Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

36. Sayı -Aralık 2005

Parti ve Kültür:
Politik Mücadele,

Her sınıfın, sınıflara yön veren politik öznelerin; gündemi, gündemi yakalama ve müdahale biçimleri, amaç ve araçları farklıdır. Emperyalizm ve oligarşinin çıkarları iç içedir. Bu ortak paydada işçi ve emekçi sınıflara karşı birleşik saldırı kampanyalarını ortak örgütlemektedirler. Örneğin, aynı zamanda bu süreçte kampanya konumuz olan özelleştirme ve yıkım saldırıları böyledir. Bu temelde sahte ve yalan propaganda dahil her araç kullanılarak gündem oluşturulmakta, özelleştirme ve yıkım saldırıları neo-liberal bütünsel saldırıların bir parçası olarak güncelleştirilmektedir. Veya anti-emperyalist mücadelenin bir ayağı olan AB sorunu, emperyalistlerin ve oligarşinin en önemli gündemi olup, bu yönde kamuoyu oluşturmak için en rezil oyunlara başvurulmaktadır. Dahası bu sorun, sınıfsal ve politik ayrım noktası olarak önemli bir yer tutmaktadır.
Doğal olarak, proletarya ve emekçi sınıflar, sınıfsal temelde bu sorunlar karşısında emperyalizm ve oligarşi ile tam karşıt cephededir. Proletarya ve emekçi sınıfların gündemi de, bu sorunlar ve bu sorunların sonuçlarına göre belirlenmektedir; açlık, yoksulluk, işsizlik, savaş, eşitlik, adalet, özgürlük vb... Bu saldırı politikalarına karşı tek yol direniştir. Ve emekçiler SEKA, Tekel, Seydişehir Alüminyum, Erdemir, Telekom, Güzeltepe, Gülsuyu, emperyalist savaşa ve faşist yasalara karşı mücadele gibi tek tek mücadeleler bağlamında ve yetersiz biçimde de olsa direnişi etkin biçimlerde örgütlemişlerdir.
Emperyalizm ile oligarşinin her sorunda ve bu sorunlara karşı kendi politika arayışında aynı çizgide olmaları beklenemez. Sömürüden pay alma ve çıkar farklılığı, örneğin en yakıcı demokrasi sorunlarından biri olan Kürt sorununda olduğu gibi, sorunu farklı ele alıp, çelişkili birlik içinde olabilirler. Benzer farklılık, örneğin Kürt emekçileri ile Türk emekçileri arasında da vardır; Kürt emekçisi için sınıfsal sömürünün yanı sıra ulusal özgürlük sorunu ön plandadır, Türk emekçisi için ise sınıfsal sömürü ve sonuçları daha yakıcıdır. Bu farklılık, sık sık TDH ile yurtsever hareketin gündem farklılığı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kitlelerin gündemini yakalayamayan, bu gündeme müdahale edip kitlelerle politik ve örgütsel ilişki kuramayan hiçbir politik özne veya parti gerçek rolünü oynayamaz. Tarih, kendiliğinden, hiçbir müdahale olmadan biçim almaz, sınıflar mücadelesi tarihe yön verir, bu temelde sayısız iradenin çatışmasına göre biçimlenir. Proletarya ile proletarya partisi, yani sınıf ile onun öncüsü parti aynı şey ve özdeş değildir. Proletarya partisi, işçi ve emekçi sınıfların en ileri ve politik kesimlerini saflarında toplar, bu temelde mücadele eder, ama proletarya partisi, sınıfın kendisi değil, sınıfın tek örgütlenmesi de değil, en yüksek ve öncü örgütüdür. Proletarya sınıfsal ve tarihsel rolünü, ancak nesnel koşullara paralel, proletarya partisi ile bütünleştiği ölçüde oynayabilir. Yani proletarya partisi iradi olarak kurulur, önce bu ilişki ideolojiktir, çok yönlü sınıf mücadelesi içinde, giderek maddi ilişkiye dönüşür. M-L literatürde ‘partinin bolşevikleşmesi’ partinin kitlelerle devrimci ilkeler temelinde bütünleşmesini ifade eder; ve ancak bu aşamada kitleler devrimci rolünün bilincinde olur, parti yenilmez bir güce ulaşır.
