Bugünlerde yine bir kör döğüşü başlamış durumda.
Yine birileri bizi aptal yerine koymaya çalışıyor...
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Yücel Aşkın’ın yolsuzluk iddialarıyla tutuklanmasından
sonra onca yıldır öğrencilerin ensesinde boza
pişiren, üniversitelerdeki en küçük bir kıpırdanmayı
ezen cunta artığı YÖK memurları birdenbire demokrasi
ve hukuk aşığı kesildiler. Birdenbire gösteriler,
şovlar başladı; “yüce hukuk ilkeleri”nden, “haksız
tutuklama”lardan, komplo ile zulme uğratılan saygın
rektörün onurundan, vs. vs. dem vurulur oldu.
Rektör Aşkın’ın tutuklanmasının nasıl bir hesaplaşmanın
ürünü olduğu az çok biliniyor. Hepsi de öğrenci
ezmekte, tutuklamakta, atmakta uzman olan bu kadrolar,
kendi aralarında tepişiyorlar. Bir taraf, kendi
koltuklarını ve statülerini, rant kapılarını korumaya
çalışırken, diğer taraf kendi kadrolaşmasını ve
politik anlayışını dayatmaya çalışıyor. Bu, elbette
bugün egemen oligarşi içersindeki çeşitli kanatların
çarpışmasından başka bir şey değildir; ancak,
emperyalizme ve neoliberal politikalara hizmette
kusur etmeyen AKP ile aynı hizmeti daha başka
bir yoldan gerçekleştiren, politikaya ağırlığını
koyan ordu, vb. çevreleri arasındaki çelişki esasa
ilişkin değildir. Ne IMF politikaları konusunda,
ne ABD emperyalizminin bütün emirlerini yerine
getirmekte, ne de emekçilerin yoksullaştırılması
konusunda bu kanatların birbirinden hiç farkları
yoktur. Haklarını isteyen emekçilere, anadilini
konuşmak, demokratik haklarını kullanmak isteyen
Kürtlere, özgürlük isteyen öğrencilere saldırmakta,
sosyal kurumları göçertip fabrikaları özelleştirmekte,
emekçilerin evlerini başına yıkmakta bunların
tümü ortaktırlar, en küçük ayrım noktaları bile
bulunmamaktadır.
Ama şimdi, birdenbire tutuklanma olayı bir demokrasi
ve cumhuriyet sorunu olarak önümüze gelmiştir.
12 Eylül faşist cuntası tarafından üniversiteleri
hapishaneye çevirmek, gençliğin sesini boğmak
için kurulan YÖK’ün rektörleri öğrencilere kesinlikle
yasakladıkları eylemleri şimdi kendileri yapmakta,
toplu halde Adalet Bakanlığı’na baskın yapmaktan,
bildiri yayınlamaya kadar her türlü “yasa-dışı,
terörist” girişimi ardı ardına sergilemektedir.
Kıyım Rekortmeni Bir Rektör
Kim bunlar? Daha önemlisi de şu: Rektör Yücel
Aşkın kim? Van 100. Yıl Üniversitesi nasıl bir
yerdir?
Daha doğrusu şöyle soralım: Geçtiğimiz yıllarda
en çok öğrenci kıyılan üniversite hangisidir?
Örneğin geçtiğimiz yıllarda Kürtçe’nin seçmeli
ders olarak okutulması için imz veren öğrencilerden
16’sı Van’da tutuklanmamış mıdır? Anadili için
dilekçe verme hakkını kullanan bu genç insanlar
cezaevine atılırken, 700’ü için “yardım yataklık”
davaları açılırken, 432’si atılma dahil çeşitli
cezalar alırken bu “hukuk” savunucuları “haksız
tutuklama”dan hiç söz ettiler mi? Daha doğrusu
bizzat bu öğrencileri atanlar kendileri değil
miydi?
Yine 2003’te YÖK protestosu ve faşist saldırılara
karşı direnmek suçundan 40’ın üzerinde öğrenci
aynı Van Üniversitesi’nden atılmadı mı?
Geçtiğimiz yıllarda yapılan her Newroz kutlamasında
öğrencilerin en çok saldırıya uğradığı, en çok
gözaltına alındığı üniversite yine Van 100. Yıl
Üniversitesi değil midir? Daha geçen yıl, “hukuk
savunucusu” üniversite yöneticilerinin izniyle
150 öğrenci bu okulda gözaltına alınmadı mı?
