Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

36. Sayı - Aralık 2005

Genelkurmay Başkanlığı, aylar öncesinden, “terörle mücadelede topyekün mücadele” diyerek, yeni bir “topyekün imha” konseptinin başlayacağını ilan etmişti. İşte Şemdinli, Yüksekova, Silopi ve Hakkâri’de yaşanan “bombalama” eylemlerinin ve katliamlarının gerisinde yatan budur. Yani, Genelkurmay’ın “topyekün imha” konsepti...

Kontrgerilla Şemdinli’de
Yakayı Ele Verdi

Bilindiği üzere, özgücüne güvenemeyen ve bu anlamda “çözüm”ü, düzen içi iyileştirmelerde arayan yanlış bir “önderlik çizgisi”ne rağmen, Kürt halkı mücadelesini yükseltmeye devam ediyor. Kürt bölgesinin birçok yerinde binlerce-onbinlerce kişinin katıldığı yeni serhıldanlarla radikal kitle çizgisini ivmelendiren Kürt halkı, bir kez daha devletin bildik politikalarına maruz kalıyor. Peki, “nedir devletin politikası?” diye sorulacak olursa; yanıtı üç kelimeyle özetlemek olası: “İnkâr, tenkil, tehcir!” Yani; Kürt ulusal varlığının reddedilmesiyle örtüşen “inkâr” ve bunun yaşamsal kılınması için başvurulan “imha” ve “zorunlu göç” uygulamaları devletin seksen yıllık politikasının izdüşümüdür.
Kürt coğrafyasında, halkın gelişen mücadelesini sindirmek için, JİTEM’le harekete geçen sömürgeci faşist devlet, bilindiği üzere Şemdinli’de yakayı ele verdi. 1986 yılında JİTEM adıyla kurulan ve başvurduğu katliamlar, köy yakmalar/boşaltmalar, işkenceler, gözaltı kayıpları vb. alçakça politikaları nedeniyle kitleler nezdinde deşifre olduğu için adı değiştirilerek JİT (Jandarma İstihbarat Teşkilatı) olarak adlandırılan kontrgerilla örgütlenmesi, 9 Kasım’da Şemdinli’deki bombalama olayıyla suçüstü yakalandı.
9 Kasım 2005 günü eski PKK tutsaklarından Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitabevi’ne el bombalarıyla saldırı yapan JİT elemanları, Şemdinli halkının kararlılığıyla yakalandı. Böylece bir süredir Hakkâri, Şemdinli, Yüksekova, Silopi vb. yerlerde gerçekleştirilen birçok bombalama olayının da adresi açığa çıktı. JİT elemanı Başçavuş A. Kaya’nın başını çektiği ve Astsubay Özcan İldeniz (her ikisi de, Hakkâri Valisi Erdoğan Gürbüz’ün korumalığını yapmıştır.) uzman çavuş Tanju Çavuş ve PKK itirafçısı Veysel Ateş’ten oluşan kontrgerilla timinin halk tarafından yakalanması, devletin bölgedeki politikalarını da gün yüzüne çıkardı. Eski PKK itirafçıları, korucular, polis ve jandarma güçlerinin bileşkesinden oluşan kontrgerilla örgütü JİT’in, bölgedeki bombalama olaylarının ve katliamlarının tertipleyicisi olduğu gerçeği, burjuva basın da bile yazılıp çizildi, konuşuldu.

