Durakkondu Direnişçisi Filiz :
"Bize
destek olan insanlarla birlikte gece sabahlara
kadar oturduk. Çayımızı sigaramızı paylaştık.
Halaylar çektik. Ne bileyim ben. Her türlü
şeyimizi, yatağımızı yorganımızı beraber paylaştık.
Bunlar çok güzel duygular, anlatılamaz duygular.
Parasız kaldık. her şeyimizi paylaştık. Bunlar
çok güzel şeylerdi. En azından bizler paylaşmanın
ne olduğunu da öğrendik. Zor durumda olmanın
ne olduğunu öğrendik. Paylaşım çok güzel bir
duyguymuş gerçekten.” |
Direnişin belli bir kazanımla sona ermesinden
bir süre sonra, Güzeltepe emekçileri ile Halk
Kültür Merkezi çalışanları bir Pazar kahvaltısında
bir araya geldiklerinde ortak duyguları işte buydu.
İlk kez, bir gecekondu direnişinde "yorgan
gitti kavga bitti" sözü geçerli olmamış,
emekçi insanlar meydanı boş bırakıp gitmemişlerdi.
Onlar, merhamet avcılığı, dilencilik de yapmadılar.
Devrimcilerden uzaklaştıklarında belki de önlerine
atılabilecek ufak tefek bazı kırıntıları alabilecekleri
halde bunu da istemediler. Son derece net ve açık
bir biçimde direniş yolunu seçtiler.
Yağmur çamur demeden dimdik ayakta durmasını becerdiler.
Koyun olun ve kendi bacağınızdan asılın diyenlere
inat!
Şimdi, yüzlerinde bir gurur… Bir arada olmanın,
dayanışmanın, uykusuz gecelerde paylaşılanların
tarif edilmez güzelliği… Belki henüz çok küçük
bir örnek Güzeltepe; ama bu topraklarda dik durmanın
ve eğilerek değil direnerek kazanmanın mümkün
olduğunu gösteriyor ve geleceğimizin yolunu aydınlatıyor.
Yeterince çaba ve sabır gösterildiğinde politik
kültürel odakların nasıl etkili olduğunu göstermesi
açısından ise devrimci sosyalizmin deneyim hanesinde
önemli bir yer tutuyor.
Gelecekte, bu küçük notun ne kadar önemli olduğunu
yüzlerce kez yeniden anlayacağız…
Gültepe Yahya Kemal Mahallesi
Halk Temsilcisi Cemil Atmaca:
evimizi,
yaşadığımız yeri savunuyoruz...
SB: Yahya Kemal Mahallesi’ndeki yıkım
süreci nasıl gelişti?
Cemil Atmaca: Aslında önce -ismini vermek
istemediğim- yetkili biri geldi bana ve “belli
bir fiyatla burayı bana sat yoksa bir hafta sonra
yıkım var” dedi. Tabii biz yıkım olacağına pek
inanmadık. Bir hafta sonra gerçekten tebligatlar
geldi. Polis geldi, adliyeden, belediyeden yetkililer
geldi, herkesin ismini yazdılar, belediyeye çağırdılar.
Gittik, Belediye Başkanı bizi teknik başkana gönderdi.
O da bize bu evler yıkılacak dedi, başka bir şey
söylemedi. Sonra, tapu tahsisi olmayan evlere
çarpı işareti koymak istediler. Adam kendi arsası
içinde çocuğu evlenince yanına bir kondu yapmış.
Onları yıkacağız dediler. Yeniden görüştük, bu
kez Belediye Başkanı yıkım yok dedi. Ama süreç
devam etti. Tabii bu sürede biz de başka yerlere
başvurduk.
Bu süreçte bize yardımcı olacak kurumları araştırdık.
Halkla kim ilgilenir diye düşündük. Kağıthane’de
Halk Kültür Merkezi geldi aklımıza. Oraya gittik.
Oradan arkadaşlar bizlere yardımcı oldular. Yasal
yönden hakkımızı arayalım, mahkemelere başvuralım,
yıkımlarla ilgili evrak ve belgeleri toplayalım
dediler, bunları toparladık, belediyeye başvurduk.
Burada bu kadar tapu tahsis belgesi olduğunu tahmin
etmiyorlardı. Böyle bir şey yok, burası boş gözüküyor
dediler. Halbuki, aslında burada tapu tahsis belgesiz
ev yok hemen hemen.