Birçok yazımızda sık sık ifade ettik, bugün TDH ile emekçi kitleler arasındaki ‘mesafe’ oldukça büyük bir açıyı ifade ediyor, bu önemlidir, birçok sorunun da kaynağı buradadır. Bu ‘mesafe’nin kapanması, devrimimizin en yakıcı sorunlarının başında gelir. Ayrıca partimiz, TDH’in bir parçasıdır ve TDH’in sorunlarından bağımsız bir yerde durmamaktadır. Partimiz kendisi ile geleneksel devrimci akımlar ve reformist sol arasına mesafe koyuyor, kendini bu akım ve örgütlenmelerden ayrıştırıyor ama nesnel ve öznel sorunlardan bağımsız yerde durmuyor, bu sorunların doğrudan muhatabıdır. Geleneksel ve reformist solun emekçi kitlelerle arasındaki mesafeyi aşma gücü, iç dinamikleri ve en önemlisi de bakış açısı yoktur veya oldukça zayıftır. Partimiz devrimci yenilenme ekseninde bu göreve taliptir, tarihsel ve toplumsal zemini olan bu kronikleşmiş sorunları aşma iddiasındadır, ancak henüz bunu başarabilmiş değildir. Dahası partimizin kendine özgü sorunları ve gündemleri vardır, ancak bunları aştıkça bu devasa görevi başarabilir. Bu anlamda henüz yolun başındayız ve oldukça karmaşık ve zorlu bir süreç önümüzde durmaktadır. Kendimizle, geleneksel ve reformist solla, alışkanlıklar ve geleneksel davranışlarla boğuşa boğuşa bu süreç ilerleyecek, politik mücadelenin ateşi ile kısalacaktır. Anlaşılacağı üzere, işçi ve emekçi kitlelerin gündemi, TDH’in gündemi ve tek tek devrimci ve sol yapıların, bu arada partimizin gündemi birbirinden farklılık göstermektedir. Bunlar arasındaki ilişki güçlendiği ölçüde , kitlelerle devrimci ve sosyalist hareket arasındaki ‘mesafe’ kısalır, proletarya ve emekçi sınıflar devrimci rolünü daha güçlü oynar.
Partimiz, sol ve devrimci hareket, uzun yılları kapsayan yenilgi ortamı içinde bir türlü devrimci bir çıkış gerçekleştirememiştir. Bir tarihsel süreci işaretleme açısından bu uzun yenilgi ve duraklama yıllarını 12 Eylül süreci ile başlatabiliriz. Sınırlı ve daha çok örgütsel toparlanmaları içeren kendine gelme dönemleri olsa da bu süreç asıl olarak aşılamamış, tersine ‘96 ve 19 Aralık ve ÖO süreçlerinde (ortaya konulan büyük direniş potansiyeline rağmen) yenilgi atmosferi daha da ağırlaşmıştır. Bu yenilgi sürecinin sadece bize özgü olmadığı da açıktır. Yani bu olgu, birden ortaya çıkmamış, uluslararası sosyalist hareketin iç zayıflıkları ile sosyalist hareketin geriye düşüşü, bunun sol ve devrimci hareket üzerindeki yoğun etkisi, bu süreçte temel rol oynamıştır. Bu yenilgi atmosferi ancak her açıdan yenilenme eylemi ile, bir sürecin kapandığı yeni bir sürecin başladığı bir tarihsel süreçte, tıpkı Lenin’in yaptığı gibi yaparak, yani bugün Leninizmi içselleştirerek devrimci yenilenme eylemiyle aşılabilir. Bunun dışında her çaba en fazla iyiniyetli bir çaba olur ama sonuç alınamaz. Dünyada ve TDH’de kendini tekrar eden çabalar var ama bununla birlikte devrimci yenilenme daha yakıcı ve güçlenen eğilim olarak ortaya çıkmaktadır. Devrimci ve sol hareket, devrimci yenilenmeden uzak olduğundan, oliğarşinin basıncını aşamamış ve sürecin gerisine düşmüş, en iyimser değerlendirme ile akıp giden sürece tutunmuştur. Bu kader değildir. Partimiz devrimci yenilenme ile bu süreci devrim lehine değiştirme kararlılığındadır.
Son bir yılda yürütülen, örneğin, ‘işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele’ kampanyası, bu süreçte güncelleşen ‘özelleştirme ve yıkım saldırısına karşı mücadele’ kampanyası partimiz açısından emekçi kitlelerin yakıcı sorunları üzerinden onlarla buluşma isteğimiz ve irademiz yönünde küçük ama önemli adımlardır. İşçi ve emekçi sınıfların gündemine, politik mücadelenin en üst biçimi olan temel mücadele biçimimiz henüz eksik de olsa müdahale etme çabasıdır. Bu kampanyalar, kendi dar sorunlarımız ve gündemimizden çıkıp, kitlelerle bağ kurma iradesidir. Bu aynı zamanda, devrimci ve sol hareketlerin emekçilerin değil, kendilerinin sorunlarından ve ihtiyaçlarından hareket eden politik çalışma tarzından kopuş yönünde sağlam bir iradeyi ve duruşu ifade etmektedir. Bu çalışmaları dersler alarak güçlendirmek, önümüzdeki sürecin görevidir. Partimiz, kendi gündemi ile kitlelerin gündemi arasında doğrudan ilişki kurma, bu ilişkiyi güçlendirme kararlılığındadır.
Ancak, Partimizin gündemi ile kitlelerin gündemi arasında ‘mesafe’ ve ‘sürtünme noktaları’ olduğunu da bilmeliyiz. Çoğu kez, sınıf mücadelesi bizim için ‘bütün koşulların olgunlaşmasını’ beklemez, kendi gündem ve sorunlarımız, irademiz dışında ortaya çıkan nesnel sürecin gerisinde kalmamıza yol açar. Bu durumda, nesnel süreç, öznel koşullarımızla çelişir, bize baskı yapar. Veya birçok gündem üst üste düşer, dağ gibi önümüzde durur ve biz bunun gerisine düşeriz. Tam bu noktada taktik önderlik ve politika önemlidir. Nesnel ve öznel koşulların sağlam bir değerlendirilmesine dayanan taktik politika, ileriyi görme, bağımsız politika ve politik iradeye güven vb önem kazanır. Partimiz taktik önderlik konusunda, geçmiş süreçlerde birçok hata yapmıştır ve devrimci yenilenme ekseninde ortaya konulan yeniden inşa sürecimizde bu hataları aşma veya en aza indirgeme iradesine sahiptir. Devrimci yenilenme ekseninde bu süreç adımlanırken, ideolojimize, yoldaşlarımıza, kitlelerin devrimci enerjisine daha çok güveniyoruz. Partimizin içe dönük gündem ve sorunları bugün eskiye nazaran daha azdır; dışa açılmada, devrimci ve sol harekete, kitlelere, kitlelerin gündemi ile daha sıkı ilişkiler kurma pratiklerine yönelme iradesine ve bu temelde özgüvenine sahiptir.
Doğal olarak, bu noktada şu soru güncelleşiyor: politik mücadele nedir, partimiz devrimci politikanın neresindedir, bu konuda kendimizi nasıl güçlendireceğiz?
Önce birkaç temel belirleme yapmak gereklidir.
Birinci olarak, politik mücadele iktidar mücadelesidir ve çeşitli biçimler alır. Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur, her dönem iktidar mücadelesi temeldir. Oligarşiye, sola ve parti içinde gelişme dinamizmi için içe yönelik ideolojik mücadele ve kitlelerin daha iyi yaşama ve örgütlenmesi için verilen ekonomik-akademik mücadele, politik mücadeleye bağlıdır, politik mücadelenin ihtiyaçlarını, hedeflerini gözeten tarzda biçimlenmek zorundadır. Politik mücadelenin en üst biçimi silahlı mücadeledir. Politik mücadelenin silahlı olmayan biçimleri de vardır, siyasi grevler, kitle gösterileri, politik yayın ve propaganda/ ajitasyon vb. Eğer bir ülkede evrim ve devrim dönemleri birbirinden kesin çizgilerle ayrılıyorsa, Çarlık Rusya’sında olduğu gibi, evrim döneminde politik mücadelenin silahsız biçimleri, devrim döneminde ise politik mücadelenin silahlı biçimleri temel rol oynar. Bizim gibi yeni-sömürge veya sömürge ülkelerde ise, emperyalizmin varlığı, emperyalizme bağımlılıktan kaynaklanan sürekli bunalım, siyasi demokrasinin olmaması ve faşizmin süreklilik göstermesi, inişli çıkışlı ancak sürekli devrimci durumu ve silahlı mücadelenin nesnel koşullarını yaratmaktadır. Sürekli faşizm koşullarında demokratik hiçbir sorun çözülmemekte, sorunların çözümünde silahlı mücadele ve bu mücadelenin gerilla savaşında cisimleşmesi anahtar rol oynamaktadır. Bu koşullarda evrim ve devrim dönemlerini kesin çizgilerle ayırmak mümkün değildir, politik mücadelenin silahlı ve silahsız biçimlerini birlikte, birbirini tamamlayacak tarzda ele almak zorunludur.
İkinci olarak: devrimci politika, günlük ve genel olmak üzere iki biçimde, birbiriyle ilişki içinde ele alınmak zorundadır. İster yasal, ister illegal biçimde yürütülsün, devrimci mücadele meşrudur, haktır; devrimci politika kendi meşruluğunu kendi yaratır.
Üçüncü olarak: devrimci politika, her şeyden önce, sağlam M-L teorik zeminden yükselen stratejik çizgi ve programa dayanmak zorundadır. Devrimci politika, devrim için, bu stratejik amaca ulaşmak için, strateji ve programla güçlü bağlar kurarak, kitleleri örgütlemek için yapılır. Amaç ile araç, strateji ile taktik arasında doğrudan, diyalektik ilişki vardır. Reformizm, günlük, kapitalizmin yarattığı sonuçları eleştirip, onarma, en ilerisinden kendisini demokrasi mücadelesi ile sınırlarken, devrimci politika, devrimci stratejiye bağlı, düzeni yıkmayı hedefleyen, demokrasi ve bağımsızlık sorununu sosyalizme, tüm parçaları bütüne bağlayan içeriğe sahiptir.
Buradan iki sonuç çıkar; a) devrimci politika için devrimci politik özne/parti veya örgüt zorunludur; b) teori-program-strateji sorunları ile bağlantılı olarak, gündem yaratan sorunlara (demokrasi, ulusal sorun, din, işçi, kadın, gençlik sorunları, anti emperyalizm, vb. gibi sorunlar) yönelik politik açılım gereklidir. Örneğin; demokratik bir sorun olan Kürt sorununda politika yapmak için, teori-program-strateji düzleminde soruna yönelik politik bakış ve açılım, bunu taktik politikalar ve günlük yaşamda somutlaştıran örgütsel güç zorunludur.
Dördüncü olarak: yukarıdaki söylediklerimizden anlaşılacağı üzere, ‘politik tavır veya tutum’ ile ‘devrimci politika yapma’ birbirinden farklıdır. Devrimci politika için politik tavır veya tutum zorunludur; bu ilk adımdır. Ancak bu tavır, süreklilik içinde, kitlelere ulaştırılır, kitleler içinde kendine kanal bulursa, politik tavır, sınıf savaşımında maddi güce dönüşüp, az çok rolünü oynarsa devrimci politika niteliğine ulaşır.
Hemen belirtelim, TDH’nin konumu bu noktada, devrim için, devrimin sorunlarına yönelik, politik tavır veya tutumdan öte değildir. TDH kitlelerden uzaktır, sorunun bir yanı emekçilerin gerçek gündemiyle buluşamamadır, diğer yanı ise politik tutumunu doğru veya yanlış olmasından görece bağımsız, maddi güce dönüştürememesi, politik özne olmaktan uzak durumda olmasıdır..
Partimiz için özel bir parantez açmak gerek. Partimiz, sınıf mücadelesinde, uzun yılları kapsayan bir süreçte, ki bunu 12 Eylül yenilgisine kadar uzatabiliriz, politik özne olmaktan uzak kalmıştır. Elbette kimi süreçlerde toparlanma ve sınıf mücadelesine sınırlı müdahaleler vardır, ama yine de, sürecin gerisine düştüğümüz açık. En iyimser ifade ile partimiz hiç de hak etmediği ölçüde, sürecin üzerine çıkamamış, kimi süreçlerde kısmen sürece tutunmuştur. Bunun bir dizi siyasal, örgütsel nedenleri vardır; konumuz burada bunları uzunca değerlendirmek değildir. Ancak konumuzla ilişkili olarak şu söylenebilir: partimiz kimi süreçlerde sistemli politik tutumlardan uzak olsa da (örneğin 1985-91 süreci), kimi süreçlerde politik tutumunu sınırlı kampanyalarla ele alsa da (örneğin, 1995-96) politik tavır veya tutumunu devrimci politika yapma noktasına, kendi gündemini kitlelerin gündemine müdahale noktasına taşımada başarısız olmuştur. Partimiz kendi dar sorunlarından uzaklaşamamış veya aşamamış, böylece politik etkisi zayıflamış, genç kuşaklar tarafından pek bilinmeyen, devrimci ve sol harekette zayıf bir alana sıkışmıştır. Partimiz devrimci yenilenme temelindeki yeniden inşa sürecimizde, bu durumumuzu dikkate alarak devrimci bir halk hareketi yaratılması sorununu özel ve temel gündem maddelerinden biri olarak sürekli biçimde işlemekte ve tüm pratik politik ve örgütsel çalışmasının merkezi bir sorunu olarak ele almaktadır. Bu bağlamda, 2004 ve 2005’de hız kazanmaya başlayan temel mücadele biçimimizden yoksun pratik politik çalışmalarımız ve emekçi kitle çalışmamız küçük adımlarla geçmiş pratiğimizin derslerinden de yola çıkarak önemli deneyimler yaratmaktadır. Henüz oldukça eksikli ve sınırlı düzeylerde de olsa bu çalışmalarımız yönelimimizi netleştirmesi ve tüm çalışmalarımızı devrimci bir halk hareketi yaratan devrimci bir parti ve cephe olmaya odaklaştırması açısından belirleyici önemdedir. Ayrıca bu çalışmalar küçük de olsa emekçilerle aramızda kanallar açması, sistematik kitle çalışmasını ve buna bağlı pratik politika yapmayı öğrenmemiz vb… açılardan da partimiz için keskin bir dönüşüm anlamını taşımaktadır. Bu noktada yaptıklarımızı abartmadan, esas olarak yapmamız gerekenleri öne çıkararak yürümemiz gerekiyor.
Dikkat edilirse, parti literatürümüzde sağlam teorik zeminden beslenen, politik açılım (Devrim, demokrasi, Kürt ulusal sorunu, sınıf, yeni dönem vb.) ve kimi süreçlerde politik tavır veya tutumlar var (seçimler, 1 Mayıs, işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele vb.). Devrimci ve sol hareketin en ileri ve doğru teorik birikimine sahibiz. Politik perspektif ve hatta güncel değerlendirmelerimiz oldukça güçlüdür. Basit bir karşılaştırma bile bize fikir verir; devrimci ve sol hareketin politik yayınları ile partimizin yayınlarını yan yana koyduğumuzda, bu olumlu ama ayrıca bize geliştirme sorumluluğunu yükleyen farkı net olarak görürüz. Ama bu devrimci politikada her şey değildir. Partimizin bu alanı güçlüdür; ama taktik politika üretme, bu politikaları günlük mücadele içinde kitlelere taşıma, bunları sistemli reflekslere dönüştürme, bunun için örgütsel güç oluşturma yanlarımız zayıftır.
Burada karşımıza iki sorun; ‘güç’ ve ‘politikanın özgünleştirilmesi’ sorunları çıkıyor.
Evet politika güçle yapılır, bu doğrudur. Ama güç olmak için politika yapmak, bu yönde sistemli bir faaliyet örgütlemek de zorunludur, bu da bir başka doğrudur. Politika yapmak ve güç olmak birbiriyle ilişkilidir; biri olmadan diğeri olmaz, birbirini etkiler, birbirini besler. Burada güç, örgüttür, kadro ve partili, cepheli, örgütlü sempatizanlardır, bunların bileşik etki alanıdır, kitlelerle ilişkisi ve onları devrimci faaliyetlere seferber etme becerisidir. Bu güç ne kadar gelişirse, devrimci politikada o kadar başarılı oluruz. Bu güç bilinmeyen bir yerden gelmez, ne kadar ileri ve doğru siyasetiniz olursa olsun bu siyaset kendiliğinden güce dönüşmez. Hatta geçmişteki onurlu mücadele tarihi bir gelenek yaratsa da, moral gücü oluştursa da, bu kendiliğinden bugün için size güç, ekstra başarı yaratmaz. Doğru siyaset ve direniş, onurlu tarih, sizin elinizi güçlendirir, önünüzü açar, ama buna yeni halkalar eklendiği ölçüde, mücadele içinde yeni mevziler elde edildiği ölçüde, politik tavır kitlelere taşındığı ölçüde, güç somutlaşır. Bu, düz bir ilişki, mekanik etki-tepki, veya ne kadar konursa o kadar alınacağı bir ilişki değildir. Karmaşık, kimi zaman sınırsız emeğin boşa gittiği, bir insan kazanmak için ayların, hatta yılların harcandığı, binbir emekle kazanılan birçok şeyin küçük bir yanlışla kaybedildiği, eşitsiz, sıçramalı, zorluklarla dolu, ama onurlu, bireyi özgürleştiren, verdikçe alınan, fedakarlığı yaşam biçimine dönüştüren vb. bir ilişkiler bütünüdür. Bu ilişkiler bütününde, yani devrimci yaşam ve çalışmada, güç önce beyin ve yürektedir, oradan çalışma alanına, partinin her alan ve ilişkisine, kitlelere taşınır. Mücadele, bir kıvılcımı yangına dönüştürür. Ve devrimci politikada, parti bu mücadele içinde, kitlelerle bütünleştikçe, sınıf mücadelesinde özne ve güç olur.
Bunun için, ikinci sorun olan ‘politikanın özgünleşmesi’ önem kazanıyor. Devrimci politikada, yukarıda ifade ettiğimiz teori-program-strateji ekseninde genel politik tavır veya tutum sorunun önemli bir yanıdır. Ama devrimci parti bununla yetinemez, bunu dönemsel taktik politikalarla somutlaştırmak zorundadır. Ve ancak taktik politikalar, kitleler içinde, farklı toplumsal/sınıfsal kesimler içinde, o sınıf/veya kesimlerin sorunları ile özgünleştiği ölçüde anlam kazanır. Yani, taktik politika her alana ve sınıfa/veya toplumsal kesime aynı biçimde yansımaz, aynı biçimde de ele alınamaz. Örneğin, yeni-sömürge toplumsal yapı, ekonomik ve siyasal krizi sürekli üretmektedir. Ve kriz, devrimci politikanın temel unsurlarından biridir. Bu kriz, işçiye, işsize, kamu emekçisine, küçük üreticiye, öğrenciye, yoksul kadına, Kürt yoksuluna ve Kürt ulusuna doğal olarak farklı yansımaktadır ve bu toplumsal kesimlerin özgün sorunları ile harmanlanmaktadır. Örneğin, ‘Tek Yol Devrim’ stratejik bir şiardır, devrim, partinin en temel sorunudur. Ama, bu sorun veya şiar, proletaryanın ve emekçi sınıfların bir dizi ekonomik ve demokratik sorunları ile, küçük üreticinin taban fiyat, kredi, tarımsal girdi, vb. sorunları ile, öğrencinin sınav, harç, YÖK vb. sorunları ile, Kürt ulusunun ulusal özgürlüğü, zorla köyünden sürgün edilmesi, dil vb. sorunları ile ilişki kuramazsa, devrimci işlevinden uzak olur. Politika bu sorunlar ve taleplerle özgünleşmek zorundadır.