“İz”ler Devleti Gösteriyor
Bölgedeki son olaylarda, bu defa “at izi ile it izi” birbirine karıştırılmadı. Yaşanılan gerçekler, her iki “iz”in sahibinin de sömürgeci faşist devlet olduğunu işaret ediyor. Özcesi aşağıda aktaracağımız eylemlerin sahibi kontrgerilladır JİT’tir, enelkurmaydır.
- 15 Temmuz 2005’te, Hakkari merkezde özel bir taksiye bomba konularak iki kişinin yaralanması,
- 1 Eylül 2005’te, Hakkari merkezde özel bir taksiye bomba konularak iki kişinin yaralanması
- 10 Eylül 2005 günü, Hakkari milletvekili F. Öztunç’un ağabeyi H. Öztunç’un evine bomba atılması.
- 15 Eylül 2005 tarihinde, Yüksekova’da Zagros iş Merkezi’ne bomba atılarak bir kişinin yaralanması
- 3 Ekim 2005 günü, Gemlik’e gidecek Van Gölü Turizm’e ait otobüsün bombalanarak kullanılamaz hale getirilmesi,
- 11 Ekim 2005’te Hakkari’de iki aracın bombalanması
- 12 Ekim 2005’te, Şemdinli’de bir münibüsün bombalanması
- 19 Ekim 2005’te, Yüksekova’da Zagros İş Merkezi’nin bir kez daha bombalanması
- 20 Ekim 2005’te, Yüksekova’da bir lokantanın bombalanması
- 28 Ekim 2005’te, Yüksekova’da Zagros İş Merkezi’nin üçüncü kez bombalanması
- 2 Kasım 2005’te, Şemdinli’de çarşıya konulan bombanın patlaması sonucu 22 kişinin yaralanması ve bombalanan alanın harabeye döndürülmesi (Ülkede Özgür Gündem, 12 Kasım 2005)
Bütün bu bombalama olaylarının ve birçok infazın sahibi kontr-gerilla çeteleri; Şemdinli olayının karanlıkta kalması için, göstermelik bir hukuki soruşturmaya bile tahammül edemiyor, hukuk camiasına gözdağı vermekten çekinmiyorlar. İşte 10 Kasım 2005 tarihinde, Silopi’de Cumhuriyet Başsavcısı Talip Demirözen’in, kaymakamlık binasında bulunan makam aracının altına bomba koyulmasının nedeni. Keza, olayların devlet dışı güçlerce yapıldığı imajını vermek için, 20 Kasım 2005’te Silopi Emniyet Müdürlüğü binası, kontr-gerilla çeteleri tarafından bombalandı. Her iki olayın faili olarak, JİT elemanı olduklarını söyleyen ve olaylarda şoförlük yapan Ata Kaçar, korucu Sabri Binzat, PKK itirafçıları Osman Akdemir ve Cevher Bodur ile Murat Komak tutuklandı. (Ülkede Özgür Gündem, 26 Kasım 2005)
Umut Kitabevi’nin bombalanmasında kullanılan ve başçavuş A. Kaya’ya ait oldukları bildirilen 30 AK 933 plakalı araçta ele geçirilen silahlar, bombalar, çeşitli isim ve krokilerin de yer aldığı ajanda, Irak Türkmen Cephesi ve Pakistan kimlikleri, Jandarma Genel Komutanlığı’nca verilen ve olayda yakalanan astsubaylara ait olan “görevlidir” kimlikleri, JİT faaliyetinin “lokal” değil merkezi bir planlama ile yürütüldüğünü gösteriyor. Sözün özü, tüm bunların ortaya koyduğu gerçek odur ki; bölgede gerçekleştirilen kontr-gerilla faaliyetlerindeki “iz”ler, Ankara’yı işaret etmektedir...

