
Kürt halkı’nı sindirememiş ve tersine yeni serhıldanların
kamçılayıcısı olmuştur. Kürt halkı, Yüksekova’dan,
Hakkari’den Siirtten, Van’dan ve daha birçok Kürt
ilinden Şemdinli’ye hareket ederek: “topyekün
imha” karşısında “topyekün kitlesel direniş” çizgisini
yaşamsal kılmıştır. “Vali İstifa”, “Kahrolsun
Mehmet Ağar”, “Kürdistan Faşizme Mezar Olacak”
sloganlarıyla Şemdinli’yi inleten Kürt halkının
görkemli sesine Yüksekova’dan yanıt verilmekte
gecikilmemiştir. Yüksekova’da olayları protesto
eden kitleye güvenlik güçlerince ateş açılmış
ve 3 keşe şahet ve berçokgösterici de yaralanmıştır.
Yine, Hakkari merkezde toplanarak olayları protesto
eden kitleye ateş açan güvenlik güçleri; “15 kişiyi
yaralamıştır. Ne ölümler ve yaralanmalar, ne de
devlet yetkililerinin katliam nutukları atmış
olması, Kürt halkını “kitlesel direniş çizgisi”nden
caydıramamıştır. Çeşitli il ve ilçelerde kepenkler
kapatılmış, okullar boykot edilmiş ve işyerlerine
gidilmemiştir.
Diyarbakır’da bir mitingde toplanan 100 bin kişi,
Şemdinli halkını sahiplenerek, yüreklerinin bu
bölgeyle birlikte attığını göstermiştir.
Yüksekova’da, güvenlik güçlerinin açtığı ateşle
şehit olan üç kişinin cenaze töreni; Diyarbakır,
Van, Bitlis, Muş, Batman ve birçok il/ilçeden
katılanlarla birlikte, Yüksekova’da 100 bin kişilik
bir törene dönüşmüştür. Devletin yürüyüş güzergahındaki
tüm güvenlik güçlerini geriye çekmesinin ardından,
bizzat Hava Kuvvetleri Komutanı’nın emriyle iki
F-16’nın göstericiler üzerinde “alçak uçuş” yapmaları,
devletin aczini ifade etmektedir. Cenaze töreni
anında ve olaylar esnasında, birçok Kürt ilinde
ve Türkiye metropollerinde yapılan gösteriler,
Yüksekova’yla dayanışmanın güzel bir örneği olarak
belleklerde kalacak ve halklar kardeşleşmesine
katkı sunacaktır…
JİTEM : Kontr-gerilla Örgütü
Kürdistan ve Türkiye'de
adı faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar,
işkenceler, toplu katliamlar, köy yakmalar/boşaltmalar,
tecavüzler ve daha birçok insanlık dışı
uygulamalarla birlikte anılan JİT(EM), devletin
kurduğu, geliştirdiği ve koruduğu bir kontr-gerilla
örgütüdür.
Kürdistan'daki mücadelenin gelişim çizgisiyle
birlikte, Genelkurmay'ın emri ve Jandarma
Genel Komutanlığı'nın uygulamaya konmasıyla
1986 yılında kurulan ve gayri-nizami savaşa
göre konuşlandırılan Jandarma İstihbarat
ve Terörle Mücadele/JİTEM kurumu, hiçbir
zaman yasal çerçeveye oturtulmamıştır. Zaten
"FM 31-35 Sayılı Kontr-gerilla Talimnamesi”ne
göre; "Bir gayri-nizami kuvvetin yer
altı unsurları, kaide olarak kanuni statüye
sahip değildir."
Jandarma Albay Veli Küçük ve Jandarma Kd.
Binbaşı Cem Ersever tarafından kurulduğu
söylenen JİTEM, doğrudan Jandarma Genel
Komutanlığı'na bağlı olarak faaliyet yürütmekteydi.
Kürt topraklarında konuşlu Jandarma Asayiş
Komutanlığı tepesinde bulunan komutanlardan
Korgeneral Hikmet Köksal ve Korgeneral Hulusi
Sayın tarafından ödüllendirilen JİTEM Tim
komutanı Cem Ersever ve Veli Küçük adları;
Susurluk soruşturmasında adı sıkça geçmekteydi.
Susurluk Komisyonu'nca soruşturulmak istenen
Albay Veli Küçük, dönemin Jandarma Genel
Komutanı Orgeneral Teoman Koman tarafından
korunmuş ve Koman ; "kesinlikle JİTEM
diye bir birim yoktur" diyerek, kontr-gerilla
örgütünün deşifre edilmesini engellemeye
çalışmıştı.
7 ayrı bölgede grup komutanlığı bulunan
ve kitleler nezdinde deşifre olduğu için,
adı Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİT)
olarak değiştirilen JİTEM, devletin tüm
gizli işlerini yapan birimlerden biridir.