Bu noktada çubuk, partili mücadelede merkezi politikanın o sınıfsal veya alansal ilişkide özgünleşmesine, yani yerele, yerel alandaki inisiyatife bükülür. Devrimci politika yaratıcı bir inisiyatifle, o alanın sorunları ile bütünleşmek, kitlelere taşınmak zorundadır. Merkezi politika ile yerel inisiyatif bu özgünlük içinde bütünleşmeli. Tam bu noktada partimiz saflarında bilinç zayıflığı, soruna dogmatik yaklaşım, merkez ile yerel örgütlenme arasında dengeli bir yaklaşım vb. alanlarında sıkıntılar vardır. Her şeyi partiden, parti merkezinden beklemek, yerel inisiyatif ve çözüm üretiminin zayıflığı, genel politika ve stratejik yaklaşımlar ile yetinmek ve bu kalıplarla yereli ele almak, yerelin sınıfsal-ulusal-kültürel yapısını çözümlememek, partinin politika üretmesinde yaşamsal olan yereli tanımaya hizmet edecek yerele ilişkin bu sorun ve tahlilleri raporlarda ele almamak vb. zayıf yanlarımızdan sadece birkaçıdır.
Partimiz bugün politik mücadeleyi bütünlüklü biçimde değil, en üst biçiminden yoksun yürütüyor. Hiçbir adım atmadan ‘gerilla-silahlı mücadele’ demek, ‘büyük işler’ yapma havasıyla insanları bekleterek örgütsel ilişkileri çürütmek, vb. bir gram değer ifade etmiyor. Kaldı ki, politik mücadelenin en üst biçimi olarak gerilla savaşı, sağlam ve süreklilik gösteren bir örgütsel yapıya dayanmak zorundadır. Bu mekanizmalar olmadan bu yönde güç biriktirip sağlıklı işleyen mekanizmalar kurmadan, asgari ölçüde, yani sürecin ihtiyaçlarına paralel bir kurumsallaşma yaratılmadan, değil gerilla mücadelesini süreklileştirmek, sınırlı demokratik çalışma bile yapılamaz. Dünya, Ortadoğu, Kürt coğrafyası ve ülke devrimci pratiği bu konuda yeterli derecede öğreticidir. Bütünlüklü taktik politikamız vardır, sabırla bu süreci aşacağız, somut bir hedef olarak yeniden inşa sürecini başaracağız. Bir dizi eksiğimize rağmen, sürecin nesnel niteliğinden kaynaklanan ağırlıklarımıza rağmen yönümüz ileriye dönüktür. Almış olduğumuz mesafeler üzerinden bu süreci aşacağız. Gerçek partili politik mücadeleyi örgütleyeceğiz. Uzun yıllar sonra bir dizi eksikliklerimize rağmen, sınırlı ve politik mücadelenin en üst biçiminden yoksun da olsa, devrimci politika yapıyoruz. Tarihimizin devrimci gelenekleri ve yeniden inşa sürecimizin yaratmış olduğu olumlu adımlar, eski ve dar alanda sıkışma pratiklerini kırmaktadır. Teori, politika, ideolojik duruş, dost ve düşmana karşı almış olduğumuz tutum vb. ile sol ve devrimci çevrede haklı ve olumlu bir yer açılmış, kitlelere yönelik devrimci politikada sınırlı adımlar atılmıştır. Bu süreçte politik kampanyalarımız yaşamsal bir rol oynuyor. Bu politik kampanyaları büyütmek, daha da güçlendirmek gündemimizdir. Hiç bir eksiklik ve zaafın bu süreci geriye çevirmesine izin vermeyeceğiz. Tam tersine, bu adımları büyütmek, kodrosal ve kitlesel ilişkileri çoğaltmak, hazırlık sürecimizi kazanmak, yarının değil bugünün görevidir.
Partimiz, yukarıda ifade ettiğimiz ‘politikanın özgünleşmesi’ doğrultusunda yeni açılımlar yapmak, bu yönde ilk adımları geliştirmek istiyor. İşçi ve emekçilerden bağımsız emek cephesi, gençlikten bağımsız gençlik örgütü, mahalli alandan yoksun illegal P ve C birimleri, çeşitli kurumlardan yoksun demokratik alan örgütlülüğü, örgütlü kitleden yoksun, silahsız ve kadrosuz gerilla vb. olmaz. Partimiz bunların tümünü, bütün alan ve cephelerde elde olan birikimle bütünlüklü ele almak; var olanları geliştirmek ve sağlamlaştırmak, ilk adımları çoğaltmak, hatta yeni açılım ve örgüt biçimleri için hazırlıklar yapmak iradesine, kararlılığına sahiptir.