Planlama ve Uygulama
Görüldüğü üzere, bölgedeki bombalama olaylarının, katliamların ve yaratılmak istenilen provokasyon ortamının gerisinde sömürgeci faşist devlet ve bunun kurumları bulunmaktadır. Aşağıdaki aktarımlarımız, olayların gerisinde devletin olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serecektir.
Şemdinli’de bombalama anında halk tarafından yakalanan JİT elemanı Başçavuş Ali Kaya için, aynı gün KKK Orgeneral Yaşar Büyükanıt; “O’nu iyi tanırım. İyi çocuktur” (Milliyet, 15 Kasım 2005) diye demeç vererek, olayın perde arkasında Genelkurmay’ın olduğu gerçeğini açıkça ifade etmiştir.
1988’de Diyarbakır’da JİT’te sorgulama görevinde bulunan ve “Mutki’li Ali” olarak bilinen Başçavuş Ali Kaya’nın, birçok Kürt işadamının sorgulanmasında ve Güney Kürdistan’daki kontr-gerilla faaliyetlerinde bulunduğu, ayrıca kendisine ait araçta bulunan ajandasında; direkt olarak Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı çalıştığ” basında yer aldı. “Bizi kim tutuklayabilir” diyen A. Kaya, Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın kendisini sahiplenen demeci sonrasında serbest bırakılmıştır. Daha sonra devlet, kamuoyunda yükselen tepkileri dindirmek amacıyla Şemdinli olaylarının yürütücüsü Ali Kaya’yı olaydan 19 gün sonra tutuklamak zorunda kaldı. Kuşkusuz kamuoyu tepkisi yatışınca salıverilecek olan Ali Kaya eski görevine geri dönecektir
Umut Kitabevi’nin bombalanmasında kullanılan ve halk tarafından ele geçirildikten sonra kuşatılan 30 AK 933 plakalı aracın Başçavuş Ali Kaya’ya ait olduğu ortaya çıktı. “Suç delili” olan bu araca, savcılıkça yapılan keşif anında, aralarındaki CHP Milletvekili Esat Canan’ın da bulunduğu kitleye otomatik tüfeklerle ateş açıldı ve bir kişi yaşamını yitirdi. Saldırı, keşifi engellemek ve “delilleri karartmak” amacıyla gerçekleştirildi.
Şemdinli olayları esnasında bazı polislerin, kontr-gerilla şeflerinden olan ve şimdilerde DYP Genel Başkanlığı’nı yürüten eski polis müdürü Mehmet Ağar’ı arayarak yardım istemelerinin nedeni açıktır. Elbette bu yardım istemi, suçüstü yakalanan kontr-gerillanın aklanması için yapılan bir başvurudur.
Bölgedeki kontr-gerilla faaliyetlerinin planlayıcılarından olan Hakkari Valisi Erdoğan Gürbüz, JİT elemanlarını açıkça korumuştur. Halkın istifasını istediği ve kitlesel gösterilerde “Vali İstifa” diye slogan attığı Vali Erdoğan Gürbüz, terfi ettirilerek Tokat’a Vali olarak atanmıştır. “Bunu bir yükselme olarak alabilirsiniz. Daha geniş bir ile gitme fırsatı buldum” diyen Vali Erdoğan Gürbüz’ün bu sözleri, bölgedeki kontr-gerilla faaliyetlerinin ödülü olarak düşünülmelidir.
Şemdinli sanıklarının avukatı olarak görev alan emekli Yarbay Mehmet Göçmen; “Hakkari Jandarma Komutanı ile komutan yardımcısı beni aradılar. Bu olayın avukatlığını üstlenmemi istediler, bende kabul ettim.” (Evrensel, 16 Kasım 2005) sözleriyle, olaylarda Hakkari Jandarma Komutanı’nın rolünü açıkça ifade edebilme cüretini göstermiştir. Zaten Mehmet Göçmen, Van’dan Hakkari’ye askeri helikopterlerle getirilmiştir.
Silopi Cumhuriyet Başsavcısının otomobili ve Silopi Emniyet Müdürlüğü’nü bombalamaktan sanık JİT elemanlarının, Silopi Savcılığı’nda ifadeleri alınırken, Şırnak Tümen Komutanı Tümgeneral Ahmet Yavuz’un Silopi Adliyesi’ne gelmesi, olayların gerisindeki gücün devlet olduğu gerçeğinden başka nasıl açıklanabilir?...
Evet, Şemdinli, Yüksekova, Silopi, Hakkari ve bölgedeki bombalama olaylarının ve katliamlarının planlayıcısı devlettir. Orgeneral Yaşar Büyükanıt, eski polis müdürü Mehmet Ağar, Tümgeneral A. Yavuz, Vali E. Gürbüz, emekli Yarbay Mehmet Göçmen’in olaylardaki rolleri, bu gerçeği kanıtlamaya yetiyor. Planın uygulayıcıları ise, PKK itirafçıları, korucular, polis ve jandarma güçlerinin bileşkesinden oluşan ve halk arasında JİTEM olarak da bilinen kontr-gerilla örgütü JİT’tir...

Kürt Halkı Ayakta
“Gizli Anayasa” da denilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yer alan “iç tehdit” faktörünün öne geçmesiyle birlikte, “topyekün imha” konseptiyle harekete geçen devlet, Dersim ve Bingöl dışında, “Siirt-Şırnak-Hakkari” üçgenini pilot bölge olarak seçmiştir. Devletçe, bu bölgede kontr-gerilla faaliyetlerine ağırlık verilmekte ve Kürt halkının “topyekün imhası”nın bölgesel denemesini bu alana kaydırmaktadır. Peki, “neden bu üçgen seçildi” sorusunun yanıtını özetlemek gerekiyor.
Bilindiği üzere, PKK’nin 1984 Ağustos atılımında, Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçeleri hedef olarak seçilmiş ve sömürgeci devletin resmi kurumlarına yönelik askeri harekatlar gerçekleştirilmişti. O zamandan bu zamana PKK’ye destek sunan bu bölge halkı, reformist PKK önderliğine rağmen, radikal kitle mücadelesini yükselterek Kürt halkına örnek oldu. Kürt halkının “demokratik hak ve özgürlük” istemlerinin, binlerce kişilik serhıldanlarla dile getirildiği bu bölge, Kürt topraklarının çeşitli parçaları arasında stratejik öneme sahiptir. Gerillaya geçiş kolaylığı şağlayan bu alan, sömürgeci faşist devletin askeri olarak zaaflı noktalarından birini oluşturuyor.
İşte Hakkari merkezli bölgenin devletçe pilot bölge olarak seçilmesinin nedeni budur. Ateşkes döneminde kendini “tahkim” eden devlet, “topyekün imha” konseptiyle bu bölgeye olanca gücüyle saldırarak, bölgenin tamamen kendi kontrolüne geçmesini amaçlamaktadır. Kontr-gerilla örgütü JİT, Şemdinli, Yüksekova, Silopi, ve Hakkari’deki saldırılarını tamamen bu amaca göre planlamış ve uygulamaya koymuştur.
Ancak Şemdinli olayında devlet, suçüstü yakalanmıştır. Olayda, iki kişinin ölümü ve 13 kişinin yaralanması, Kürt halkı’nı sindirememiş ve tersine yeni serhıldanların kamçılayıcısı olmuştur. Kürt halkı, Yüksekova’dan, Hakkari’den Siirtten, Van’dan ve daha birçok Kürt ilinden Şemdinli’ye hareket ederek: “topyekün imha” karşısında “topyekün kitlesel direniş” çizgisini yaşamsal kılmıştır. “Vali İstifa”, “Kahrolsun Mehmet Ağar”, “Kürdistan Faşizme Mezar Olacak” sloganlarıyla Şemdinli’yi inleten Kürt halkının görkemli sesine Yüksekova’dan yanıt verilmekte gecikilmemiştir. Yüksekova’da olayları protesto eden kitleye güvenlik güçlerince ateş açılmış ve 3 keşe şahet ve berçokgösterici de yaralanmıştır. Yine, Hakkari merkezde toplanarak olayları protesto eden kitleye ateş açan güvenlik güçleri; “15 kişiyi yaralamıştır. Ne ölümler ve yaralanmalar, ne de devlet yetkililerinin katliam nutukları atmış olması, Kürt halkını “kitlesel direniş çizgisi”nden caydıramamıştır. Çeşitli il ve ilçelerde kepenkler kapatılmış, okullar boykot edilmiş ve işyerlerine gidilmemiştir.
Diyarbakır’da bir mitingde toplanan 100 bin kişi, Şemdinli halkını sahiplenerek, yüreklerinin bu bölgeyle birlikte attığını göstermiştir.
Yüksekova’da, güvenlik güçlerinin açtığı ateşle şehit olan üç kişinin cenaze töreni; Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Batman ve birçok il/ilçeden katılanlarla birlikte, Yüksekova’da 100 bin kişilik bir törene dönüşmüştür. Devletin yürüyüş güzergahındaki tüm güvenlik güçlerini geriye çekmesinin ardından, bizzat Hava Kuvvetleri Komutanı’nın emriyle iki F-16’nın göstericiler üzerinde “alçak uçuş” yapmaları, devletin aczini ifade etmektedir. Cenaze töreni anında ve olaylar esnasında, birçok Kürt ilinde ve Türkiye metropollerinde yapılan gösteriler, Yüksekova’yla dayanışmanın güzel bir örneği olarak belleklerde kalacak ve halklar kardeşleşmesine katkı sunacaktır…


JİTEM : Kontr-gerilla Örgütü

Kürdistan ve Türkiye'de adı faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, işkenceler, toplu katliamlar, köy yakmalar/boşaltmalar, tecavüzler ve daha birçok insanlık dışı uygulamalarla birlikte anılan JİT(EM), devletin kurduğu, geliştirdiği ve koruduğu bir kontr-gerilla örgütüdür.
Kürdistan'daki mücadelenin gelişim çizgisiyle birlikte, Genelkurmay'ın emri ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın uygulamaya konmasıyla 1986 yılında kurulan ve gayri-nizami savaşa göre konuşlandırılan Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele/JİTEM kurumu, hiçbir zaman yasal çerçeveye oturtulmamıştır. Zaten "FM 31-35 Sayılı Kontr-gerilla Talimnamesi”ne göre; "Bir gayri-nizami kuvvetin yer altı unsurları, kaide olarak kanuni statüye sahip değildir."
Jandarma Albay Veli Küçük ve Jandarma Kd. Binbaşı Cem Ersever tarafından kurulduğu söylenen JİTEM, doğrudan Jandarma Genel Komutanlığı'na bağlı olarak faaliyet yürütmekteydi. Kürt topraklarında konuşlu Jandarma Asayiş Komutanlığı tepesinde bulunan komutanlardan Korgeneral Hikmet Köksal ve Korgeneral Hulusi Sayın tarafından ödüllendirilen JİTEM Tim komutanı Cem Ersever ve Veli Küçük adları; Susurluk soruşturmasında adı sıkça geçmekteydi. Susurluk Komisyonu'nca soruşturulmak istenen Albay Veli Küçük, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman tarafından korunmuş ve Koman ; "kesinlikle JİTEM diye bir birim yoktur" diyerek, kontr-gerilla örgütünün deşifre edilmesini engellemeye çalışmıştı.
7 ayrı bölgede grup komutanlığı bulunan ve kitleler nezdinde deşifre olduğu için, adı Jandarma İstihbarat Teşkilatı (JİT) olarak değiştirilen JİTEM, devletin tüm gizli işlerini yapan birimlerden biridir. Suçlarını itiraf eden eski JİTEM mensuplarına göre; "İstihbarat timleri akşam listeyi verirdi, sabah infaz timi infaz etmiş olurdu" (Evrensel, 18 Kasım 2005) denilen JİTEM, her türlü katliamın ve insanlık dışı uygulamaların gerçekleştiricisidir.
Devletçe gerçekleştirilen "bin operasyonda", Kürt topraklarında üç binden fazla köyün yakılıp/boşaltılmasında, beşbinden fazla faili meçhul cinayette, toplu katliamlarda, cezaevlerine düzenlenen ve otuzdan fazla tutsağın kurşuna dizildiği/diri diri yakıldığı 19 aralık operasyonunda, İHD yöneticilerinin işkence edilerek öldürüldüğü ve cesetlerinin köprü altlarına bırakıldığı cinayetlerde, Türk ve Kürt aydınlarının alçakça katledilmesinde, dergi ve gazete bürolarının bombalanmasında ve daha birçok kanlı eylemlerin düzenlenmesinde uygulayıcı olarak görev almıştır. İcraatlarını yazıda adı geçen kontr-gerilla talimnamesindeki; "Adam öldürme, bombalama, silahlı soygunculuk, işkence, kötürüm hale getirme, adam kaçırma suretiyle tedhiş, olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber yayma, zorbalık, şantaj" benzeri eylemlerle duyuran JİT(EM), Kürdistan, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'taki silah ve uyuşturucu kaçakçılığının, fidyeciliğinin de merkezinde oturmaktadır.
Direk olarak Jandarma Genel Komutanlığı aracılığıyla, devletin omurgasını oluşturan Genelkurmay'a bağlı biçimde çalışan JİT(EM), Türkiye ve Kürt emekçi halklarının can düşmanıdır…

