8 Ekim 2005 günü 7.6 şiddetinde büyük bir depremle
sarsılan ve şimdiye dek 80 binin üzerinde insanını
yitiren Pakistan, emperyalist dünyanın gerçek
yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. Öyle ki,
bir anlamda bu deprem, hem yeni dünya düzeni denilen
vahşeti, hem de bir yeni-sömürge ekonomisinin
çarpıklığını anlamak için herkese olağanüstü veriler
sundu.
Örneğin facia sonrasında ikiyüzlü bir biçimde
“ah-vah” edenlerin hiçbiri, bu büyüklükteki bir
depremin neden Pakistan’da başka ülkelere göre
on kat daha fazla ölüme neden olduğunu sormadı.
Uzun yıllar İngiliz sömürgesi olan Hindistan’dan
bölünerek oluşan Pakistan’ın neredeyse kırk yıldır
neden hep ABD uşağı diktatörler tarafından yönetildiğini
de kimse sormadı. Oysa, kurulduğu günden beri
bütün kaynakları emperyalistler tarafından vahşice
sömürülen Pakistan’ın yaşadığı derin yoksulluk
bu depremdeki can kaybının da başlıca nedeniydi.
12 Eylül kasaplarının dostu Ziya Ül Hak’tan bugünkü
Pervez Müşerref’e dek ülkeyi yöneten bütün Amerikan
ajanı cunta şeflerinin hırsızlıklarından geriye
kalan bu yoksulluk, zaten herhangi bir depreme
de gerek kalmaksızın her gün yığınlarla Pakistanlının
kanına girmeyi başarıyordu. Üstelik, Afganistan’da
Sovyet varlığına karşı yürütülen savaş sırasında
çapı gitgide büyüyen eroin ticareti ve kullanımı
da bizzat Pakistan ordusunun marifetlerinden biriydi.
Şimdi bu Pakistan depremle vurulduğunda “dost
ve kardeş ülke” edebiyatı yapanlar, yani bu yıkımın
yaratıcıları ve destekleyicileri, hiç utanmadan
“dünya bağış yorgunu” diyebiliyorlar!
80 bin insan bir çırpıda ölüyor, 2.5 milyon insan
evsiz ve yaklaşan kış koşullarında on binlerce
insanın daha ölmesinden endişe ediliyor ve emperyalist
dünya, “sağa sola bağış yapmaktan sıkıldığını”
ima ediyor bize!
Peki “yardım” dedikleri nedir?
Örneğin Dünya Bankası’nın 470 milyon dolarlık
“kredi yardımı” var! Yardım değil, borç veriyor
Dünya Bankası’nın katil başkanı Paul Wolfowitz.
Üstelik onun da 200 milyonunu hemen veriyor ve
nerelere harcanacağını da baştan söylüyor. Şu
kadarını şuraya şu kadarını da şuraya harca ve
sonra bana öde diyor Pakistan’a.
Öte yandan ABD, İngiltere, Çek Cumhuriyeti ve
Avustralya’nın toplam yardımı 2,46 milyon dolardan
ibarettir; AB’nin yardım vaadi ise 4.4 milyon
dolardır. Diğerlerinin vaadleri ve fiilen verdikleri
de bu rakamların çok üstünde değildir. Yani nereden
bakarsanız bakın kapitalist dünyanın Pakistan’a
reva gördüğü şey, tam bir dilenci muamelesidir.
500 binden fazla insana henüz tek bir yardım bile
ulaşmamışken ve cesetler ortalık yerde kokuşurken
bu kadarcık yardımı adeta bir dilencinin önüne
atar gibi atıyorlar. Üstelik İslamabad’daki BM
yardım operasyonları şefi Andrew McLeod, “dünya’da
ihtiyaca cevap verecek yeterli çadır bulunmadığını
söylemek yanlış olmaz” diyerek acizliklerini alaycı
bir şekilde dile getiriyor...
Ve sonra, “dünya bağış yorgunu” diyorlar utanmadan...
Tarımını, sanayisini, toplumsal hayatını mahvettikleri
bir ülkeye, yerlerde yatan bebek ölülerine bakıp
“çok yorulduk yardım etmekten” diyorlar.
Türkiye tablosu ise iyice yüz kızartıcıdır. Her
fırsatta hain Ziya Ül Hak ve Müşerref cuntalarıyla
olan dostluklarını vurgulayanlar, Pakistan halkını
da “kardeş” ilan edenler iftar yemeklerinde topladıkları
üç kuruşu bizzat gidip götürmeyi marifet sanıyorlar.
Sonuç olarak, nereden bakılırsa bakılsın, Pakistan
depremi, asla sıradan bir doğal afet değildir.
Bu olayda, çürütülüp yoksullaştırılmış bir ülkenin
çektiği acı ile bütün bu rezilliğin sorumlusu
olan sömürgeci haydutların küstahlığı iç içe geçip
önümüze çıkmıştır. Ve yine bu olay, emperyalizmin
yeryüzünden silinmesinin insanlığın kurtuluşu
için kesin bir ön şart olduğunu yeniden kanıtlamıştır.
|