Bu süreçte politik kampanyalar oldukça önemlidir ve merkezi bir role sahiptir. Yeniden inşa sürecimizde partimiz, özellikle 2005 yılında toparlanma sürecinin kimi başarılarının ürünlerini toplamış, partinin sağlamlaşması mücadelesinde adımlar atmıştır. Birlik çalışmamız, partimizin geçici tüzüğe kavuşması, merkezi eğitim programının tüm parti ve cephe birimlerinde yaşama geçirilmesi, örgütsel yapının daha düzenli ve işleve kavuşması, yeni alanlara açılma, konumuzla ilişkili olarak da politik kampanyalar için daha iyi bir noktada bulunmamız; tüm bunlar, partimizin sağlamlaşmasında birer adımdır.
Kampanyaları birkaç başlıkta toplamak mümkündür:
a) Merkezi politik kampanyalar. Taktik politikamızla uyumlu, merkezi düzeyde planlanan, tüm birimlerimiz ve örgütlü sempatizanlar tarafından, her alanın özgünlüğü ile ele alınan kampanyalardır. Bunlardan uzun bir zaman dilimine yayılanlar olduğu gibi (işsizlik ve yoksulluğa karşı mücadele vb.), kısa bir zamanda ele alınanlar da (1 Mayıs, seçim vb.) olabilir. Veya dönemsel, güncel ve önemli bir konuyu da içeren merkezi kampanyalar mümkündür.
b) Yerel kampanyalar. Parti örgütleri tarafından, o alanda görevli birimlerimiz tarafından, o alanın sorunlarına veya yeni ve özgün gelişen bir sürece yönelik örgütlenebilir. Bu kampanyanın örgütlenmesi ve sonuçlandırılmasından o alandaki birimlerimiz sorumludur. Bu tür kampanyada partinin verdiği tüm hakları o birim kullanabilir. Parti adına, taktik politikamızla uyumlu her açılımı yapıp, yazılı ve sözlü ajitasyon-propaganda yapabilir, materyal üretip dağıtabilir, taktik eylem çizgimize uygun eylemler örgütleyebilir. Partili çalışmada hak varsa sorumluluk da vardır. Yerel birim bu hakkı kullanır/kullanmalıdır ve bunun sorumluluğunu taşır/taşımalıdır.
c) Tanıtım kampanyaları. Bir kurumu, veya yeni bir açılımı tanıtmak için merkezi veya yerel düzeyde ele alınıp örgütlenen kampanyalardır.
Niteliği ne olursa olsun bütün kampanyalar sadece politik düzeyde değil, örgütlenme düzeyinde de ele alınmak zorundadır. Her bir kampanya sadece politik gerçekleri açıklamak ve kitleleri aydınlatmakla sınırlı kalamaz, mutlaka bunun kitleleri ve partiyi örgütleme mantığı ile somutlanması gereklidir. Hiç şüphesiz parti yaşamı ve partili mücadelede tüm alanlar, politik, askeri ve örgütsel alanlar birbirinden kopuk değildir, birbirinden bağımsız ele alınamaz. Bu süreçte, yeniden inşa sürecimizde, bir ayağı zayıf da olsa, taktik politikalarımıza paralel politik kampanyalar, bu kampanyaları örgütsel kampanyalarla birlikte, iç içe ele almak zorunludur, doğru olan da budur. Çünkü, biz siyasal gündeme müdahale etmek, mücadele içinde güç biriktirmek, politik ve örgütsel açıdan daha ileri olanı yakalamak, bunu süreklileştirmek istiyoruz. Dahası, bu süreçte politik kampanyaları mutlaka örgütlenme kampanyasıyla birlikte ele alırken, bunu sadece merkezi düzeyde değil, yerel inisiyatifleri ve ademi merkeziyetçiliği güçlendirmek için, yerel düzeyde de ele almayı, bu yönde açılım ve pratikleri çoğaltmayı benimsiyoruz.
Merkezi veya yerel, tüm politik kampanyalar, güçlü bir teorik zeminden hareketle, sürecin nesnel ve öznel açıdan doğru değerlendirilmesine dayandırılmalıdır. Mutlaka sağlam bir planı olmalı, tam bir disiplinle görevler ele alınmalı, başta yoldaşlar olmak üzere, tüm örgütlü ilişkiler, hatta mutlaka çevre ve sıradan ilişkiler seferber edilmelidir. Ki çevre-ceper ilişkilerini mücadeleye kanalize etmede oldukça zayıf olduğumuz bir gerçektir ve bu sorun kitlelerle daha güçlü ilişki kurma ve parti ilişkilerini çoğaltma pratiğinde her vesile ile önümüze çıkmaktadır. Her bir kampanya, kampanya sonunda, birimlerimiz ve/ veya ihtiyaç halinde çevre ilişkilerininde katıldığı geniş bileşkelerde değerlendirilmeli, bu değerlendirme sonuçları mutlaka geleceğe dönük deneyimler olarak yazılı hale getirilmelidir.
Mevcut emperyalizme tam bağımlı yeni-sömürge yapı, sürekli kriz ve faşizm, sınıfsal-ulusal- cinsler arasında derin çelişkiler yaratıyor, günlük yaşamı adeta sorunlar yumağına dönüştürüyor, toplumun bünyesinde ‘patlayıcı maddeler’ biriktiriyor. Bundan dolayı, her şey kampanyaların konusu olabilir. Açlık, yoksulluk, işsizlik, özelleştirmeler, yozlaşma (fuhuş, uyuşturucu, kumar, şans oyunları vb.), kadının ezilmesi ve bu temelde sorunlar; öğrenci gençliğin sınav, harç, yaz okulu, barınma, eğitimdeki eşitsizlik ve kalite farkı, YÖK vb sorunları; yoksul semtlerin yol, su, elektrik, gecekonduların yıkımı vb. sorunları; Kürtler ve ezilen ulusal toplulukların, ulusal özgürlüğü, kültür ve dili, örgütlenme ve eğitim, köyden göç vb. sorunları; aleviler ve ezilen inanç sahiplerinin kültür, din ve vicdan sorunları, anti emperyalizm üst başlığında savaş, borç, ikili anlaşmalar, ABD emperyalizmin saldırganlığı, AB, vb. sorunlar ilk akla gelenlerdir.
Tüm bunları tek bir kampanyada ele almak mümkün değildir, doğru da değildir. Kampanyalar doğal olarak bir veya birbirine birçok açıdan bağlı birkaç konuyu ele alır, bunları ön plana çıkarır, ama genel ve dönemsel süreçle sıkı bağlar kurar. Kampanyaları ele alıp yürütürken çarpıcı, kolay ve basitçe anlaşılan, kısa ve özlü şiarları öne çıkarmalı, kitlelere bu şiar üzerinden propaganda ve ajitasyon yapılmalıdır.
Kampanyalar, örgütlenmede bire bir ilişkileri güçlendirdiği gibi, siyasal ve örgütsel düzeyi darlıktan kurtarır, kitlelere devrimci ve sosyalist siyaset ve bu temelde bilinç taşır. Dar, içe kapalı, gelişmeyen her ilişki ve alan çürür; çürüyen her şey kendini ve partili ilişkileri de çürütür, adeta sorun üreten, etrafı zehirleyen bir ura dönüşür. Eğer partili mücadele o alanda zayıfsa, parti şu veya bu nedenle müdahalesinde zayıflık gösterirse, nesnel toplumsal zemin ve ilişkilerden beslenerek o alan ve ilişkiler güvenlik sorunu dahil bir dizi soruna kaynaklık eder. Oligarşi için bu zemin bulunmaz fırsattır. Hatta bizzat bunu örgütlediği biliniyor. İşte kampanyalar, merkezi ve özellikle de yerel kampanyalar, bu darlaşma ve gerilemelere karşı devrimci bir barikat oluşturur. Bireyden ve bireysel sorunlardan, genel siyasal düzeye partiyi ve alan örgütlülüğünü çeker; bu siyasal faaliyetler, sağlıklı ve kurallı bir örgütsel işleyişle partili, partimize ve değerlerimize layık bir düzeye sıçrar. Tüm parti ve cephe güçleri bunu gözetip, bunu başarmak zorundadır.
Demek ki, özetle ifade etmek gerekirse, yeniden inşa sürecimizde, partinin sağlamlaşması mücadelesinde parti çalışmalarımız birbirini tamamlamalı, birbirine destek olmalıdır. Politik mücadeleyi bütünsel ele almak için bir adım daha atmak, bu eşiği aşmak zorundayız. Her bir birimimiz kendini siyasal, örgütsel ve pratik alanlarında sağlamlaştırırken, devrimci politikanın önemli bir unsuru olmalı, bulunduğu alanda partiyi en doğru ve üst düzeyde temsil etmeli, merkezi politik kampanyalarımızın doğrudan parçası olmakla yetinmemeli, bizzat partimizin vermiş olduğu yetki ve sorumlulukla yerel kampanyalar örgütlemelidir.
Bizi geliştirecek olan budur. Bunu bilip, bu sorumlulukla önce kendimize yönelmeli, zayıf yanlarımızı eleştirerek güçlendirmeliyiz. Biz kendi yolumuzu kendimiz açacağız, bu yolu açarak devrimi ilerleteceğiz. Bu güç bizde var, yeter ki bunun farkına varıp, zayıflıklarımızla uzlaşmadan ileri atılalım.
Hep beraber...

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19