Suçlarını itiraf eden eski JİTEM mensuplarına
göre; "İstihbarat timleri akşam listeyi
verirdi, sabah infaz timi infaz etmiş olurdu"
(Evrensel, 18 Kasım 2005) denilen JİTEM,
her türlü katliamın ve insanlık dışı uygulamaların
gerçekleştiricisidir.
Devletçe gerçekleştirilen "bin operasyonda",
Kürt topraklarında üç binden fazla köyün
yakılıp/boşaltılmasında, beşbinden fazla
faili meçhul cinayette, toplu katliamlarda,
cezaevlerine düzenlenen ve otuzdan fazla
tutsağın kurşuna dizildiği/diri diri yakıldığı
19 aralık operasyonunda, İHD yöneticilerinin
işkence edilerek öldürüldüğü ve cesetlerinin
köprü altlarına bırakıldığı cinayetlerde,
Türk ve Kürt aydınlarının alçakça katledilmesinde,
dergi ve gazete bürolarının bombalanmasında
ve daha birçok kanlı eylemlerin düzenlenmesinde
uygulayıcı olarak görev almıştır. İcraatlarını
yazıda adı geçen kontr-gerilla talimnamesindeki;
"Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk,
işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırma
suretiyle tedhiş, olayları tahrik, misilleme
ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık,
sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma,
zorbalık, şantaj" benzeri eylemlerle
duyuran JİT(EM), Kürdistan, Türkiye ve Kuzey
Kıbrıs'taki silah ve uyuşturucu kaçakçılığının,
fidyeciliğinin de merkezinde oturmaktadır.
Direk olarak Jandarma Genel Komutanlığı
aracılığıyla, devletin omurgasını oluşturan
Genelkurmay'a bağlı biçimde çalışan JİT(EM),
Türkiye ve Kürt emekçi halklarının can düşmanıdır…
|
Devletin “Çevik” Çözümü
Ayağa kalkan Kürt halkının mücadelesinden çekinen
devlet, kendince önlem almakta çekinmedi ve Kürt
sorununun çözümünde yine katliamcı yönelimini
ortaya koydu. Mücadelenin boyutlandığı Hakkari,
Dersim, Siirt ve Bingöl’de, “Çevik Kuvvet” birimleri
kurarak “çözüm” arayacak olan devletin “şiddet”
içeren yüzü, böylece bir kez daha kendini açığa
vurmuş oldu.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, aralarında bu dört
ilin Valiliklerinin de bulunduğu bölgedeki 11
ilin Valiliği’nden talep geldiğini belirterek,
bu illerde “Çevik Kuvvet” birimleri kurmak için
çalışmalara başladığı haberleri medyada yer aldı.
Her ne kadar Başbakan ve diğer hükümet yetkilileri;
“olayların takipçisi olacağız” diyerek, halkın
yükselen tepkisini maniple etmek istedilerse de
sonuçta “Çevik Kuvvet aktarımı” ile imha ve bastırma
politikalarının uygulanacağını belirtmiş oluyorlar.
Devletin, bölgede Çevik Kuvvet kurma planına göre;
Hakkari’de 80-100 kişi arasında bir kuvvetin konuşlandırılması
amaçlanıyor. Zaten, Şemdinli ve Yüksekova olaylarının
ardından Hakkari Valisi E. Gürbüz de basına yaptığı
açıklamada, bölgelerinde Çevik Kuvvet’in yokluğundan
şikayet etmiş ve Ankara’dan 60 kişilik Çevik Kuvvet
birimi Yüksekova’ya gönderilmişti. Bölgede konuşlandırılacak
olan Çevik Kuvvet, demokratik hak ve özgürlük
istemli kitle gösterilerinin, radikal kitle hareketlerinin
“topyekün direniş çizgisinin” ve serhıldanların
bastırılmasında yeralacaktır. Böylece JİT’in kontrgerilla
eylemleri sonrasında gelişecek kitle hareketlerinin
ivmelenmesi önlenecek ve devlet “çevik” çözümüyle
imhacı, bastırmacı yönelimindeki ısrarını sergilemeye
devam edecektir…
Özgüce Güven Esastır
Bölgede yaşanan son olaylar göstermiştir ki; Kürt
halkı devletin “topyekün imha” politikalarına
karşın, “topyekün direniş hattı” örme kararlılığındadır.
Onyıllara uzanan mücadelenin birikimlerini içselleştirmiş
olan Kürt halkı, doğru bir önderlikle bağımsız,
birleşik, demokratik bir ülke kurma potansiyel,
deneyim ve özgüvene sahiptir.
Öyleyse öncelikli görev; Kürt topraklarında ulusal
kurtuluş mücadelesini doğru temeller üzerinde
yükseltebilecek ve aynı zamanda Kürt halkının
özgücüne güvenecek olan devrimci, sosyalist bir
önderlik oluşturmaktır. Kürt topraklarındaki gelişmeler
karşısında realiteyi tespit veya düşünce üretmenin
dışında bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.
|