 

Devletin “Çevik” Çözümü
Ayağa kalkan Kürt halkının mücadelesinden çekinen devlet, kendince önlem almakta çekinmedi ve Kürt sorununun çözümünde yine katliamcı yönelimini ortaya koydu. Mücadelenin boyutlandığı Hakkari, Dersim, Siirt ve Bingöl’de, “Çevik Kuvvet” birimleri kurarak “çözüm” arayacak olan devletin “şiddet” içeren yüzü, böylece bir kez daha kendini açığa vurmuş oldu.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, aralarında bu dört ilin Valiliklerinin de bulunduğu bölgedeki 11 ilin Valiliği’nden talep geldiğini belirterek, bu illerde “Çevik Kuvvet” birimleri kurmak için çalışmalara başladığı haberleri medyada yer aldı. Her ne kadar Başbakan ve diğer hükümet yetkilileri; “olayların takipçisi olacağız” diyerek, halkın yükselen tepkisini maniple etmek istedilerse de sonuçta “Çevik Kuvvet aktarımı” ile imha ve bastırma politikalarının uygulanacağını belirtmiş oluyorlar. Devletin, bölgede Çevik Kuvvet kurma planına göre; Hakkari’de 80-100 kişi arasında bir kuvvetin konuşlandırılması amaçlanıyor. Zaten, Şemdinli ve Yüksekova olaylarının ardından Hakkari Valisi E. Gürbüz de basına yaptığı açıklamada, bölgelerinde Çevik Kuvvet’in yokluğundan şikayet etmiş ve Ankara’dan 60 kişilik Çevik Kuvvet birimi Yüksekova’ya gönderilmişti. Bölgede konuşlandırılacak olan Çevik Kuvvet, demokratik hak ve özgürlük istemli kitle gösterilerinin, radikal kitle hareketlerinin “topyekün direniş çizgisinin” ve serhıldanların bastırılmasında yeralacaktır. Böylece JİT’in kontrgerilla eylemleri sonrasında gelişecek kitle hareketlerinin ivmelenmesi önlenecek ve devlet “çevik” çözümüyle imhacı, bastırmacı yönelimindeki ısrarını sergilemeye devam edecektir…

Özgüce Güven Esastır
Bölgede yaşanan son olaylar göstermiştir ki; Kürt halkı devletin “topyekün imha” politikalarına karşın, “topyekün direniş hattı” örme kararlılığındadır. Onyıllara uzanan mücadelenin birikimlerini içselleştirmiş olan Kürt halkı, doğru bir önderlikle bağımsız, birleşik, demokratik bir ülke kurma potansiyel, deneyim ve özgüvene sahiptir.
Öyleyse öncelikli görev; Kürt topraklarında ulusal kurtuluş mücadelesini doğru temeller üzerinde yükseltebilecek ve aynı zamanda Kürt halkının özgücüne güvenecek olan devrimci, sosyalist bir önderlik oluşturmaktır. Kürt topraklarındaki gelişmeler karşısında realiteyi tespit veya düşünce üretmenin dışında bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş ve geçmektedir.



 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19