Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

35. Sayı - Kasım 2005

Bugünlerde yine bir kör döğüşü başlamış durumda.
Yine birileri bizi aptal yerine koymaya çalışıyor...
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın yolsuzluk iddialarıyla tutuklanmasından sonra onca yıldır öğrencilerin ensesinde boza pişiren, üniversitelerdeki en küçük bir kıpırdanmayı ezen cunta artığı YÖK memurları birdenbire demokrasi ve hukuk aşığı kesildiler. Birdenbire gösteriler, şovlar başladı; “yüce hukuk ilkeleri”nden, “haksız tutuklama”lardan, komplo ile zulme uğratılan saygın rektörün onurundan, vs. vs. dem vurulur oldu.
Rektör Aşkın’ın tutuklanmasının nasıl bir hesaplaşmanın ürünü olduğu az çok biliniyor. Hepsi de öğrenci ezmekte, tutuklamakta, atmakta uzman olan bu kadrolar, kendi aralarında tepişiyorlar. Bir taraf, kendi koltuklarını ve statülerini, rant kapılarını korumaya çalışırken, diğer taraf kendi kadrolaşmasını ve politik anlayışını dayatmaya çalışıyor. Bu, elbette bugün egemen oligarşi içersindeki çeşitli kanatların çarpışmasından başka bir şey değildir; ancak, emperyalizme ve neoliberal politikalara hizmette kusur etmeyen AKP ile aynı hizmeti daha başka bir yoldan gerçekleştiren, politikaya ağırlığını koyan ordu, vb. çevreleri arasındaki çelişki esasa ilişkin değildir. Ne IMF politikaları konusunda, ne ABD emperyalizminin bütün emirlerini yerine getirmekte, ne de emekçilerin yoksullaştırılması konusunda bu kanatların birbirinden hiç farkları yoktur. Haklarını isteyen emekçilere, anadilini konuşmak, demokratik haklarını kullanmak isteyen Kürtlere, özgürlük isteyen öğrencilere saldırmakta, sosyal kurumları göçertip fabrikaları özelleştirmekte, emekçilerin evlerini başına yıkmakta bunların tümü ortaktırlar, en küçük ayrım noktaları bile bulunmamaktadır.
Ama şimdi, birdenbire tutuklanma olayı bir demokrasi ve cumhuriyet sorunu olarak önümüze gelmiştir. 12 Eylül faşist cuntası tarafından üniversiteleri hapishaneye çevirmek, gençliğin sesini boğmak için kurulan YÖK’ün rektörleri öğrencilere kesinlikle yasakladıkları eylemleri şimdi kendileri yapmakta, toplu halde Adalet Bakanlığı’na baskın yapmaktan, bildiri yayınlamaya kadar her türlü “yasa-dışı, terörist” girişimi ardı ardına sergilemektedir.

Kıyım Rekortmeni Bir Rektör
Kim bunlar? Daha önemlisi de şu: Rektör Yücel Aşkın kim? Van 100. Yıl Üniversitesi nasıl bir yerdir?
Daha doğrusu şöyle soralım: Geçtiğimiz yıllarda en çok öğrenci kıyılan üniversite hangisidir?
Örneğin geçtiğimiz yıllarda Kürtçe’nin seçmeli ders olarak okutulması için imz veren öğrencilerden 16’sı Van’da tutuklanmamış mıdır? Anadili için dilekçe verme hakkını kullanan bu genç insanlar cezaevine atılırken, 700’ü için “yardım yataklık” davaları açılırken, 432’si atılma dahil çeşitli cezalar alırken bu “hukuk” savunucuları “haksız tutuklama”dan hiç söz ettiler mi? Daha doğrusu bizzat bu öğrencileri atanlar kendileri değil miydi?
Yine 2003’te YÖK protestosu ve faşist saldırılara karşı direnmek suçundan 40’ın üzerinde öğrenci aynı Van Üniversitesi’nden atılmadı mı?
Geçtiğimiz yıllarda yapılan her Newroz kutlamasında öğrencilerin en çok saldırıya uğradığı, en çok gözaltına alındığı üniversite yine Van 100. Yıl Üniversitesi değil midir? Daha geçen yıl, “hukuk savunucusu” üniversite yöneticilerinin izniyle 150 öğrenci bu okulda gözaltına alınmadı mı?