Fişleme ve Hırsızlık
Peki, aralarında öğretim üyeleri ve personelin
de bulunduğu 400 kişi hakkında “istihbarat fişleri”
düzenleyen rektör Yücel Aşkın değil midir? Bu
insanların hangi siyasi görüşlere sahip olduklarını,
kimlerle samimi olduklarını kayıtlara geçiren
böylesi bir faşizan düzen kimin tarafından kurulmuştur?
“Rektörün kişiler hakkında kayıt tutması son derece
normaldir” diyen eski YÖK başkomiseri Kemal Gürüz
ve diğer “demokrasi”(!) aşıkları böylece kendi
yaptıklarını itiraf etmiyorlar mı?
Bütün bunlar bir yana, Mezopotamya bölgesinin
en önemli tarih ve kültür varlıklarını tutup kendi
evine taşımak normal midir? 800 tarihi eser bir
rektörün evinde ne arıyor? Mezopotamya, rektörün
babasının tarlası mıdır? “Yücel Aşkın’ı savunmak
cumhuriyeti savunmaktır” diye çığlık atanlar,
bütün toplumu kemiren yolsuzluk ve yiyicilik dalgasının
üniversiteye bulaşmadığını mı söylüyorlar bize?
Her gün yeni bir üniversite için açılan yolsuzluk,
hileli ihale davaları nedir o zaman? Üniversitelerini
özelleştirme adı altında yağmaya açanlar, okulları
ticarethaneye çevirenler, bu “pazarlamacılık”
hizmetinden ne kazandıklarını açıklayabilirler
mi?
Bu hesaplaşma sürecinde akılları sıra hükümete
ders vermek için Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in
öğretim üyeliğini “fikir hırsızlığı” suçundan
iptal edenler, kendi YÖK’lerinin kurucu babası
olan İhsan Doğramacı’yı ne çabuk unuttular? Doğramacı’nın
kitaplarının tümüyle “hırsızlık” olduğu geçtiğimiz
yıllarda bizzat Uğur Mumcu tarafından yüzlerce
kez dile getirilmedi mi?
“Hukuk Aşkı” ve Sahtekârlık
Peki bu rektörler kimler? Okul koridorlarını polis
akademisine çeviren, her köşeye yerleştirdikleri
kameralarla kendi öğrencilerini röntgenleyen,
şimdiye dek yüzlerce öğrenciyi sokağa atan ve
Hitler döneminde bile görülmedik bir disiplin
yönetmeliği ile üniversiteleri soluk alınamaz
hale getirip ikide birde polisin saldırısına kapıları
açanlar bunlar değil mi? Halay çektiği için, türkü
söylediği için, hatta bunları yapma girişiminde
bulunduğu için okuldan atılan gençleri ne çabuk
unuttuk?
Nereden bakılırsa bakılsın bütün bu olanlar ikiyüzlülük
ve sahtekârlıktan başka bir şey değildir.
Üniversiteler Bizimdir!
Kimse bizi aptal yerine koymasın! Kimse bize bugün
yapılan gösterileri, öfkeli protestoları bir demokrasi
mücadelesi gibi göstermeye çalışmasın. Devrimci
sosyalist öğrenciler, öğrenci düşmanı, özgürlük
düşmanı bu ikiz kardeşlerin çatışmasında taraf
değildirler. Bizler, son derece açık, son derece
net bir safta duruyoruz.
“Parasız-Eşit-Bilimsel-Anadilde Eğitim” istiyoruz.
Okullarımızı tekelci şirketlerin çiftliği haline
getiren, soruşturmalarla baskılarla bize hayatı
zindan eden YÖK düzeninin yıkılması için sonuna
dek mücadele etmekte kararlıyız. Bu mücadelemiz
YÖK başçavuşlarına olduğu kadar işbirlikçi-gerici
AKP’ye karşı da sürecektir.
Kahrolsun YÖK Düzeni!
Parasız, Eşit, Bilimsel
Anadilde Eğitim İçin Mücadeleye!
Üniversiteler Bizimdir!
Devrimci Sosyalist Gençlik
|