İşte, belediye bize yıkacağını söyledi. Bir sabah
kalktık, her taraf polis dolu. Hemen hemen 1000-1500’e
yakın polis var. Ben belediye başkanıyla görüştüm,
iki-üç tane yolları işgal eden ev var, onları
yıkacağım, polis de göndermem demişti, ama öyle
olmadı. En baştaki eve kepçeyi vurdular. Aşağıdaki
bazı evleri yıkmadılar, onlar anlaşma yapmışlar.
Yani mahalleyi ikiye böldüler. Daha önce Halk
Kültür Merkezi’ndeki arkadaşlar da ki pek güvenmeyin,
amaçları onlarla anlaşma yapmak değil, ilk önce
mahalleyi, insanları bölmek demişlerdi. Düşündük,
taşındık doğru yani, mahalleyi ikiye böldüler.
Biz ikiye bölününce mücadeleyi sürdürmek için
yapacağımız başka bir şey yoktu. İkinci kepçeyi
vuracağı zaman, ufak bir özürlü çocuk var. Polisin
elinden kaçarak eve giriyor. 3-4 yaşında. Belediye
zabıta müdürü yıkın evi diyor. Kepçeyi vurunca
“çocuk içerde” diye halk bağırıyor. Bu sefer birisi
çatıya çıkıyor, başlıyor taşlamaya. Ortalık karışıyor.
Yaralananlar oldu. Söylemiyorlar ama polisten
de yaralananlar oldu. Bizden de oldu, hastaneye
gidenler oldu. Tutuklananlar oldu. Çatışma büyümedi,
engelledik. Başkan da yardımcı oldu, tamam durdurun
yıkımları dedi. Telefonla görüştüm, “olaylar rayından
çıktı, bize polis niye gönderdin?” dedim. Polisler
bu sefer bize gaz bombası attı. Nefes alamadık.
Bunları, yabancı devletin askeri saldırıyormuş
gibi gördük. Başkana dedik ki, senin zabıta müdürün
buraya geldi, dedi ki bize yıkın hepsini birden
diye bağırınca, polisleri arkasında görünce, halk
da taşladı bu sefer, olaylar böyle çıktı işte.
SB: Halk Kültür Merkezleri’yle yine
ilişkileriniz sürüyor değil mi?
C.A: Halk Kültür Merkezleri bizimle ilgilendi,
ilgileniyor. Tabii bizim yapımız karışıktır, başkaları
biraz bunu anlamadı. Evi yıkılan insan sağcı olabilir,
solcu olabilir, dinci olabilir, yani bu mahallede
yaşayan insanların hepsi sağ ya da sol olacak
diye bir kural yok. Bu doğal bir şey. Burada yıkılan
evlerde fakir halkın mağdur olması var. Buradaki
kavga gecekonduların yıkılmamasının mücadelesi.
Halk Kültür Merkezi doğru dedi, bir mahallede
yıkım olacağı zaman o mahallenin sağcı veya solcu
olması önemli değildir. Herkes kendi hakkını,
kendi halkını, kendi evini, yani yaşadığı yeri
korumak zorundadır. Zaten o şekilde olmazsa, mahalle
de, insanlar da bölünür. İnsanlar evini savunuyor,
yaşadığı yeri savunuyor. Yani adam benim evimi
yıkmaya geliyorsa, içimden nasıl geliyorsa öyle
bağırırım. Evimi yıkmaya geliyor sonuçta, devrim
mücadelesi değil ki. Devrim mücadelesi olsa, o
zaman bir çalışma yaparsın, nasıl oluyorsa öyle
yaparsın, halkı örgütlersin. Adam beş vakit namaza
gidiyor, ben adama kalk şu sloganı at diyemem
ki. Dozer gelmiş adamın evine kepçeyi vuruyor,
adam ne yapacak? İçinden nasıl geliyorsa öyle
isyan edecek. Sonuçta herkes evinin yıkılmaması
için, evlerinde mağdur olmamak için bağırıyor,
hepsi bu… Yani sonuçta, Yahya Kemal Mahallesi’ndeki
insanlar Halk Kültür Merkezi’nin yapacağı her
hareketin peşinde olacaktır, bunu söylemek istiyorum.
|