Fişleme ve Hırsızlık
Peki, aralarında öğretim üyeleri ve personelin de bulunduğu 400 kişi hakkında “istihbarat fişleri” düzenleyen rektör Yücel Aşkın değil midir? Bu insanların hangi siyasi görüşlere sahip olduklarını, kimlerle samimi olduklarını kayıtlara geçiren böylesi bir faşizan düzen kimin tarafından kurulmuştur? “Rektörün kişiler hakkında kayıt tutması son derece normaldir” diyen eski YÖK başkomiseri Kemal Gürüz ve diğer “demokrasi”(!) aşıkları böylece kendi yaptıklarını itiraf etmiyorlar mı?
Bütün bunlar bir yana, Mezopotamya bölgesinin en önemli tarih ve kültür varlıklarını tutup kendi evine taşımak normal midir? 800 tarihi eser bir rektörün evinde ne arıyor? Mezopotamya, rektörün babasının tarlası mıdır? “Yücel Aşkın’ı savunmak cumhuriyeti savunmaktır” diye çığlık atanlar, bütün toplumu kemiren yolsuzluk ve yiyicilik dalgasının üniversiteye bulaşmadığını mı söylüyorlar bize? Her gün yeni bir üniversite için açılan yolsuzluk, hileli ihale davaları nedir o zaman? Üniversitelerini özelleştirme adı altında yağmaya açanlar, okulları ticarethaneye çevirenler, bu “pazarlamacılık” hizmetinden ne kazandıklarını açıklayabilirler mi?
Bu hesaplaşma sürecinde akılları sıra hükümete ders vermek için Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in öğretim üyeliğini “fikir hırsızlığı” suçundan iptal edenler, kendi YÖK’lerinin kurucu babası olan İhsan Doğramacı’yı ne çabuk unuttular? Doğramacı’nın kitaplarının tümüyle “hırsızlık” olduğu geçtiğimiz yıllarda bizzat Uğur Mumcu tarafından yüzlerce kez dile getirilmedi mi?

“Hukuk Aşkı” ve Sahtekârlık
Peki bu rektörler kimler? Okul koridorlarını polis akademisine çeviren, her köşeye yerleştirdikleri kameralarla kendi öğrencilerini röntgenleyen, şimdiye dek yüzlerce öğrenciyi sokağa atan ve Hitler döneminde bile görülmedik bir disiplin yönetmeliği ile üniversiteleri soluk alınamaz hale getirip ikide birde polisin saldırısına kapıları açanlar bunlar değil mi? Halay çektiği için, türkü söylediği için, hatta bunları yapma girişiminde bulunduğu için okuldan atılan gençleri ne çabuk unuttuk?
Nereden bakılırsa bakılsın bütün bu olanlar ikiyüzlülük ve sahtekârlıktan başka bir şey değildir.

Üniversiteler Bizimdir!
Kimse bizi aptal yerine koymasın! Kimse bize bugün yapılan gösterileri, öfkeli protestoları bir demokrasi mücadelesi gibi göstermeye çalışmasın. Devrimci sosyalist öğrenciler, öğrenci düşmanı, özgürlük düşmanı bu ikiz kardeşlerin çatışmasında taraf değildirler. Bizler, son derece açık, son derece net bir safta duruyoruz.
“Parasız-Eşit-Bilimsel-Anadilde Eğitim” istiyoruz. Okullarımızı tekelci şirketlerin çiftliği haline getiren, soruşturmalarla baskılarla bize hayatı zindan eden YÖK düzeninin yıkılması için sonuna dek mücadele etmekte kararlıyız. Bu mücadelemiz YÖK başçavuşlarına olduğu kadar işbirlikçi-gerici AKP’ye karşı da sürecektir.

Kahrolsun YÖK Düzeni!
Parasız, Eşit, Bilimsel
Anadilde Eğitim İçin Mücadeleye!
Üniversiteler Bizimdir!


Devrimci Sosyalist Gençlik


 

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul